Kurtulan: Asgari ücret halkın ihtiyaçlarına, emekçilerin taleplerine göre belirlenmeli 

Grup Başkanvekilimiz Fatma Kurtulan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Kurtulan, şunları söyledi: 

Biliyorsunuz 6 Kasım'da Plan ve Bütçe Komisyonunda başlayan bütçe mesaisi sona erdi. Komisyon üyelerimiz siyasi partiler arasında en güçlü performansı ortaya koydu. Bütçenin halkın, kadınların, gençlerin, emekçilerin, yoksulun bütçesi olması yönünde yoğun bir çaba gösterdik. Ancak tüm çabalara rağmen tek bir virgül bile değişmedi. Sonuç itibariyle 9 Aralık'ta bu bütçe Genel Kurul'a gelecek. Halkın refahını düşünen, kadınları, gençleri, yoksulları düşünen şerhimizi Genel Kurul'da tekrar ortaya koyacağız.

Asgari ücret halkın ihtiyaçlarına, emekçilerin taleplerine göre belirlenmeli

Bugün 2020 yıl Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor. Daralan ekonomiye nefes aldırma amacı güden, bunun da faturasını vatandaşa çıkaracak vergi artışlarını hep görüyoruz. Son zamanlarda gelen hemen hemen bütün tekliflerin içerisinde daralan ekonominin yükünü daha çok vatandaşa yükleyen vergi artışlarını gördük. Şu anda yine bu durum devam ediyor. HDP olarak içinde bulunduğumuz durumun iyi analiz edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu görüşmelerde işçileri temsilen sendikalar da olacak, işçiler bizzat o masanın bir ucunda oturmuş olacak. Hükümetin ne enflasyonda gösterdiği yüzde 8.5’lik oran, ne de TÜİK'İn tespit ettiği büyüme oranı olan 0.9'un gerçekleri yansıtmadığını hepimiz biliyoruz. Vatandaş pazara çıktığında, tenceresini ocağa koyduğunda geçinememe durumuyla karşılaşıyor. Bu rakamlar gerçeği yansıtmıyor. Açlık sınırı, yoksulluk sınırı ortadayken, bu rakamların vatandaşa yansımadığını görüyoruz. Asgari ücretin halka yansıyan fiyat artışlarına göre yapılması gerekiyor. Emekçilerin istedikleri oranın dikkate alınması gerektiğini bir kez daha söylemek isteriz. 

Fuat Oktay'ın cevabı basına yönelik baskının itirafı niteliğindeydi 

Birçok alanda baskıları hep paylaştık sizlerle. Hükümetin iktidarını baskılarla ve şiddetle sürdürme çabalarını görüyoruz. Toplumu baskılama aracı olarak en yoğun kullandıkları araç da basın. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında kimi bakanlıkların sorulara verdikleri cevaplarda da Türkiye’nin nasıl bir baskılama ile karşı karşıya olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Bir nevi itirafta bulundular. Son olarak Meclis Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmelerde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay bir soruya verdiği yanıtta, 15 Temmuz’dan bu yana 685 basın mensubunun basın kartının iptal edildiğini söyledi. 

İktidar gazetecilere de düşman

Basın üzerindeki baskıları görmüş oluyoruz. Hükümetin kendi geleceğini, koltuklarının garantisini basın üzerinizden kamufle ederek toplumu manipüle etmeye yönelik girişimleri olduğunu görüyoruz. Kasım ayı içinde basına yönelik baskılara dair bilanço şöyle: 4 gazeteci tutuklandı, 11 gazeteci gözaltına alındı, 82 gazeteci hakim karşısına çıktı, 8 gazeteciye dava açıldı. 15 gazeteci 80 yıl 4 ay ceza aldı, 1 gazeteciye 7 bin lira para cezası verildi, 2 gazeteci saldırıya uğradı, 1 yerel gazeteci silahlı saldırıya uğradı, 2 gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı... Bu böyle devam ediyor. Ayrıca 29 Kasım akşamı gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı muhabirleri Sadiye Eser ve Sadık Topaloğlu hala gözaltında. 26 Kasım’da Ankara’da gözaltına alınan ve Mersin'e götürülen aynı ajansın muhabiri Berivan Altan hala gözaltında. Gazeteciler baskılardan en çok nasibini alan kesim. Gazeteciye düşman, haber alma ve haber yapma hakkını ihlal eden, gazeteciliği suç gibi gösteren bir iktidar var karşımızda. Bunu bir kez daha söyleyelim. Genel kurulda da en çok karşı çıktıkları “düşman” sözcüğünü gazeteciler için de söylemek mümkün: Gazetecilere düşman bir iktidar var.

Cezaevlerindeki uygulamalar gelen her yeni müdürün tutumuna göre değişiyor 

Cezaevi sorunları da Türkiye’nin kanayan yarası. Her zaman sorunlarla, hasta tutsaklar ve hak ihlalleriyle gündemimize gelen bir alan. Çok yakın zamanda Bakırköy Cezaevi'nde bir kadın tutsağa zorla DNA testi yapmak istediler. Koğuşu erkek gardiyanların bastığı ve kadınlara şiddet uyguladığı bilgisi var. Hepsinin darp edildiğini ve kadın örgütlerinin de bu duruma tepkilerini yakın bir zamanda göstereceklerini biliyoruz. Uzun zamandan beri cezaevi koşullarının insan hakları normlarına uygun düzenlenmediğini, uygulamalarda geriye dönüş olduğunu, her cezaevinde yeni gelen müdürün tutumuna göre hakların ihlal edildiğini biliyoruz. 

Askeri nizamla sayım yapmak tutuklunun onurunu kıran bir davranıştır

Şu an Osmaniye Cezaevinde 30 tutuklu, Maraş Türkoğlu Cezaevinde 4 tutuklu 25 Kasım’dan bu yana açlık grevinde. Askeri nizamla sayım alınmaması konusunda talepleri var. Türkiye'de tutuklular bu konuda defalarca açlık grevine girdiler, hayatını kaybedenler oldu. Bu bir sorundur. Askeri nizamla sayım yapmak tutuklunun onurunu kıran bir dayatmadır. Ayrıca cezaevlerine muhalif çizgide olan gazete ve dergiler verilmemektedir. Dilekçe hakkı engellenmekte, dışarıya göndermek istedikleri dilekçe ve mektuplara el konulmaktadır. Sohbet hakkı engellenmektedir. Oda değişikliği ve çeşitli atölyelere katılma hakları keyfi olarak gasp edilmektedir. 

Tutukluya düşman bir hükümet

Bir bütünen baktığımızda hükümetin yaşamın her alanında baskı yöntemiyle toplumu dizayn etme ve iradeyi teslim almayı dayattığını görüyoruz. Tutuklular haklarını elde etmek için çok ağır bedel ödediler ve taviz vermeyeceklerini hepimiz biliyoruz. Burada da daha farklı sonuçlar açığa çıkmadan kamuoyunun gerekli duyarlılığı göstermesini bekliyoruz. Partimizin tutuklularının sesi olma, haklarının keyfi olarak gasp edilmesine karşı durma çabası devam edecek. Tutukluların haklarının gasp edilmesi bir müdürün keyfiyetine bırakılamaz. Adalet Bakanını da duyarlılığa çağıran çalışmalar yapacağız. Buradan baktığımızda da yine düşman hukuku ile yaklaşıldığı sonucu ortaya çıkıyor. Yani tutukluya da düşman bir hükümet.

Emniyet güçleri parti binamızı darmadağın etti, fetih mantığıyla bayrak astı

HDP’ye yönelik baskıların dozajı her gün artarak devam ediyor. Her Genel Kurul oturumuna partimizin üzerindeki baskılara dönük bilançoları açıklayarak başlıyoruz. Son 2 haftada da olanları partimizi fiilen işletmemeye, kapatmaya dönük bir girişim olarak görüyoruz. DTK, sendika yöneticileri, İHD yöneticileri gözaltına alındı. Partimizin il, ilçe yöneticileri ve üyelerimiz, eski milletvekilimiz Behçet Yıldırım ile çok sayıda arkadaşımız gözaltına alındı ve kimisi tutuklandı. Kocaeli'de de maalesef parti binamızı darmadağın ettikten sonra fetih yapmış mantığı ile bayrak asıp gittiler.  

Kürtler “seçemezsin, seçilemezsin, yönetemezsin” mantığını kabul etmeyecek

Belediyelerimiz üzerindeki baskı da sürüyor. 24 belediyemiz kayyımla yönetiliyor. Burada da bir iyileştirme olmadı. Savur, Mazıdağ ve Derik belediye eşbaşkanlarımız uzun gözaltı sürelerinin ardından tutuklandılar. “Seçemezsin, seçilemezsin, yönetemezsin” mantığını Kürtler kabul etmeyecek. Bunun bilinmesi lazım. Bu hükümet de geçmiş hükümetleri incelese görecektir. Direniş geleneğini biliyor olması gerekiyor. Bu baskı yöntemleriyle sonuç alınamaz. Çok çok farklı zamanlarda farklı baskı yöntemleri denendi. Kürt sorununun demokratik çözümü yerine polise ve yargıya havale eden bir durum ile tekrar karşı karşıyayız. 

Kürt sorunu adliye saraylarına havale edilerek çözülemez

Adliye saraylarına bırakılan Kürt sorunu söz konusu. Tümüyle AKP yargısı haline gelen bu mekanizmaya Kürt sorununun havale edilmesinin sonuç vermediğini hepimiz görüyoruz.  Görülüyor ki bunu biraz daha artıracaklar. HDP'nin, bileşenlerinin, en büyük dinamiğini oluşturan Kürtlerin diz çökmeyeceğini, itaat etmeyeceğini bu hükümetin bilmesi lazım, Cumhur İttifakının bilmesi ve anlaması lazım. 

Bu iktidar ve ortağı, kötülük üreten bir organizasyon haline gelmiştir

Bu uygulamayı yapanları "vatansever" değil, "koltuksever" olarak tanımlıyoruz. İnkar, baskı, şiddet, asimilasyona bu kadar odaklanmış bu hükümetin artık miadını doldurduğunu düşünüyoruz. Bu yöntemle toplumu yönetemeyeceklerini biliyoruz. Artık kötülük üreten bir organizasyon haline dönüşmüş bu hükümet ortağıyla birlikte, topluma kötülük yapmaktan öteye gitmeyen pratikleriyle toplumun sırtında bir kambur pozisyonundadır. Bu kamburdan kurtulmak lazım. Bunu kim yapacak? Elbette ki direnenler yapacak. Direnenler kim, toplumun direnen en büyük dinamiği HDP’dir, HDP bileşenleri ve Kürt halkıdır. Kürt halkı bundan asla taviz vermeyecek, haklı taleplerini alana kadar mücadelesini sürdürecektir, bu böyle biline. 

Erken seçim bu hükümetin gidişi için önemli bir araç olacaktır 

Bu anlamda 20 Kasım’da Ankara'da bir deklarasyon yayımladık. 'Hodri meydan' dedik. Erken seçimin kaçınılmaz olduğunu; erken seçimin bu kamburdan, bu kötülük üreten iktidardan kurtulmanın bir aracına dönüştürülmesi gerektiğini söyledik. Artık vakti gelmiştir. Bunu ertelemek tüm Türkiye’ye zarardır. Tüm topluma dayatılanı kabul etmiyoruz. HDP 'hodri meydan' diyor. Bahçeli’nin, Soylu’nun deklarasyonumuza verdikleri yanıtlara rağmen tekrar 'hodri meydan' diyoruz. Bileşenlerimiz ve dostlarımızla, Kürt halkıyla birlikte seçimin bu hükümetin gidişi için önemli bir araç olduğunu düşünüyoruz. Her alanda direnerek, mücadelemizi büyüterek bununla baş edeceğimizi biliyoruz.  

Soru: Asgari ücret sizce ne kadar olmalı?

Gerçek enflasyon rakamlarına göre, işçi sendikalarının talepleri dinlenerek, işçilerin talepleri gözetilerek hesaplanmalıdır. 

2 Aralık 2019