Kulp Davası kararı cinayetlere ortak olunduğunun itirafıdır

Ekim 1993’te Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde, General Yavuz Ertürk Komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonda köy ve mezralardan gözaltına alınan ve aralarında çocukların da olduğu 11 kişi gözaltında kaybedilmiştir.

Ailelerin 1993 yılında Savcılığa yaptıkları başvurunun takipsizlikle sonuçlanması sonrası dava 1994'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınmış ve AİHM 31 Mayıs 2001'de davayı sonlandırarak Türkiye'yi 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu tutmuş ve etkili bir soruşturma yürütmediği için mahkum etmiştir.

Olaydan 10 yıl sonra o bölgede bazı kemikler bulunmuştur. Adli Tıp Kurumu’nun raporunda olay yerinde bulunan kemiklerin 10 yıl önce gözaltında katledilen yurttaşlara ait olduğu tespit edilmiştir. Bunun üzerine açılan soruşturmada Savcılık, dosyayı askeri savcılığa göndermiştir.

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın yürüttüğü ayrı bir soruşturmada da savcının Yavuz Ertürk hakkında yakalama kararı çıkarması ile zaman aşımı kesilmiş, hazırlanan iddianamede emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istenmiştir. Sanık Yavuz Ertürk'ün "güvenlik" gerekçesiyle yargılamanın başka ilde görülmesi yönündeki talebi değerlendirilerek davanın Ankara'da görülmesine karar verilmiştir.

Kulp'taki 11 köylünün katledilmesi olayına ilişkin 2004 yılında Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından “olayın Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki operasyon sırasında gerçekleştiğinin anlaşıldığı” şeklinde rapor düzenlenmiştir.

Dün görülen duruşmada “Sanık Yavuz Ertürk’e ‘cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak’ suçunun 7 yıl 6 aylık zaman aşımı süresine tabi olduğu gerekçesiyle düşmesine ve 11 kişiyi öldürme suçlamasıyla ilgili de “cezalandırılmasına yeterli, şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden” beraat kararı vermiştir.

1990’lı yıllarda devlet eliyle gerçekleşen binlerce cinayete rağmen bir elin parmaklarını geçemeyecek kadar az sayıda olan bu davalar tek tek beraat kararlarıyla sonuçlanmaktadır.

Yargılamalar gerçek birer yargılama olarak yürütülmemektedir. Her dava önce nakledilmekte sonra beraatla bitmektedir. “Güvenlik sebebiyle” dosyaların olay yerinden, kurbanların ailelerinden ve tanıklardan kaçırılması, sanıkları “aklama” nakilleridir. Bu şekilde yargılamalar fiilen bitirilmekte ve benzer dosyalarda verilen kararlarla toplumsal vicdan ve adalet yok edilmektedir.

Kulp Davası her türlü cinayete bulaşmış, insanlığa karşı suç işleyen ve katliamlar yapan sanıkların yargılandığı bir davadır. Bu davada çıkan karar, devletin kurduğu suç örgütlerinin aklanmasıdır. Hukuk düzleminde, toplum önünde bu örgütlerle gerçek anlamda hesaplaşılmadığının ve bu cinayetlere ortak olunduğunun itirafıdır.

Karar, yeni rejim hukukunun, eski rejim suçlarını aklama üzerine kurulduğunun somut göstergesidir. Herhangi bir twit attığı, bir basın açıklamasına katıldığı, siyaset yaptığı, demokratik hakkını kullandığı için binlerce insanın cezaevlerine doldurulduğu, ağır cezalar verildiği bir dönemde, suçu devlet arşivlerinde bile sabitlenmiş faillerin yargı eliyle aklanması yeni rejimin üzerinde yükseldiği hukuksuzluğun ilanıdır.

Bizler yargının, kamu görevlilerinin fail olduğu suçlardaki cezasızlık politikasını kınıyoruz. Bu ve benzer tüm davalarda hukuksal mücadelemiz sonuna kadar devam edecektir.

Ayşe Acar Başaran
Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcüsü
20 Eylül 2018