Kubilay: Varlık temeli ve meşruiyet kaynağı tehdit altında olan Meclis acilen toplanmalı

Parti Sözcümüz Günay Kubilay, genel merkezimizde basın toplantısı düzenledi. Meclis'e acil toplanma çağrısında bulunan Kubilay, şöyle konuştu: 

19 Ağustos’ta bildiğiniz gibi bir kez daha bir kayyım darbesi yapılmıştı. Darbenin üzerinden 15 gün geçti. 15 günlük bu zaman dilimi içerisinde, darbeye dayanak olarak gösterilen hiç bir konu başlığında hukuksal dayanak olmadığı halde eş belediye başkanlarımız hala görevlerine iade edilmedi. Diyarbakır, Mardin ve Van’ın belediye eşbaşkanlarını görevlerinden uzaklaştırma ve yerlerine kayyım atanması, sürecin demokrasiyi bütünüyle yok edecek tehlikeli bir aşamaya doğru hızla ilerlediğine işaret ediyor.

Seçme ve seçilme hakkı anlamsızlaşmaya başladı

İktidarın demokratik ve meşru yollardan elde edemediğini, zora dayalı yöntemlere başvurarak hukuk dışı ve gayrı meşru yollardan elde etmeye yeltenmesi demokrasinin vazgeçilmez ilkelerinden biri olan seçme ve seçilme hakkını da anlamsızlaştırmaya başladı. Son 3 yıllık siyasi panoramaya baktığımız ve hafızalarımızı tazelediğimiz zaman şöyle bir vahim tablo ile karşılaşıyoruz: 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi’nin 102 belediyesinden 95’ine kayyım atandı. İçinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ile Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya’nın da olduğu 93 belediye eş başkanı ile 500’ü aşkın belediye meclis üyesi tutuklandı. 4 Kasım 2016’da, dönemin HDP eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da içinde olduğu 12 HDP’li milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandılar ve siyasi rehin alındılar. 31 Mart 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Ekrem İmamoğlu YSK eliyle gerçekleştirilen bir sandık darbesiyle görevden el çektirildi. Mazbatasına el konuldu ve İstanbul halkının siyasi iradesi bir kez daha iktidar bloku tarafından gasp edildi.

Bu darbeci zihniyet, muhalefetin siyasi yaşam hakkını tehdit etmeye devam ediyor

19 Ağustos’ta da Diyarbakır, Van ve Mardin’de HDP’li üç büyükşehir belediye eşbaşkanına İçişleri Bakanı’nın emriyle siyasi bir darbe yapılarak görevden uzaklaştırıldı ve yerlerine kayyım atandı. Nitekim, bu darbeci zihniyet HDP’nin de içinde yer aldığı muhalefetin başında Demokles'in kılıcı gibi durmaya ve muhalefetin siyasi yaşam hakkını tehdit etmeye devam ediyor. Daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanı ve küçük ortağı, HDP’nin de içinde yer aldığı muhalefete parmak sallamaya devam ediyordu, “hele bir meclis açılsın görürsünüz gününüzü” tarzındaki tehditlerini savurmaya devam ediyorlardı. Nitekim Sayın İmamoğlu'nun Diyarbakır ziyareti sonrasında da İmamoğlu ve CHP'ye ‘terörist’ damgasını vurarak tehditlerini sürdürdü. 

Süreklilik kazanan böyle bir uygulama ancak faşist rejimlerde olabilir

Çok uzak geçmişe gitmeye gerek yok. Son üç yıla damgasını vuran bu politik tablo bile artık Türkiye’de sandığın, seçimin, seçme ve seçilme hakkının artık anayasal ve yasal güvencede olmadığını fazlasıyla kanıtlıyor. Her defasında iktidar tarafından devlet imkanları ve güçleri kullanılarak halk iradesine darbe vuruluyor olması, “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesinin de yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Halkların iradesi ve egemenliği ağır bir yara almış oldu 19 Ağustos’ta. 19 Ağustos’ta gerçek anlamda bir siyasi darbeyle karşı karşıya olduğumuz bütün çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne serildi. 

Meclis'in derhal toplanması anayasal ve etik bir zorunluluktur

Halkın seçme ve seçilme hakkının yok sayılması, bunun pek çok kez tekrar edilmesi, sadece belediyelerin değil, Meclis'in de varlık temelini ve meşruiyet kaynağını tehdit eder bir boyut kazandığına işaret ediyor. Ardışık bir biçimde süreklilik kazanan böyle bir uygulama demokratik rejimlerde değil, ancak ve ancak faşist rejimlerde olabilir. TBMM, kendi varlık temeli ve meşruiyet kaynağı olan sandığın, seçimin, seçme ve seçilme hakkının yok sayılmasına rıza gösteremez, kayıtsız kalamaz. Böyle bir olağanüstü durumda meclisin tatilde olması kabul edilemez. Meclisin derhal toplanması, kendi varlık temeline ve meşruiyet kaynağına sahip çıkması hem anayasal hem de etik bir zorunluluktur. 

AKP ve MHP’yi Meclis'i derhal toplamaya çağırıyoruz

Meclis'i toplantıya çağırmak, çalışmasını sağlamak, salt çoğunluğu elinde bulunduran iktidar bloku partilerin sorumluluğundadır. HDP olarak Meclis'te salt çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partileri AKP ve MHP’yi Meclis'i derhal toplamaya çağırıyoruz. Başta 19 Ağustos kayyım darbesi, iktidarın izlediği Suriye politikasının iflası ve yapılması gerekenler olmak üzere gündemdeki acil konuları görüşmeli, sorumluluğunu yerine getirmelidir. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirmemek, toplum vicdanı ve tarih önünde iktidarı bir kez daha ağır bir vebal altında bırakacaktır. 

Demirtaş’ın duruşmaya katılmama kararı siyasidir, saygı duyuyoruz

Soru: Önceki Dönem Eş Genel Başkanınız Selahattin Demirtaş'ın davası var bugün. Kendisi ve avukatları davaya katılmadı. Ayrıca adli yıl açılışı var. Bu iki konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?  

Biraz önce ifade ettiğim gibi önceki dönem eş genel başkanımız Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ da onların her biri birer tutuklu değil onları birer rehinedir. 7 Haziran’ın rövanşının alındığı bir tablodur. Bu davalar hukuki değil, her biri siyasidir. Sayın Demirtaş’ın avukatlarıyla birlikte aldığı bir karardır. Dolayısıyla da bu karara saygı duyuyoruz. 

Adli yıl açılışı yapılıyor şu saatlerde. Biz buraya, basın toplantısına gelirken Yargıtay başkanı konuşuyordu. "Bağımsız yargı yoksa hukuk devletinden söz edilemez" cümlesinin altını çiziyordu. Bugün yargı bahsinde Türkiye'de en temel sorun budur. Türkiye'de yargı bağımsız ve tarafsız değildir. Yargıçlar bağımsız değildir. Yargı siyasi iktidarın güdümündedir. Bir adli yılın daha açılışı nedeniyle iktidar partisinin uhdesinde bulunan ve daha önce açıklanan yargıda demokratik reform beklentilerine bir an önce yanıt verilmesi gerekiyor. 

İktidar, açıkladığı belge ile toplumda yarattığı beklentilere hızla yanıt vermelidir

Türkiye'de sadece vurgusunu yaptığım eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, eş belediye başkanlarımız değil, bu zamana kadar pek çok akademisyen, gazeteci, yazar sadece düşüncelerini ifade ettikleri için, iktidara aykırı görüş beyan ettikleri için bugün cezaevindeler, rehin olarak tutuluyorlar. Dolayısıyla bu sorun artık iktidarın bir sorunu değil. Yargıda reform sorunu toplumun sorunudur. Toplumda büyük bir beklenti var. İktidar açıkladığı belge ile toplumda büyük bir beklenti yaratmıştır ve beklentilere hızla yanıt vermek zorundadır.

2 Eylül 2019