Koçyiğit: Anadilinde eğitim temel bir eğitim hakkıdır ve seçmeli dersle giderilemez

Eğitim Politikaları Komisyonumuz ve Çocuk Komisyonumuz, 2022-2023 Eğitim Öğretim Yılının ilk gününde yaptıkları basın toplantısıyla eğitim sisteminde yaşanan sorunlara dikkat çekerek taleplerimizi ve çözüm önerilerimizi dile getirdi. 

Eğitim Politikaları Komisyonu Eş Sözcümüz Gülistan Kılıç Koçyiğit şunları söyledi: 

12 Eylül işkencelerinde hayatını kaybedenleri minnetle anıyoruz

Bugün 12 Eylül ve 12 Eylül faşist darbesinin üzerinden 42 yıl geçti. Biz biliyoruz ki 12 Eylül, 12 Eylül 1980’de kalmadı, bugün de aynı darbeci zihniyet yaşamaya devam ediyor. Bu vesileyle 12 Eylül’de cezaevlerinde ve işkence tezgahlarında yaşamlarını yitirenleri saygıyla, sevgiyle ve minnetle anarak başlamak istiyorum. Ne yazık ki AKP - MHP ittifakı bugün 12 Eylül’ün mirasçıları ve devamcıları olarak darbe zihniyetini ve koşullarını devam ettiriyorlar. 12 Eylül’ün yükselen işçi sınıfı mücadelesini ve Kürt halkının eşitlik özgürlük mücadelesini bastırmak için yapıldığını ve en nihayetinde aslında Türkiye’de sermaye ve neoliberal politikalar lehine bir dikensiz gül bahçesi yaratılmaya çalışıldığını biliyoruz. 

AKP 12 Eylül’ün devamcısı durumundadır

O günden bu güne bütün bir toplum zapturapt altına alınmıştır. 12 Eylül bakiyesi olan 1982 Anayasası halen yürürlüktedir ve 12 Eylül’ün bütün kurumları AKP tarafından kendi ideolojik-politik örgütlenmesinin araçları olarak kullanılmaya devam etmektedir. YÖK’ü kaldıracağız deyip YÖK'ü tahkim eden AKP, zorunlu din derslerinden mahkeme kararlarına rağmen vazgeçmeyen AKP, eğitimi dini araçsallaştırarak dinselleştiren AKP bugün bizzat 12 Eylül’ün devamcısı durumundadır. 12 Eylül aynı zamanda Kürdistan'da yükselen eşitlik ve özgürlük mücadelesini bastırmak için de gerçekleştirilmiştir. Bugün de Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan AKP-MHP, bu sorunun üzerinde kendini yaşatmaya, iktidarda kalmaya ve kendini geleceğe taşımaya devam ediyor.

AKP 12 Eylül’ü her alanda tahkim etmeye ve ilerletmeye çalışıyor 

Bu nedenle bugün Kürt siyasetçiler, Kürt halkının kendisi en küçük özgürlük talebi nedeniyle gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve cezaevlerinde rehine pozisyonunda tutuluyorlar. Tabii bunların başında da partimizin eş genel başkanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının ve bir bütün olarak halkımızın olduğunu ifade etmek istiyorum. Onun için 12 Eylül geçmişte kalmadı AKP’nin kendisi zaten 12 Eylül’ün çocuğudur,12 Eylül zihniyetinin sonucudur. Bugün bütün alanlarda 12 Eylül’ü gittikçe tahkim etmeye, ilerletmeye, onun güncel versiyonunu devreye koymaya çalıştığını ifade etmek istiyorum. Hem 12 Eylül faşist zihniyetini yapanları hem de bugün aynı zihniyeti taşıyanları kınıyorum. 

Yapısal sorunlar kronik hale geldi

Bu sene eğitim öğretimin başlangıcı 12 Eylül darbesinin yıldönümüne denk geldi. Öncelikle yeni eğitim-öğretim yılının tüm öğrencilerin, eğitim emekçilerinin ve ebeveynlerin eğitimi eşitlikçi, âdil ve bilimsel bir süreç olarak kurabilecekleri ve yürütebilecekleri, bu konuda aktif rol oynayabilecekleri bir yıl olmasını diliyoruz. Eğitimdeki eşitsizliklerin ne kadar derin olduğunu ortaya koymak gerekiyor. 

6-18 yaş arasındaki 3 milyon çocuk okullara erişemiyor

Anayasaya ve Milli Eğitim Temel Kanununa rağmen zorunlu eğitim çağında olan 6-18 yaş arasındaki 3 milyon çocuğun okullara erişemediğini görüyoruz. Benzer şekilde yaklaşık 8 milyon çocuğun yer aldığı okul öncesi eğitim alanında her 100 çocuktan sadece 30 çocuğun okul öncesi eğitime eriştiği; 70 çocuğun ise okul öncesi eğitimin yine dışına atıldığı yapılan açıklamalarla bilinmektedir. Eğitimin uğradığı en önemli dönüşümlerden biri AKP döneminde hayata geçirilen 4+4+4 sistemidir. O zaman da bu yasaya karşı ciddi mücadele yürütüldü. Ama ne yazık ki bu yasa geçti ve bu yasayla beraber özellikle kız çocukları olmak üzere bütün öğrenciler bu sistemin mağduru oldu. 4+4+4 sisteminin bir ideolojik şekillenmenin aracı olduğunun ve bunu eğitim aracılığıyla AKP’nin yapmaya çalıştığının altını çizmek gerekiyor. Çünkü erkek egemen ideolojinin okullarda bir bütün olarak tahkim edilmesinin önünü açtı. Aynı zamanda milliyetçi, dinci saiklerle eğitimin ideolojik sürecinin daha da kutuplaştırılması süreci olduğunu görüyoruz. Kız çocuklarının eğitim dışına atılması da erken evliliklerin önünü açtı ve ne yazık ki toplumsal yaşama katılımlarının, eğitim ve öğrenimlerine devam etmelerinin önünde bu sistem büyük bir engel oldu.

Çocuklar taşımalı eğitimle yaşam alanlarında eğitimden mahrum bırakılıyor

En temel sorunlardan biri de taşımalı eğitim sistemi. 12 Eylül darbesinden sonra özellikle Kürdistan'da yatılı bölge okulları ikame edildi ve bu okullarda aslında Kürt çocukları asimile edilmek, sistemin birer neferi haline getirilmek istendi. Bugün de köylere okul yapmayarak çocukları kendi yaşam alanlarından mahrum bırakan bir taşımalı eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Bu sistem Kürdistan’da sadece Kürt olmaktan kaynaklı yaşanıyor. Diğer bölgelerde ise yoksulluk nedeniyle bu insani olmayan eğitim sürecine çocukların maruz kaldığını ve bunun hali hazırda gittikçe yaygınlaşan ve AKP tarafından geliştirilen bir sistem olduğunun da özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. 

Sınav sistemi dezavantajlı çocukların eğitimden dışlanmasına neden oluyor

Nitelikli öğretmenlerin tasfiyesini önüne koyan, özelleştirmenin önünü açan ve eğitimi piyasaya açık hale getiren eğitim sisteminin en temel özelliklerinden biri de 2022 yılında hala sınav sisteminden vazgeçmemiş olmasıdır. Hakkari’deki bir çocukla İstanbul Bebek’te okuyan bir çocuk aynı sınava tabi tutulmaktadır, aynı sorulardan sorumlu olmaktadır. İkisinin yaşadığı eşitsizlik sınav sistemiyle perçinlenerek dezavantajlı çocukların sistemden dışlanmasının önü açılmaktadır. Aslında devlet okulları açısından da hiç iç açıcı bir tablo olmadığını ifade etmek gerekiyor. Okullar açılınca velilerin eline tutuşturulan ihtiyaç listeleri, her öğrenci için 1000 lirayı tutan okul malzemelerinin kendisi artan ekonomik kriz nedeniyle mevcut durumda velilerin karşılayamayacağı bir haldedir.

Başta Kürtler olmak üzere diğer etnik grupların eğitime erişimi önünde ciddi engeller var

Devlet okullarında yeterli personel istihdam edilmediği, hijyen koşullarının sağlanmadığı bu nedenle okul idarelerinin velilerden para toplamak zorunda kaldığını biliyoruz. Bunun sonucunda da parayı veren sınıflar ile parayı vermeyen sınıflar arasında bir nitelik farkının açığa çıktığının, parayı veren öğrencilerin olduğu sınıfların daha hijyenik olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Bu temel bir insan hakkı ihlali ve aynı zamanda bir mekandaki eşitsizliğin en çarpıcı örneğini oluşturuyor. Sadece burada para veren-vermeyen arasında bir eşitsizlik yok; engelli çocukların sınıflara erişimi, Türkiye’de bulunan 4 milyona yakın mülteci çocuğun eğitime erişimi, ülkemizdeki başta Kürtler olmak üzere diğer etnik grupların eğitime erişimi önünde ciddi engeller olduğunu ifade etmiş olalım. 

Anadilinde eğitim temel bir eğitim hakkıdır ve seçmeli dersle giderilemez

Hali hazırda eğitimin en temel öğelerinden biri olan anadilinde eğitim hakkı, yasalar ve Anayasa eliyle engellenmektedir. Ve bugün AKP iktidarı seçmeli anadil mevzusuyla bu sürecin önünü kapatmaya ve aslında bu temel eğitim hakkı ihlalinin üzerini örtmeye çalışıyor. Seçmeli eğitimde 79 Kürtçe ders verecek öğretmen istihdam eden MEB’in bu konuda hiç de samimi olmadığını, aslında bunun tamamen göstermelik bir yaklaşım olduğunu ifade etmek gerekiyor. Anadilinde eğitim temel bir eğitim hakkıdır, bu asla seçmeli dersle giderilemez. Bu bir tercih olamaz. Anadilinde eğitim hayatı geçirilmediği sürece bölgeler arasında eşitsizliklerin arttığını ve başta Kürt çocukları olmak üzere bu ülkede yaşayan Çerkeslerin, Lazların, Arapların ve diğer halkların çocuklarının eğitim hakkından mahrum bırakıldığını belirtmek gerekiyor. 

Yoksulların çocukları imam hatiplerde zorunlu eğitim sürecine maruz kalıyorlar

Eğitimle kamusal alanda anadilini yok saymak o halkı yok saymaktır. Bugün aslında AKP-MHP’nin bütün yaklaşımlarıyla zaten Kürt halkını, Kürt halk gerçekliğini kabul etmedikleri, bunu bypass edecek, mücadeleyi bir şekilde geriletecek bazı göstermelik adımlarla asıl meseleyi gözden kaçırmaya çalıştıklarını görmemiz gerekiyor. Yine nitelikli liseler sorunu eğitimdeki en temel sorunlardan biri. Yerleşim yerine dayalı bir eğitim sistemine geçildi. Öğrenciler doğal olarak en yakındaki liseye gitmek zorunda kalıyorlar. Ama baktığımız zaman bir çok mahallede okulların zorunlu olarak imam hatiplere çevrildiğini, velilerin ve öğrencilerin imam hatip ile açık lise arasında bir tercihe zorlandığını görüyoruz. Parası olan koleje, özel okula gidiyor; parası olmayan çocuklar AKP’nin ideolojik tahkim aracına dönüşen imam hatiplerde zorunlu eğitim sürecine maruz kalıyorlar. Bu da kabul edilebilir değil. Eğitimdeki nitelik kaybını rakamlardan da görebiliriz. Bu yıl LGS’de sınava giren öğrencilerin sadece yüzde 18'i merkezi puanla öğrenci alan okullara yerleşebilmişken, ilk tercihine yerleşen öğrencilerin oranı yüzde 54.7’de kalmıştır. 

Erişilebilir, bilimsel ve anadilinde eğitim için adım atılmalı

Bakanlık tarafından nitelikli lise tanımının yapılmaması öğrencilerin ve bir bütün olarak toplumun yaşadığı eşitsiz deneyimleri ve mağduriyetleri de aslında derinleştirmektedir. Bu nedenle hızlı bir şekilde bu süreçlerin giderilmesi; eğitimin yerelde ulaşılabilir, erişilebilir, bilimsel, anadilinde olması için adım atılması gerekiyor. Bizim de bu konuda mücadelemizi devam ettireceğimizin özel olarak altını çizmemiz gerekiyor. Sonbahardayız ve kara kış geliyor. Enflasyon alternatif mecralarda yüzde 180’lere varmış durumda. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Bütün bunların içinde bir eğitim ve öğretim yılı bütün yüküyle velilerin sırtına yükleniyor. 

AKP-MHP ittifakı tanka topa para ayırırken eğitime bütçe ayırmıyor

Bütçe dönemlerine eğitim ve sağlık gibi kamusal hizmetlerin ücretsiz olması gerektiği noktasında çok diretiyoruz. En fazla önerge verdiğimiz bakanlık da Milli Eğitim Bakanlığı. Mevcut bütçenin okulların zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaktan azade olduğunu ifade edip bütçenin arttırılmasını talep ediyoruz. AKP-MHP ittifakı savaşa tanka, topa para ayırırken eğitime, kaleme, okula, öğrenciye bütçe ayırmıyor. Bir başka eğitim eğitim mücadelesini bu alanda örgütlü olan sendikalarla, aynı zamanda öğrencilerimizle, velilerimizle beraber yürüteceğimizin altını çizmek istiyoruz. Tarihsel olarak kapitalist-modernist anlayışın şekillendirdiği tekçi, cinsiyetçi, merkezi, militarist, milliyetçi ve şoven içerikle donatılan eğitim sisteminin asıl öznelerinden olan öğrenciler sınıflarına, cinsiyetlerine, renklerine, dillerine, inançlarına, etnisitelerine göre sürekli olarak ayrıştırılmış, derin eşitsizlikler yaratılmıştır. 

Eğitim emekçilerinin, öğrencilerin ve velilerin sesi olmaya devam edeceğiz

Bu sistemin AKP döneminde daha da derinleştirildiği bir gerçek. Halkların Demokratik Partisi olarak, kapitalist-modernist ideolojiye içkin bu eğitim anlayışını reddediyoruz. Eğitim-öğrenim sürecinin her aşamasında sınıfsal ve kimliklere dayalı eşitsizliklerin ve ayrımcılıkların ortadan kalktığı, dillerin ve kültürlerin çoğulluğunu esas alan bir perspektif, toplumsal ve bireysel dönüşüm ile özgürleşmeyi destekleyebilir. Okullar belli bir sınıfın, dilin, dinin, inancın, yaşam tarzının, cinsiyet rollerinin dayatılmadığı; hiçbir açıdan tek tipleştirmenin, birbirine benzetmenin esas alınmadığı, herkesin kendisi olarak var olabildiği özgürleştirici mekânlar olmalıdır. HDP, eğitim mücadelesini ve eğitim politikalarına yönelik sözünü toplumsal yaşamın tüm alanlarında sürdürdüğü mücadelenin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Bu nedenle partimizin Eğitim Politikaları Komisyonu ve Çocuk Komisyonu olarak çocukların, eğitim emekçilerinin, öğrencilerin, velilerin sesi olmaya ve eşit, adil bir eğitim için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Nuray Türkmen: İktidar eğitimde zor, baskı ve rıza aygıtını kullanıyor

Çocuk Komisyonu Eş Sözcümüz Nuray Türkmen ise şunları söyledi: 

Bizim çocukluk alanına ilişkin söylediğimiz bir yaklaşım var. Bu alan aslında eğitim politikaları yaklaşımında da geçerli. Çocukluk alanına yaklaşımda çocukları bir özne olarak görmeyen iktidar, aynı zamanda eğitim alanında da çocukları ve gençleri bir toplumsal özne olarak görmeyen bir yaklaşımla kendi iktidarını bazen zor ve baskıyla bazen de rızayla sürdürüyor. Baktığımızda bugün yaşanan sorunlardan, okullarda istismara maruz kalmalarından, çocukların yaşadıkları şiddet deneyimlerinden, okula giden milyonlarca aç çocuğun varlığından bahsediyorsak ya da bugün ekonomik krizin derinleşmesi ile birlikte şehir dışına göç isteyen binlerce öğretmenin varlığını biliyorsak, doğrudan iktidarın eğitime yaklaşımında bu zor, baskı ve rıza aygıtını kullandığını söyleyebiliriz. Eğitimin ilişkisel olarak geleneğe dayanması gerektiğini biliyoruz. AKP’nin böyle bir geleneğe yaslanmadığını da görebiliyoruz. 12 Eylül geleneği ve öncesindeki 100 yıllık doğrudan temel referans çerçevesini Türklük, Sünnilik ve erkek egemen anlayış ve sağlamcı ideolojiden alan iktidar, bu süreçte de bunu yükselterek devam ediyor. Bu aynı zamanda bir hegemonya mücadelesi. HDP olarak bir geleneğe yaslanan ve bir gelecek tahayyülü olan bir partiyiz. AKP’nin bütün dönemlerde özgürleştirici bir gelecek tahayyülü olmadığını farkındayız. 

12 Eylül 2022