Kerestecioğlu: Türkiye’deki tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanıdır

Grup Başkanvekilimiz Filiz Kerestecioğlu'nun "Milletvekili Genel Seçiminin Yenilenmesi ve Seçimin 24 Haziran 2018 Tarihinde Yapılması Hakkında Önerge"ye ilişkin Meclis Genel Kurulunda yaptığı konuşma:

Grup Başkanvekilimiz ve İstanbul Milletvekilimiz Filiz Kerestecioğlu "Milletvekili Genel Seçiminin Yenilenmesi ve Seçimin 24 Haziran 2018 Tarihinde Yapılması Hakkında Önerge"ye ilişkin Meclis Genel Kurulu'nda açıklamalarda bulundu. Kerestecioğlu şöyle konuştu:

Türkiye’deki tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanıdır

Sevgili halkımız, algı operasyonları ve yalan bombardımanlarından neredeyse hafızanız silinmek istendi ya... Gelin bir hafıza tazeleyelim. Gelin bir geçmişe yolculuk yapalım. 

Nasıl “bu ülkede nihayet herkes kucaklaşacak, barış gelecek” derken barışın adı dahi yasak oldu? Nasıl “çocuklar ölmesin” diyen Ayşe Öğretmen 6 aylık bebeğiyle tam da bugün hapse girmekle yüz yüze. Nasıl televizyonlarda yalnızca savaştan bahsedenler konuşur oldu? Yeni bir yaşam umudu Türkiye’de yeşermişken nasıl bunca zora baskıya, düşmanlığa sürüklendi Türkiye. Neler yaşadık, nasıl bu noktaya geldik dönüp son birkaç yıla bakalım. Geçtiğimiz son birkaç yıl, bu ülkenin hiç hak etmediği olaylar yaşadık.

İkbalini barışta değil; savaşta ve herkesi birbirine düşman etmekte görenler birden söylem değiştirdi. 2011’deki Diyarbakır Mitingi’nde “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen Erdoğan, 2015’te “Kürt sorunu yoktur. Ne Kürt sorunu?” demeye başladı. Fakat fayda etmedi. 7 Haziran seçim sonuçlarına göre AKP iktidarı % 40 oy ile 258 milletvekili alarak büyük bir oy düşüşü yaşadı.  Partimiz ise %13,1 oy ve 80 milletvekili ile önemli bir başarı sağladı. 7 Haziran Seçim sonuçlarına göre AKP iktidarı hükümet kurma çoğunluğunu kaybetti. 

Erdoğan iktidarı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı

Erdoğan 45 günlük hükümet kurma süresini uzatmak amacıyla, Davutoğlu'na 9 Temmuz’a kadar hükümet kurma görevini vermedi. Teamüller gereği bir hafta on günde tamamlanması gereken koalisyon görüşmeleri CHP markaja alınarak 18 Ağustos’a kadar devam ettirildi. Böylelikle 45 günlük yasal sürenin 40 günü boyunca hükümet kurma görevi AKP’de kaldı.

Ve çok çok acı bir olay yaşadık. Değerli arkadaşlar, bazı insanlar idealleri içi yaşarlar. Yanı başındaki insanların yaşadıkları acılara duyarsız kalamazlar. İşte böylesi inanç dolu gençler, Kobanî’de savaşın izlerini çocukların hafızalarından silmek için kütüphaneler, oyun parkları inşa etmek istediler. Fakat ne yazık ki Kobanî’ye gitmeden önce, Urfa Ceylanpınar’da gençlerin basın açıklaması sırasında IŞİD canlı bomba patlattı ve 32 kişi hayatını kaybetti. Bu acı olaydan yalnızca 2 gün sonra yine Ceylanpınar’da, 2 polis evlerinde uyurken başından vurularak öldürüldü. Bu cinayet, barış sürecinin bitirilmesine bahane edildi. Bugün biliyorsunuz, ya da biliyor musunuz emin değilim ama bu dava beraatle sonuçlandı ve faili meçhuller hanesine yazıldı! Tüm araştırma önergelerimiz ise reddedildi!

Birbiri ardına sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı Dokümantasyon Merkezi verilerine göre; sokağa çıkma yasaklarının uygulanmaya başlandığı ilk tarih olan 16 Ağustos 2015 ile 1 Haziran 2017 tarihleri arasında başta Diyarbakır (127 kez) olmak üzere toplam 10 il ve en az 43 ilçede, resmi olarak tespit edilebilen en az 218 kez süresiz sokağa çıkma yasağı ilanı gerçekleşti. Söz konusu sokağa çıkma yasakları ve ablukalar boyunca başta Cizre’de 291 kişi olmak üzere, toplam 861 kişi yaşamını yitirdi. İnsan Hakları Örgütleri yaşamını yitirenlerin 79’unun çocuk, 71’inin kadın (30’u 60 yaş üstü) olduğunu bildirdi.

Taybet Ana’yı, henüz 10 yaşındaki Cemile Çağırga’yı bizler unutmadık

Söz konusu dönem boyunca yaklaşık 1 milyon 809 bin kişi başta en temel yaşam ve sağlık hakları ihlal edilerek bu yasaklardan etkilendi, yaklaşık 500 bin insan yerlerinden göç etti. 

Savaşı bir seçim çalışmasıymışçasına büyüten hükümet ve 24 Ağustos 2015 tarihinde, sarayında TBMM Başkanı İsmet Yılmaz ile görüşen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçimlerin yenilenmesine karar verdi. Seçim tarihi olarak 1 Kasım 2015 belirlendi. 

Çatışmaların başlaması ve seçim takvimi ile birlikte HDP’ye medya sansürü de devreye sokuldu. HDP sözcülerinin ana akım medyaya çıkması yasaklandı. Muhalif demokrat onlarca internet sitesine erişim yasağı getirildi. Medya araçları HDP başta olmak üzere muhalif partilere kapatıldı.  Medya kuruluşlarına kayyım atandı. İMC TV Türksattan yasaya aykırı bir şekilde çıkartıldı. Hayat TV, TV10 ve daha birçok televizyon kanalı ve yayın organı kapatıldı. Ve yanıbaşımızda Türkiye’nin en kanlı saldırılarından birini yaşadık. 10 Ekim Ankara Katliamı… 10 Ekim’de KESK, TMMOB, TTB, DİSK’in tertiplediği Emek Barış ve Demokrasi Mitingi’nde, isimleri önceden basında yer alan ve istihbaratın da sözde izlediği IŞİD militanlarının Gar Meydanı’nda gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısı sonucu 102 kişi yaşamını yitirirdi. 400 ün üzerinde yurttaş yaralandı. 

Bu saldırının arkasındaki güçleri açığa çıkarmak yerine hapishaneler muhalifler, gazeteciler, akademisyenler, öğrencilerle dolduruldu

Savaşın başladığı günden bugüne DBP ve HDP başta olmak üzere demokrasi mücadelesi yürüten tüm kesimlere karşı hemen hemen her gün siyasi operasyonlar gerçekleşti. Bu siyasi operasyonlarda 13 bin civarında HDP ve DBP üyesi gözaltına alındı. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, Sur ilçesinde Dört Ayaklı Minare'nin çatışmalarda gördüğü zarar üzerine yapılan basın açıklaması sırasında vurularak öldürüldü.

29 Nisan 2016’da Davutoğlu’nun AKP teşkilatlarını görevden alma ve atama yetkisi elinden alındı. Daha sonra 2 Mayıs’ta gerçekleştirilen Erdoğan Davutoğlu görüşmesinde ise Davutoğlu’nun partiyi olağanüstü kongreye götürerek görevini bırakması istendi. Bunun üzerine Davutoğlu 3 Mayıs’ta MYK’yı toplayarak, 22 Mayıs 2016’da partinin olağanüstü kongreye gideceğini ve kendisinin aday olmayacağını açıkladı. Bu olay, Cumhurbaşkanın hükümete ve Davutoğlu’na darbesi olarak adlandırıldı. 

Geldik 20 Mayıs 2016’ya… HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için yoğun bir kampanya yürütüldü. Anayasa’ya aykırı bir şekilde HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına ilişkin yasa tasarısı komisyondan ve ardından Genel Kurul’dan AKP, MHP ve CHP’nin desteği ile geçti. 

Bugüne kadar 95 belediye eş başkanımız tutuklandı, 56’sı halen cezaevinde

15 Temmuz 2016’da askeri darbe girişimi yaşandı. 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edildi. Sonuncusu panik seçimin açıklandığı gün olmak üzere, şimdiye kadar 7. kez uzatıldı. OHAL neredeyse 2 yıldır devam ediyor. İki eşbaşkanımız, iki grup başkan vekilimiz ve parti sözcümüzün de aralarında bulunduğu toplam 11 milletvekilimiz tutuklandı. Halen 9 milletvekilimiz tutuklu, 11’inin milletvekilliği düşürüldü. Seçimin açıklandığı günün ertesinde, yani daha dün 2 milletvekilimizin daha vekilliği halkın iradesini yansıtmaktan bütünüyle uzaklaşmış bu Meclis’te düşürüldü.

DBP’nin yüksek oylarla kazandığı belediyelere kayyım atanırken, bugüne kadar 95 belediye eş başkanımız tutuklandı. 56’sı halen cezaevinde

16 Nisan 2017’de OHAL koşullarında hiçbir bakımdan adil olmayan bir şekilde Anayasa Değişiklik Referandumu yapıldı. Sonuçları tartışmalı, şaibeli seçim sonucu: %1 farkla %51 evet oldu! Referandumun hemen ardından 21 Mayıs 2017’de Erdoğan AKP Genel Başkanı oldu. Fakat bu acımasız yol, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği tarihle de bitmedi.

Erdoğan istediğine terörist, istediğine çapulcu, vandal, kemirgen, barbar, ajan, hain diyebildi

Cumhurbaşkanını eleştiren binlerce yurttaş, dünya üzerinde görülmemiş biçimde Cumhurbaşkanı’na hareket davalarından yargılandı ve yargılanmaya devam ediyor. Davaların hiçbiri Cumhurbaşkanlığı kurumuna yönelik ifadeler aleyhine değil, doğrudan Cumhurbaşkanı’nın şahsiyetini korumaya yönelikti. Siyasi eleştiriler hakaret kabul edildi. TCK 299. maddesi “sansür yasası” haline geldi. Cumhurbaşkanı’na “Padişah Bozuntusu” dediği gerekçesiyle Grup Başkanvekilimiz Ahmet Yıldırım’ın milletvekilliği düşürüldü. Buna karşın Erdoğan istediğine terörist, istediğine çapulcu, vandal, kemirgen, barbar, ajan, hain diyebildi. Kendisinin bu sözleri ise savcılar tarafından “ifade özgürlüğü” olarak değerlendirildi.

Bugün bebeğiyle birlikte hapse girecek olan Ayşe öğretmenle başlayarak barış için 2015’ten beri binlerce insan cezaevine girdi. KHK’lar ile yalnızca muhalif oldukları için akademisyenler, öğretmenler, kamu personelleri işten atıldı. Ülkenin en değerli gazetecilerinin neredeyse tamamı işsiz kaldı. Ve bugün, AKP iktidara geldiği gün hapisteki kişi sayısından fazla öğrenci hapiste. 

Ziraat Bankası, Medya patronuna 700 milyon dolar kredi verirken çiftçi borcunu ödeyemediği için sütünü yerlere dökerek protesto edecek hale geldi. Man adası, Panama gibi dünya üzerindeki birçok kişinin yolsuzluklarını ortaya çıkaran belgelerde, yurttaşlardan kuruşu kuruşuna vergi alanların bütün mal varlıklarını vergi cennetlerine taşıdıkları, bizzat bu ülkenin Başbakanı’nın oğullarının, Cumhurbaşkanı’nın akrabalarının vergi ödemediği, hatta IŞİD’le petrol ticaretleri ortaya çıktı.

Referandumdan bugüne yalnızca bir yıl içinde dolar 3.65 TL’den 4.1 TL’ye, benzin 5.38 TL’den 6.09 TL’ye yükseldi

Bugün özel sektörün bu sene ödemesi gereken yaklaşık 180 milyar Dolar dış borcu var.  Kamu Özel İşbirliği kapsamında halkı yabancı şirketlere borçlandırılarak yaptırılan köprü, otoyol, şehir hastaneleri, havaalanları gibi işlerin tamamında devletin ödemeyi taahhüt ettiği tüm rakamlar ya dolar cinsinden ya da euro cinsinden. Kurlar arttıkça devletin bu şirketlere yapacağı ödemeler de artıyor. Mesela Osmangazi Köprüsü’nden geçiş için devletin taahhüt ettiği ücret 40 Dolar, oysa geçen otomobillerden 72 TL alınıyor. Bugünkü kurlardan devletin taahhüt ettiği rakam ise yaklaşık 165 TL.

Türkiye’de bugün 5 milyon 981 işsiz var. Yalnızca 2017 yılında, en az 2006 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi

OECD'nin Daha İyi Yaşam Endeksi'nde Türkiye 38 ülke içinde son sırada. Yine OECD rakamlarına göre en mutsuz öğrenciler Türkiye’de. İşte bu nedenle ülkeyi 1 yıl dahi yönetemeyecek duruma düşen hükümet, 5 yıl, 10 yıl hatta bir kez Başkan olduktan sonra gitmemecesine ülkeyi yönetmek istiyor. Panik seçime gidilmesinin nedeni ülkedeki bu gidişattır. Ve bu ekonomik tablo devam ederse Erdoğan’ın asla o koltuğa oturamayacağını bilmesidir. 

Bakın bu karanlık tablodan sonra biraz gençlerin sözüyle ferahlayalım, çünkü onlar her durumda gülmeyi biliyorlar. Gülmek devrimci bir eylemdir yaşatır! Öfke ise öldürür! Seçim kararına ilişkin gençler diyorlar ki “Olumlu düşünelim seçimi geçen hafta yaptım da diyebilirdi”.

Der miydiniz derdiniz vallahi! Bir komik anekdot daha var bugünden. TRT Editörü demiş ki “HDP’lileri yayına çağırıyoruz çağırıyoruz ama korkuyorlar gelmiyorlar.” Yarın toplanıp gidelim diyoruz TRT’ye el mi yaman bey mi yaman! Neyse TRT’de sizin olsun biz kendi sözümüze, gücümüze bakalım. 

Bir tek adam rejimi mi istiyoruz, yoksa herkesin hukuk kurallarına uyduğu parlamenter demokrasiyi mi?

Peki biz bu ülke için ne istiyoruz, nasıl bir ülke istiyoruz? Bunun kararını verme zamanı arkadaşlar. Bu tek başına Tayyip Erdoğan meselesi de değil. Biz bir tek adam rejimi mi istiyoruz, yoksa herkesin hukuk kurallarına uyduğu parlamenter demokrasiyi mi istiyoruz? Tek adam mı istiyoruz yoksa “Heyt hoyt, er meydanı” laflarını etmeyecek siyasetçilerin, daha çok sayıda kadının, gencin olduğu bir parlamento mu istiyoruz?

Vekiller sizin yerel sorunlarınızla ilgilenebiliyor mu, bizleri bir daha seçmek istemezseniz hangi demokratik usullere başvuracaksınız? İddialarınız, idealleriniz var aday olmak istiyorsunuz ama nasıl olacak bu köşebaşlarını tutmuş olanları nasıl aşacaksınız. Hangi demokratik usuller olsa eşit şartlar sağlanır ve sizin yolunuz açılabilir. Bu yolları açacak bir demokratik siyaset mi istiyoruz, bir kişinin sözünden çıkmayanların yürüttüğü bir siyaset mi? 

Hala 12 Eylül’den beri, orasından burasından delinmekle kalıp, demokratikleşmeyen bir Anayasa ile mi devam etmek istiyoruz, yoksa demokratik, özgürlükçü bütün yurttaşların haklarını güvence altına alacak bir anayasa mı istiyoruz? Kuvvetler ayrılığını ve yargı bağımsızlığını mı istiyoruz, yoksa kimsenin adalete inancının kalmadığı, yargının tek elde toplandığı bir yönetimi mi istiyoruz?

Bütün vergi muafiyetleri zenginlere tanınsın ve yoksul ve orta gelirlilerin sırtına her türlü vergiler yüklensin mi istiyoruz? Yoksa vergi adaleti mi istiyoruz? Ormanlar, mera alanları şirketlerin olsun, bütün sahiller, AKP ile iyi geçinenlere peşkeş çekilsin, ormanlar, parklar bahçeler yerine betonlara mı boğulalım istiyoruz, yoksa daha az beton, daha çok nefes mi istiyoruz?

Kadınların kaç çocuk doğuracağına karışan, kadın erkek eşit değildir diyen bir siyasetçi mi istiyoruz, yoksa kadınlar olarak eşit ve özgür mü olmak istiyoruz? 

Bir tarım ülkesi olan Türkiye’de bu bereketi artıracak, doğayla uyum içinde, bize de çocuklarımıza da yetecek bir gıda ve tarım politikası mı istiyoruz? Rusya’nın, ABD’nin GDO’lu tohumunu, ithal etini mi istiyoruz? Nohudu bile başka ülkeden mi satın alalım istiyoruz? 

Yurttaşlar kendi yaşam alanları üzerinde kendileri mi karar versin istiyoruz, yoksa bir günde evimiz kamulaştırılsın, sahiller, ormanlar, dereler bizlere hiç sorulmadan zenginlerin mi olsun istiyoruz?Çocuklarımız her gün değişen sınav sistemine ve üniversite sınavı gününe seçim koyacak kadar öğrencileri önemsemeyen bir hükümete mi mahkum olsun, yoksa, stressiz, eşit ve kaliteli bir eğitim görsün mü istiyoruz?

Kendi ikbali için kendi getirdiği, ne kadar karşı olsak da kendisinin çözüm olarak sunduğu istismar yasasını bile bir kenara atıveren bir yönetim biçimi mi istiyoruz, yoksa Çocuk Hakları Bakanlığını kuran, çocukları her türlü istismardan korumak için canla başla çalışan bir yönetim mi istiyoruz?

Kadınların kaç çocuk doğuracağından nerede gezeceğine kadar karışan, kadın erkek eşit değildir diyen bir siyasetçi mi istiyoruz, kadınlar eşit ve özgür mü olmak istiyoruz?Ülkede hangi partiden olursak olalım, eşit ve dostça, birlikte ve mutlu, karnımız tok ve gururla mı yaşamak istiyoruz, yoksa kendi siyasi mücadele arkadaşlarını dahi yarı yolda bırakmış, bizi bize düşman eden, demokratik tüm temayülleri çiğneyen ve kendi hukukundan başka hak hukuk tanımayan bir devlet partisi mi istiyoruz.

Türkiye’deki tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanıdır

Bunun kararını verme zamanıdır değerli yurttaşlar. Burada Türkiye’deki tüm demokratik güçlerin tek adam rejimine karşı çıkan tüm demokratik güçlerin mücadele etme zamanıdır. Biz bunu değiştirme gücüne sahibiz. Hep birlikte bunu yapma gücüne sahibiz. Üç yıldır belki algılarımızı köreltmek, hafızamızı köreltmek, bir gün söyleneni başka bir gün başka bir yalanla örterek hayal bile edemeyeceğimiz planlar hazırlamak istediler. “Erken seçim istemek vatana ihanettir” sözünü bir hafta önce bile söyleyip, ertesinde panik seçim getirdiler!

Yapılanlar karşısında umutsuzluğa kapılmış olanlarınız olabilir. Ama bunu bir kez daha ifade etmek isterim ki bu ülke Ortadoğu’da barışın öncüsü olabilir. Bu ülke içeride kendi sınırları içinde tüm yurttaşlarına ekonomik ve kültürel eşitlik sağlayabilir. Herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği, birbirine öfkeyle değil saygı duyarak, hoşgörüyle bakabildiği bir ülke olabilir. Mutlu olacağımız bir ülke mümkün ve bunun anahtarı elimizde. Size kapının kapalı olduğunu düşündürenlere, böyle yönetmek isteyenlere karşı o kapının kolunu indirip açmaya bakıyor iş. 

Ayrımsız tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum. Kendimizin ve çocuklarımızın geleceği için açacağımız o kapı, hiçbir yurttaşın geleceği için korku ve kaygı duymadan yürüyeceği yeni yollar açacak. Yeter ki buna hep birlikte inanalım. Hep birlikte el verelim. 

Gelin canlar bir olalım diyorum.

20 Nisan 2018