Kayyım gaspına karşı başlattığımız imza kampanyasının startını verdik

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli 85 dernek ve STK’nin katıldığı toplantıda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli şöyle konuştu. 

Geçen gün bir haberde bir sanatçı örneğinden hareketle “vatandaş Türkçe konuş” günlerinin geldiğini gördük. Neden geliyor? Aslında tarih boyunca bir ısrarla karşılaşıyoruz. Tekçi anlayışın ısrarını bu vakada görmek mümkün. Oysa anadilinde eğitim, anadilinde kamu hizmeti almak haktır. Peki böyle bir coğrafyada herkes anadilinde bu meseleyi hallediyorsa anadilinde çok dilli eğitimle bu meseleyi aşmak ve tarih boyunca çektiğimiz ızdıraplardan da kurtulmak mümkün.

Bu aptalca yönetim anlayışından hep birlikte kurtulmak zorundayız

Tarihte var mıdır? Örneği vardır, İstiklal Mahkemeleri'dir. Tarih kendini böyle tekerrür ettiği sürece bu memlekette sorunlara çözüm üretmek mümkün değil. Ama onlar çözüm üretmiyor diye biz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Büyük bilim insanı Einstein’ın bir sözü var, diyor ki, "aynı deneyi yaparak farklı sonuçlara ulaşmaya çalışanlara aptal" denir. İşte devletin aklını yitirdiği yerde biz bir aptallıkla karşı karşıyayız. Bunun adını net koymak gerekiyor. Bugün içinde yaşadığımız sorunların nedeni bu akıl yitimidir, akılsızlıktır. Bu aptalca yönetim anlayışıdır. Bundan hep birlikte kurtulmak zorundayız.

Tekçi anlayış Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni zorla dayatıyor

Bundan bir buçuk yıla yakın bir zaman önce bu ülkede genel seçimler yapıldı. 24 Haziran seçimleri ile birlikte ısrarla itiraz ettiğimiz, anlatmaya çalıştığımız Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi hayata geçti. Dedik ki bu sistem bu coğrafyaya uymaz, bu coğrafyanın kimyasına uymaz. Kültürüne, tarihine, bir arada yaşama iradesine uymaz. Bu tekçiliktir. 100 yıllık deneyimden çıkaracağımız sonuç böyle bir sistem, böyle bir rejim olamaz. Haklı çıktık. Geride bıraktığımız 15 aya baktığımızda haklılığımız ortada. Bunun olmayacağını olamayacağını söylüyoruz. Bunu dinlemeyen tekçi anlayış bu sistemi zorla dayatıyor.

Savaşta ısrar ediyorlar çünkü sadece savaş politikaları ile ayakta kalabiliyorlar

Bu hiç kimseye uymayan, hiçbir sorun çözemeyen bu sistemi nasıl dayatırsınız, nasıl ayakta tutarsınız. Bunun yanıtı çok açık: Savaş politikasıyla, şiddet politikasıyla, zulümle. Her geçen gün zulüm artıyor. Her geçen gün şiddet yükseliyor. Savaş politikalarında ısrar kendini dayatmaya devam ediyor. Kayyım bir şiddet politikasıdır, savaş politikasıdır. Tecrit, şiddet politikasıdır, savaş politikasıdır. Bugün Rojava'ya yönelik tehditler, pençe harekatları, Suriye’ye ve Ortadoğu politikası başlı başına savaş politikasıdır. Savaşta ısrar ediyorlar çünkü ancak ve ancak savaş ve şiddet politikaları var olduğu müddetçe ayakta kalabiliyor. Savaş politikaları ile hayatta kalabiliyorlar.

Cumhurbaşkanı kafasına göre ülke yönetiyor

Savaş ve şiddet politikaları Kürt düşmanlığına dayanıyor. Toplumu bölen, ayrıştıran, nifak tohumu eken ve bundan beslenen bir Cumhurbaşkanı var ortada. Böyle Cumhurbaşkanı olur mu? Cumhurbaşkanı tüm toplumu kucaklayan, dinleyen bir yerde durur. Bunu yaparken de yasaları gözetir, anayasayı, kuvvetler ayrılığını gözetir. Cumhurbaşkanının vasfı böyle tanımlanır. Bugün Cumhurbaşkanına baktığınızda bu niteliklerden birini görüyor musunuz? Kimse görmüyor. Kimse Cumhurbaşkanı'nın söyleminde bunları görmüyor. Cumhurbaşkanı kafasına göre ülke yönetiyor. Tekçi anlayışını her yere dayatıyor. Sadece Türkiye'ye mi? Ortadoğu’ya da dayatıyor.

Kürt meselesi sadece Türkiye’nin meselesi değildir. Ortadoğu’nun ve küresel siyasetin meselesidir

Suriye’de demokratik çözümün önünü kesmek isteyen bir iktidar var. Başur’da, Güney Kürdistan’da oluşabilecek bir demokratik çözüm engellemek isteyen bir iktidar var. Ya da Türkiye'de Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair atılacak adımların önünü kesen bir iktidar var. Ama artık herkes çok iyi biliyor. Bu ülkede Kürt meselesini çözemezseniz hiçbir meseleyi çözemezsiniz. Bu bu kadar açık ve net. Bunu anlamayan aptaldır. Öyleler. Aynı deneyi yapıyorlar. Yapsınlar. Farklı bir sonuç elde edemezler. Edemediklerinin göstergesi de ortada. Kürt meselesi sadece Türkiye’nin meselesi değildir. Ortadoğu’nun ve küresel siyasetin meselesidir. Bakın; dünya siyasetine, bakın. Nereye bakarsanız bakın, Çin’e Amerika’ya, Rusya’ya bakın, bütün bu ülkeler için öncelikli siyaset Ortadoğu siyasetidir. Ortadoğu siyasetinin belirleyicisi de Kürt meselesidir.

Bizim sözümüz demokratik cumhuriyet, bizim sözümüz onurlu barıştır

Bugün 4 coğrafyada 45 milyon Kürt yaşıyor. Kürtler bu coğrafyada özne olarak gelecek süreci belirliyor. Bunu yok sayarak barışı inşa etmek mümkün mü? Bunu yok sayarak bu ülkede barışı inşa etmeniz mümkün mü? Bunu yok sayarak Suriye ya da Irak’ta çözüm üretmek mümkün mü? Değil. Buna rağmen savaşı şiddeti dayatan bir iktidar var. Bu iktidarın karşısında bir sözümüz olmalı. Kürt meselesini çözmeye, tüm Ortadoğu'da barış meselesini çözmeye yönelik bir sözümüz olmalı. Bizim bir sözümüz var. Bizim sözümüz demokratik cumhuriyet, bizim sözümüz onurlu barıştır. Israrla bunun mücadelesini vermeye devam ettik. Geçmişte olduğu gibi bugün de süreci doğru okuyarak çözüme kavuşturacak bir siyaseti hayata geçirmek bizim en önemli sorumluluğumuzdur. Demokratik çözüm istiyorsak, demokratik siyasetin içinde mutlaka yer almalıyız.

Muhatapları yok sayarak çözüm üretmeniz mümkün değildir. Muhatap Sayın Öcalan’dır

Bütün sorunların kavşağında Kürt meselesini görüyorsak, bu meselenin çözümüne dair muhatabı da mutlaka görmeliyiz. Bunun için bir müzakere masasını da var etmeliyiz. Demokratik siyasete düşen sorumluluk budur. Bir masayı var etmektir. Bir masayı var ederek ancak demokratik müzakerenin, demokratik çözümün önünü açarsınız. Bir masa varsa muhatapları da vardır. Muhatapları yok sayarak çözüm üretmeniz mümkün değildir. Bunun muhatabı da Sayın Öcalan’dır. Bunu başka bir yerde aramanın anlamı da yoktur. Biz bunu söyledik diye değil, biz bunu gördük. 2013-2015 arasında tüm dünya gördü. Hala bu referansla konuşuyorsak o dönemde yaratılmış mutabakattan dolayı konuşuyoruz. Demokratik siyaset alanında yaratılmış bir mutabakattan dolayı konuşuyoruz. Bu mutabakata katılan var katılmayan var, eleştirenler, yok sayanlar var. Bu mutabakat sürecinde tuzak kuranlar var. Ama herkesin kabul ettiği bir dönem var. 2013-15 arası dönemi iyi dokumak eksiklerini iyi anlamak lazım, eksiklikleri görmek lazım. Buradan çıkaracağımız derslerle cesaretle adım atmamız lazım.

AKP-MHP bloku yenilginin acısını bizden çıkarmaya çalışıyor

HDP olarak tüm Türkiye’nin sorunlarını çözmek istiyorsak bunu ancak bütünlüklü bir siyasetle çözeriz. HDP olarak önümüze hedefler koyduk, stratejiler belirledik. Çok uzağa, çok geriye gitmeye gerek yok. Bunun en önemli yansıması 31 Mart seçimleridir. 31 Mart seçimlerine giderken Türkiye’ye bir seçenek yarattık. Herkes bize “Neden herhangi bir partinin adayını destekliyorsunuz” dedi. Biz de, “Bu bloklaşmış siyasette herhangi bir adayı desteklemiyoruz, bu faşist bloka karşı üçüncü yolu açıyoruz. Herhangi bir partinin adayını destekleyerek değil faşizmin karşısına dikilerek bir seçenek yaratacağız ve yol açacağız” dedik ve o yolu da açtık. Kürdistan’da da büyük şehirlerde de AKP-MHP blokunu yendik. Kaybettiler. Şimdi yenilginin acısını bizden çıkarmaya çalışıyorlar.

Çok yakında bu tekçi zihniyete sahip olan iktidarı değiştireceğiz

Eğer bu iktidar gerçek bir iktidar olsaydı, demokrasi adına bir nebze olsun nasibini almış olsaydı o seçim sonuçlarından kendine bir ders çıkarırdı. Bırakın ders çıkarmayı, o seçim sonuçlarından sonra intikamcı bir ruhla YSK marifetiyle kazanmış belediyelerimizi yok saydılar. Belediye başkanlıklarımızı vermediler. İkincilere verdiler. Sanki futbol müsabakası. Birinci takım men edilince ikinciye şampiyonluk veriliyor. Böyle bir anlayış olamaz. Bu sandık hukukunu yok saymanın, tekçiliğin tezahürüdür. Bu siyasi iradenin yok sayılmasıdır. Devam etti, geldi İstanbul’a kayyım atadı. En güçlü 23 Haziran seçimlerinde verdik. Demokrasi ve barış mücadelesini, bir iradeyi ortaya koyduk. Bu çok kritik bir öneme sahipti. Eğer bu mücadele ayağınız sürterse, bilin ki bu asimilasyoncu zihniyet, bu Şark Islahat Planı'na tutkuyla sarılmış anlayış, umumi müfettişlerini her yere göndermeye devam eder, Tecridi yaygınlaştırır, tümüyle hukuk adına ne varsa yok eder. Bu yüzden mücadele her yerde önem taşıyordu. İstanbul’da da bu mücadelede çok önemli bir başarıya imza atıldı. Bu sayede Türkiye halklarına umut olduk. Türkiye halklarına çözümün yolunu gösterdik. Bu fragmanı seyrettiler, çok yakında esas film başlayacak. Nasıl ki bu süreci demokrasi adına barış adına zihinlerde ve mücadele hattında değiştirdiysek, çok yakında bu tekçi zihniyete sahip olan iktidarı da değiştireceğiz. Kimsenin şüphesi olmasın.

Onlar saldırıyor diye biz hiçbir yapacağımızdan vazgeçmedik vazgeçmeyeceğiz

Bunun farkındalar, bu kaygıyla sabah akşam HDP’ye saldırıyorlar, saldırsınlar. Onlar saldırıyor diye biz hiçbir yapacağımızdan vazgeçmedik vazgeçmeyeceğiz. Bizim sözümüz var. Halklarımıza, yitip giden yoldaşlarımıza, cezaevindeki, sürgündeki arkadaşlarımıza sözümüz var. O yüzden tehditlere pabuç bırakacak halimiz yok. Ama mücadeleye devam ederken geleceği de ilmek ilmek örmeliyiz.

Faşist rejimi değiştirecek gücümüz var

"Seçenek yarattık" dedik, bu seçeneğin nasıl hayata geçeceğine hep birlikte var edeceğiz. İşte karşınıza bir dosya ile geldik. Bu sürece hepinizin katkısını koyacağına inanıyoruz. Bir demokrasi ittifakının bu ülke için, hepimizin geleceği için zaruret olduğunu biliyoruz. 31 Mart seçimlerinden sonra tüm Türkiye’ye çağrı yaptık, "Gelin demokrasi mücadelesinde yan yana duralım" dedik. "Gelin bu faşist bloku, bu rejimi hep birlikte değiştirelim" dedik. Değiştirecek gücümüz var. Madem böyle bir gücümüz var, bu gücü örgütleyerek demokratik cumhuriyet ve onurlu barışı inşa edelim. Bunu yapabiliriz. Bunu yapacağız. Bunun için her şeyden önce demokratik bir zemine ihtiyacımız var. Bunun adı demokratik anayasadır.

Anayasal bir devleti var etmeli, inşa etmeliyiz

Bu ülkenin bir toplumsal mutabakatı yok. Evet bir anayasa var. Var ama 12 Eylül cuntasının siparişle yazdırdığı bir anayasa. O günden bugüne yamalı bohça haline dönmüş bir anayasa. Son yaması da Erdoğan rejimi tarafından yapıldı. İçinde yaşadığımız koşullar nasıl bir yama olduğunu bize gösteriyor. Oysa bir anayasa toplumsal mutabakat ile yapıldığında anayasa olma özelliği kazanır. Bir toplumsal mutabakat yaratmalıyız. Bütün hakları, siyasi sivil ve sosyal haklarıyla bütün toplumsal kesimlerin kendisini bütün hatlarıyla içinde bulabileceği bir anayasayı var etmeliyiz. Tüm inanç kesimlerinin kendisini var edeceği bir anayasa yapmalıyız. Emekçilerin, kadınların anayasasını yapmalıyız. Bir arada yaşama iradesini eşit yurttaşlık temelinde var edecek bir anayasa yapmalıyız. Bunun yapım süreci zaten başlı başına bir demokrasi ve barış mücadelesidir. Barışın anayasasını yapmalıyız. Anayasal bir devleti var etmeli, inşa etmeliyiz. Devletin anayasası var ama bu devlet anayasal bir devlet değil. Bu devlet bir hukuk devleti değil. Tam tersine hukuktan kaçan bir devlet. Bunun adı ceberrut devlettir. Bu ceberrut devletten kurtulmalıyız.

Seçimler 2023’te olmayacak. Seçimler hızla bize yaklaşıyor

Demokratik hayata, demokratik yaşama saygılı bir devleti ancak birlikte kurabiliriz. O yüzden de ortak vatanımızda bir demokratik cumhuriyetin inşa edileceği süreç bu anayasal süreçten geçiyor. Bunun için çabalıyoruz. Ulaştığımız her kesimle birlikte bu süreci birlikte sürdürmek istiyoruz. Ve herkesin bu sorumluluk ile hareket edeceği bir gelecek tahayyül ediyor, düşlüyoruz. İnanıyoruz ki o zaman Türkiye’yi de, Ortadoğu’yu da değiştirebiliriz. Kürt meselesinin çözümü de tam da buradan geçiyor. Çözüme kavuşmuş bir Kürt meselesiyle demokratik bir yaşamın nasıl ortaya konulacağı açığa çıkacaktır. Bu süreci örmek bir taahhütnamedir. Bir manifestoyu hayata geçirmektir. Böyle bir taahhüdü, manifestoyu var ediyoruz. Altına imza atıyoruz. Hani diyorlar ya seçimler 2023'te olacak. 2023’te olmayacak. Seçimler hızla bize yaklaşıyor. Bu akılsızlığa kimse tahammül edemez. Ekonomideki durum ortada, siyaset dış politika ortada. Her yerde derin krizler yaşanıyor. Türkiye erken seçime gidiyor. O seçimde tam da bu taahhüdün iktidar olacağı bir süreci hep birlikte örmeliyiz. Bunun hazırlığını mutlaka yapmalıyız.

Gelin Meclis'e gelen yargı reformu konusunda sesimizi yükseltelim

Demokrasi ittifakı ve anayasa çalışmaları ile herkesi bu sürece davet ediyoruz. Bu süreç sonlanana kadar yapmamız gerekenler var. Onun için bir yol temizliğinden, yargı reformundan bahsediyoruz. Bunların getirdiği şeye yargı reformu denmez, göz boyama denir. Çıkıp yargı reformu strateji belgesinden bahsediyorlar. Bir paket getiriyorlar. Getirdikleri paketin kimseye hayrı yok. Bu paketin bugün yaşadığımız yargı sorunlarını çözmeyi daha da çözümsüz hale getireceği yönünde hukukçuların açıklamaları var. Türkiye’de TMK'yı kaldırmadan, Türkiye'de ceza kanununda ifade özgürlüğünü, mutlak dokunulmazlıkları koruyan değişiklikler yapmadan Türkiye’nin demokratikleşmesi mümkün değil. Ancak bunları yaparak bunu başarabiliriz. Burada bir kez daha herkesi duyarlı olmaya davet ediyoruz. Gelin Meclis'e gelen yargı reformu konusunda sesimizi yükseltelim. Parlamento'daki partileri, vesayetçi anlayışla hazırlanan bu pakete tutsak olmaktan kurtarın. Parlamento'daki tüm vekiller inisiyatif almalı, Saray'ın talimatı ile hareket etmemeli. Gerçek anlamda bir yargı reformunu hayata geçirebiliriz. Bu konuda tüm toplum taleplerini bir an önce Meclis'e ulaştırmalıdır.

Sizler İstanbul’u değiştirdiniz, inanın Türkiye’yi de değiştirebilirsiniz

Bu kapsamda çağrılarımızı yapıyoruz. Demokratik çözüm için, demokratik anayasa için, onurlu bir barış için, demokratik anayasa için taleplerimizi hem Meclis'te hem sokaklarda hem alanlarda dile getirmeliyiz. Bugün sokaklardayız. Kayyım rejimini kabul etmeyeceğimizi ilk gün söyledik. Her gün sokaklarda sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz. Kayyım gidecek arkadaşlarımız geri gelecek. Mutlaka bu ülke bu tecrit hukukundan kurtulacak. Bu ülke siyasi rehine rejiminden kendisini kurtaracak. Bizim umudumuz büyük. Umudumuzu büyüten mücadele azmimiz. Mücadele azmimiz geçmişten geleceğe bize yol gösteriyor. Bu amaçla bir araya geldik. Bu mücadelede emeği geçen, sürece katkı koyan herkese teşekkür ediyorum. Sizler İstanbul’u değiştirdiniz, inanın Türkiye’yi de değiştirebilirsiniz.

30 Eylül 2019

Etiketler: #sezai temelli