Kadın vekillerimizin çocuklara yönelik cinsel saldırı suçlarına ilişkin verdiği araştırma ve soru önergesi

Parlamento Kadın Grubumuz, çocuklara yönelik cinsel saldırı suçlarının gerçekleşmeden önlenmesi amacıyla TBMM’ye ortak imzalı araştırma önergesi verdi. Kadın milletvekillerimiz ayrıca Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un yanıtlanması istemiyle çocuk istismarını meşrulaştıran söylemlerdeki artış ve çocukların içinde bulunduğu riske dikkat çektikleri soru önergeleri de verdi. 

Araştırma önergesini imzalayan ve soru önergesi sunan milletvekillerimiz: 

Meral Danış Beştaş

Ayşe Acar Başaran

Ayşe Sürücü

Dersim Dağ

Dilan Dirayet Taşdemir

Dilşat Canbaz Kaya

Ebru Günay

Fatma Kurtulan

Feleknas Uca

Filiz Kerestecioğlu

Gülistan Kılıç Koçyiğit

Hüda Kaya

Muazzez Orhan

Nuran İmir

Oya Ersoy

Pero Dundar

Remziye Tosun

Semra Güzel

Serpil Kemalbay

Şevin Coşkun

Tülay Hatimoğulları

Züleyha Gülüm

 

ARAŞTIRMA ÖNERGESİ

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI'NA


Devletin önleme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle son yıllarda artış gösteren ve çocuklarda derin travmalara yol açan çocuğun cinsel istismarı, aile içi istismar vakaları ve yine buna bağlı olarak kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesine ilişkin etkin bir çalışma yürütülerek, istismarın neden ve sonuçlarının araştırılması ve çocuk istismarını önlemek için gerekli tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

GEREKÇE

Uluslararası sözleşmelerin ve çocuk haklarına ilişkin mevcut yasaların etkin bir şekilde uygulanmaması ve çocuk istismarına karşı bütünlüklü bir politikanın oluşturulmaması; Türkiye'de çocuğa yönelik cinsel istismarının önlenememesinin temel sebebidir. Çocuklar, maruz kaldıkları şiddet ve cinsel istismar başta olmak üzere pek çok konuda sesini en az duyurabilen ve bu nedenle de en çok güçlendirilmesi ve desteklenmesi gereken bireylerdir.

Türkiye, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin tarafı olup, devletin çocuklara dair sorumluluğu gereği; cinsel istismara karşı çocukları korumak, istismarı engellemek, tedbirler geliştirmek ve çocukların çocuk olmaları nedeniyle sahip oldukları haklarını teslim etmek gibi zaruri görevleri mevcuttur. Ancak giderek artan istismar vakalarının yanı sıra iktidara yakın kesimlerin istismarı meşru gösteren söylemleri, devletin hala çocukları koruma yükümlülüğüne uygun hareket etmediğinin açık bir göstergesidir. Nitekim İstanbul Aydın Üniversitesi'nden bir profesörün katıldığı bir televizyon programında 12 yaşın doğurmak için en ideal yaş olduğunu savunan sözleri de bu eksende bir zihniyetin de dışavurumu olması bakımından turnusol işlevi görmektedir. İktidara yakın olan yayın organlarının bu tür ifade ve yaklaşımları desteklemesi meselenin derinlikli bir şekilde incelenmesini gerekli kılmaktadır.
Siyasi erkin dolaysız, yargı erkinin ise dolaylı yoldan istismarcılara yönelik koruyucu tavrı; okullarda, öğrenci yurtlarında/evlerinde ve kendi evlerinde cinsel istismara maruz kalan çocukların mağduriyetlerini artırırken, istismara maruz kalmayan çocukları da güvenceden yoksun bırakmaktadır. Cinsel istismar ve tecavüz faillerinin mağdur ile evlenmesi halinde cezai yaptırımın ortadan kaldırılacağına ilişkin bir takım düzenlemeler yıllardır parlamento gündemine sokulmakta, kadın örgütlerinin, muhalefetin ve kamuoyunun dirençli baskısı sonucunda rafa kaldırılmaktadır. Ancak bu meselenin daimi olarak yasama organının önüne getirilmesi açık bir tehlikedir. Bu konuya dair işaret fişeği, yaklaşık 4 yıl evvel, AYM'nin TCK'nin 103 üncü maddesinde yer alan çocuklara istismarı düzenleyen ve bir yaş sınırı aramayan düzenlemenin iptaline ilişkin kararı ile atılmıştır. AYM tarafından verilen bu iptal kararının istismar faillerini koruduğu açıktır. Konuyu ülke gündemine taşıyan Bafra Ağır Ceza Mahkemesi ile ilgili hükmün iptali kararını veren AYM'nin çocuk istismarı konusunda tehlikeli bir yaklaşım sergilemiş ve evrensel hukuk normları ile bağdaşmayan uygulamaları gündeme getirmiş olması; meselenin mahkemeler nezdinde hangi ölçüde algılandığı bakımından da önemlidir. Mahkemelerin erkek egemen bakış açısıyla imza attığı bu tür kararların temelinde, çocuk ve kadınlara yönelik ayrımcılık olduğu son derece açıktır. İktidarın sürekli olarak bu konuyu gündeminde tutması da; çocukların istismara ve mağduriyete açık hale gelmelerine yol açmaktadır. Ensar Vakfında yaşanan elim hadisenin ardından, aileden sorumlu bir bakanın "bir kereden bir şey olmaz" şeklindeki yaklaşımı iktidarın çocuklara olan bakış açısını göstermekte ve büyük bir tehlikeye de işaret etmektedir. Bu yaklaşım, bir kısım insanı çocuk istismarını destekleyen sözler sarfetmek konusunda cesaretlendirmektedir.

Yıllardır ifade ettiğimiz gibi aslında yapılması gereken, Çocuk Hakları Bakanlığının kurulması, Çocuk Hakları Daimi Komisyonunun Mecliste oluşturulması ve çocuk hakları konusunda bütünlüklü politikaların uygulanmasıdır.

Çocukların cinsel ve her türlü istismarını önlemek, devletin birincil yükümlülüğüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilebilmesi için; düzenli olarak çocuğa yönelik hizmetlerin izlenmesi, bunun için veri toplanması ve analiz edilmesi gerekmektedir. Çocukları ev ve okul gibi bulundukları her ortamda izleyen, çocukların kolaylıkla ulaşabileceği başvuru mekanizmaları oluşturmayan, çocuklarla çalışan kurumların personelini bir standarda tabi tutmayan, bu kurumları ruhsatlandırırken çocuk istismarına karşı önlemler almayan hükümetin, ilgili Bakanları başta olmak üzere, bu istismardan sorumlu olduğunu bir kez daha ifade etmek isteriz.

Bu sebeplerle, çocuk istismarıyla ilgili veri toplama, izleme, araştırma ve çocuklara yönelik cinsel saldırı suçlarının gerçekleşmeden önlenmesi amacıyla gerekli yasal ve idari tedbirleri almak için Meclis Araştırması açılmasını talep ediyoruz.

 

SORU ÖNERGESİ

Aşağıdaki sorularımın, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Zehra Zümrüt SELÇUK tarafından Anayasa'nın 98 inci ve TBMM İçtüzüğü'nün 96 ile 99 uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

Bundan dört yıl öncesinde Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu bir kararla Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 103. maddesindeki "15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına" ilişkin hükmü iptal etmiş, bu bahisle de cinsel istismara maruz kalan kız çocuklarının erken yaşta evliliğine ilişkin tartışmalar parlamento gündemine de yansımıştı.

Anayasa Mahkemesi bahse konu kararını, Bafra Ağır Ceza Mahkemesi'nin, 12-15 yaş arasında "rızayla" yaşanan ilişkilerde verilen cezanın çok yüksek olduğunu öne sürerek, TCK'nın 103. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle yapmış olduğu başvuru üzerine vermiştir. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi başvurusunda ayrıca "İtiraz konusu kuralın, farklı yaş gruplarında tüm mağdurlara yönelik eylemler arasında ceza müeyyidesi bakımından herhangi bir ayrım yapmadığı"nı öne sürmüştü. Dört yaşındaki bir mağdura yönelik cinsel istismar suçu ile 14 yaşındaki mağdura yönelik cinsel istismar suçunun ceza müeyyidesinin kademeli bir ceza anlayışı içermeyerek aynı olduğu ifade edilen başvuruda, "Suça sürüklenen çocuklar yönünden 12 ile 15 yaş arasında olup da kendisine yönelik eylemin anlam ve mahiyetini algılama yeteneği olan mağdurun rızasına hukuki sonuç tanınmadığı, bu mağdurların rızasıyla yaşadığı cinsel eylemler hakkında cezanın çok yüksek olduğu, suçun en nitelikli hali için en düşük yaşın 15 şeklinde belirlenmesinin suç ve cezada korunmak istenen hukuki yarar ile müeyyide arasındaki orantıyı bozduğu" da yerel mahkemece savunulan hususlar arasındadır.
Anayasa Mahkemesi ise gerekçesinde; itiraz konusu kuralla kanun koyucunun, 15 yaşını tamamlamamış çocukları cinsel yönden istismar edenler hakkında ceza yaptırımı öngördüğünü ifade etmiştir. Yine kanun koyucunun, küçüklerin biyolojik ve psikolojik gelişimlerine ilişkin bilimsel verilerle toplumda geçerli genel ahlak ve kültürel koşulları gözeterek, cinsel istismar suçunu, suçun unsurlarını, işleniş biçimini, çocuğa ve topluma verdiği zararı dikkate alarak bir yaptırım belirlemesinin takdir yetkisi kapsamında olduğuna değinmiş ve "suç ve suçluyla mücadele ve ceza hukukunun temel ilkeleri gözetildiğinde, suç tipine göre fiil ile öngörülen yaptırım arasında makul ve hakkaniyete uygun bir denge bulunması gerektiğine ve kanun koyucunun belirlediği yaptırımın, cezalandırmada güdülen amaçla ölçülü olması lüzumuna" değinmiştir.

Konu AYM'nin kararı üzerine birkaç kez parlamento gündemine gelmişse de kadın örgütleri ve muhalefetin yoğun çabaları sonucunda engellenmişti. Ancak iktidar partisinin parlamentodaki yasama faaliyetleri sırasında belirli aralıklarla konuyu gündeme getiriyor oluşu, zihniyet ve çabanın bu yönde olduğunun açık bir ifadesidir. Ayrıca hem konuyu ülke gündemine taşıyan Bafra Ağır Ceza Mahkemesi'nin, hem de ilgili hükmü iptal kararı veren AYM'nin çocuk istismarı konusunda duyarsız bir yaklaşım sergilemiş ve evrensel hukuk normları ve çocuk hakları sözleşmeleriyle bağdaşmayan uygulamaları gündeme getirmiş olması; meselenin mahkemeler nezdinde nasıl algılandığı bakımından önemlidir.

Diğer yandan iktidara yakın yayın organlarında hala kız çocuklarının yapısı ve doğurganlığına ilişkin yorumlar yapılıyor olması ve meselenin çocukların daha çok istismara maruz kalmalarına yol açacak şekilde ele alınması çocukların büyük bir risk altında olduğunu göstermektedir. Yine dini bir takım söylemlerle birlikte kız çocuklarının maruz kaldıkları istismarın istismar olarak ele alınmaması, bunun meşru olduğunun dillendirilmesinin de istismar vakalarındaki artışa hizmet ettiği açıktır. Bu tür söylemlerde bulunanlara ilişkin bir yaptırım uygulanmaması, istismarı meşrulaştıran söylemleri artırmakta olup, bu nedenle daha fazla çocuk istismara açık hale gelmektedir.

Bu bağlamda;

1-) Türkiye'nin tarafı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 19 uncu maddesi "Taraf Devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar." hükmünü amir olup Bakanlığınız çocukların üstün yararını korumak için hangi tedbirleri almaktadır?
2-) Anayasa Mahkemesi kararı, devletin çocuğun maruz kaldığı cinsel istismara dair sorumluluğunu bertaraf etmekte olup, Bakanlığınız bu kararın çocuklar için doğuracağı olası sakıncalara dair hangi önlemleri almıştır/alacaktır?
3-) Bakanlığınız, çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarını engelleyecek düzenlemeler yapılması ve bu meseleyle ilgili etkin bir mücadele yürütülmesi amacı ile hangi çalışmaları hayata geçirecektir?
4-) Basın yayın organlarında "çocukların evlenebileceği", "doğum yapabileceği" şeklinde ve çocuğun üstün yararını tehlikeye atan açıklamalara ilişkin Bakanlığınız hukuki süreç başlatmış mıdır?
5-) Geçtiğimiz günlerde Akit Tv'de yayınlanan ve çocuğun cinsel istismarını meşru gösteren açıklamalara dair neden hala bir açıklama yapmadınız? Bu programa ve programda yapılan açıklamalara dair hukuki süreç başlatacak mısınız?
6-) Son on beş yıl içerisinde kaç çocuk istismara uğramıştır? Yıllara ve şehirlere göre dağılım ne şekildedir?
7-) Son on beş yıl içerisinde çocuğa karşı istismardan kaç kişi ceza almıştır, kaçı halihazırda cezaevindedir? Mükerrirlerin sayısına dair bir istatistik mevcut mudur?
8-) Bakanlığınız halihazırda kaç istismar davasında müdahildir? Bakanlığınızın dahil olduğu kamu davalarında faillerin etkin bir şekilde yargılandığı ve ceza aldığı vaka sayısı nedir?
9-) Bakanlığınız cinsel istismar mağduru olan çocuklara ve ailelerine psikolojik destek sunmakta mıdır?
10-) Çocuğa yönelik istismarın önlenmesi için toplumun sizden beklentisi olan bütünlüklü politikaları ne zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz?

20 Mayıs 2020