
Eş Genel Başkan Yardımcımız ve Bingöl Milletvekilimiz Hişyar Özsoy, Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisindeki “Türkiye'deki Güncel Durum” başlıklı oturumda bir konuşma yaptı.
Özsoy konuşmasında şunları belirtti:
Sorun Türkiye’nin darbe girişimine karşı mücadele hakkı olup olmaması değil, bu mücadelenin nasıl yürütüldüğüdür.
Başlangıçta parlamentodaki dört siyasi parti arasında bir uyum vardı; hepimiz darbeye karşı açık bir duruş sergiledik. Darbe girişimi Türkiye toplumu ve siyasetini demokratikleştirmek için bir fırsat olarak kullanılabilirdi ancak hükümet bunun tersini yaptı ve Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hırslarına göre şekillendirmek üzere bir karşı darbeyi uygulamaya koydu.
Pazartesi günü Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks Türkiye ile ilgili olarak, temel hak ve özgürlükler konusunda ciddi ihlalleri detaylandıran bulgularını paylaştı. Dün Türkiye Dış İşleri Bakanı burada yaptığı konuşmada Türkiye’deki durumla ilgili konuşurken, ufak tefek sorunlar olmakla birlikte genel olarak rahat bir tablo çiziyordu. Konsey Komiseri ve Bakan’ın söyledikleri arasında keskin bir farklılık söz konusu.
Hükümet devlet kurumlarındaki Gülen cemaatini tasfiye etme sözü ile olağan üstü hal ilan etti. Dün Bakan tam da bu salonda, başka kimsenin bu durumdan olumsuz etkilenmediğini söyledi. Ancak bu doğru değil.
Üniversiteler, mahkemeler, medya, yerel yönetimler, sivil toplum, ticari firmalar ve muhalif siyasi partiler korkunç bir baskı altında. Ve kesinlikle güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, tarafsız mahkeme ve Anayasal hüküm söz konusu değil.
Şimdiye dek 130 bin memur görevden uzaklaştırıldı ya da atıldı. 11 binden fazla Kürt öğretmen bir yasal dayanak olmaksızın uzaklaştırıldı ya da atıldı. 3 binden fazla hakim ve savcı bir gece de atıldı ya da yerlerine başkaları getirildi.
Yüzlerce medya aracı mahkeme kararı olmaksızın yasaklandı. En son olarak daha çok Kürtlere ve Alevilere yakın olan 23 medya kuruluşu kapatıldı. Kürt çocukları için çizgi film yayınlanan Zarok TV bile. Son iki ayda cezaevine konan gazeteci sayısı 30’dan 120’ye çıktı.
60’dan fazla Kürt belediye başkanı görevden alındı ve/veya tutuklandı. Bunlardan 25’inin yerine merkezi hükümet tarafından kayyum atandı.
Sadece son 2 günde 180 HDP yöneticisi göz altına alındı. Polis dün gece HDP’nin Diyarbakır’daki tüm il ve ilçe binalarına baskın yaptı. Cadı avı tüm hızıyla devam ediyor.
Darbe girişimi olduğunda Erdoğan "Bu Allah’ın bir lütfu" demişti. Gerçek tüm çıplaklığıyla bize Erdoğan’ın darbe girişimini ülkedeki tüm muhalif sesleri, en başta da HDP’yi susturmak amacıyla bir fırsat olarak kullandığını gösteriyor.
HDP, Kürtler, Aleviler veya diğer muhalif güçler ile eleştirel çizgideki medya kurumları ana hedef haline geldi. Hükümet terörle mücadele kisvesini baskı ve operasyonlarına bahane olarak kullanıyor. Gerçekte ise Hükümet, ülkeyi yönetmek ve Erdoğan’ın tek adam yönetimini sağlamlaştırmak için terörle mücadele adı altında toplumu terörize ediyor, korku, kaos ve güvensizlik iklimi yaratıyor.
13 Ekim 2016