HDP İstanbul Milletvekil Levent Tüzel'in, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı. ile Sağlık Bakanlığı 2015 Bütçesine dair değerlendirme konuşması şu şekilde:

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli katılanlar; hepinizi selamlıyorum.
Şimdi, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının gerçekten çok önemli bir bakanlık olduğunu özellikle sunumdaki 4.000 projenin büyüklüğünden anlıyoruz yani anlaşılan o ki bütün bu projeler âdeta "Ana yurdu örüyoruz dört bir baştan." dedirtircesine, parmak ısırtan projeler gibi gözüküyor. Şimdi, düşünüldüğünde bu kadar projede herhâlde binlerce işçiye, emekçiye bir iş, aş, hizmet gibi sonuçlar çıkartabiliriz bir taraftan, madalyonun bir yüzü böyle, bu mega projeler. Ama bu mega projeleri gerçekleştiren, oralarda alın teri döken işçilerin çalışma koşullarını ve hayatlarını ne kadar rahatlatıyor? Bu açıdan veriler Bakanlıkta ne kadar var? Açıkçası buralarda ciddi şüphelerimiz var.

Şimdi, Devlet Demiryolları emekçileri Ankara'ya gelecekler özelleştirmeye karşı ve sorunlarını dile getirmek üzere 24 Kasımda Ankara'da olacaklar. Onların ilk eylemi değil, Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikasının eylemleri açısından. Bu sıralar çokça optimizasyondan yani çalışan emekçilerin yer değiştirmelerinden şikâyetçiler. Bunun dikkate alınmasını tabii biz de istiyoruz. Özellikle, şimdi, bu özelleştirme gelirlerinin demir yollarına yatırılması ve KİT Komisyonunda da bunları görüyoruz, en çok yatırım, özelleştirme gelirlerinin -zannederim 5 milyar civarında- demir yollarına yatırıldığı görüldüğünde, burada da bu teyit edildiğinde sanki yani böyle çok iyi bir şekilde bu demir yolları bu hâle getirilip özel sektöre sunulacak gibi bir hazırlık içerisinde olduğunu düşünüyorum açıkçası. Yani bu köstebek gibi her bir tarafı kazılmış ülkeden, kimler büyük kazançlar sağlıyor ve ne pahasına sağlanıyor? 2023 hedefleri, bu denli ekonomik çarkı döndüren projeler yani düşünün, demir çelik sektörü, çimento, taşımacılık, işte başkaca birçok sektörler buradan ekmek yiyorlar yani hükûmet açısından halkın buralarda hükûmete desteğinin sağlanması açısından ciddi kaynaklar olduğunu düşünüyorum.
Şimdi, bir üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, çokça konuşulan mega projeler. Bu üçüncü havaalanın kuzey ormanlarını yok ettiğini, orada bütün doğa, canlı yaşamını tahrip ettiğini ve buna karşı ciddi bir şey var, tepkinin olduğunu biliyoruz. Yani hava ulaşımı rahatlatılıyor Atatürk Havalimanından buraya kaydırılıyor da onun yerine gelecek yükler, nüfus artışı, kara yolu keşmekeşliği ve üzerine o doğa katliamı. Hangi tercihlerle yapılıyor bu? Atatürk Havalimanının modernizasyonu çok daha düşük rakamlarla yapılabilecekken ve buradan artırılabilecek rakamlar ulusun, halkın başkaca ihtiyaçlarına harcanabilecekken neden bu tercihler yapılıyor?

Üçüncü köprü, övünülüyor, çokça itiraz var ama bu üçüncü köprüde de yine kamuoyunda biliyorsunuz, üç işçinin ölümüyle… Acele, acele hani şu madenlerdeki "Haydi, haydi" düzeni var ya, herhâlde 29 Ekim 2015'e yetiştirmek adına gerekli tedbirler, önlemler alınmadığı için bu işçinin ölümü de gerçekleşiyor.

Şimdi, trafikte can kaybı. Oranlar verildi, hakikaten Avrupa'ya göre biz düşük oranlardaymışız. Yani dışarıdan bakanlar için çok gerçekçi gelmiyor. Yani bakıyoruz, kara yolları kan revan içerisinde ama Avrupa'ya göre düşük oranlar. Nasıl yapılıyor bu istatistikler ya da orantılamalar? Hayret ediyoruz. Son Isparta Yalvaç'taki kazadan sonra özellikle.

Değerli Bakana şimdiye kadar çeşitli sorular sorduk ama bunlara diğer bakanlıklarda olduğu gibi yanıtlar alamadık. Mesela, bu Avcılar, en son yakın zamanda gerçekleşen üst geçit faciası yani bir tanker, damperi kalkmış bir tanker geliyor, geliyor öyle üst geçidi aşağıya indiriyor, 1 kişinin ölümü, 1 kişinin ağır yaralanması. Bu trafik denetimleri, kara yollarındaki bu radar sistemleri bunları nasıl görmüyor? Yine, Kumburgaz'da o deniz bisikletiyle açılan ve 5 gencin ölümü, 1 tanesinin cenazesine ulaşıldı, diğerleri hâlâ bulunamadı bildiğim kadarıyla.

Yine, önemli bir çevre meselesi, tabii limanlar bu memleketin ihtiyacı ama Çanakkale halkının bir şikâyeti var: Büyük demir çelik işletmelerinden İÇDAŞ, kendi ihtiyaçları için orada bir liman kuruyor ve çevreye büyük bir kirliliği de beraberinde getiriyor. Bununla ilgili çokça çevre eylemleri oldu, bunları biz Bakanlığın gündemine de getirdik. Ancak henüz yanıt alabilmiş değiliz. Yani, bu dört bir tarafı örmek, büyük bir gelişmişlik, büyük bir ekonomik çark dönüyor. Dediğim gibi, başlangıçta söylediğim gibi, burada ekmek yiyenler çok ama öbür taraftan da bu yol ve yap-işlet-devret modelleri çokça yolsuzluk, rant, haksız kazanç ve işçilerin alın teri sömürüsüyle de beraber tartışılageldi. Bu konuları da Sayın Bakanın -ki, gerçekten, böylesi bir göreve getirilmiş olması aslında zannederim ona verilen değeri ve onun konulduğu yeri de gösteriyor- bu açıdan ciddi bir takip ve izleme içerisinde olmasını ben de diliyorum.

Bu vesileyle, bir kez daha kendi memleketi olan Ermenek'te yaşanan maden faciasındaki hepimizin yaşadığı acıyı ben de paylaşıyorum, başsağlığı diliyorum.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2015 Bütçesi

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bakanın sunuşunu dinledim, özellikle kitapçıkta, kapakta çok güzel ve doğru olacak şekilde, çok da güzel bir manzara var. "Orman, su varsa hayat var." ifadesi kullanılmış. Yani bu tabii, çok doğru bir düstur, doğru bir söz ama Bakanlığınızın uygulamaları, Hükûmetin politikaları ne yazık ki ormanı da, suyu da yok ediyor, hayatı yok ediyor. Konuşmalarda çokça yer verilen, doğanın korunması söz konusu bile değil. Örneklere mutlaka diğer vekil arkadaşlar da değinmişlerdir, kuzey ormanları… Şimdi, biliyorsunuz yerleşim alanları bu şekilde tahrip edildiği için Boğaz'da görülen domuzlar üzerine birtakım böyle magazinel sözler edildi yani "Domuzdur ne yapsa yeridir." tarzında, böyle de anlaşılabilecek şeyler. Oysaki bir doğa bütün canlı varlıklarıyla birlikte bu mega projeler uğruna tahrip ediliyordu. Aynı şeyi Atatürk Orman Çiftliği'nde gördük, ağaç kıyımını. Yani bir rant, bir debdebe, bir gösteriş, bu şekilde bir itibar diye bunlar adlandırılarak yapılan bu yapılaşmalar ne yazık ki doğayı mahveder bir durumda. Şimdi, su kaynakları açısından, yer altı suları, içme suları, hepsi tükenme noktasına gelmiş durumda. İşte, Ergene havzası ortada, bereketli topraklar üzerinde sanayi tesisleri Ergene havzasını yer altıyla, yer üstüyle tamamen kirletmiş durumda.

Keza, içme sularının borulara hapsedilmesi, ticari bir meta hâline gelmesi… Şimdi, biraz önce de Kıbrıs'a içme suyunun taşınması meselesi görünüşte çok anlaşılır bir hizmet gibi, çok kayda değer bir hizmet gibi ama gelecekte giderek suların özellikle de bölgede bir pazar hâline gelmesi, bunlar ciddi kaygılandıran şeyler. Kaldı ki bu yer altı sularının kirletilmesinde yeni enerji kaynağı olarak bu kaya gazı araştırmaları ve bu kaya gazının çıkarılmasında kullanılacak suyun kirletilmesi ve yok edilmesi de ciddi problemler. Yani Ergene'den Hasankeyf'e bu şekilde bir tahribat söz konusu.

2015 hedeflerine baktım, atık su arıtma tesisleri meselesine, bir yerde 4 tane tesis tamamlandı gibi, bir yerde 7 tane tesis; bu 7'nin içinde mi 4, tam bunu anlayamadım. Yani eğer rakamlar bu düzeydeyse yani koca memlekette atık su arıtma tesisleri bu rakamlardaysa gerçekten…

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sadece Ergene için o.

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Yani o zaman haritada da öyle bir işaretleme var ama yeterli olmadığını düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde de bu Karadeniz Ereğli'den Arhavi'ye kadar, Yaşam Hakkını Savunma Platformunun temsilcileri buraya geldiler, bizlerle de görüştüler, gerçekten Karadeniz halkı isyanda. Bu kapaktaki güzelim manzaraların sahibi olan, oralarda yaşayan insanlarımız her gün yeni bir eylemle bu HES projelerine, termik santral projelerine, bunlara isyan hâlindeler. Şimdi, Hükûmetin bu türden halk hareketlerine ya da taleplere ideolojik ve sadece muhalefet etmek için, "Hükûmete muhalefet etmek için yapıyorlar bu işi." gibi atfettiği çokça suçlamalar vardı. Geçende de sizin "Ya, bunları doğal gaz lobileri yönlendiriyor." tarzı bir ifadeniz kamuoyunda, basında da yer aldı, ne kadar doğru bilmiyorum ama bunlar bizim tanıdığımız insanlar Sayın Bakan. Yani ben Karadenizliyim, Karadeniz'e de gittiğimde onların platformuyla tanıştım. Mesela, "Vatandaş Mustafa", bu yaşlı, aydın, gerçekten orada üretici olan, orada doğmuş, büyümüş bir insan. Yine, "Yurttaş Kazım" diye bilinen bu insan sırf bu HES'leri iptal edebilmek, dava açabilmek için ineğini satmış bir insan, kimse yönlendirmiyor bu insanları yani arkalarında böyle uluslararası lobiler, şirketler yok, bunu bilmenizi istiyorum.

Keza, Munzur Deresi, Munzur üzerindeki HES'ler, Munzur'daki Millî Park… Yine bu 2015 hedeflerine baktım, bu hedeflerde Munzur Millî Parkı'na dair ben bir şey göremedim. Ha, demek ki bu millî park olmaktan çıkarılmış. Sonra geriye dönüp baktık, buralarda yine HES yapmak için üstün kamu yararı üzerinden yine davalıklar var. Biliyorum, avukat arkadaşlarımız bu davaları takip ediyor. Yani nasıl bir üstün kamu yararı olabilir o kadar bir alanı millî park olmaktan çıkarmak ve bu gerekçeyle oralara santral yapmakta, gerçekten bunlar kabul edilebilir değil.

Yani memleketin Ergene'sinden Hasankeyf'ine dedik, gerçekten bakıyoruz, arkadaşlarımız söylüyor, Cudi dağlarının tepelerinde tıraşlanmış, o yeşillikler içerisinde beyaz alanlar, taş ocakları… Taş ocakları ve maden arama ruhsatları sayısız oranda verilmiş, buralarda kömür çıkarılıyor ve içme sularına kömür karışıyor, kömürlü akan sulardan söz ediliyor. Dolayısıyla, bu politika yani Hükûmetinizin bu enerji, çevre politikaları gerçekten doğayı katletmekte, piyasacı yaklaşım, piyasanın ihtiyaçları yani çevrenizde bu ekonomiden, bu zincirden, bu çarktan servet edinenlerin ihtiyaçları diyelim, hakikaten tarımı da bitiriyor, suyu da bitiriyor, çevreyi de, yeşili de, doğayı da. Yaşanabilir bir ülkeyi gıdım gıdım, gıdım gıdım bizim elimizden alıyor. Bunu durdurmamız gerekiyor Sayın Bakan, gerçekten buradaki yanlışları görüp bu projelere derhâl son vermek gerekiyor.

Zannederim bu değindiğimiz konularda sizin yanıtlarınız da olacak. Ben tekrar teşekkür ediyorum ve Bakanlık bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Sağlık Bakanlığı 2015 Bütçesi

ABDULLAH LEVENT TÜZEL (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Hükûmetin en çok övündüğü alan sağlık alanı. Halkın memnuniyeti propagandası her seçim döneminde çoklukla kürsülerden ifade ediliyor. Ama ben sözlerime başlarken öncelikle şunu sormak istiyorum: Sağlık emekçisini döven bir iktidar halka nasıl sağlıklı yaşam ve hizmet sunacak?

Yine bir ikincisi: Televizyonlarda izlediğimiz bir manzara. Ermenek'te madenci oğlunun cenazesinde yırtık lastik ayakkabısıyla saf tutan 75 yaşındaki Recep Gökçe sağlıklı bir insan olabilir mi Sayın Bakan? Onun gibi Ermenek'te, Soma'da, Zonguldak'ta, Şırnak'ta –Şırnak milletvekilimiz burada- yurdun dört bir tarafında yaşayan insanlarımızın genel hâli budur. Şimdi sağlıklı bir toplumdan söz edebilir miyiz? Sağlık politikalarının vatandaşa yansıması ve sağlık emekçilerine yansıması açısından ben bunlara değinmek istiyorum başlangıçta.

Gerçekten biz sağlık emekçilerine şiddet meselesini çokça konuştuk. Bakanlık bu konuda çalışanlarına sahip çıkmaya dönük, biliyorsunuz, araştırma komisyonları, benzeri şeyler… Bu sefer sağlık emekçilerine şiddet doğrudan devletin kolluğu tarafından geliyor, devlet kendisi yapıyor. Dolayısıyla, bu emekçilerin halka sağlık hizmeti götürebilmesi, kendi taleplerini ortaya koyması açısından ciddi problem var. Sorduk, bir kısım arkadaş gözaltına alınmıştı, bırakılmış, hâlâ tutulanlar var. Bu yaklaşımları hızla terk etmek gerekiyor. Gerçekten, sağlık hakkı bütçenin en önemli başlıklarından bir tanesi ama hazırlanan bütçenin sağlıklı olmadığını da görüyoruz.

Çarpık bir düzen var aslında. Genel sağlık sigortası ve bir prim sistemi, işte bu sağlıkta dönüşüm politikaları. Aslında, prim toplama açısından yani asgari ücretin üçte 1'i gelire sahip olanlardan prim alma ve sağlık hizmetinden yararlanma anlayışı daha baştan sakatlığı ve çarpıklığı koyuyor.

Şimdi, TÜRK-İŞ'in en son araştırmaları, 4 kişilik bir ailede 3 bin küsur lira, asgari ücretin şeyi 891 lira, çok açık aradaki fark. Yani ta buradan ele alırsak başlıyor yanlışlık. Tabii, hizmetin içeriği, hizmetin kalitesi, niteliği giderek azalıyor. Birçok temel hizmet teminat paketi dışına çıkartılıyor. Özelleştirme, hani bu piyasaya yanıt verme, piyasadaki şirketleri, sağlık şirketlerini devreye sokma, özellikle sağlık sigortası açısından âdeta kışkırtma boyutunda. Şimdi, özel sağlıktan hizmet alanların ödedikleri paralar açısından bakıldığında, SGK bu paranın üçte 1'ini karşılıyorsa hizmet alan vatandaş üçte 2'sini karşılıyor, bu noktaya gelmiş durumda.

Şimdi, sağlık emekçileri örgütleri liste çıkartmışlar. 10 başlıkta vatandaşa bir katkı payı sonuç itibarıyla çıkıyor. İlaç bedelinin yüzde 10 ile yüzde 20'si arasında, muayenede 5 lira ile 15 lira arasında, reçetede 3 lira, eş değer ilacın en ucuzu yüzde 10'a mal oluyor. İlaçta kutu başına ek 1 lira, tetkik parası, öncelikli tetkik parası. Özel hastanede ise liste fiyatından yüzde 200'lere varan ödemeler. Yine özelde, çok teşvik edilen özelde fazladan ödenen otelcilik hizmetleri gibi farklar. Telefonla randevuda 4 lira ile 5 lira arasını bulan faturalar diyelim.

Şimdi, bakıldığında, büyük sağlık yatırımları, büyük zincirler devrede ve âdeta bir tekelleşme söz konusu sağlıktaki özelleştirmenin vardığı boyut. Yabancı, bu büyük A grubu âdeta hastane konsorsiyumları diyebileceğimiz şirketler, hepsini, âdeta orta ölçekli sağlık kuruluşlarını yutar bir hâlde. Vaziyet bu.

Vatandaşlar açısından gelir testini yaptırmayan 4 milyon insan -bendeki bilgiler bu, eğer yanlışsa Sayın Bakan bunu düzeltebilir- kamu hastanelerinden yararlanamıyor. Geçen sağlık bütçesinde konuşmuştuk. 5 milyon borçluyla ilgili ne durumdadır? En son bilgiler 400 bin prim ödeyemeyen yurttaşın prim borçlarını üstlenme açısından bir problem yaşandığı geçende haberlere yansıdı.

Yine çokça kamuoyunda, basında konu oldu. 1 Ekimde SGK birçok ilacı kapsam dışı bıraktı. Fiyat indirimi nedeniyle hastaneler tıbbi malzeme alamadığı için çok ciddi ameliyatlar durdu, yapılamadı. Kaç kişi öldü, kaç kişi sakat kaldı, bunları bilemiyoruz tabii.
Aile hekimliği çok büyük sansasyonlarla kamuoyuna sunuldu, artık vatandaşın ayağına hizmet gidiyor tarzında. Ama aile hekimliği aslında işin temeli, ilk basamağı, koruyucu sağlık hizmeti kaldırıldı. Yani hep biliriz, hasta olduktan sonra iş işten geçiyor. Yani hasta olduktan sonra özel sağlığa bütçeden pay ayırmanın kime ne yararı var? Bakıldığında, bu koruyucu sağlık hizmeti açısından kişi başına düşen yıllık rakamı hesaplamış sendikalar, sağlık sendikaları: Yıllık 20 lira harcama. Yani şu anda Sağlık Bakanlığının bütçesinde bu rakamı bulmuşlar. Bu doğru mudur, yanlış mıdır, bunu Bakanın açıklaması gerekir. Yani, kişi başına yıllık 20 lira o da.

Şimdi, personelin durumu açısından tabii bu sağlıksız sistem...

Personele de yansıyor bu angarya, performans, en son taşeron. En büyük taşeron dedik Sağlık Bakanlığında çalışanları, üniversitesi, devlet hastaneleri. Çapa'daki taşeron işçinin ölümü çok dramatiktir. Önce eline iğne batıyor, işte karaciğer rahatsızlığı, sonra kanalizasyon... Bu Çapa'daki kanalizasyon meselesi, acil cerrahi servisinde bunu sorduk, yanıtını da alamadık. Ve bu, oradaki işçinin ölümüne de yol açıyor. Bir yıl boyunca hastalıkla boğuşuyor ve sonunda geçtiğimiz aylarda hayatını kaybetti. Yani, taşeron işçisine kapsam dışı angarya çalıştırma...

Sorularımıza yanıt alamadık ama onlara geçmeden önce, emekçilerin ücretleri, ek zam talebi, bunların emekliliğe yansıması, bu açıdan düzeltme beklentileri var. Sorularımız içerisinde bu sağlık kurumlarındaki işçi sağlığı ve güvenliği eğitimi ve risk analizi konusunda neler yapılıyor, gündemde mi, bunu sorduk.Gazi Üniversitesindeki bu bağımlıları tedavi eden AMATEM'in kapatılması meselesi, ne yaptık bu konuda? İzmir'de emekçiler hayli eylem yaptılar, gösteri yaptılar, taleplerini size yansıttılar. Göğüs Hastalıkları Hastanesi ile Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesinin birleştirilmesi ve yine İstanbul'da çok değerli bir arazi üzerindeki Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi, arazi boş duruyor. Bakan Yardımcısına da sormuştuk, yanıt alamadık. Şimdi, bu çalışanlar hastaların ihtiyacına uygun olmayan Bahçelievler Eğitim Araştırma Hastanesinde fizik tedavi yani dar alanda âdeta çalışır durumdalar, bu durum ne kadar değişecek? Ve Bahçelievler'e, kendi arazilerine yeniden nasıl taşınacaklar? Bunları da öğrenmek istiyoruz.

Sağlıklı bir bütçe talep ediyoruz biz de.

25.11.2014