Güvenlik Soruşturmasının sonucu Parti Devlettir!

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararı tanınmayarak yeniden yasalaştırılmak istenen güvenlik soruşturması ve arşiv taramasına yönelik düzenlemeleri de içeren Kanun Teklifi'ne ilişkin muhalefet şerhimiz:

2-2452 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Muhalefet Şerhi

Usule İlişkin Değerlendirme: Kanunilik ile Meşruluk Arasında Demokrasinin Reddi!

Hukuk devletlerinde kurumsal işleyişin gerek şartı olan yasaların yapım süreçleri hukuk devletinin niteliğine dair güçlü bir parametre olarak öne çıkmaktadır. Yasa yapım süreçlerinin demokratikleşme derecesi, rejimlerin demokrasi endekslerine göre değerini belirler. Muhalefet partilerinin yasa yapım süreçlerine katılması, sivil toplum örgütleri ile meslek örgütlerinden yasa yapım süreçlerinde yararlanılması, ilgili akademisyenlerin yasa yazım süreçlerinde yer alması gibi birçok boyutun sürece dâhili demokratikleşmenin göstergeleridir. Bu süreçlerin demokratik sınırlar dâhilinde sürmesi, iktidarların temsili demokrasilerde halktan aldıkları yetkinin ön şartıdır. Bu şart sağlandığı sürece kanun olan ile meşru olan birbirine yakınlaşır.

2-2452 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin genel gerekçesi, bu teklifin hazırlanması ile ilgili gerekçeleri “kamu kurum ve kuruluşların ihtiyaçları” ve “son dönemde vatandaşlardan gelen talepler” şeklinde formüle edilmiştir. Bu formülasyonun kendisi hem bir itiraf hem de çarpıtma içermektedir. Yasa yapım süreçlerine sivil toplumun, meslek örgütlerinin, akademisyen-aydınların ve muhalefetin katılmadığı bir itiraf olarak kayda geçmiştir. Yanı sıra “vatandaşlardan gelen talepler” denmesine rağmen kanun teklifinin içeriği tamamen sermaye sınıfının ve rant ilişkilerini sürdürmenin lehinde düzenlemeler içermektedir.

Bu usule dair olan ve meşruluğu eksilten iktidar yaklaşımının yanı sıra 2020 yılı Merkezi Bütçe Kanun Teklifinin görüşmeleri TBMM Genel Kurulu’nda devam ederken Plan Bütçe Komisyonunun toplantıya çağrılması yasama süreçlerini sorunlu hale getiren bir başka durumdur. 2020 yılının tüm gelir-gider ve denetimlerinin yapıldığı bütçe sürecini hazırlayan komisyonun genel kurul devam ederken komisyonda söz konusu kanun teklifi için bir araya gelmesi dünya parlamentolar tarihinde muhtemelen AKP’ye nasip olmuş bir anti-demokratik uygulamadır.

Son olarak 2-2452 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin yürürlük ve yürütme maddelerinin dışındaki 18 maddesinin birçoğu farklı komisyonlarda görüşülmesi gereken düzenlemelerdir. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptali sonrası tekrar yasalaştırılmak istenen güvenlik soruşturması ve arşiv taramasına ilişkin Anayasanın çok sayıda maddesine aykırı olduğunu düşündüğümüz; 4, 5 ve 11 inci maddelerinin Anayasa Komisyonunda görüşülmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra çok sayıda maddenin de Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu tarafından görüşülmesi aşikârdır. Buna rağmen birden fazla ve birbiriyle ilintisiz yasada değişiklik yapılıyor gerekçesiyle teklifin Plan ve Bütçe Komisyonu gündemine getirilmesi HDP olarak sıklıkla dile getirdiğimiz torba yasa uygulamasının yasama faaliyetleriyle uyuşmamasının bir sonucudur.

Esasa İlişkin Değerlendirme: Güvenlik Soruşturmasının sonucu Parti Devlettir!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesi öncesinden zemini hazırlanmak istenen ve ilanı bu sisteme geçilmekle başlayan yeni bir siyasi mimari ile karşı karşıyayız. Tek adam rejimi olarak tanımladığımız bu siyasi mimari, söz konusu torba kanun teklifindeki ‘Güvenlik Soruşturması’ düzenlemesini, Parti Devlet hedefine doğru önemli bir adım olarak görmektedir.

AKP’nin içerisinin boşaltıldığı ve tek adama mahkûm edildiği, muhalefet partilerinin baskılanmak istendiği bu mimaride diğer yandan “devletin sterilizasyonu” sağlanmaktadır. Bu “sterilizasyon” süreci kamunun tek tipleşmesi ve patronaj ilişkilerine göre düzenlenmesini getirmektedir. Kuşkusuz ki bu “sterilizasyon” işlemi totaliter savrulmanın açık bir görüntüsüdür. Nitekim bu görüntünün bir yansımasını bu kanun teklifinin Güvenlik Soruşturmasını düzenleyen; 4, 5 ve 11 inci maddelerinde açık bir şekilde görmekteyiz.

İlgili madde teklifleriyle 4045 sayılı Kanun'da değişiklik yapmayı öngören bu düzenlemenin, dikkatle bakıldığında esasında 28 Şubat darbecilerinin mütedeyyin ve muhafazakârların kamu hizmetine girmelerine engel olmak adına 12.04.2000 tarihli Resmi Gazetede yayımladıkları 'Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin birebir kopyası olduğu anlaşılacaktır. Bu, bizlere iktidarlar ve bu iktidarların adı değişse de tahakkümcü, tekçi zihniyetin değişmediğini çok açık bir şekilde göstermektedir. AKP iktidarı, bir zamanlar kendilerine yöneltilen, en basit ifadeyle, yanlış uygulamaları bugün kendisinden olmayanlara yöneltmekte bir beis görmemektedir.

Torba yasadaki ikinci odak ise rant ilişkileridir. İktidarın tahkimatı ile sermayesini oluşturması süreçlerinin paralel yürütüldüğü bu ilişkilerde, iktidarın artı-değer üreten her alanı “kendisine ait” kılma çabaları bu yönetim sisteminde sıkça görülmektedir. Elbette ki, daha önceki dönemlerden bu dönemi ayıran en önemli özelliklerden birisi iktidarın hem artı-değere, halka ait olan her hücreye yaygın şekilde sinme isteği hem de tüm bunları etik-politik, hukuki ve adil değerleri hiç önemsemeden, doymaz bir şekilde gerçekleştirmesidir.

2-2452 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1, 10, 12 ve 17 gibi maddelerine baktığımızda yaygınlaşma ve hukuk tanımama durumunun ne aşamaya geldiği açıkça görülmektedir.

Elbette ki bu mimariyi yerleşik hale getirmek isteyen iktidar, bu boyutlara paralel olarak hukuk devleti ilkesi, demokratik yaşamı ve özgürlükleri de hedef almaktadır. Bu hedeflerin kamusal alandan silinmesi ile istenilen mimarinin yerleşeceğine inanılmakta, muktedir olma hırsı ile her türlü etik-politik ilke bir “engel” olarak görülmektedir. İktidarın meşruluk gözetmeksizin kanunileştirdiği her düzenlemenin ruhuna sinen bu demokrasinin reddi, 2-2452 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin de ruhunu oluşturmaktadır.

Bu yönüyle siyasal alanın şiddeti, ekonomi dışı zor aygıtlarını kullanarak iktisadi alanı da belirlemek istemekte ve devlet/piyasa/sivil toplum üçlüsü arasındaki etik-politik ve norma dair ayrımlar silikleştirilerek siyasal sistem totaliter bir tarzda yeniden kurgulanmak istenmektedir.

Madde Bazlı Değerlendirme

Madde 1, 2, 3

Madde teklifi ile Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı tesis ve alanların daha önce ihale edilerek 29 yıl için kiralanan sözleşmelerinin, 20 yıla indirilmesi öngörülmektedir. Sözleşme serbestisi ve güvenliğine aykırı olan bu madde yandaşlara rant dağıtımı için yasalaştırılmak istenmektedir. Komisyon süresince sözleşme süresinin 29 yıldan 20 yıla neden düşürüldüğüne dair madde teklifini hazırlayanlardan ikna edici bir yanıt gelmemiştir. Sorunun temelinde esasen sürelerin uzun oluşu değil, işletmelerle kamu kurumu arasında imzalanan sözleşmelerin işletmeler tarafından kötüye kullanılıyor olduğu yatmaktadır.

Dolayısıyla bulundukları kamusal alanları esasında halkın kullanımına da kapatan bu tesis ve alanlar mevcut sözleşmeleri bittiğinde kamulaştırılmalı ve yerel yönetimler ya da merkezi kurumlar aracılığıyla işletilmelidir.

Madde 4, 5 ve 11

Kanun teklifinde yer alan 4, 5, ve 11 inci maddeler kamu istihdamında güvenlik soruşturması ve arşiv taramasına ilişkindir. Bu maddelerin kanun teklifinde yer almasının nedeni AKP’nin güvenlik soruşturmaları ve arşiv taramasını KHK ile düzenlemesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesidir.

Dördüncü madde; Devlet Memurları Kanunundaki bir bendi düzenleyerek kamuya alımlarda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv taraması yapmayı tekrar düzenlemektedir.

Beşinci madde; güvenlik soruşturması sürecinde olan veya sonuçlara itiraz edenlerin durumlarının başvurmaları koşulunda bu Kanun Teklifine göre yeniden görüşüleceğini düzenlemektedir. AYM’nin karar verdiği tarihten bu kanun teklifinin yasalaşmasına kadar geçen süre zarfında oluşan “güvenlik soruşturmasız memurluğa atanma”nın önü kesilmek istenmektedir. Madde ile AYM kararı dayanak gösterilerek açılan davalarla ilgili altı aylık bir durdurma ve güvenlik soruşturması ve arşiv taramasının bu Kanun Teklifi kapsamında yapılması öngörülmektedir.

Onbirinci madde; güvenlik soruşturması veya arşiv taramasının içeriğini belirlemektedir. Güvenlik soruşturması ve arşiv taraması sadece ilk defa atananlarla ilgili değil, yeniden atananlarla da ilgili hale getirilerek kapsamları genişletilmektedir. En çarpıcı ibareler ise güvenlik soruşturmasının kriterlerinin tamamen siyasi ve yürütme erkinin ideolojisi kapsamında düzenlenmesidir. Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olan birçok pratiğin bu soruşturmaya takılması kaçınılmaz hale gelmektedir. Her türlü fikrin suçlu ilan edildiği AKP iktidarında böylesi bir güvenlik soruşturması ve arşiv taraması içeriği açık bir şekilde “devletin sterilizasyonu” demektir. Kuşkusuz, “devletin sterilizasyonu” otoriter rejimlerden totaliter rejimlere geçiş sürecinin önemli bir gösterenidir.

Bu maddeler hem AYM kararına hem Anayasa’ya hem de uluslararası hukuka aykırıdır. Bu aykırılığı aşağıda daha detaylı açıklamak isteriz.

15 Temmuz darbe girişimi gerekçe gösterilerek 20 Temmuz’da Olağanüstü Hal (OHAL) ilân edilmesi ve akabinde çıkarılan KHK’ler ile “iltisak” kavramı hayatımıza girdi. Çoğunluğu iltisak kavramına dayanmak üzere OHAL’in ilan ediliş gerekçelerini aşarak tüm muhalefete yönelen iktidar, kamuyu yeniden dizayn etmenin aracı olarak ihraçlara yani hali hazırda kamu hizmetinde yer alan ancak kendisinden olmayan kamu çalışanlarını kesin şekilde kamu hizmetinden çıkarmaya başvurmuştur. Darbe girişimi ve paralel yapı ile ilgisi olmayan, AKP’ye muhalif olan ya da barış için çağrıda bulunan on binlerce kişi kamudan ihraç edilmiştir.

İhraçların yanı sıra kamu personeli olmaya hak kazanan çok sayıda kişi, AKP’li olmadığı ya da ailesinden herhangi bir kişi AKP’ye muhalif olduğu için güvenlik soruşturması gerekçesi ile elde ettiği kamu personeli hakkından mahrum bırakılmıştır.

Öte yandan Türkiye’de bütün darbe dönemlerinde tartışma konusu olan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hadisesinin ne anlama geldiğini görmek için bunların tarihte ve bugün nasıl işlediğine bakmak yeter. Siyasi görüşleriniz, hakkınızı aramak için katıldığınız bir barışçıl protesto gösterisi, izlediğiniz film, okuduğunuz kitap, devam ettiğiniz üniversite, verdiğiniz ders, yazdığınız ders kitabı, alışveriş yaptığınız bakkal, okuduğunuz gazete, anneniz, babanız, dayınızın torunu, söyledikleriniz ve söylemedikleriniz… Her şey arşiv araştırmasında bakılacak olan, Millî İstihbarat Teşkilâtı ve Emniyet tarafından hazırlanacak fişlerin konusu olabilir. Bu fişlerin, talimat alması her bakımdan yasak olması gereken mahkemelere nasıl ulaştırılacağını tahmin etmek zor değildir. Bu fişlemeler geçmiş uygulamalarda olduğu gibi, yalnızca fişleri oluşturanların siyasi kanaatlerini yansıtacaktır.

12 Eylül sonrasında “güvenilmez”, “Kürtçü”, “devlete bağlı görünen” ve “devlete bağlı” olarak dört kategoride fişlenen iki milyon kişinin dahil olduğu aşiretlerle birlikte yaklaşık dört buçuk milyon yurttaşın fişlendiğini biliyoruz. Fakat bugün “devlete sadakat” adı altında toplayabileceğimiz ve İçişleri Bakanı’nın kişiliğinde ve sözlerinde cisimleşen literatür, partizanlık, kayırmacılık ve devletin açıkça parti-lider ile eşanlama geleceğini savlıyor. Böylece de AKP Genel Başkanı ile özdeşleşmeyen herhangi birinin kamu hizmetine girmesinin kolayca engelleneceği bir “devlet” fikri meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

12 Eylül sonrası Türkiye’de çalışma yaşında olan 12 yurttaştan birinin fişlendiğini biliyoruz. Bugünkü oranı bilmesek de tahmin etmek zor değil. Toplumsal muhalefette yer alan herkesin adım adım izlendiği kamuoyunun kabul ettiği bir gerçek olup bu gerçeğin normalleştirilmesi ise kabul edilemezdir.

Anayasa Mahkemesi’nin Güvenlik Soruşturmasını İptal Eden Kararı

AYM, CHP’nin başvurusu üzerine, yurttaşların güvenlik soruşturmasından ötürü işe başlayamamasıyla ilgili güvenlik soruşturmasını maddesini de içeren ve Şubat 2018’de Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7070 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkındaki Kanun’un altı maddesini iptal eden kararı aldı.

2019/65 karar sayılı ve 24.07.2019 tarihli bu kararla;

Güvenlik soruşturmasının yapılmasının gerekliliği kabul edilmiş olmakla birlikte, Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiştir.

Kararda “Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ‘Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır’ hükmüne yer verilerek memurlar ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin hususların kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Kanuni düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu ilke uyarınca, kamu görevlilerinin nitelikleri ve atanmalarına ilişkin kuralların kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir” denilmiştir.

Kararda, devamla “güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen veriler kişisel veri niteliğindedir. Kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında, kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dâhil olmak üzere, bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerinin alınması, kaydedilmesi ve kullanılması özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğindedir” denilmiştir.

Bu ve benzeri gerekçelerle AYM güvenlik soruşturması ve arşiv taramasının;

•Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesi;

•Özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20. maddesi;

•Kamu hizmeti ile ilgili hükümler kısmının genel ilkelerini düzenleyen 128. maddelerine aykırı olduğunu tespit etmiş ve iptaline karar vermiştir.

Süleyman Soylu’nun Açıklamaları

Bu süreçte açıklama yapan ve iptal edilen KHK hükümlerinin, AYM kararına rağmen ‘neden’ uygulandığına dönük soruyu yanıtlayan İçişleri Bakanı, “Türkiye 15 Temmuz gibi bir darbeyle, bir terör eylemiyle karşı karşıya kalmış, devlet temkinli olmayacak mı? Her şeye Anayasa Mahkemesi’nin gözüyle bakıyor değilim, kimse kusura bakmasın. Belki onlar 15 Temmuz'u unutmuş, Türkiye'yi başka bir noktaya götürmek istiyor olabilirler. Ama biz 15 Temmuz'u unutmadık. Bırakın İçişleri Bakanı olarak bu ülkenin bir ferdi olarak unutmadık, unutamayız da, unutulamaz da 15 Temmuz. OHAL Komisyonu’nun iade sayısı 8 bin 800 civarında. Açıkta olup bizde iade edilen toplam 11 binden fazla kişidir. OHAL Komisyonu, Türkiye içinde 15 Temmuz’dan sonra kurulmuş, çok başarılı şekilde işlerini yürüten bir komisyondur. OHAL Komisyonu çok titiz çalışıyor, onların iade edip etmemesi önemli. Mahkemenin verdiği karar ile OHAL Komisyonu'nun verdiği kararları birbirinden ayırmak lazım. Devleti muhafaza etmemiz gerekiyor” dedi.

Değerlendirme

1.Öncelikle verilerin işlenmesi, Cumhurbaşkanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı kurumlara havale edilmektedir. Bu durum, yürütme erkinin güvenlik ve arşiv taramasında tam yetkilendirilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla herhangi bir yargı kararı olmadan, siyasi saiklerle insanların mağdur edilmesinin önü AYM kararına rağmen tekrar açılmak istenmektedir.

2.Genişletilen güvenlik soruşturması maddesinde yer alan “ilk defa atanacaklar ya da yeniden atanacaklar” ibaresinde yer alan “yeniden atanacaklar”, KHK ile ihraç edilip yargı ve komisyon kararları ile dönme ihtimalleri olan kişilerin bir kez daha yürütme erkinin denetiminde olan kurumlar aracılığı ile işlerine iadesinin önünü kapatmak için kullanılabilecektir. Bu yönüyle; başta Barış Akademisyenleri olmak üzere olası iade kararlarından önce yapılan bir AKP hamlesi olarak değerlendirilebilir.

3.AYM’nin iptal kararına gerekçe gösterdiği Anayasa’nın 13, 20 ve 128. maddelerindeki düzenlemeler gözetilmeksizin, güvenlik soruşturmasının yasal alt yapısını KHK’lardan çıkarıp kanuni şekle getirmek için yapılan bir değişikliktir.

Madde, Anayasa’nın 13, 15, 20, 38, 90 ve 128. maddelerine uygun şekilde düzenlenmemiştir.

Anayasa’ya aykırılık durumu bu düzenlemeye rağmen devam ettiği için bir kez daha Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilecektir.

4.AKP’nin aceleci, AYM kararının gereğini tam olarak uygulamayan ve yürütme erkini bu konuda tek yetkili hale getirerek mahkemeleri, yargı erkinin bağımsızlığını bypass eden tutumu, kamunun yeniden düzenlenmesi ve dolayısıyla rejim inşasına devam etme hususunda ısrarını göstermektedir.

Madde 8

Bu madde ile Kültür Bakanlığı Döner Sermayesi’nin, Bakanlığa dair kamu hizmetlerinde ihtiyaç duyulması halinde taşınmaz mal alımı için kullanılmasını düzenlemektedir.

Mal alımları için döner sermaye bütçesinin değil, Bakanlık bütçesi veya bütçenin savaş kalemlerinin kısılarak bu ihtiyacın giderilmesini savunuyoruz.

Madde 10

Bu madde ile daha önce üretim için imal edilen makine ve teçhizatlarla ilgili sermayeye sağlanan KDV istisnasının süresi 31.12.2022’ye kadar uzatılmaktadır. Kanun teklifinin genel gerekçesinde yer alan vatandaşlardan gelen talepler kapsamında kanun teklifinin hazırlandığı iddiası bu madde ile birlikte boşa düşmektedir.

Ekonomik kriz en çok emekçileri, işsizleri, üreticileri, memurları yoksullaştırırken siyasi iktidarın her “torba yasada” sermaye sınıfını kollayan düzenlemeler yapması kabul edilemezdir.

AKP’nin sermayeye yönelik sigorta prim desteklerinin devamı için sürenin uzatılması öngörülmektedir.

Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki oranı yüzde 70 iken, halk derin bir ekonomik kriz içinde yaşamak zorunda bırakılırken, emekli ve asgari ücretli yurttaş açlık sınırında ve yoksunluk içinde bir hayat sürerken, Kredi ve Yurtlar Kurumu’na borçlu bırakılan milyonlarca genç ve EYT’ler varken, AKP’nin tek derdinin sermayeye teşvikler vermek konusunda ısrar etmek olması kabul edilebilir değildir.

‘Olmazsa olmaz’ olan, adil ve servete duyarlı bir vergi reformudur! Sermayeye teşvikler vermek değildir! Vergi yasasının adalet kapsamında yeniden yazılması ve ivedilikle, adil bir dağıtım mekanizmasının kurulması gerekmektedir.

Madde 12

Bu madde ile 49 yıllığına kamu tarafından yatırımcılara tahsis edilen kampingler, turizm alanları ve tesislerine ilişkin yeni sözleşme süreleri 20 yıl olarak düzenlenmektedir. Ancak sürenin neden daha düşük değil de 20 sene olduğuna dair madde teklifini hazırlayanlardan ikna edici bir yanıt gelmemiştir. Sorunun temelinde sürelerin uzun olmadığı işletmelerle kamu kurumu arasında imzalanan sözleşmelerin işletmeler tarafından kötüye kullanılmasından kaynaklandığı aşikârdır.

Dolayısıyla bulundukları kamusal alanları esasında halkın kullanımına da kapatan bu tesis ve alanlar mevcut sözleşmeleri bittiğinde kamulaştırılmalılar ve yerel yönetimler ya da merkezi kurumlar aracılığıyla işletilmelilerdir.

Madde 13

31.12.2019 tarihine kadar geçerli olan ‘Asliye Ceza Mahkemeleri’nde görülen duruşmalarda savcı bulunması zorunluluğu bulunmaması’ yönündeki düzenleme, bu madde ile 01.09.2020 tarihine kadar ertelenmek istenmektedir. Bu durum, Asliye Ceza Mahkemeleri’nde savcıların bulunmasını ve bu anlamda gerçek bir  “duruşma” yapılmasını teknik olarak imkânsız hale getirecektir.

Gerçek bir duruşma ancak,  iddia makamı ve savunma makamı arasında ‘silahların eşitliği ilkesi’nin yerine getirilmesiyle mümkün olabilir. Bunun sağlanması ise, hukuk devleti ilkesinin temel bir gereğini oluşturmaktadır.

Cumhurbaşkanı’na hakareti (TCK, madde 299) ve 2911 sayılı Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Yasası’na muhalefet suçlarını düzenleyen maddelerin çoğunlukla Asliye Ceza Mahkemeleri’nde görüldüğü göz önüne alındığında; hâkimlerin savcısız duruşma yapması ve savunma makamına karşı “devletçi” yaklaşımı veya siyasi iktidarın baskıları karşısında geri çekilme yaşaması, bu tür davalarda çıkan hükümlerle Türkiye’yi daha fazla demokrasiden ve hukuk devletinden uzaklaştırmaktadır.

Savcının duruşmalarda olmaması ama sanık ile ilgili “kanaat” bildirmesi, kamuyu temsil eden bu makamın “yokluğunda bir iktidar” olarak duruşmalarda yer almasını sağlamaktadır. Bu açıdan Türkiye gibi hukuk devleti ilkelerinin aşındığı bir siyasal rejimde kamu temsiliyetleri hızlıca iktidarın temsilciliğine transfigüre olabilmektedir. Bu “yokluk” durumu hâkimler üzerinde çeşitli görünmeyen baskılara sebep olabilmekte ve adaletten uzaklaşılmasına sebep olabilmektedir.

Bu madde ile istediği kişiyi Sulh Ceza Hâkimlikleri ve Asliye Ceza Mahkemeleri aracılığıyla yargılayan ve hukuksuzluk yapan iktidar, bu durumu 9 ay süreyle Asliye Ceza Mahkemeleri düzeyinde uzatmak istemektedir.

Madde 17

Bu madde ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı’nda görevlendirilecek akademisyenlerin ilave ücretleri düzenlenmektedir. AKP iktidarının görev ve işlevleri belirsiz olan bu kurumlara görevlendirmek suretiyle çok sayıda yandaşa kaynak aktardığı ve Saray’a yakın insanların çok sayıda maaş aldığı bilinmektedir. Uzmanların görüşü de alınarak bu madde teklifinin ilgili komisyonda yeniden değerlendirilmesi gereğinden hareketle madde teklifine karşıyız.

20 Aralık 2019