Günay: Yoksulluğun üstünü örtmek için faşizmi artıracak gündemler yaratıyorlar

Parti Sözcümüz Ebru Günay Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu: 

Parti Sözcümüz Ebru Günay Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay şunları söyledi:

Ülkenin her ocağının adeta kan ağlamasına ant içmiş iktidarın Garê’de düzenlediği operasyon ve sonuçlarını konuşmaya devam edeceğiz. Üç gün önce Meclis'te yapılan görüşmelerde bizler ölümleri siyaset malzemesi yapmayacağımızı ve ilerleyen günlerde siyaseten hesap vermesi gerekenlerden hesap sormaya devam edeceğimizi belirtmiştik. 

İktidar ölümler üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor

Şu çok net: Geçen 5 yıllık süreçte İktidar esir askerlerin yaşamına tamamen kayıtsız kaldı. Onları yaşatmaya dönük hiçbir girişimde bulunmadı. Ancak bugün onların ölümü üzerinden kirli siyasetini dizayn etmeye çalışıyor. Yaşamını yitirenlerin cenazeleri kaldırıldı, iktidar bu cenazelerden siyasi rant devşirmeye çalıştı, bakanlarını meclise göndererek halkın ve genel kurulun gözlerine bakarak yalan söylettirdi, propaganda yaptırdı. Tüm bunlar olup bittikten sonra bitmeyen bir şey var; Ailelerin acısı, buna rağmen iktidar ise ölümler üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. 

AKP-MHP ittifakı Garê’ye kendini çöküşten kurtarmaya gitti

Şimdi gerçeklerin zamanı geldi. Yıllardır evlatlarına kavuşmak isteyen, bunun için çalmadık kapı bırakmayan ailelere, iktidar evlat yerine tabut gönderdi. Bu acı ve gözyaşı yetmezmiş gibi bunu bir siyasi şova çevirmek isteyen AKP, partimize saldırarak bu günahın, bu acizliğin üstünü pişkince örtmeye çalışmaktadır. Zaten iki bakanın Meclis'te yaptığı konuşma kendilerini aklamaya dönük konuşmalardı. Ancak bir kez daha söyleyeyim, AKP-MHP ittifakı, oraya alıkonulan asker-polis ve MİT görevlilerini kurtarmaya gitmedi; gerçekte siyaseten içinde bulunduğu çöküşten kendini kurtarmaya gitti. 

Hakikatin üstünü örtmeye çalıştılar ama başaramadılar 

Bizler yaşayanlara saygı; ölülere ise hakikati borçluyuz. Hakikatin üstünü örtmeye çalışıyorlar, başaramadılar. Başaramayacaklar. Hakikat dışındaki her şey sahtedir, yalandır, kirlidir. Hakikati çarpıtmaya çalışanlar savaş ve ölüm siyasetinin yürütücüsü ve bundan medet umanlardır. AKP’nin içinde paralel bir anlayış gibi hareket eden bir bakan var. Bu bakan Meclis'i bilgilendirmek için geldi ama, kuru hamaset ve ancak onun gibilerinin etkileneceği bir şov yaptı ve yalan konuştu ve gitti. Bu bakan konuşmasında Müslüm Altıntaş’ın babası Şevket Altıntaş’ın ismini zikretti. Bu acılı baba ne demiş bir bakalım… Baba Şevket Altıntaş aynen şöyle demiş; “Reklam malzemesi olarak kullanılıyoruz. Hükümet de konuya gerektiği kadar ağırlık vermedi. 4 yıldır bu adamlar senin askerini almış ve sen ‘uzlaşmam’ diyorsun. Ölsünler mi? Ondan sonra resmi tören ve madalya mı takacaksınız. Bırakın bunları biz çocuk değiliz.” Meclis'te konuşan bakan bunlara dair bir şey dedi mi? Demedi, çünkü diyemezler. Ancak hamaset ve siyasi rant yaparlar. 

Hükümetin söylediklerine inanmamız için hiçbir neden yok

İktidar doğruyu söylüyorduysa bunu dünya âleme anlatmak için çok kolay bir yöntemi vardı. Bağımsız bir heyet otopsileri yapsaydı ve sonra da raporunu kamuoyuna açıklasaydı o zaman herkes hakikati öğrenmiş olurdu. Ama onlar ne yaptı? İçeriği bilinmeyen ve doğruluğu bugünden sonra tamamen şüpheli hale gelen bir raporu ellerinde Meclis'te salladılar. Başarılı olduğunu söylediğiniz bu operasyonda 40’ın üstünde uçakla bombardıman yapan siz değil misiniz? Bu operasyondan alıkonulmuş 13 asker, polis ve MİT görevlisini hayatını kaybetmiş şekilde bu ülkeye getiren siz değil misiniz? Bizim ne bu ordunun ne de bu hükümetin sözüne inanmamız için hiçbir neden yoktur. 1974 Kıbrıs harekâtında Kocatepe muhribini kendi jetleri ile vuranlar ile Roboski’de gencecik insanların üzerine tonlarca bomba yağdıran jetlere talimat verenler kimdi? Geçmişte de bugün de bu ordunun mahkemelerce kanıtlanmış suçlarını temize çeken hatta ödüllendiren siyasi iktidar bugünkü iktidar değil mi? 

22 yılda 335 kişi serbest bırakılmıştı 

Sizin rant için neler yapabileceğinizi kestirebilecek akıl ve deneyime sahibiz. Sözünüze de, yalan gözyaşlarınıza da karnımız tok. Neden mi? Sizin rant için neler yapabileceğinizi kestirebilecek akıl ve deneyime sahibiz de ondan. 6 yıldır alıkonulan bu kişiler için tek bir iş yapmayın ama sonra gelin Meclis’te ve başka yerlerde, kürsülerde bağırıp çağırın. Siyaset akıl işidir, müzakere yapabilme yeteneğidir, hayatları koruma sorumluluğudur. İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi’nin verilerine göre, 1990 ile 2012 yılları arasında 110 farklı eylemde 67'si polis, 32'si korucu, 145'i devlet memuru, 15'si siyasetçi, 38'i turist, 2'si gazeteci ve 36'sı sivil toplam 335 kişi alıkonuldu. Bu kişilerin tamamı Meclis, uluslararası insan hakları kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının araya girmesiyle serbest bırakıldı.

Parti kongrenize telefonla bağlayıp duygu sömürüsü yapmaya çalıştığınız annenin hesabını vereceksiniz 

Şimdi de trollerinizi, çift maaş alan memurlarınızı bize saldırmaya yöneltiyorsunuz. Çift maaş alanlar aynı zamanda size 4 yıl önceki konuşmayı da çift dikiş yaptırıyor. Çünkü kalibreleri bu! Son süreçte ailelerin aracı kurumlardan ricacı olduğu ve iletişim sağlanması talebi olduğu bilinmesine rağmen neden alıkonulanların bulunduğu kampa operasyon oldu? Her yerde ve süreçte ağzınızdan düşmeyen “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefenizi ne çabuk unuttunuz? Bunların cevabını ve hesabını vereceksiniz. Halkın takamadığı maskenin, yiyemediği ekmeğin, çocuğuna alamadığı mamanın, daha mezarlıkta iken parti kongrenize telefon ile bağlayıp duygu sömürüsü yapmaya çalıştığınız askerlerin annesinin hesabını vereceksiniz. 

Garê ile ilgili her iki taraf şeffaf olarak detayları kamuoyu ile paylaşmalı 

Barış yerine savaşı seçerek ölümüne neden olduğunuz tüm insanların hesabını elbette vereceksiniz. HDP olarak bizim bu konudaki tavrımız nettir: Bu üzücü olayla ilgili olarak her iki taraf da şeffaf olarak detayları kamuoyu ile paylaşmalıdır. Siyasi sorumluluğu olan iktidar ise gerçekleri anlatmalıdır. Muhalefete, özellikle de HDP’li siyasetçilere yönelik saldırılar cezaevlerinde de devam ediyor. Kürt halkının iradesine atadıkları kayyımlar ve kayyıma bahane ettikleri dayanaksız, delilsiz uydurma dosyalar üzerinden verdikleri cezalar yetmiyor olacak ki, cezalandırma politikaları cezaevinde de devam ediyor. 

Hatipoğlu çıplak aramaya karşı koyduğu için darp edildi 

İktidar tarafından reddedilen çıplak arama uygulamasının ve cezaevindeki insanlık dışı uygulamaların son örneğini maalesef ki  bir önceki dönem yerine kayyım atanan Hakkari Belediyesi Eşbaşkanı Sayın Dilek Hatipoğlu yaşadı. Evrensel insan hakları ilkelerini ihlal eden, insanlık onuruna aykırı olan, ahlak dışı çıplak arama uygulamasına tabi tutulduğu için en insani refleks ile karşı koyan Hatipoğlu, darp edilmiştir. Kendisini görmeye giden avukatların aktarımına göre, yüzü gözü morluklar içinde ve kolunda darp edildiğine dair izler bulunmaktadır. Cezaevlerinde başta çıplak arama olmak üzere insanlık dışı uygulamaları inkar eden yetkilileri en başta da iktidar parti içerisinde ki kadınların gidip cezaevine giderek Dilek Hatipoğlu’nu ziyaret edip dinlemelerini öneriyorum. 

Halk sürekli vurmaktan, yok etmekten bahseden bu zorba anlayışlardan bıktı 

İktidarın küçük ortağı Bahçeli, geçtiğimiz Salı günü Meclis'te yaptığı grup toplantısında yine önüne geleni hain, önüne geleni terörist ilan etti. Bu ülkede aklıselim düşünebilen her bir yurttaş biliyor ki, iktidarın küçük ortağının bu memlekete bugüne kadar bir hayrı dokunmadı. Halk bunların sürekli kin ve nefret kusan konuşmalarından bıktı artık. Çünkü halk her gün çıkıp kürsülerden etrafa hakaretler, tehditler savuran bu çirkin siyaset tarzından usandı. Halklar, kendilerine en ufak bir umut vermeyen, sürekli karanlık tablolar çizen, sürekli düşmanlıktan beslenen, sürekli vurmaktan, kırmaktan, ezmekten, yok etmekten bahseden bu zorba anlayışlardan bıktı. 

Bunların köhne düşüncelerine göre herkes terörist

Bunların köhne düşüncelerine göre; eşit yurttaşlık için demokratik talepleri olan milyonlarca Kürt; terörist, vatan haini. Eşit yurttaşlık için demokratik talepleri olan milyonlarca Alevi; terörist, vatan haini. İnsanca çalışma koşulları ve ücret talepleri olan milyonlarca işçi emekçi; terörist, vatan haini. Her gün canice işlenen kadın cinayetlerine dur! Diyenler; terörist, vatan haini. İşsiz olduğunu söylemek, aç olduğunu söylemek suç. Bunu söyleyenler; terörist, vatan haini. Üniversitesine kayyım rektör istemeyen öğrenci ve akademisyen; terörist, vatan haini. Seçilmiş belediye başkanları, milletvekilleri; terörist ve vatan haini. 

Mutlu ve yaşanabilir bir ülke inşa edene kadar durmayacağız, yılmayacağız 

Bizler demokratik talepleri olan bütün toplumsal dinamiklerin ortak mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Bu ülkede onurlu bir barış olana kadar, eşit yurttaşlık sağlanana kadar, emekçiye insanca çalışma koşulları ve ücret sağlanana kadar, kadına düşman zihniyet bitene kadar, gençlere ve çocuklara özgür, mutlu ve yaşanabilir bir ülke inşa edene kadar durmayacağız, yılmayacağız, mücadele etmeye devam edeceğiz. Bizler varlığımızı bu köhne iktidarın, bu zorba zihniyetin lütfuna borçlu değiliz. Halklarımızla el ele vererek, gençlerimizle omuz omuza vererek; bu gerici, bu tehdit edici, bu çağdışı, demokrasi karşıtı zihniyetlerden hep birlikte kurtulacağız. 

107 cezaevinde 85 gündür açlık grevleri devam ediyor 

Bugün, Türkiye’de 107 cezaevinde tutsaklar, 85 gündür başta Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit  olmak üzere, az önce bir örneğini anlattığımız hak ihlallerine karşı açlık grevindeler. İnsan hakları ilkelerinde yeri olmayan bu uygulamalara karşı grevde olan binlerce tutsak varken, bir önceki dönem belediye eşbaşkanı olan kadın arkadaşımıza yapılanlar, mahpusları tahrik etme ihtimali yüksek olan bir aymazlıkların sadece bir örneğiydi.

Cezaevlerinden kötü haberler gelmeden mahpusların talepleri yerine getirilsin

Yetkililer üç maymunu oynarken binlerce tutsak, Türkiye kendi hukukunu uygulasın diye bedenini açlığa yatırmış durumda. Hukuki taleplerle açlık grevlerine girilmiş olması Türkiye’nin ve bu iktidarın ayıbıdır. Tutsaklar tecrit sonlandırılsın diyor. Kürt sorununda  diyalog kanallarını açacak ve barışa zemin hazırlayacak ve ayrıca sistematik bir işkence  olan tecridin kaldırılmasını istemek vatandaş olmaktan gelen bir hak  değil mi? Hasta tutsakların tedavi edilmesi, gerekiyorsa  tahliye edilmesi, hak ihlallerinin son bulması talebi mevzuatta tanımlanmış haklar değil mi ? Peki yetkililer neden sessiz? Türkiye’nin kendi kanunlarını uygulaması için cezaevlerinde vatandaşların ölmesi mi gerekiyor? Cezaevlerinden önceki dönemlerde olduğu gibi kötü haberler gelmeden mahpusların hukuki ve meşru talepleri derhal yerine getirilsin.

Yoksulluğun üstünü örtmek için faşizmi artıracak gündemler yaratıyorlar

Türkiye siyasi tarihinde ne zaman ekonomik kriz derinleşse, iktidarlar açlığın ve yoksulluğun üstünü örtmek için faşizmi artıracak gündemler yaratıyor. Boğaziçili gençlerin, kadınların, işçilerin, Kürtlerin düşman ilan edilmesi ile üstü örtülen şey yoksulluk, açlık ve intiharlardır. Sadece 1-13 Şubat 2021 tarihleri arasında ise 9 yurttaş intihar girişiminde bulunmuş ve 7 yurttaş hayatına son vermiştir. Hatırlanacağı üzere yakın zamanda İstanbul'da ekonomik sıkıntılarla boğuşan henüz 20’li yaşlardaki Elvan ve Enver Demir çifti, 11 Şubat günü, 1,5 yaşındaki çocuklarını bir yakınlarına bırakarak hayatlarına son vermişti.

Sarayın duvarları yükselirken buğdaya yüzde 214 zam geldi

Dün Ekonomi Komisyonumuz tarafından Zam Raporu yayınlandı. Bu raporda vergi ve zamlarla yurttaşların nasıl soyup soğana çevrildiği, günde 300 esnafın nasıl iflasa sürüklendiği oldukça açık bir şekilde yazıldı. Sarayın duvarları yükseldikçe yani Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi'ne geçildiğinden beri buğday unu %214, mercimek %184, fasulye %149, tuz %104, makarna ve süt %100, elektrik %71,7, doğalgaz %64,1 zamlandı. Ama Erdoğan bunları bilmez. Bu yüzden Erdoğan ile halk arasındaki mesafe kapanmaz şekilde artık açılmıştır. Düşmanlık söylemleri artık tutmuyor, gidişleri yakındır.

Bu toprakları kan ile değil bereket ile sulayacağız

Biz bu gidişi demokratik yöntemler ve halkla birlikte hızlandırıyoruz. Amed’den başladık, İzmir’e gittik, haftaya Van’da olacağız. Gençlerle, kadınlarla, işsizlerle, esnaflarla İş ve Aş Buluşmaları gerçekleştiriyoruz. Buluşmalarımızı genişletecek, tüm Türkiye’ye yayacağız. Bu iktidardan kurtulana kadar mücadelemizi sürdürecek, bu toprakları intiharların, bombaların, silahların döktüğü kanlar ve aldıkları canlar ile değil, bereket ile sulayacağız. 

Dünya Anadili Günü kutlu olsun

2 gün sonra yani 21 Şubat aynı zamanda Dünya Anadili Günü. Anadili meselesini bugün bizler için önemli kılan şey elbette Türkiye’de Türkçe dışındaki dillerin varlığının resmi olarak kabul edilmemesi, diller üzerindeki baskı ve yasakçı anlayışın sürdürülmesi, 100 yıllık asimilasyon politikalarını devam ettirilmesidir. Türkiye’deki yasakçı zihniyet kendini en çok bu ülkenin en büyük zenginliklerinden biri olan dillerine yaklaşımında göstermektedir. Bu zihniyet maalesef ülkenin dilsel zenginliklerini yok saymakta, ülkeyi bir diller mezarlığına çevirmeye çalışmaktadır.

Anadili mücadelesi siyasi varlığımızın gerekçesidir

Anadili mücadelesi, bugün bizim mücadelemizin de bir parçası, siyasi varlığımızın gerekçelerinden biri, halklarımıza karşı tarihsel sorumluluğumuzun bir parçasıdır. 1999’da UNESCO tarafından anadillerin korunması, geliştirilmesi ve güvence altına alınması amacıyla 21 Şubat günü, Uluslararası Anadili Günü olarak kabul edilmiş, anadili ve anadilinde eğitim hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasal güvence altına alınmayan dillerin varlığını koruması, gelişmesi maalesef mümkün değildir. Onun için de bu hakkın kısıtlanması, tekçi zihniyetlerin yönetim anlayışlarının ve yaratmaya çalıştıkları toplumsal modelin bir parçasıdır.

Anadili hakkı için adalet diyoruz 

21 Şubat Dünya Anadili Günü, anadilleri üzerindeki yasakçı uygulamalara karşı mücadeleyi yükseltme çağrısıdır. Bizler dün olduğu gibi bugün de bu çağrıya ses veriyor, “anadili hakkı için adalet” diyoruz. Bu vesileyle bölge ve dünya halklarının 21 Şubat Uluslararası Anadili Günü’nü kutluyor, herkesi anadiline sahip çıkmaya ve farklı anadillerine saygı göstermeye çağırıyoruz. 

Hikûmeta AKP-MHP’ê polîtîkayên şer, pevçûn û kuştinê kûr dike

Wek tê zanîn, hikûmeta AKP-MHP’ê ne tenê li Tirkiyeyê, mixabin li derveyî Tirkiyeyê jî polîtîkayên şer, pevçûn û kuştinê kûr dike. Bi salan e li Başûr operasyonên leşkerî dide destpêkirin, çiyayan, daristanan bombe dike, xelkê sivîl ji cihên wan koçber dike û mixabin gundan vala dike. Mixabin hefteya borî, li Garê jî operasyoneke leşkerî hate pêkanîn û bi dehan kesan di encama wan operasyonan de jiyana xwe ji dest da. Di nav wan kesan de dîlgirtî jî hebûn. 13 dîlgirtî, piştî bombebaranê jiyana xwe ji dest dan. Em dîsa sersaxî dixwazin ji malbatan re. 

Dixwazin têkçûna xwe bi êrişkirina HDP’ê bipêçin û veşêrin

Di rastiyê de operasyona Garê, bûyereke giring e. Hem destpêka wê, hem meşandina wê, hem encamên wê. Hem tiştê ku dihat armanckirin, hem encama wê. Li welatekî normal û demokratîk divê piştî vê bûyerê kesên ku bihatana darizandin, niha gefan li her kesî û bi taybetî jî li partiya me dixwin. Dixwazin têkçûna xwe, binketina xwe bi êrişkirina HDP’ê bipêçin û veşêrin. Lê mirazê dilê wan hasil nebû, negihîştin armanca xwe. 

Bi kuştinê, bi operasyonan ev mesele çareser nabin

Erdoğan û tifaqên wî wek her tiştî ev mijar jî îstismar kir. Di meseleya Garê de erka me hemûyan ew e ku em heqîqetê derxin meydanê, eşkere bikin. Berpirsyariya me ya li hemberî kuştiyan, malbatan, gelan ji ev e. Dê heqiqat bê zanîn. Em ji vir bang dikin: Bi kuştinê, bi operasyonan ev mesele çareser nabin. Bi vir û derewan, bi xapandinê hûn nikarin bi ser bikevin. Ji bo ku meseleya Garê ronî bibe, ji bo ku kesên berpirsyar bên darizandin em ê tu carî dev ji têkoşîna heqîqetê bernedin. 

Berxwedana me îro bûye kula dilê wan

Partiya me ji ber ku hemû hesabên wan serûbin dike, polîtîkayên wan ên qirêj teşhîr dike, loma rastî êrişan tê. Berxwedana ku bi salan e tê meşandin, îradeya ku teslîmî zihniyeta wan nabe, îro bûye kula dilê wan. Dê her tim jî bibe kula dilê wan. Em ji vir careke din aşkera dikin. Êrişên we tu carî îradeya me naşikîne. Wek doh, îro û sibê jî em ê tu carî ji riya heqîqetê şaş nebin. Her tim ji bo heqîkatê em ê berxwedanê bimeşînin.

Em careke din banga bilindkirina têkoşîna zimanê dayikê dikin

Wekî hûn jî dizanin 21’ê Sibatê Roja Zimanê Dayikê ya Cîhanê ye. Ew roj roja têkoşîna ji bo zimanê dayikê ye. Roja Zimanê Dayikê ya Navneteweyî di sala 1999’an de ji aliyê UNESCO’yê ve hat qebûlkirin. 22 sal di ser re derbas bûn lê mixabin îro jî li Tirkiyeyê ji bilî Tirkî, tu zimanên din nayên qebûlkirin, nayên naskirin. Perwerdehiya wan nayê dayîn. Ev polîtîka, ev hişmendî mafê jiyanê nade tu zimanî. Di vê sedsalê de polîtîkayên zimankujiyê eybeke mezin e. Zihniyeta yekparêz herî zêde zirarê dide zimanên gelan. Em vê polîtîkayê şermezar dikin. Em vê polîtîkayê qebûl nakin. Belê di 21’ê Sibatê Roja Zimanê Dayikê de, em careke din banga bilindkirina têkoşîna zimanê dayikê dikin. Em dibêjin li dijî vê zihniyetê, werin em li zimanê xwe xwedî derkevin û têkoşîna ji bo zimanê dayikê bilind bikin. Zimanê me nasnameya me ye, em ê li nasnameya xwe xwedî derkevin.

Ma do vizêr ra hîna vêşî nasnameyê xo rê wayîr bivejîyê  

Her milet bi zonê xo esto. Her milet bi zonê xo yeno şinasnayîş. Zonê ma Kurdan ewro Tirkîya de bêyro qedexekerdiş zî kes nêeşkeno verêynê têkoşînî bigîro. Ma do vizêr ra hîna vêşî nasnameyê xo rê wayîr bivejîyê, vizêr ra hîna vêşî ma do bi ziwanê dayîka xo qisey bikerê, bi no haweyî ma do asîmîlasyonî welatê xo de biqedînê.

Zazakî:

ROJA  ZONÊ  DAYÎKE YA CÎHANÎ FIRAZ BO. 

Ermenice: 

MAYRENİ  LEZVİ  MİÇAZKAYİN  ORI  ŞINORHAVOR  ILLA.

Süryanice:

YAVMO  TİBELOYO  DLEŞONO  EMHOYO  NEHVE  BRİXO

Arapça:

EL YEVM LI-EWLEMİ LUĞATÜL ÜM SEİDİ. 

Türkçe:

DÜNYA  ANADİL  GÜNÜ  KUTLU  OLSUN. 

Kurmancî:

ROJA  ZIMANÊ  DAYIKÊ  YA  CÎHANÊ  PÎROZ  BE.

 

19 Şubat 2021