Günay: Saray ve yandaşları hariç herkes geçim derdinde

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde basın toplantısı gerçekleştirerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Akdeniz’deki gerilim, ekonomik kriz ve Kürt sorununa dair tartışmaları değerlendiren Günay, HDP’nin Demokratik Mücadele programı çerçevesinde başlayacak olan 3’üncü aşama eylemlerine ilişkin bilgi verdi. Günay, şöyle konuştu: 

Türkiye tarihinin en kritik ve zorlu dönemlerinden birinden geçiyor. Bir yandan içeride ciddi bir yönetim krizi, ekonomik kriz, toplumsal kriz yaşanıyor öte yandan da bu iktidar Türkiye’yi her tarafta alabildiğine bir savaş, çatışma ve gerginlik kıskancına soktu. Libya, Suriye, Irak’ta boğazına kadar ülkeyi savaş bataklığına çeken iktidar şimdi de Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi öngörülemez, son derece tehlikeli bir maceraya sürüklüyor. 

Doğu Akdeniz’de yaşananlar AKP-MHP koalisyonunun, bir savaş iktidarı olduğunu kanıtladı 

Doğu Akdeniz’de yaşananlar AKP-MHP koalisyonunun, bir savaş iktidarı, rant iktidarı ve talan iktidarı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Yaptıklarıyla, yürüttükleri politikalarıyla bu savaş iktidarı politikalarını her geçen gün daha da güçlendirirken, başta bu topraklarda yaşayan halklar olmak üzere Ortadoğu coğrafyasına kan ve gözyaşından başka bir şey götürmüyorlar. 

Saplandıkları savaş, kan ve talan bataklığından çıkmıyorlar, böyle bir dertleri yok 

İktidara ilk geldiğinde AKP, “Komşularla sıfır sorun” diyordu. Yoksullukla, yolsuzluk ve yasaklarla mücadele edeceklerini söylüyorlardı. Şimdi tüm komşularıyla savaş halindeler, saplandıkları savaş, kan ve talan bataklığından çıkmıyorlar. Buradan çıkma gibi bir dertleri de maalesef yok. Çünkü ülkenin geleceğini düşünmüyorlar. Çünkü artık AKP iktidarı, AKP’li sermayedarlar ve yandaş medyası savaştan ve kandan besleniyor. Suriye’de, Rojava’da, Irak’ta, Güney Kürdistan’da Kürt düşmanlığı üzerinden yürüttükleri savaş yıllardır devam ederken, Yeni Osmanlıcılık gibi bu coğrafya halkları için kan ve gözyaşından başka hiçbir getirisi olmayan hastalıklı bir politikayla Kafkasya’dan Libya’ya kadar, Doğu Akdeniz’de militarist politikalarını derinleştiriyorlar. 

Ege’de ve Akdeniz’deki tehlikeli askeri hareketlilik Türkiye’yi diplomatik açıdan yalnızlaştırmaktan başka işe yaramıyor 

Son günlerde Ege’de ve Akdeniz’de son derece tehlikeli bir askeri hareketlilik görülüyor ve bu tür girişimler Türkiye’yi diplomatik açıdan yalnızlaştırmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Önce askeri hamlelerle gerginliği tırmandırdıktan sonra, AKP İktidarının diyalog ve diplomasi çağrısında bulunması ya kötü bir niyet göstergesidir ya da şovenizmin etkisi altında artan bir kibir ile yürütülen dış politikadaki iflasın yansımasıdır. 

Libya-Türkiye Anlaşması Meclis’e geldiğinde iktidar ve diğer muhalefet partileri uyarılarımızı dinlemedi 

Doğu Akdeniz’de meşruiyeti tartışmalı Trablus Hükümeti ile ilan edilen deniz sınırı anlaşması, Mısır’ı, Yunanistan’ı ve Arap Birliği ülkelerini Türkiye’ye karşı ortak cephede konumlandırmıştır. Libya-Türkiye anlaşması Meclis’e geldiğinde bunun olası sonuçları hakkında HDP olarak uyarılarımızı kapsamlı ve net bir şekilde yapmıştık. Ancak iktidar ve ne yazık ki diğer muhalefet partileri bu uyarılarımızı dikkate almayarak Akdeniz’deki yeni gerilim hattına, savaş politikalarına el birliğiyle onay verdiler. 

IŞİD, El Nusra, İhvan Hareketi ve paralı militarist gruplar AKP’nin bölge politikalarında koalisyon ortaklarıdır 

Şimdi bir yandan Rusya ile bir yandan ABD ile iş tutmaya, kendisi açısından maliyeti azaltmaya çalışan bu hükümet aynı zamanda, IŞİD, El Nusra, İhvan Hareketi ve paralı millitarist gruplarla birlikte hareket ediyor. Bu örgütlerin tamamı AKP’nin bölge politikalarında koalisyon ortaklarıdır. AKP-MHP iktidarının dostları karanlık güçlerdir, bu coğrafya halklarına yüzyıldır acı çektiren emperyalistlerdir. Onlardan onay almadan veya onlar yeşil ışık yakmadan tek bir adım atmıyorlar. Sonra utanmadan sıkılmadan sözde “Milli” olup, “anti-emperyalistlik” yalanlarıyla algı operasyonları oluşturuyorlar. 

Yürüttükleri bu iç ve dış politikayla tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklar 

Başta halklarımız olmak üzere tüm dünya halkları bunların savaş, çatışma ve rant politikasının temsilcileri olduğunu ve bundan nemalandıklarını biliyor. Bunun için ne kadar kutuplaşma siyaseti yapsalar da, erimeye devam ediyorlar ve yürüttükleri bu iç ve dış politikayla tarihin çöplüğündeki yerlerini alacaklardır. 

Biz de HDP olarak, bunların savaş, rant ve talan politikasını halklarımıza anlatmaya ve bu politikaya karşı demokrasi ve barış için mücadele etmeye devam edeceğiz. Yürüttükleri haksız savaşları kaybedecekleri gün gibi ortadadır. 

Savaş siyaseti onları kurtaramayacak 

AKP-MHP iktidarı; savaş politikalarını terk etmelidir, yol yakınken Türkiye’yi daha fazla uçuruma sürüklemekten vazgeçmelidir. Ancak artık onlar için yol yakın değil bunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz. Ülkeyi, yaşadığımız coğrafyayı ortaklarıyla birlikte ne hale getirdiklerini herkes görüyor, halklarımız görüyor. Savaş bataklığı içerisinde yok olup gideceklerdir; bu iktidar ve savaşçı anlayış miadını doldurdu. Savaş siyaseti de onları kurtaramayacak. Fakat bizim derdimiz halklarımızın yaşadığı acı, döktüğü gözyaşı, yaşadığı ölüm, yoksulluk, ekonomik kriz, işsizliktir. 

Kendilerini çekiç, herkesi çivi sanan bu savaş koalisyonundan beklentimiz yok, çağrımız savaş, açlık istemeyen tüm kesimlere 

Artık mızrak çuvala sığmıyor, hangi ölçülerle kılıf dikerlerse diksinler onu delip geçiyor. Kendilerini çekiç, herkesi çivi sanan, bir askeri yönetime dönüşen bu savaş koalisyonundan bir beklentimiz yok. Onun için çağrımız, savaş istemeyen, yoksulluk istemeyen, kan istemeyen, işsizlik, açlık istemeyen başta bu topraklarda yaşayan herkes olmak üzere; muhalif olan, insanlığın geleceğini düşünen tüm kesimleredir. Gelin hep birlikte bu savaş iktidarının politikalarına dur diyelim. Emek, demokrasi, barış ve özgürlük için ödenecek bedel neyse ödeyip, bu topraklardaki yaşamı birlikte, eşit ve özgür bir şekilde inşa edelim. 

Savaş değil barış, adaletsizlik değil adalet, susmak değil sokağa çıkmak 

Bu yıkımı durduramazsak insanlık önünde tarih önünde hepimiz suçlu duruma düşeceğiz. Savaş değil barış, adaletsizlik değil adalet, susmak değil sokağa çıkmak, esaret değil özgürlük ve birlikte eşit halklar olarak bir yaşam kurarsak hem bizler hem gelecek kuşaklarımız yarınlara umutla bakabilir.   

Operasyonlar çözüm değil, bunun felaket olduğunu görmeniz için daha ne yaşamak gerek 

AKP iktidarı kadar Akdeniz’de, Suriye’de, Libya’da, Irak’ta savaş politikalarına onay veren, taraf olan, gerginliği sürdüren bütün güçler sorumludur. Her türlü savaşçı ve emperyalist politikanın karşısındayız. Yüzlerce sivilin ölümüne neden olan SİHA’lar daha iki gün önce hedef gözeterek Irak sınır muhafızı birliklerini bombaladı ve neredeyse tüm Arap ülkeleri bu saldırıyı kınadı ve Türkiye’yi uyardı. Oysa biz aylardır bu operasyonların çözüm ve çare olmadığını söylüyoruz. Sizin elinizle ülkeyi bataklığa sürükleyen bu aklı size kim veriyor? Bunun felaket olduğunu görmeniz için daha neler yaşamak gerekir?   

Parlamentonun sorumluluğu var, yetkin bir komisyon kurulmalı 

Tekrar vurgulamakta fayda görüyoruz; Parlamentonun tarihe ve gelecek nesillerimize karşı sorumluluğu bulunmaktadır. Bu bağlamda bölgesel sorunların derinleştirilmesi yerine çözümüne dair parlamento gruplarının eşit oranda katılımıyla yetkin bir komisyon kurulması çağrısında bulunuyoruz. 

Hazine ve Maliye Bakanı insanlarla dalga geçiyor

İçeride ve dışarıda yürütülen bu savaş politikalarının ekonomide ülkeyi getirdiği durum ortada. Milyonlarca insanımız işsiz ve aç kalırken, bu iktidarın Hazine ve Maliyeden Sorumlu Bakanı çıkıp, “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz? Dolar borcunuz mu var? Dolarla bir işiniz var mı” diye hiç sıkılmadan evine bir ekmek dahi götüremeyen milyonlarca işsizle, açlığından dolayı intihar eden, kendisini yakan insanlarla dalga geçiyor. Zaten bunlarda biraz vicdan kalmış olsaydı ülkeyi, ekonomiyi getirdikleri durumdan dolayı istifa ederlerdi. 

Dolarla ne işimiz mi var? 

AKP hem ülkeyi dolarla borçlandırdı hem de dolarla ne işiniz var diyor. Ne işimiz var öyle mi? 

Köprü geçişleri son bir haftada doların yüzde 7 değer kazanması nedeniyle 20 TL arttı. Bu köprülerden geçenler de, hiç geçmeyen vergi mükellefi diğer yurttaşlar da  (verilen yolcu garantisi nedeniyle) bu zamlı tarifeden bu ücreti ödeyecekler. Bu yükselişle birlikte, şehir hastanelerine hizmet alım ve kiralama bedeli olarak önümüzdeki 25 yıl boyunca ödenecek olan toplam 142,2 milyar dolarlık bedel de (TL cinsinden) yüzde 7 oranında arttı. 

Hazine ve Maliye Bakanı ne benzine ne ekmeğe ücret ödediği için doların etkisini görmüyor 

Hazine ve Maliye Bakanı bunları biliyor ama kendisi ne benzine ne ekmeğe ücret ödediği için devlet hazinesini kendi kişisel hazinesi gibi kullandığı için etkisi yok diyor. Türkiye’nin dışarıdan aldığı her bir mal dolar cinsinde yükselince vatandaşın cebinden çıkıyor. Buğday ithal edecek hale getirdiler memleketi. Dolar yükselince unun, un yükselince ekmeğin fiyatı artıyor. Dolar artınca varil petrol maliyeti yükseliyor. Bu da mazota ve benzine zam demek. Saray ve Bakan bilmiyor çünkü toplumla, insanlarla, halkla bağları kalmadı. 

Çöküşten kurtulmanın tek yolu AKP-MHP ittifakını demokrasinin çöp sepetine atmaktır 

İşte bu cehalet Türkiye ekonomisini çökertti. Bu çöküşten kurtulmanın tek yolu AKP-MHP ittifakını demokrasinin çöp sepetine atmaktır. 

Türkiye’de her iki kişiden biri işsiz, Saray ve yandaşları hariç herkes geçim derdinde 

Mesele sadece döviz kuru değil ki. İşsizlik aynı oranda artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mayıs dönemi işsizlik oranını yüze 12,9, son bir yıldaki istihdam kaybını 2 milyon 411 bin olarak açıklarken, DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR) çarpıcı bir rapor yayınladı. Korona Virüsü salgınının etkisiyle revize edilmiş geniş tanımlı işsiz sayısı ve iş kaybının Mayıs 2020'de 17,2 milyona yükseldiğini belirten DİSK-AR, revize edilmiş geniş tanımlı işsizlik ve iş kaybı oranı yüzde 50 olarak hesapladı. Türkiye’de her iki kişiden biri işsizdir. Saray ve yandaşları hariç herkes geçim derdinde, işsizlikle mücadele ediyor. Saray rejimi güvenlik ve savaş aygıtlarına kadro ayırırken yandaşları istihdam ediyor. Halk ise işsizlik pençesinde, iş bulmaktan umudunu dahi kesmiş. 

AKP-MHP ittifakını tarihin karanlık sayfalarına yazma umudu büyüyor 

AKP-MHP ittifakı bu ülkede çoğu şeyi kaybetmemize neden oldu. En sona gençlerin ve kadınların iş bulma umudu kalmıştı ki onu da yok etti. Fakat şimdi büyük bir umut doğuyor, AKP-MHP ittifakını tarihin karanlık sayfalarına yazma umudu ve bu umut büyüyor. Ekmek için, aş ve iş için bu umut büyüyor. Bunun sonucu olarak da baskıyla, şiddetle, yasaklarla, faşizmle toplumu, hak arayanları, bu zalim düzene dur diyenleri susturmaya çalışıyorlar. Bunların elinde tek kalan şey, kendi halkına karşı şiddet ve baskı uygulamaktır. Asker, polis, bekçi, korucu ve her türlü şiddet aygıtıyla toplumu susturmaya çalışıyorlar. 

Bu zulüm düzeninin yıkılması, özgürlük, barış ve eşitlik düzeninin kurulması için çalışmaya devam edeceğiz 

Tekrar söyleyelim, içte ve dışta bu politikanın sonu yoktur. Bu iktidar iflas etmiştir, bu iktidar yönetemiyor. İnsanlarımız bunu kabul etmiyor, bu dayatmalara razı değil. Bunların sonu yakındır ve bizler de HDP olarak, bu zulüm düzeninin yıkılması, özgürlük, barış ve eşitlik düzeninin kurulması için çalıştık ve çalışmaya devam edeceğiz. Bize ve muhalif kesimlere yönelik her türlü baskıya rağmen mücadeleyi tereddüt etmeden ve geri adım atmadan sürdüreceğiz. 

Mücadele varsa umut var, HDP varsa umut var 

Hiç kimse karamsarlığa kapılmasın, hiç kimse umudunu kaybetmesin. Mücadele varsa umut var, HDP varsa umut var. Bu zulüm düzeni yıkılacak ve bunun temsilcileri adil, demokratik ve eşit bir düzende hesap verecek. O günler uzak değil. Çünkü direnen halklarımız var, onları temsil eden bizler varız ve bu zulüm düzenin temsilcileri bizleri susturamazlar. Ne sokakta, ne de dört duvar arasında bizleri susturamayacaklardır. 

Ülkeyi bu durumdan çıkarmanın yolu Kürt sorununu demokratik barışçıl yollarla çözmektir 

Ülkeyi bu durumdan çıkarmanın yolu ve yöntemi demokratik bir gelecek inşa etmektir. Kürt sorununu demokratik barışçıl yollarla çözmektir. Ülkenin sürüklendiği uçurumun en büyük nedenlerinden biri Kürt sorununda savaş ısrarıdır, 40 yıllık kör dövüştür. 

Son günlerde Kürt sorununun yeniden gündeme gelmesinin nedeni çözümün zaruret haline geldiği gerçeğidir

Bu politikayla gidilecek yol kalmamıştır. Çözüm kendisini dayatıyor. Son günlerde Kürt sorununun yeniden gündeme gelmesinin nedeni bu acil çözüm ihtiyacından kaynaklanıyor, çözümün bir zaruret haline geldiği bir gerçektir.  Biz “Kürt sorununu çözeceğiz, bunu çözmeye adayız” diyenler kadar, kendilerine bunu söyleten gerçekleri, hakikatleri de görüyoruz. 

Kimi aktörlerin Kürt sorununun çözümünden bahsetmesini önemsiyoruz 

Elbette kimi aktörlerin Kürt sorununun çözümünden bahsetmesini önemsiyoruz. Bu sorunun esas olarak halkların mücadelesi ile çözüme kavuşturulacağının farkındayız, yeter ki siyasi aktörler buna engel olmasın, yeter ki çatışma ve savaş politikalarında ısrar etmesinler. 

Kürt sorunu günlük siyasetin küçük çıkar çatışmalarının ötesinde ele alınmalıdır 

Kürt sorunu günlük siyasetin küçük çıkar çatışmalarının ötesinde ele alınması gereken, çözüldüğü anda sadece Türkiye’yi değil tüm bölgeyi rahatlatacak bir meseledir. Dürüst yaklaşılmadıkça daha çetrefilli hale gelecektir ki, bu da kimsenin çıkarına değildir. 

Sorunu çözmeye aday olanların çözüm projelerini ortaya koymaları gerekir; samimi her çabaya açığız 

Biz her zamanki çağrımızı yeniliyor ve samimi her çabaya açık olduğumuzu, çözüm için üzerimize düşen her türlü gayreti ve çabayı göstermeye hazır olduğumuzu belirtiyoruz. Sorunu çözmeye aday olanların da çözüm projelerini ortaya koymalarını önemsiyoruz. 

Diyalog için Kürt sorununun muhatabı bellidir, çözümden bahseden güçlerin bu gerçeği kabullenmeleri gerekir

Mesela soruna kaynaklık eden Kürt dili, kimliği ve özgürlük talepleri konusunda ne düşünüyorlar? Örneğin kaba retçi, inkarcı, savaşçı anlayışlarla aralarına mesafe koymaya hazırlar mı? Bu meselenin çözüm yolu diyalogdur, diyalog için Kürt sorununun muhatabı bellidir ve çözümden bahseden güçlerin bu gerçeği kabullenmeleri gerekir. 

Meclis devreye girmeli, gözlemci heyet oluşturulmalı, çözümsüzlük dayatan güçler teşhir edilmeli 

Meselenin çözümüne yönelik elbette kapsamlı projelerimiz ve önerilerimiz var. Bunlardan birkaçını buradan paylaşmak istiyorum:

• Çözüm için meclis devreye girmeli, hak ve özgürlükleri önceleyen bir perspektifle çözümden yana tarafı olduğunu deklare etmelidir.

• Şimdiye kadar çözüm için yaşanan girişimlerden gereken sonuçları çıkaracak, aynı hataların tekrarlanmaması için yol ve yöntem gösterecek, toplumun geniş kesimlerini kapsayan bir gözlemci heyet oluşturulmalıdır.

• Çözümün önünde engel olan, çözümsüzlük dayatan güçler teşhir edilmeli ve bu konudaki engelleri aşacak bir duyarlılık gösterilmelidir. 

• Demokrasiye geçiş programında ortaklaşan tüm güçler bir araya gelerek çözüm iradelerini deklare etmelidir.

• Kayyım ve irade gasplarına neden olan darbe pratiklerini ortadan kaldıracak yeni düzenlemeler için ortak hareket edilmelidir.

HDP olarak inisiyatif almaya hazırız 

Bu önerilerimizin ve çağrımızın muhatabı çözüm isteyen, çözüm istediğini dile getiren herkestir. Aksine yapılan “çözüm istiyoruz” açıklamalarının hiçbir anlamı yoktur. Biz HDP olarak bu konuda da inisiyatif almaya hazırız. 

Demokratik Mücadele Programımızın üçüncü aşamasını "Hep Birlikte Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük" şiarıyla başlatıyoruz 

Demokratik Eylem Programımızı açıklamıştık. HDP olarak demokrasi ve barış düşmanı olan bu iktidara karşı direnişimizi sürdürüyoruz… Bu kapsamda Demokratik Mücadele Programımızın üçüncü aşamasını "Hep Birlikte Savaşa Karşı Barış, Tecride Karşı Özgürlük" şiarıyla Kayyum gasplarının yıldönümü olan 19 Ağustos’ta Mardin ve İstanbul’da başlatıyoruz.

1 Eylül Dünya Barış Günü’nde 7 merkezde Türkiye tarihinin en büyük insan zincirlerini oluşturacağız

Eylem programımızın finalini ise 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde 7 merkezde Türkiye tarihinin en büyük insan zincirlerini oluşturarak tamamlayacağız. İstanbul, Amed, Urfa, Adana, Van, İzmir, Ankara  ve Antalya’da Barış Zinciri Eylemleriyle Savaşa Karşı Barış savunucularını bir araya getiriyoruz.

Gelin hep birlikte bu iktidarı durduralım ve ülkeye demokrasi, umut, barış ve kardeşlik yayalım 

İktidarın körü körüne girdiği bu savaş politikaları hepimizin canını yakıyor ve hepimizi günden güne yoksullaştırıyor. Bu yüzden gelin hep birlikte bu iktidarı durduralım ve ülkeye demokrasi, umut, barış ve kardeşlik yayalım.

14 Ağustos 2020