Günay:  Kürt halkına her gün saldırıp ardından ‘benim Kürt kardeşlerim’ diyemezsiniz

Parti Sözcümüz Ebru Günay, genel merkezimizde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay şöyle konuştu:

Bugün tekrardan güne Diyarbakır’da siyasi soykırım operasyonu ile başladık. Sabah 04.00 sularında DTK’nın kapısı kırıldı, şu saate kadar aramalar devam etti. Çok sayıda gözaltı var. Gözaltına alınanlar arasında kadın aktivistler, avukatlar, sendika üyeleri, belediye meclis üyelerimiz çok sayıda aktivist ve demokratik siyaset yürüten arkadaşlarımız var. Bir an önce gözaltına alınan arkadaşlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz. 

Siyasi soykırım operasyonundan vazgeçin 

Partimizin de içinde olduğu, Kürt illerinin renkliliğinin, mozaiğinin bir araya geldiği, birçok Sivil Toplum Örgütünün, siyasi partinin oluşturduğu bir kongredir DTK. DTK bölgenin birliğinin, barış içerisinde bir arada yaşama çalışmasının nefesi oldu. Çözüm sürecinde DTK, Meclis tarafından resmi olarak tanınan, görüşleri dinlenen ve  irade olarak kabul edilen bir yapıydı. Ama son birkaç yıldır AKP’nin Kürt düşmanlığının sonucu olarak kriminalize edilen, sürekli baskıya, zora maruz kalan bir alana dönüştürüldü. Bu sabah yapılan operasyondaki suç unsurlarını söylüyorum: DTK tabelası, birçok yayınevinden basılmış bandrollü kitaplar. İktidarın Kürt düşmanlığında, suç unsuru yaratmada sınır tanımadığını tekrar görmüş olduk. Gözaltıları kınadığımızı, bu siyasi soykırım operasyonundan vazgeçilmesi çağrısını yapıyoruz. 

AKP iktidarının zulüm siyasetine karşı sokaklara taştık, umudu alanlara taşıdık 

Partimiz büyük bir yürüyüşü geride bıraktı. Partimizin bu yürüyüşü toplumun tümünde bir heyecan dalgası yarattı. Umudun ışığını yarattı. Gençlerin, kadınların, emekçilerin, yoksulların sesine ses olduk, nefes alamayanlara nefes olduk. Her geçen gün daha da despotlaşan AKP iktidarının zulüm siyasetine karşı sokaklara taştık, umudu alanlara taşıdık hep beraber. HDP kurulduğu günden bu yana yürüyüş halindedir. Türkiye’yi demokratikleştirmek için yola çıkmıştık. Kadınlar, gençler, emekçiler için yol almıştık. Yürüyüşümüz bu inançla devam ediyor ve başarana kadar da devam edecek. 15 Haziran’daki Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşümüz de bu uzun yürüyüşün bir parçasıdır.

Darbe dinamikleri içine hapsolmuş Türkiye’yi AKP’nin darbeci zihniyetinden kurtarmak için yürüdük 

Darbeye karşı Edirne’den, Kürt sorununun diyalogla demokratik çözümü için Hakkari’den hareket ettik. Darbe dinamikleri içine hapsolmuş bir Türkiye’yi AKP’nin darbeci zihniyetinden kurtarmak için başlattığımız yürüyüşte AKP’nin yaratmaya çalıştığı despotik parti devletinin tüm çirkin yüzünü hep birlikte gördük, tanıklık ettik. Uzaktan selamlamaya çalışan halka atılan gaz bombaları, uygulanan şiddet, polis ablukaları ve kişi başına düşen yüzlerce polisi hep beraber gördük. Ancak umudun partisi olduğumuzu bir kez daha gösterdik. Demokrasi ittifakının ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gördük ve gösterdik. Bu yürüyüş bitmedi; inatla ve inançla devam edecek. İnsanca bir yaşamı tüm halklara, tüm inançlara sunabildiğimiz güne kadar da yürüyüşümüz devam edecektir. 

Baro başkanlarına yapılan saldırı iktidarın utanç tablosu olarak hafızalara kazındı

Bizim yürüyüşümüz başlangıç oldu. Zulüm altında olan, sesini çıkaramayan herkes yürümeli ve herkes hakkını aramalı. Bu Anayasal, demokratik bir haktır. En temel, en doğal haklarımızın, Anayasaca garanti altına alınmış haklarımızın dahi AKP iktidarı tarafından maalesef ayaklar altına alındığı bir dönemden geçiyoruz. 82 milyonun savunma hakkı için yürüyüşe geçen baro başkanlarının Ankara girişinde durdurulmaları, yağmur altında polis ablukasında bekletilmeleri ve darp edilmeleri iktidarın utanç tablosu olarak hafızalara kazındı. Sırtını padişaha, Saray’a yaslayanların içine düştüğü hazin durumdan herkes ders çıkarmalı.

Yargıyı Saray’a bağlayan Erdoğan, şimdi de savunmaya gözünü dikmiş

Baro başkanlarının talebi hepimizin talebidir. Bağımsız ve tarafsız bir yargı hepimizin, Türkiye’nin en temel ihtiyacı haline gelmiştir. Savunma yargının en temel ve önemli ayaklarından biridir. Yargıyı Saray’a bağlayan Erdoğan şimdi de savunmaya gözünü dikmiş, savunmayı Saray'a bağlamaya çalışıyor. İstiyor ki yargının her aşaması kendi kontrolünde olsun, hiçbir yerden en ufak bir itiraz gelmesin. Baroların yürüyüşü işte tam da bu adıma karşı çıkış ve buna karşı başlatılan bir karşı koyuştu. Her yeri, her alanı adım adım ele geçirmeye çalışan, ahtapot misali her yere kollarını saran bir iktidar var karşımızda. Bunun karşısında suskun kalmak karanlığa davetiye çıkarmak, despotluğa davetiye çıkarmaktır. Baro başkanlarına yaşatılanları bir kez daha kınıyoruz ve ne olursa savunmanın yürüyüşünü durduramayacaklar, savunma susmadı, susmayacak. 

İktidarı tekrar buradan uyarıyoruz; şiddet ve çatışma sorunları daha da ağırlaştırıyor

İktidarı tekrar buradan uyarıyoruz. Girdiğiniz bu şiddet yolu yol değildir. Şiddet, savaş ve çatışma sorunları çözmez, daha da ağırlaştırmaktan öteye geçmiyor. Sorunları ve çatışmayı ortadan kaldırmanın tek yolu vardır, o da diyalog ve karşılıklı müzakere geliştirmektir. İşte HDP; kurulduğu ilk günden bugüne annelerin canı yanmasın, gözyaşları dökülmesin ve insanlar daha fazla bedel ödemesin diye diye canhıraş bir çaba içerisinde. HDP demokratik siyaset yürütmenin adı oldu. 

Kürt sorunu çözülmediği müddetçe diğer sorunların hiçbiri çözülmeyecektir

Türkiye’de; Kürtlerin kimlik, anadil ve kültürlerini yaşayamama sorunu var, özgürlük sorunu var, demokrasi sorunu var, ekonomik sorun var, adalet sorunu var. Bu listeyi uzattıkça uzatabiliriz. Sorunlar çok fazla. Tüm bu sorunların anahtarı, Kürt sorununun çözümü. Bu ülkede Kürt sorunu, anayasal haklar ile güvence altına alınacak şekilde çözüme kavuşturulmadığı müddetçe, diğer sorunların hiçbiri çözüme kavuşamayacaktır. 

Türkiye’de hepimizin bildiği bir demokratikleşme sorunu var. Demokratikleşmenin önündeki en büyük engel de elbette Kürtlere yönelik uygulanan inkârcı, ayrımcı ve şiddete dayalı devlet politikalarıdır. Bu yüzden çağrımız Türkiye halklarınadır. Din, dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin, toplumun her kesiminin dâhil olacağı demokrasi cephesinde buluşmalı ve bu tekçi, otoriter anlayışa karşı yekvücut halinde hep birlikte mücadele etmeliyiz.

Kürtlerle sorununuz olduğunu görmemiz için daha ne yapmanız gerekiyor?

Buradan şöyle bir bakalım Kürtlere iktidar neler yapmış neler uygulamış bu zaman zarfında. 

Kürtlerin seçtiği belediye eşbaşkanlarını görevden alıyor ve kayyım atıyor! 

Kürtlerin seçtiği milletvekillerinin vekilliklerini düşürüyor ve hapse atıyor! 

Kürtlerin ailelerini faili meçhul cinayetlere maruz bırakıyor! Faillerini bir bir beraat ettiriyor… 

Şengal’de, Efrîn’de, Serêkaniyê’de ve Girêspî’de Kürtleri yurdundan ediyor! 

Kürtlerin diline yönelik her türlü küçük düşürücü hakarette bulunuyor! 

Kürtçe tabelaları ve yol işaretlerini kameraların önünde siliyor!

Kadınların her türlü kazanımına saldırıyor!

Kürtlerin kültürlerine ve değerlerine saldırıyor! 

Kürtlerin cenazelerini kaldırımlara gömüyor! 

Kürtlerin kemiklerini annelerine kargo ile gönderiyor! 

Kürtlerin mezar taşlarına saldırılarda bulunuyor! 

Kürdün cenazesini defnetmesine izin vermiyor!

Sonra da ‘Kürtlerle sorunumuz yok’ diyor. Daha ne kadar sorun olacak sorun dediğiniz şey nedir bilmek istiyoruz.  

Kürt halkına yönelik bu saldırgan tutumdan vazgeçin

9 Ocak 2013’te Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçiyi katledenler ve Kürt sorununu çözümsüzlük girdabına sürükleyenler şimdi de Kobanê’nin Helincê köyünde 3 Kürt kadın siyasetçiyi SİHA’larla katletti. Dün akşam da Süleymaniye kentine bağlı Şarbajêr’de halkın mesire alanını bombaladılar. Görüntüler basına yansıdı, bütün dünya o görüntüleri gördü. Görüntüleri izleyen herkes gördü ki babalarıyla eğlenen çocukların şen gülüşmeleri bir anda bombalarla nasıl yok edildi.

Kürt halkına yönelik bu saldırgan tutumdan vazgeçin. En demokratik hakları için mücadele yürüten Kürt halkını hedef alanlar, bu halk için mücadele eden Kürt kadınlarını da daha fazla hedef alıyor ve tüm kadınlara, kadın mücadelesine mesaj veriyor. Ben buradan tüm dünyaya özelde de Kobanê’deki katliamda hayatını yitiren Kürt kadınların ailelerine, özelde de Kürt kadınlarına ve dünya kadınlarının başı sağ olsun diyorum. Şunu bir kez daha ifade etmek istiyorum; biz bir kişi daha eksilmeyeceğiz, bulunduğumuz her yerde her zeminde kadına yönelik şiddete karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. 

Bugün iktidarda olanlara ve yandaşlarına şunu söylüyoruz: Bugün durmadan HDP’yi suçlayacağınıza, ‘İktidarınız Kürtlere neleri reva görüyor?’ diye sorma cesaretinde bulunun ve bu soruyu kendinize sorun. Bunun hesabını bağımsız yargıya bir an önce verin. 

Mahkeme kararı beklenmeden Sarıcan Belediyemize kayyım atandı 

İktidarın kendisi için keyfi bir uygulama haline getirdiği kayyım uygulaması devam ediyor.  Son olarak Sarıcan belde belediyemizde aynı uygulamayı devam ettirdiler. Sarıcan Belediye Eşbaşkanlarımız Bekir Polat ve Canan Tağtekin evlerine baskın yapılarak gözaltına alındı ve mahkeme kararı beklenmeden Sarıcan Belediyesine kayyım atandı. Aslında bu dönemin özeti ve yürüyüşümüzün temel amacı idi aslında. Hukuksuzluğu kanıksatmak isteyen bir anlayış ile karşı karşıya bulunmaktayız. Fakat onların bu çürümüş zihniyetinize rağmen bu hukuksuzlukların karşısında duracağız ve sonuna kadar haklı mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Kürtlere bunları reva görüp ardından ‘Benim Kürt kardeşlerim’ diyemezsiniz

Kayyım, iktidarın Kürt düşmanı politikalarının tezahürüdür, bir kez daha yineliyoruz. Kayyım pratiklerine baktığımızda Kürt düşmanlığını görüyoruz. Kürdün değerine, diline ve kazanımlarına saldırmak kayyımların ilk icraatları. Son günlerde basına yansıyan Batman’daki ‘Pêşî Peya’ yazısının değiştirilip Türkçe yazılması da bunun son örneği oldu. Nüfusun yüzde 80-90’ının Kürtlerden oluştuğu bir şehirde yapılan bu uygulama çürümüş pespaye anlayışın dışa vurumudur. Kayyım, seçme ve seçilme hakkının gaspıdır. Kayyım, Kürt düşmanlığıdır. Bunu bir çok kez söyledik, bir kez daha ifade ediyoruz. Kürtlere bunları reva görüp ardından ‘benim Kürt kardeşlerim’ diyemezsiniz. Kimse buna inanmaz artık. Çok söyledik ve bir kez daha söylüyoruz. Çözüm, Kürtlerin haklarının tanındığı demokratik bir anayasadan geçmektedir. Eşitlik ve evrensel hukuk normları temelinde yeni bir yaşamı, özgür bir yaşamı Hep Birlikte inşa etmeliyiz. Çözüm buradan geçer. 

Türkiye tarihinde yoksulluğun en geniş nüfusa yayıldığı dönem AKP dönemidir

AKP'nin, 18 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yer; dünyadaki savaş deneyimlerinde bile görülmemiş bir yoksulluk düzeyidir. Türkiye tarihinde yoksulluğun bu kadar geniş bir nüfusa yayıldığı tek dönem var o da AKP dönemidir. Yoksulluğu kader ile açıklamanın yollarını arayan Saray rejimi, gündem değiştirmeye çalışsa da Türkiye halklarının ilk sorunu, temel sorunlarından biri yoksulluk ve işsizliktir. 

Yoksulluk kader değildir, HDP olarak yoksulluğu bitirmeye adayız 

Yoksulluk kader değildir. Ülkeyi yönetmeye başladığımız ilk yılda yoksulluk kalmayacak. Asgari gelir desteği, faturasız yaşam politikalarımızla HDP olarak yoksulluğu bitireceğiz. 

Ne 90'larda ne daha geçmişte bu kadar tabana yayılmış yoksul sayısına ulaşılmadı. Yandaşlar, rantçılardan oluşan kaymak, zengin takımı zenginlik ve israf içinde yaşadı. Ama milyonlar yoksulluk ile mücadele etmek zorunda.

AKP’nin politikaları bir avuç yandaşı milyoner yaptı, 25 milyon insan açlık sınırında 

DİSK’in verilerine göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için aylık yapılması gereken harcama tutarı 2 bin 394 TL’dir. Yoksulluk sınırı ise 8 bin 282 TL olarak açıklandı. 

AKP’nin ekonomi politikaları Türkiye’de bir avuç yandaşı milyoner yaptı ama karşısında ise 25 milyon açlık sınırında insan var etti. Bu tabloyu ifade etmek için Erdoğan’a 90’lardaki sözünü hatırlatmakta yarar var. Muhtemelen aynı yaklaşımla ülkeyi yönetmeye devam ediyordur: “Fakir çalmasını iyi beceremediği için fakirdir zengin de çalmasını iyi becerdiği için zengindir” sözleri bu ülkenin Cumhurbaşkanına ait sözler. 

İktidarın kaderini yoksullar, yoksulların sabrı belirler 

Yoksulluk kader değildir ama iktidarın kaderini yoksullar belirler, yoksulların sabrı belirler. Ve artık sabırlar tükendi. Bu ülkenin işsiz gençler ve kadınları, yoksulları artık eşitlik ve adalet istiyor. Sabır taşları çatladı. İşsiz ve yoksullar ekonomik adalet olmadan toplumsal barış olamaz diyor. Biz HDP olarak toplumsal barışın ekonomik boyutunu sağlamaya hazırız. Üretim ekonomisi ve adil dağıtım ile bu ülkeye ekonomik barışı getirmeye hazırız. 

Sel felaketinin sebebi iktidarın ranta dayalı yapılaşma politikasıdır 

Şiddetli yağışlar nedeniyle Bursa’da 5, İstanbul Esenyurt'ta 1 yurttaşımız hayatını kaybetti. Buradan ailelerine ve sevenlerine başsağlığı diliyoruz bir kez daha. Ranta, kâra, TOKİ’ye, betona, asfalta dayalı belediyecilik anlayışının sonucu bu felaketler ve can kayıpları yaşanmaya devam ediyor. Doğal akarsu kanallarının ve ormanların yok edilip betona çeviren ve her yeri potansiyel bir felaket alanı haline dönüştüren bir anlayış var.  Planlama yaparken bir kentin bir mahallenin gelecek 50 yılını yüz yılını düşünmek zorundasınız. Ama iktidar kendisi ve kendi belediyeleri ile sınırlı olarak geleceği düşündüğü için için yaşanan her can kaybından sorumludur.  

'Felaketlere davetiye çıkartıyorsunuz' denilmesine rağmen hiçbir önlem alınmadı 

İstanbul Esenyurt’ta sel felaketi yaşandı. 1 yurttaş yaşamını yitirdi ve 500 hane sel altında kaldı. Bu felaket 2 veya 3 senede bir tekrar ediyor. Önceki gün partimizden bir heyet Esenyurt’ta temaslarda bulundu. Felaketin iktidarın ranta dayalı yapılaşmasının sonucu olduğunu heyetimiz yerinde tespit etti. Dere yataklarını yapılaşmaya, bodrum katlarına oturma izinleri verdiler. Yıllardır 'insanları öldüreceksiniz, felaketlere davetiye çıkartıyorsunuz' denilmesine rağmen maalesef hiçbir önlem alınmamıştır. Esenyurt'ta katliama davetiye çıkaran, kararlara imza atan her yetkili mutlaka bağımsız yargıya hesap vermelidir. 

Kürt illerinde vaka sayısını düşük göstermek için test yapmıyorlar 

Covid-19 gündemimiz devam ediyor. Covid-19 virüsü Türkiye’de can almaya devam ediyor. Tedbirler gevşetildiği için artık Sağlık Bakanlığı talimatı ile, bölgede özellikle Kürt illerinde hastaneye korona şüphesi ile giden kişilere bulgu gösterdiği halde test yapmak yerine önce tomografi ve kan tahlili gibi tanı ve tedavi ile çok da ilgisi olmayan yöntemlerle test yapılmamaya çalışılıyor. Eğer buralarda korona şüphesi olacağına dair bir bulgu varsa test yapılıyor. Test yapmamak için adeta vaka tespiti yapmamak için, vaka sayısını düşük tutmak için her türlü manevra yapılıyor.  

Partimiz tüm imkanlarıyla, tüm koşullarıyla beraber Cizre halkının yanındadır 

Şırnak’ın Cizre ilçesinde ise çok daha özel bir durumla karşı karşıyayız. Şu an birçok mahalle ve sokak, bina korona virüsü vakalarındaki artış sonrası karantina altına alınmış durumda. Hastaneler yetersiz. Vaka sayısının “normalleşme” sonrası her geçen gün artması üzerine esnaf kendi inisiyatifiyle kepenk kapatarak, “evde kal” çağrısında bulundu. Bizler de iktidarın bu duyarsızlığı karşısında Cizre halkına kendi tedbirlerini alması konusunda çağrımızı yineliyoruz. Partimiz tüm imkanlarıyla, tüm koşullarıyla beraber Cizre halkının yanındadır.  

Pirs: Beriya çend rojan şandeyeke AKP’ê serdana HDP’ê kiribû. Meseleya baroyan hat axaftin an meseleyên din jî hatin axaftin? 

Belê, meseleya baroyan hat axaftin. Wan plansaziyek derbarê baroyan de bi me re parve kirin. Me jî nêrînên xwe yên derbarê baroyan û baroyên Tirkiyeyê çi dixwazin û nêrînên baroyan çi ne, bi wan re parve kirin. 

 

26 Haziran 2020