Günay: Halkın iradesini sonuna kadar savunacağız

Parti Sözcümüz Ebru Günay'ın BasNews'e verdiği röportaj:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 2014'teki Kobani eylemleri gerekçesiyle Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) 6 yıllık aradan sonra ikinci dalga Kobani operasyonu gerçekleştirdi.

Cumhuriyet Başsavcılığı, Kobani eylemleri gerekçesiyle, 82 kişi hakkında gözaltı kararı çıkardı ve bunlardan 20 kişi gözaltına alındı. Bu kişiler arasında HDP'nin eski milletvekilleri, Merkez Yürütme Kurulu Üyeleri, Belediye Başkanları, İmralı Heyeti üyesi eski Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen’de vardı. Gözaltına alınanlardan 17’si tutuklandı.

HDP’ye yapılan 2’inci dalga Kobani operasyonun zamanlaması ve içeriği bir çok yönüyle tartışmalara ve soru işaretlerine neden oldu. Ulusal ve uluslararası düzeyde HDP ile dayanışma mesajları verildi. Bizde gerçekleşen 2’inci dalga Kobani operasyonunun amacını ve zamanlamasını, sonrasında gelişen etkilerini, HDP Sözcüsü ve HDP Mardin Milletvekli Ebru Günay ile konuştuk.

HDP’ye 6 yıl aradan sonra ‘Kobani Operasyonu’ adıyla gözaltı ve tutuklamalar yapıldı. Bu operasyonun şu ana kadar yapılan operasyonlardan farklı olduğu görülmekte. Siz HDP olarak gerçekleşen bu son operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bundan 6 yıl önce Türkiye’nin dört bir yanında Kürtler ve demokratlar Kobani’de yaşanan insanlık dramına tepki göstermek için, Anayasal bir hak olan protesto haklarını kullandılar. Talep çok netti; Kobani’den Türkiye’ye insani koridorun açılması ve katliamın önüne geçilmesi. Bunu talep eden milyonlarca yurttaş bir hafta boyunca sokaklarda demokratik protesto hakkını kullandı ve tek bir ölüm, tek bir yaralanma gerçekleşmedi.

Erdoğan, 7 Ekim’de Antep’te yaptığı bir konuşmada, müjde verir gibi “Kobanî düştü düşüyor” ifadelerini kullandı. Aynı gün Muş Varto’da sokağa çıkan kitleye ateş açıldı, Hakan Buksur adlı 25 yaşında bir genç polis kurşunuyla can verdi. Yaklaşık 10 gün boyunca süregelen protestolar boyunca yaşanan ilk ölüm buydu ve polis kurşunuyla gerçekleşmişti.

“Son Kobani operasyonun amacı HDP’yi düşürmeye yöneliktir”

Bizler iktidarın faşist saldırılarına karşı durduğumuz, iktidar alternatifi olduğumuz ve mücadele ettiğimiz için hedef oluyoruz. 6-8 Ekim Kobanî protestoları bahane edilerek geçtiğimiz 25 Eylül sabahı yapılan siyasi operasyon bunun kanıtıdır. Olayların üzerinden 6 yıl geçmiş ama Kobanî direnişinin acısını sindirememiş olan bu iktidar, HDP’yi düşürmeye uğraşarak rahatlamaya çalışıyor.

Parti olarak Kobanî protestolarında yaşamını yitirenlere ilişkin yaşananların Meclis tarafından araştırılması için araştırma önergeleri, soru önergeleri verdik. Bu araştırma önergelerden hiçbiri kabul edilmedi, soru önergeleri cevapsız kaldı. Çünkü bu işin sorumlusunun kendileri olduğunu biliyorlardı. Bu saldırıların hesabını bize saldırarak kapatmaya çalışıyorlar. Bu hesap böyle kapanmaz, AKP er ya da geç işlediği her suçun hesabını demokratik meşru kurallar içerisinde ve adil bir yargı önünde mutlaka verecek.

HDP geleneği Kürt siyaseti üzerinden başladı, gelişti ve kabul gördü. Türk etnisitesine dayalı hakim siyaset bu nedenle HDP’yi hep ötekileştirdi ve yalnızlaştırma siyasetini uyguladı. HDP’nin Kürt yüzü neden hem iktidar hem de muhalefet partileri tarafından dövülüyor?

AKP-MHP iktidarı bölgesel planlamalarında, Kürtleri tek engel olarak görüyor ve düşman hukukuna tabi tutuyor. Suriye’de, Irak’ta, Avrupa’da nerde olursa olsun Kürtlere saldırmayı tek amacı haline getirmiş. Kürtler, kendi topraklarında devletin askeri güçlerinin saldırısına uğruyor, katlediliyor, helikopterden atılıyor. Çalışmak için gittikleri yerlerde iktidar yetkililerin yarattığı siyasi iklimden dolayı ırkçı kesimlerin saldırısına uğruyor, linç ediliyor. Partimize yönelik son operasyonlar bu saldırının bir parçası ve devamıdır. Bu zihniyetle yapılmıştır.

Bugün en ücra köylerden en uzak kentlere ve hatta sınırları aşan Kürt düşmanı politikaları, Kürtlere yönelik saldırıları, tamamıyla Kürdün varlığını, var oluşunu hedefliyor. HDP’ye karşı uygulanan düşmanlık da bunun devamıdır. İstiyorlar ki bir avuç insan ve kendileri çiftlik gibi yönetsin burayı, ülkeyi rahatça sömürsün, insanlık onurunu ayaklar altına alsın. Demokrasinin zerresi kalmasın. Ancak önlerindeki tek engel HDP’dir ve HDP’ye bitmeyen kinlerinin sebebi budur.

HDP’ye operasyonun diğer bir amacı onu demokratik mücadele çizgisinden koparmaktır

Partimize yönelik saldırıların bir başka hedefi de, HDP’yi demokratik mücadele çizgisinden koparmaktır. AKP-MHP iktidarı bunu başarabildiği ölçüde kendi ajandasını işletebileceğini düşünüyor. Faşizmi adım adım kurumsallaştırmak için içeride ve dışarıda çatışma ve gerginliği esas alan, Saray etrafında örgütlenmiş iktidar, özellikle son yıllarda yargı ve kolluk güçleri eliyle yarattığı şiddetle, bütün muhalefet dinamikleri üzerinde büyük bir umutsuzluk ve yılgınlık yaratmaya çalışıyor. Bu iktidar Kürtlere, partimize, demokrasi güçlerine karşı Yaşar Büyükanıt’ın “Başarma umutlarını kırmamız lazım” sözünü düstur edinmiştir. Ancak bunu asla başaramayacaklar, halklarımızın özgürlük umutlarını asla söndüremeyecekler. HDP bu umudun adresidir ve bunu yıkamayacaklar.

15 Ekim’de partimizin 8’inci kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Partimiz 8 yıllık gencecik bir parti. Ancak en az 80 yıllık mücadele deneyimi ve birikimine sahip. Bu 8 yılda bile AKP’ye hiç tatmadığı yenilgiler tattırdık, iktidarını salladık ve biliyorlar ki bu despotik yönetim anlayışına son verecek olan da HDP’dir. İşte HDP’ye saldırmalarının bir diğer nedeni budur.

HDP’ye yönelik yıllardır gözaltı operasyonları ve tutuklamalar gerçekleşiyor. Elinizde net rakam var mı? Ne kadar HDP’li tutuklu, belediye başkanları, milletvekilleri, MYK üyeleri ve İl Başkanları vb. Bu kadar çok tutuklamalara karşı, HDP bu boşlukları nasıl doldurabiliyor? Kaç dönem kadrolar bu nedenle yenilenmek zorunda kaldı? Bu durum nasıl bir sorun yaratıyor? HDP bununla nasıl mücadele ediyor?

Şuanda 6 milletvekilimiz, 17 Belediye eş başkanımız, 26 önceki belediye eşbaşkanımız, 18 MYK üyemiz onlarca il eşbaşkanımız, binlerce HDP’li rehine durumundadır. Hergün yeni saldırılarla bu bilançoyu artıyorlar. Özgürlük talep eden her Kürdü ve HDP’liyi bu sistem potansiyel tehdit olarak görüp saldırıyor. Tutuklama ve gözaltıların bu denli yoğun yaşanması elbette kadro boşluğu oluşturuyor ancak HDP tek başına siyasi bir parti değil. Aynı zamanda HDP’ye oy vermiş milyonlarca kişinin evidir. Dolayısıyla halk hiçbir zaman evini boş bırakmıyor ve partisine her zaman sahip çıkıyor.

HDP’ye yönelik sistematik olarak geliştirilen bu yönelimleri aşmak için ulusal, uluslararası ve Türkiye boyutunda bir projeniz var mı? Varsa ne türden projeler ve nasıl yürütmeyi ön görüyorsunuz?

HDP her zaman emek, demokrasi, insan hakları, evrensel hukuk kuralları, eşitlik, adalet, kadınların geleceği ve ekoloji için mücadele etti. Bizler, ülke böyle bir ortama sürüklenmesin diye 1 Haziran’dan bu yana demokrasi yürüyüşleriyle, demokrasi buluşmalarıyla kesintisiz mücadele hattımızla topluma nefes aldıran, umut veren bir süreç yürüttüyoruz. Amacımız barış, adalet, özgürlük ve eşitçe, birlikte yaşamı yaratmaktır. Savaş politikalarına karşı barış deklarasyonumuzu açıkladık, diyalog ve müzakereyi önerdik, demokratik çözümün yolunu gösterdik. Demokratik siyaset zemininde bu ülkenin tüm sorunlarına ortak çözüm bulalım dedik. Ancak iktidar bizim demokrasi mücadelemizden korkuyor. Çağrılarımıza siyasetle değil, siyasi operasyonlarla yanıt veriyor. Kürt halkının ve Türkiye halklarının demokrasi ve adalet mücadelesine karşı başlatılan bu nefes aldırmayan saldırı dalgasına karşı özgürlük mücadelesini yükseltmek, önümüzdeki dönem için bizim temel yol haritamız olacaktır. ‘‘Meydan okuyoruz’’ şiarıyla yeni dönemde de mücadele hattımızı bir üst boyuta ulaştıracağız. Netleşen mücadele programımızın detaylarını önümüzdeki günlerde kamuoyu ile paylaşacağız.

HDP’ye yapılan son operasyonun amaçlarından birisi de HDP’nin Türkiye siyaseti içindeki kilit role sahip konumunu ortadan kaldırmak, Muhalefet partileri de bunun farkında olmalarına rağmen HDP’ye yönelik yapılan operasyona gösterdikleri tepkiyi ya da tepkisizliği siz nasıl görüyorsunuz? Bu durumu aşmak için muhalefet partileri ile ortak tutum oluşturmanın zorlukları nelerdir?

Son operasyonlara karşı geniş bir dayanışma ve destek kampanyası ortaya çıktı aslında. Bu dayanışma ve destek dalgası, iktidarın toplumsal ve siyasal muhalefeti ayrıştırma, düşmanlaştırma üzerinden dizayn etme girişimlerinin de artık yavaş yavaş çökmeye başladığına dair önemli bir işarettir. AKP-MHP iktidarı, kendi siyasi planlarına göre Türkiye’yi ve siyaseti kilitlemeye çalışıyor. Bu yüzden muhalefetin bu kilitlenmeyi hep birlikte, demokratik güç birliğiyle, dayanışmayla açması gerek. 25 Eylül siyasi kırım operasyonunda açığa çıkan toplumsal refleks, bu anlamıyla çok değerli ve kıymetlidir bizim için. AKP/MHP faşist bloğuna karşı Anti-Faşist Bloğun oluşturulma zorunluluğu bir kez daha kendini dayatmıştır. Bu cephe etrafından bir araya gelip, Türkiye’nin başına bela olan bu faşizan anlayışı yok etmemiz gerekiyor. Ancak ne yazık ki muhalefet partilerinden beklediğimiz cesaretli çıkışlar henüz gerçekleşmiyor. AKP’nin dış politika hamlelerinde muhalefet partilerini kendisine yedeklemesi, milliyetçi duygular üzerinden muhalefeti de dizayn etmesi Türkiye toplumu açısından en büyük talihsizliktir. Ancak Türkiye toplumu gerçekleri görmeye başlamıştır, muhalefet açısından da AKP’ye yedeklenme politikası sürdürübilir değildir. Bunun da er yada geç mücadeleyle aşılacağına inanıyoruz.

Kürtlere yönelik gelişen linç girişimlerinde HDP’nin yaşanlara karşı yaptığı bazı açıklamalar Kürt kamuoyunda rahatsızlıklara neden oldu. Gelişen bu linç girişimlerinin sınıfsal sebeplerden dolayı olmadığı aksine Kürt olmaktan kaynaklı olduğunun bilindiği halde HDP neden bunun adını net koyamadı? Türkiye’deki Kürtlere karşı linç girişimleri neden bu düzeyde arttı? Bunun önünü almak için neler yapılmalı?

Bu ülkede HDP kadar meseleleri berrak gören, açık bir şekilde isimlendiren bir başka siyasi oluşum yok. Kürt düşmanlığı tespitimiz yeni değil, Kobanê’ye yönelik saldırılar olduğunda da, Kürdistan’daki referanduma yönelik saldırılar geliştiğinde de, Kürtlere yönelik linç girişimleri ortaya çıktığında da bu tespiti yaptık. Bizim dilimizde de aklımızda da bir muğlaklık yok. Bir saldırı politikası olarak Kürdün kendi topraklarında çalışmaz, batıda ekmeğe muhtaç hale getirilmesine ilişkin yaptığımız tespitler bazı kesimler tarafından çarpıtılmaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi Kürt olmaktan kaynaklı yaşanan saldırılar, tamamıyla Kürdün varlığını, var oluşunu hedeflemektedir. Kürtlere yönelik ırkçı saldırıların devam etmesinin sebebi, AKP-MHP iktidarının nefret söyleminden vazgeçmemesi, bu konudaki sayısız uyarımızı dikkate almamasıdır.

“Irkçılık bu düşmanlık ne yazık ki Sakarya’da meydana gelen olay, ilk değildir”

Bu ırkçılık, bu düşmanlık ne yazık ki Sakarya’da meydana gelen olay, ilk değildir. Geçtiğimiz yıl Amed Spor maçına giden bir yurttaşın Kürt olup olmadığı sorusunun ardından darp edilmesi de, Muğla’da mevsimlik işçinin Atatürk büstü öptürülerek linç girişimine maruz kalması da, Kürtçe konuştuğu yahut Kürtçe şarkı dinlediği için darp edilen hatta öldürülen yurttaşların varlığına gösterdiğimiz tepkilerin tamamı hatıralardadır. Biz sadece burada değil her yerde Kürt halkının haklı meşru taleplerini savunuyoruz. Kerkük konusunda da, Şengal’e yönelik saldırılarda da, Kürdistan referendumuna gösterilen ırkçı tepkilere de aynı anlayışla karşı çıktık. Beklentimiz bütün Kürt çevrelerin de, Kürtlerin hakları konusunda bizden daha hassas olduğunu düşünen Kürt partilerin de, Kürtlere yönelik bu saldırılara karşı aynı hassasiyeti göstermesidir, Kürtlerin ulusal birliğine hizmet etmeyecek tutumlardan kaçınmalarıdır.

HDP çok ağır bir süreçten geçiyor ve ağır bedeller ödüyor. Bu zor süreçte dışardan gelen eleştiri ve önerilere yaklaşımınız nasıl oluyor? Bu konuda gerek Kürt kamuoyu ve Türkiye kamuoyuna yönelik kendinizi yeterince anlatabildiğinizi düşünüyor musunuz?

Bizler dün olduğu gibi bugün de halkımızla yan yana omuz omuzayız. Gittiğimiz her yerde temel amacımız halkımızın eleştiri ve beklentilerini dinlemek, buna yönelik yol haritası belirlemektir. Koşullar ve yönelimler ne olursa olsun partimiz HDP’nin tek yolu var: Üçüncü Yol! Üçüncü Yol; halkların eşit ve özgür yaşamı, emeğin hakları, doğanın korunması, toplumsal barışın savunulması, kadının özgürlüğü ve demokratik Türkiye’nin inşası demek! Bugün en karşıt olanlar bile HDP’nin özgürlük ve demokrasi tallepleri konusundaki hayati rolünün farkındadır. Halkımızın bizi anlama gibi bir sorunu olduğunu düşünmüyoruz. Meseleleri ve kendimizi daha iyi anlatmayı elbette sorumluluk his ediyoruz. Ancak bir şeyi ayrıştırmak lazım. AKP’nin politikalarına yedeklenen ve AKP karşıtlığı yapıyormuş gibi HDP’ye saldırıların da aynı politikadan beslendiklerini belirtememe müsaade edin lütfen.

Kürtlerin başlattığı yasal demokratik mücadele geleneği 90’lardan bu yana ağır bedeller ödeyerek HDP şahsında parlamentoda temsiliyet yakaladı. Son operasyonların amacı da bu temsiliyeti ortadan kaldırmak, HDP’nin sineyi millete dönmesi gerektiğini savunanlar için neler söylemek istersiniz? Olursa olası sonuçları ne olur?

Bizim faşizme karşı daha etkin ve aktif bir mücadele yürütmek dışında bir gündemimiz yok. Geri çekilmek değil ilerlemektir amacımız. İktidarı çıldırtan nedenlerden biri de HDP’nin bu mücadele inadı ve başarıya olan inancıdır. Baskılar karşısında çekilmek, bizi işlevlerimizden, iddiamızdan uzaklaştırır. Bizleri halk iradesi Meclis’e taşıdı ve biz de bu iradeyi sonuna kadar savunacak ve koruyacağız. HDP’nin baskıya uğraması sadece HDP’nin meselesi değildir. Bu ülkenin demokrasisinin meselesidir.

Kürt halkına düşmanlık hem devletin resmi güçleri hem sivil paramiliter güçler tarafından icra ediliyor bugün. Hitler Almanyası’nda, Mussolini İtalyası’nda, Franko İspanyası’nda yaşananlar bugün, Erdoğan’ın tek adam olarak yönettiği Türkiye’de yaşanmaktadır. İktidar elbette HDP’siz bir meclis tahayyül ediyor. Her istediğini yapabileceği, kimsenin kendisine muhalefet edemeyeceği bir meclis düşlüyor. Bu faşizme karşı ayakta durmak, geri çekilmekle değil aksine daha fazla mücadele etmekle mümkün.

HDP’ye yönelik, Kürtler tarafından ağırlıklı yöneltilen eleştiri; Türkiyeli diğer bileşenler ile ortak bir cephede bir araya gelme konusunda harcadığı eforu Kürtler arası ortak tutum ve ortak tavır belirlemede harcamadığı yönünde. Bu eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz? Bu durumun aşılması için tüm Kürt siyasi kesimleri ile bir araya gelme projeleriniz olacak mı?

Bu konuda da iyi niyetli eleştirilere anlam veriyor, değer biçiyoruz. Ancak HDP’nin Kürtler arasında ittifak geliştirmek için yeterince çalışmadığı ya da duyarsız kaldığı tespiti en hafif deyimiyle yetersiz ve yanılgılı bir tespittir. Biz Kürtlerin hak ve özgürlüklerinin sağlanmasının en temel yolunun Kürtler arası birlikten, ulusal birlikten geçtiğini düşünüyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Son dönemlerde ‘‘Kürdistani İttifak’’ çalışmasını yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Birçok eylem ve etkinlik ortaklaşa gerçekleştirilmiştir. İçinde bulunduğumuz zorlu koşulların üstesinden gelebilmek için halkımızın talebi, ortaklaşmak, ulusal baskı ve zulme, yoksulluk ve ekonomik çöküşe birlikte karşı durmaktır. Bizler de bu talebin hayata geçirilmesi için bu ittifakı önemsiyoruz. HDP olarak bizler demokratik çözüm ve barış için, Kürt halkına yönelik saldırıları durdurabilmek için, anadil çalışmaları ile başlayıp yerel seçim ittifakıyla devam eden ve bugün daha da güçlenmiş olan bu ittifakın kurumsallaşarak kalıcı bir ulusal birliğe dönüşmesi için, HDP olarak üstümüze düşen görevi yerine getirmeye çalışıyoruz.

Röportaj: Ruken Hatun Turhallı

10 Ekim 2020