Günay: 24 Temmuz 2015 sadece savaşın başlangıcı değil, iktidarın toplum düşmanlığının da tarihidir

Parti Sözcümüz Ebru Günay, Genel Merkezimizde basın toplantısını gerçekleştirerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Günay şöyle konuştu:

Değerli basın emekçileri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün 24 Temmuz ve bugün siz basın emekçileri açısından önemli bir gün. 24 Temmuz 1908’de sansürün kaldırıldığı tarih Basın Bayramı olarak kutlanıyor. 

Kutlanacak bir basın bayramı yok 

Siz değerli basın emekçilerinin basın bayramını kutlamak isterdim ama gazeteciler için, haber hakkı için, düşünce ve ifade özgürlüğü için maalesef kutlanacak herhangi bir bayram yok bu ülkede. 

AKP, dünyada gazeteciliği suç, gazetecileri terörist ilan eden tek iktidardır 

İktidar, diğer pek çok alanda olduğu gibi basın ve ifade özgürlüğü konusunda da Türkiye’yi büyük bir karanlığa mahkum ediyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre Türkiye 180 ülke arasında 154’üncü sırada yer alıyor. AKP dünyada gazeteciliği suç, gazetecileri “terörist” olarak tanımlayan tek iktidar olarak tarihe geçti. Türkiye’de en az 93 gazeteci ve medya çalışanı yaptıkları işten kaynaklı cezaevlerinde bulunuyor. 10 binden fazla gazeteci de maalesef işsiz. OHAL darbesiyle yüzlerce basın kurumuna el konuldu, iktidar gazete ve basın kuruluşu olarak ele geçirdiği her kurumun içeriğini boşalttı, bu mecralar iktidarın borazanlığı dışında herhangi bir işleve sahip değiller artık. Çoğu itibar suikastı yapıyor, muhalefete yönelik kara propaganda merkezleri gibi çalışıyor. Halk bu gazeteleri okumuyor, bu televizyonları izlemiyor o yüzden halkın haber alma kanalları haline getirilen sosyal medya mecraları hedef haline getirildi. 

Sosyal medya düzenlemesi Alman modeli değil, Çin modelidir 

Biliyorsunuz bir sosyal medya düzenlemesi şimdi gündemde ve alt komisyondan geçirildi. Getirilen teklif ile iktidar, düzenlemenin gerekçesini temel hak ve özgürlüklerin korunmasında devletin sorumluluğu üzerine kurarak büyük bir aldatmacaya imza atıyor. 

Bu teklifin gerçekliği; sansürün artmasında, sosyal medyanın hedef alınmasında ve fişlemenin hızlandırılmasında yatıyor. Teklifte yer alan “ulusal sınırların tanınmaması, milli güvenlik” gibi soğuk savaş söylemleri ve 90’lı yıllara ait ifadeler, güvenlik devletinin amentüsüdür. İktidarın gittikçe otoriterleşen, her hareketi ve her yurttaşı kendisi için tehdit algısı olarak kabul eden, güvenlik söylemi adı altında potansiyel suçlu, şüpheli çemberine Türkiye’de yaşayan herkesi, doğayı, canlıları katan anlayışının sosyal medya ayağıdır bu. Bu anlayış kendisini Alman modeli olarak propaganda etse de Türkiye bu düzenleme ile açık bir şekilde Çin modeline geçecektir. 

AKP özgür düşünceye, haber hakkına, hakikate düşman olduğunu gösterdi 

Tam da 24 Temmuz’un arifesinde AKP'nin MHP ortaklığı ile getirdiği bu sansür düzenlemesi iktidarın gerçek yüzünü göstermektedir. Bu iktidar özgür düşünceye, haberleşme hakkına, en nihayetinde hakikate düşman olduğunu bir kez daha gösterdi. 

24 Temmuz 2015’te şiddet dalgası, tasfiye ve kırım politikaları devreye konuldu 

Peki Türkiye nasıl bu noktaya geldi? Cevabı bir başka 24 Temmuz kumpasında gizli. AKP 24 Temmuz 2015 yılında Ceylanpınar’da bu ülkenin evlatlarının canıyla kurulan kumpası gerekçe göstererek Kürt halkı başta olmak üzere topluma karşı topyekun saldırı ve savaş konseptini devreye koydu. 24 Temmuz 2015, Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biridir. Bu tarih, eşi benzeri görülmemiş bir şiddet dalgasının, tasfiye planlamasının, kırım politikalarının başlangıcı oldu. 

Kürt halkına ve topluma açıkça savaş ilan edildi 

Bu politikayla çözüm süreci inkâr edilerek rafa kaldırıldı ve dünyanın gözü önünde açıklanan tarihi Dolmabahçe Mutabakatı reddedildi. Özelde Kürt halkına, genelde de Türkiye halklarına ve demokratik kamuoyuna açıkça savaş ilan edildi. İmralı'da kurulan ve toplumun büyük bir umutla barış getirmesini beklediği diyalog ve müzakere masası hükümet tarafından 'bize oy kazandırmıyor' denilerek devrildi. 2013 Newroz deklarasyonuyla başlayan ve 3 yıl boyunca ölümleri durduran diyalog sürecinde “bize oy vermezseniz çözüm sürecinin ancak filmini çekersiniz” tehditlerine dönüştü. 

AKP toplumun tümüne karşı saldırıya dönüşen bu kumpası adım adım ördü. Çözüm görüşmeleri sürerken İç güvenlik paketi çıkartıldı. “8 Haziran'da AKP iktidar değilse çözüm sürecinin ruhuna Fatiha", "AKP iktidar olmazsa herkes her şeyini kaybeder" diyerek toplumu açık açık tehdit ettiler. 

2015’ten beri 3 büyük katliam yapıldı; darbeler, saldırılar, irade gasbı sistematik hale geldi 

Bakın o tarihten beri Türkiye’de neler oldu: 

İmralı’dan Sayın Öcalan’dan başlayarak tecrit hukuku bütün ülkeye yayıldı. Bu ülkenin evlatları Diyadin’de, Ceylanpınar’daki komplolarda kurban edildi. Ceylanpınar, hükümet tarafından kullanılan gerçek bir provokasyon olarak tarihe geçti. Olayın failleri olarak kumpasın gerekçesi yapılan insanlar beraat etti, dava düştü. İfadelerin çarpıtıldığı ortaya çıktı. Suruç’ta, Ankara’da, Diyarbakır’da barış isteyen bu ülkenin aydınlık yüzü yüzlerce insan katledilerek IŞİD eliyle Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamları gerçekleştirildi. 90’lı yıllardaki köy yakmalarının yerini kent ablukaları aldı, beyaz torosların yerine tanklar halkın üzerine sürüldü. Hükümet kendi vatandaşlarını savaş araçlarıyla bombaladı, yerleşim alanları yerle bir edildi. Sur’da olduğu gibi tarihi mekanlar tahrip edildi, rant alanlarına dönüştürüldü. Darbe mekaniği harekete geçirilerek önce 15 Temmuz darbe girişimi ardından OHAL darbesi gerçekleştirildi. Binlerce insan işinden aşından edildi. Onbinlerce muhalif tutuklandı. 4 Kasım’da ve sonrasında sistematik olarak halk iradesine karşı darbe gerçekleştirildi. Emekçiler, işçiler bu ülkenin üretenleri ekmeğe muhtaç hale getirildi. 

Kürtlere karşı savaş AKP’nin varlık sebebi haline geldi 

24 Temmuz’da Kürtlere karşı ilan edilen ancak bütün topluma karşı yürütülen savaş politikaları AKP’nin varlık sebebi haline geldi. İktidar bugün Suriye’de, Libya’da, Irak’ta savaş politikalarıyla, Akdeniz’de gerginlik ve gerilim siyasetiyle, Ermenistan ve Azerbaycan geriliminde tarafgirliği ile ayakta kalmaya çalışıyor. Kendisi ayakta kalmaya çalışırken ülke ateşe atılıyor, bu ülkenin geleceği çalınıyor. 

5 yılda ülkenin geldiği hal ortada 

24 Temmuz 2015 sadece savaşın başlangıcı değil, aynı zamanda iktidarın çözümsüzlükteki ısrarının, yalan dolan oyalamalarının ve toplum düşmanlığının tarihidir. Bu tarih, iktidarın ve yönetenlerin, devletin derin kodlarına, savaş lobisine teslim olmasının da tarihidir. Aradan geçen 5 yılın sonucunda ülkenin geldiği hal, uyguladığı tecrit ve yaşadığı bunalım/krizler ortadadır. Herkes bunları görüyor. 

Bu tabloya engel olamamış olmaktan dolayı derin bir üzüntü duyuyoruz 

24 Temmuz’da başlatılan savaş “nasıl olsa Kürtlere karşı yürütülüyor” diyerek bunun bir parçası olanlar, sessiz kalanlar, destekleyen bugün “mağdur edildiklerini” belirterek durumdan şikayet ediyor. Biz ilk günden beri söyledik; savaşın kazananı olmaz, savaşla sorunlar çözülmez. Savaşla kaybeden bu ülkenin halkları olur diye uyardık. Bizi dinlemediler. Bu tablo karşısında haklı çıkmış olmaktan dolayı mutlu ve memnun değiliz. Aksine bütün bunlara engel olamamış olmaktan dolayı derin üzüntü duyuyoruz. 

Kürt düşmanlığı politikaları Kürtleri ülkenin yasaklı toplumu haline dönüştürdü 

İktidarın her alanda hayata geçirdiği Kürt düşmanlığı, Kürtleri bu ülkenin yasaklı toplumu haline dönüştürdü. En son Yozgat’ın Çekerek ilçesinde orman işinde çalışmaya giden Derikli işçiler, birkaç gün önce kendilerinden “ayakbastı parası” almak isteyen muhtarların organize ettiği kalabalığın saldırısına uğradılar. İşçiler Kaymakamlık tarafından “can güvenliğinizi sağlayamayız” denilerek, polis eşliğinde ilçeden çıkarıldı. Kürtler için tehlike yaratan bu iktidarın politikalarıdır. “Can güvenliğinizi sağlayamıyoruz” açıklaması “Bu ülkede Kürtlerin can güvenliği bırakmadık” itirafıdır. 

Halkımız yalnız değildir

24 Haziran 2015 tarihinden beri çöktürme planlarının, saldırıların ve her türlü kumpasın hedefinde yer alan bizler, buradayız, dimdik ayaktayız, kendi irademize ve haklarımıza sahip çıkıyoruz. Türkiye’nin umuduyuz. Halkımızın, halklarımızın yaşadığı zulme karşı mücadele ediyor ve bu gidişatı durdurmaya, değiştirmeye çalışıyoruz. Bunu başaracağımızdan da en ufak bir şüphemiz yok. 

AKP’nin dış politikası: siyasi, diplomatik ve kültürel açıdan Kürtsüz bir dünya

Biraz önce de ifade ettiğimiz üzere bu savaş politikası iktidar açısından “içeride düşman, dışarıda düşman, içeride savaş, dışarıda savaş” sürecine dönüşmüştü. AKP iktidarının son yıllarda dış politikada, özellikle Ortadoğu coğrafyasını dizayn etme çabasını tek bir cümleyle özetleyebiliriz: siyasal, diplomatik ve kültürel açıdan Kürtsüz bir dünya. 

Çöktürme planıyla AKP Rejimi’nin hem Kuzey Suriye’de hem de Irak Kürdistanı’nda yürüttüğü askeri operasyonların ve istihbarat çalışmaları, bütün Kürtlerin siyasi iradelerini teslim almaya, siyasi kazanımlarını gasp etmeye yöneliktir. 

DAİŞ barbarlığına karşı kılını kıpırdatmayan iktidar, DAİŞ üyelerinin tutulduğu kamplara operasyon düzenleyerek IŞİD’lileri kaçırıyor, Kuzey Suriye’de işgal ettiği bölgelerde demografiyi değiştiriyor, yüzbinlerce sivilin yaşam ve su kaynaklarına erişimini engelleniyor. 

Kürdistan Bölgesinde 2015 yılından bu yana 85 sivil katledildi 

Saldırılar sadece Rojava Kürtleriyle de sınırlı değil. 2015 yılından itibaren Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne karşı da askeri operasyonlar düzenlendi. Sivillerin zarar gördüğü bombardımanlar gerçekleştiriyor. Bu operasyonlar sonucunda kadın ve çocuk demeden onlarca sivil yaşamını yitirdi. İktidarın “biz sivilleri hedef almıyoruz” açıklamaları gerçeği yansıtmıyor. Uluslararası bir örgütün yayınladığı rapora göre, 2015’ten bu yana Türk jetleri, SİHA’ların bombardımanı sonucu Irak Kürdistan’ında en az 85 sivil katledildi, 95’ten fazla sivil saldırılar sonucu yaralandı. 85 kişiden sadece 15’i bu yılın ilk 6 ayında katledildi. Aynı raporda, saldırılar sonucu sivillere ait yüzlerce ev kullanılamaz hale gelmiştir. 

AKP’nin ihvancı Libya politikası bölgesel savaşın fitilini ateşledi 

İktidar Kürtlere saldırırken, her alanda da selefi gruplara alan açıyor. Libya’da “ülkenin bütünlüğü” yalanlarının arkasında ihvancılar lehine Libya’yı bölmeye ve kardeş kavgasını körüklemeye çalışıyor. AKP’nin İhvancı Libya politikası bölgesel bir savaşın fitilini ateşlemiştir. Mısır’ın Libya’ya askeri müdahalede bulunmasına yönelik tezkereyi onaylaması Türkiye için yakın ve ciddi bir tehdittir. 2 gün önce Rusya’yla varılan anlaşma da bölünmeyi ve stratejik başarısızlığı gizleme çabasıdır. Yol yakınken iktidarı bu yanlıştan bu savaş sevdasından vazgeçmeye çağırıyoruz, halklarımızı bu savaş siyaseti karşısında yer almaya davet ediyoruz. 

Pınar’ı katleden erkek, gücünü yönetenlerin erkek yanlısı tutumundan alıyor 

Kadına yönelik şiddet kadın kırım boyutuna ulaşmıştır. Neredeyse her gün bir kadının erkekler tarafından gaddarca katledilmesine tanıklık oluyoruz. İktidar ve devlet kurumlarının cinsiyetçi söylem ve pratikleri kadına yönelik şiddeti beslemektedir. En son Pınar Gültekin katledildi. Kadın cinayetlerine karşı kadınlar olarak öfkemiz büyüyor. İstanbul başta olmak üzere birçok kentte binlerce kadın, artan kadın cinayetlerine ve erkek şiddetine karşı sokağa çıkarak erkek şiddetine karşı “susmuyoruz” diye haykırdı. Ancak kadınlar iktidarın saldırısına uğradı, alanda şiddete maruz kaldı. 

Buradan, Pınar Gültekin’in ailesine ve bütün sevenlerine başsağlığı diliyorum. Bu gaddarca işlenen cinayetlerin hiçbiri istisna değildir. Pınar Gültekin’in katleden erkek, gücünü kolluğun ve yargının erkek yanlısı tutumu ve kararlarından almaktadır. Kadınlara şiddet uygulayan erkekler bu ülkede “tahrik indirimden” yararlandığı için, infaz yasalarıyla serbest bırakıldıkları için bu kadar kolay şiddet uygulayabiliyorlar. 

Kadına karşı şiddet konusunda, müsamahamız, eyvallahımız, afımız yoktur 

Kadına yönelik erkek şiddeti ne yazık ki her yerde açığa çıkıyor. Bütün siyasi partiler ve devletin işi bu şiddetle mücadele etmektir. Biz kendi içimizde yaşanan bu tür olayların hiçbirine karşı müsamaha göstermiyoruz, bu konuda eyvallahımız yok, affımız yok, amamız, fakatımız, lakinimiz yoktur. Kadın özgürlüğü HDP’nin en temel var olma gerekçelerinden biridir. Bu vesileyle partimizde yaşanan iki vakaya ilişkin kamuoyunu ve halkımızı bilgilendirmek istiyorum:

Kadına karşı şiddetle mücadele ilkesi bizim için esastır 

Öncelikle, mücadelesinin merkezinde kadın özgürlüğü ve eşitliği yer alan ve yüz binlerce kadının emeğini kadın kazanımlarına dönüştüren bir kadın partisi olarak HDP’nin bu vakalarla gündeme gelmiş olması üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir konudur. Ancak ne yazık ki, toplumsal bir kırıma dönüşen kadına yönelik şiddet her yerde karşımıza çıkmaktadır. Kadın iradesini ve kadın özgürlüğünü esas alan bütün yapıların, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin, kadına yönelik şiddet karşısında amasız-fakatsız durması gerekmektedir. Kadın Meclisiyle, eşbaşkanlık sistemiyle, binlerce kadının siyasete katılımıyla kadın iradesinin kurumsallaştığı bir parti olarak HDP’nin de yaptığı budur. Biz kadına yönelik saldırının her türüne karşı durduk ve durmaya devam edeceğiz. Bu ilke bizim için esastır. 

Kadına karşı suç işleyen hiçbir erkek HDP’de siyaset yapamaz, HDP’de duramaz 

Ayrıca, bu vakaları HDP’yi yıpratmak amacıyla kullanan iktidar ve yandaş medyanın Kadın Meclisi üyelerimize ilişkin ileri sürdüğü iddiaların hiçbiri doğru değildir. Kadın Meclisimizin üyeleri olarak parti içinde kadına yönelik her türlü eril yaklaşıma ve kadın karşısında işlenen suçlara karşı kararlıca durduk, durmaya devam edeceğiz. İddia edildiği gibi hiçbir olayın üzerini örtmek gibi bir girişimimiz asla söz konusu olmadı. Tuma Çelik meselesi bize intikal ettiği andan itibaren kadın beyanını esas aldık. Kadından yana tavır alıp, beyanları doğrultusunda araştırma yapmaya başladık ve araştırmanın selameti için adı geçen vekilin parti adına faaliyetlerini Mardin’de durdurduk. Olayın cinsel saldırı şeklinde yargıya intikal ettiği an, Kadın Meclisimizin başvurusu üzerine Tuma Çelik partimizin disiplin kuruluna sevk edilmiştir. Disiplin kurulumuz Çelik’i ihraç etmiştir. Bu karar Kadın Meclisimizin erkek şiddeti karşısındaki tavizsiz tavrını ve kadınların gücünü ortaya koymaktadır. Kadına karşı suç işleyen veya kadına yanlış yaklaşan hiçbir erkek HDP’de siyaset yapamaz ve duramaz… 

AKP’nin kadın meselesi konusunda bize söyleyecek tek bir sözü yoktur 

Biz iktidarın bu olaylar üzerinden partimizi ve bizleri hedef alan saldırıları nedeniyle değil, kendi temel ilkelerimiz ve değerlerimiz açısından meseleyi önemsiyoruz. Çünkü kadın katillerini salan, her gün erkek egemen zihniyeti yaygınlaştıran, kadın cinayetleri meşrulaştıran, 13 yaşındaki çocuklara istismarın yolunu açmaya çalışanların bu konuda bize söyleyecek tek bir sözleri yoktur. 

AKP kadın konusunda iki yüzlü siyaseti terk etsin 

Her gün sokakta, evde ve iş yerinde kadınlar katledilirken, polisin şiddetine ve işkencesine maruz kalırken, siz AKP’den bir kadın vekilin buna tepki gösterdiğini ve karşı durduğunu gördünüz mü ya da duydunuz mu? Göremezsiniz de duyamazsınız da. Çünkü onların sahiplenmesi bile politik çıkar ve siyasi hesaplar içindir. Artık bu iki yüzlü siyaseti terk etsinler.   

Partide de erkeklikle mücadele ettik, ediyoruz: erkekliği ayrıcalık kabul edenler bizimle aynı yolda yürüyemezler 

Bu partinin yıllardır örülen kadın mücadelesini ve kazanımlarını hiçbir erkeğin yok etmesine izin vermedik ve izin vermeyeceğiz. Bu partide on binlerce kadının emeği var. Her alanda olduğu gibi parti içinde de erkeklikle mücadele ettik, ediyoruz. Kimse bundan şüphe etmesin! Ama tüm erkekler şunu çok iyi bilmeli: erkekliğini ayrıcalık kabul edenler bizimle aynı yolda yürüyemezler. 

Kadına yönelik şiddet kadın kırım düzeyine çıkmışken iktidar bu katliamları nasıl durduracağını düşüneceğine, bu şiddetle etkin mücadele için oluşturulan İstanbul Sözleşmesi'ni iptal etmenin peşine düşmüştür. Tekrar altını çizerek söylüyoruz ki; iktidar bu sözleşmeyi uygulamakla yükümlüdür, iptal etmekle değil! 

Pirs: Li ser konsepta şer û 24'ê Tîrmehê bi Kurdî jî hûn ê tiştekî bibêjin. Wekî ku hûn dizanin rojeke girîng e. Proseya çareseriyê di vê rojê de têk çû. Hin jî operasyon berdewam in. Li ser vê rojê peyama we ya bi Kurdî çi ye? 

24'ê Tirmehê, îro ji bo dîroka Tirkiyeyê rojeke pir girîng e û rojeke nebaş e. AKP bi aweyekî sîstematîk bi taybetî li hemberî gelê Kurd û bi gelemperî  li hemberî gelê Tirkiyeyê û Rojhilata Navîn siyaseteke dijminatiyê meşandin. Ji wê rojê heya niha li her derê tundî û şer gav bi gav, roj bi roj hate belavkirin. Hûn dizanin di destpêka vê rojê de li ser birêz Ocalan tecridek hat meşandin. Ev tecrîd îro li çar aliyê Tirkiyeyê belav bûye. Êdî Tirkiye bi hiqûqa tecrîdê tê birêvebirin, ev ji bo AKP-MHP rêbazek e. AKP îro li Rojava, Bakur û Başûr û li her derê li hemberî gelê Kurd, şerekî hovane dimeşîne. Em dikarin Başûr jî mînak bidin. Heya niha dibêjin ku em li Başûr sivîlan qetil nakin lê li gor raporê saziyên nav neteweyî sivîl tên qetilkirin.  

24 Temmuz 2020