Diyarbakır Milletvekilimiz ve Grup Başkanvekilimiz Çağlar Demirel, gözaltında ve cezaevlerinde kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet olaylarının araştırılması, bu uygulamaların sonlandırılması için atılması gereken hukuki ve idari tedbirlerin tespit edilmesine ilişkin Meclis Başkanlığı’na bir araştırma önergesi verdi. Önergenin gerekçesi şöyle:

Devletlerin baskıcı dönemlerinde sistematikleşen suçlardan biri olan kadına yönelik cinsel işkence suçu 90’lı yıllarda olduğu gibi bugün yine Türkiye’nin gündemindedir. AKP iktidarının devreye koyduğu topyekûn savaş konseptinin bir parçası olarak kadın bedeni üzerinde kirli bir savaş politikası yürütülmekte; anti-demokratik ve baskıcı uygulamalara karşı sesini yükselten kadınların iradesini kırmak maksadıyla cinsel taciz, tecavüz ve işkence yöntemlerine başvurulmaktadır. 7 Haziran’dan bu yana toplumsal muhalefetin güçlü olduğu coğrafyalarda kimi kadın basın açıklamasına katıldığı için gözaltına alınıp götürüldükleri karakolda, kimi cezaevi girişinde ince aramalar esnasında, kimi de daha karakola götürülmeden gözaltı aracında cinsel işkenceye tabi tutularak yıldırılmaya çalışılmıştır.

Muş'un Varto ilçesinde Kevser Eltürk'ün işkence edilerek katledilmiş bedeninin teşhir edilmesi, Adana’da gözaltına alındıktan sonra cinsel işkenceye maruz kalan Figen Şahin'in çekilen çıplak fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılmakla tehdit edilmesi, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü’nde Ş.Ç ve L.T.’nin IŞİD mensubu olduklarını iddia eden kişiler tarafından cinsel işkenceye uğramaları, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde sınava girmek üzereyken sınıfında gözaltına alınan Z.İ.’nin emniyette iç çamaşırlarına kadar soyulduktan sonra işkenceye uğraması, Diyarbakır’ın Sur Belediye Eşbaşkanı Fatma Şık Barut ve Silvan Belediye Eşbaşkanı Yüksel Bodakçı’nın Ağustos ayında getirildikleri Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde “ince arama” adı altında “zorla çıplak arama” işkencesine maruz kalmaları geçtiğimiz aylar içinde basında yer alan vakalar olmuştur. Son olarak, Diyarbakır’da 6 Eylül’de gözaltına alınan Şükran Yıldız’ın Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nde Eylül ayından bu yana gözaltına alınan kadınlara sistematik olarak cinsel işkence uygulandığını anlattığı mektubu ve 8 Kasım’da Diyarbakır Bismil’de gözaltına alınan Gülizar Akad’ın uğradığı cinsel işkence ve tehditleri kamuoyunun gündemine getirilmiştir.

Tüm bu yaşananlar bize gösteriyor ki; gözaltında cinsel şiddet ve işkence bir devlet politikası işlevi görmektedir. Özellikle 90’lı yıllarda Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı yerlerde cinsel işkence suçunu işleyen polislerin açığa alınmadığı ya da haklarında yargı sürecinin başlatılmadığı; kısacası, cinsel suçlara karşı cezasızlık zihniyetinin hâkim olduğu bilinmektedir. Devletin geçmişiyle yüzleştiği ve “işkenceye sıfır tolerans” iddiasında olan AKP iktidarı boyunca da kadın tutuklulara yönelik cinsel taciz ve işkence vakaları gündeme gelmiş, ne yazık ki bu vakalar etkin bir şekilde soruşturulmamıştır. Tüm bu yaşananlar hafızamızda yer etmiş ve yeni vakalar söz konusu iken, bu durumun ciddiyetle üzerinde durulması ve titizlikle incelenmesi gerekliliği ortadadır.

Türkiye’nin de tarafı olduğu uluslararası birçok anlaşma gözaltında çıplak arama ve her türlü cinsel saldırıyı işkence olarak tanımlamaktadır. Bu sebepten, sözleşmeye taraf olan hükümetler sözlü ve fiziksel saldırılarını ve işkence iddialarını titizlikle araştırmak ve caydırıcı cezalarla önlem almakla yükümlüdür. Çokça gündeme getirilen ve kolluk kuvvetlerine dönük güveni azaltan bu tür uygulamaların önüne geçilmesinin yegâne yolu bu iddiaların ivedilikle araştırılarak sorumluların cezalandırılması olacaktır.

Tüm bu nedenlerden ötürü, 7 Haziran’dan bu yana kamuoyuna yansıyan ve daha önce de TBMM gündemine taşıdığımız gözaltında ve cezaevlerinde kadınlara yönelik cinsel işkence vakalarının araştırılarak, bu uygulamaların sonlandırılması için atılması gereken hukuki ve idari tedbirlerin tespit edilmesi adına bir araştırma komisyonu kurulmasını önermekteyiz.