
Ekonomiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Garo Paylan, 24 Nisan Ermeni Soykırımının yıl dönümü sebebiyle Meclis’te basın toplantısı düzenledi:
Bugün 24 Nisan. 103 yıl önce bugün, 24 Nisan 1915 tarihinde, 250 Ermeni siyasetçi, aydın, yazar, gazeteci tutuklandı ve bu 250 aydın, yazar, gazeteci Ankara’ya, yani şu anda bulunduğumuz şehrin ilçesi Ayaş’a ve Çankırı’ya sürüldüler ve büyük bölümü öldürüldüler.
Bu olaydan kısa bir süre sonra İttihatçı cunta, bir Tehcir Yasası çıkararak Osmanlı’nın bütününde bulunan Ermenilerin anayurtlarından sökülmesini emretti.
Ermeni halkı tehcir yollarına sürüldü Tehcir Yasası’yla beraber ve Ermeni halkı yollarda sürgünlerde büyük oranda katledildiler. Bununla ilgili iddia şudur, savaş şartlarında Ermenileri savaş bölgelerinden uzaklaştırmak için bu Tehcir Yasası’nın geçirdik ve uyguladık dediler ancak memleketin Tekirdağ’ından, Bursa’sından, Çanakkale’sinden, Malatya’sından, Sivas’ından Ermeniler topyekun çöl yollarına sürüldüler sürülürken de büyük oranda katledildiler.
Ben Malatyalıyım, biz kendimizi bildik bileli onlarca kuşaktır Malatyalıyız. Benim dedelerim yalnızca Malatyalı Osmanlı vatandaşıydı yani bu ülkenin vatandaşlarıydı. Bildikleri şey de zanaattı. Bir taraftan bakırcılık yaparlardı, baba tarafı da ayakkabıcıydı. Zanaatkarlardı. Kendilerini Osmanlı vatandaşı görürlerdi ve Malatya’da herhangi bir olay yoktu, ne bir isyan ne bir direniş vardı. Malatya ne savaş bölgesiydi ne de iddia edildiği gibi ordunun ikmal yollarını oluşturuyordu. Malatya böyle bir yer değildi ama Tehcir Kanunu’yla birlikte benim soyum kırıldı. Öncelikle ailemizin erkekleri toplanıp şehrin dışında katledildiler, kadınlar ve çocuklarsa göç yollarına sürülüp meçhule gittiler ve gidenlerin hiçbirisi geri gelmedi.
Geride kalanlarsa, ben nasıl hayatta kaldım derseniz, benim dedelerim mülklerini, 5-6 yaşındaki çocuklarını Müslüman komşularına emanet ettiler. Onlara da kılıç artıkları denildi. Biz Türkiye’de kalan Ermeniler olarak bu şekilde varlığımızı sürdürebildik.
Ancak Ermeni Soykırımı 1915-16 yıllarında Ermeni Soykırımı gerçekleşti ve 2 milyon olan Ermeni nüfusundan geriye 200 bin -muktedirlerin tabiriyle, kılıç artığı kaldı. Maalesef o büyük suçla, o büyük günahla yüzleşilmediği için memlekette geriye 70 bin Ermeni kaldı.
Yüzleşilmeyen her suçun tekrarlandığı gibi Ermeni halkına karşı pek çok nefret suçu işlendi ve bugün küçük bir azınlık olarak kaldık.
Yalnızca cana kastedilmedi. Ermeni halkının mallarına da el kondu, gasp edildi ve yalnız malları değil binlerce yıllık kültürel varlığı da kamu tarafından, devlet tarafından el konuldu ve kiliselerimiz manastırlarımız, okullarımız ya metruk duruma geldi ya da kamu binaları haline geldiler.
Soykırım’dan kim mesul? Bizim Soykırım’ın müsebbibi saydığımız dönemin İttihatçı cuntasıdır, Talat, Enver ve Cemal Paşalardır, o ittihatçılara refakat eden kamu görevlileridir. Aynı zamanda bu İttihatçı ideolojidir. Bu memleket çok kimlikli, çok kültürlü bir milletler topluluğuyken burayı yalnızca Türk’ün yurdu yapacağım diyen anlayıştır bizim karşı olduğumuz, bizim hesap sormaya çalıştığımız. Ancak Cumhuriyeti kuran kadrolar bu İttihatçı kadroların suçlarına bakmak, onlardan hesap sormak yerine maalesef o kadrolara iade-i itibar yapmışlardır. Cumhuriyetçi kadrolar Talat Paşa’nın, Enver Paşa’nın, Cemal Paşa’nın ismini binlerce caddeye, sokağa bulvara ve binalara vermişlerdir.
Şunu bir düşünün, şu anda Almanya’nın caddelerinde Hitler’in ismi olsaydı o Almanya nasıl bir Almanya olurdu?
Ermeni Soykırımı inkar edildiği için, yüzleşilmediği için 103 yıldır onlarca parlamentonun konusu oldu. Alman parlamentosu, Fransa senatosu, Uruguay’dan tutun pek çok parlamentonun konusu oldu. O parlamentolar soykırımı kabul ettiler soykırım mağdurlarının anıları önünde saygıyla eğildiler. İnanın gençliğimden beri, benim acılarım başka parlamentoların konusu olduğunda hep içim buruk yaşadım. Benim babaannemin acısı nasıl başka bir parlamentonun konusu olabilirdi. Benim babaannemin acısı yalnızca TBMM’nin konusu olabilirdi. Çünkü bu büyük suç Türkiye’de yaşandı. Ben yıllardır bu konuyla ilgili adalet mücadelesi veren T.C. vatandaşı bir Ermeni olarak bu meselenin TBMM’ye taşınmasını istiyorum.
Şimdi mesele soykırım kelimesiyse, bazen arkadaşlarımız soykırım kelimesi söylenince çok büyük bir itiraz ortaya koyuyorlar, ben soykırım kelimesine takılmıyorum ama evet benim soyum kırılmıştır. Bu meseleyi bu parlamentoda konuşup bu büyük suçun bu büyük günahın adını koymaktır meselemiz. Biz eğer ki adil bir hafızayla Soykırım’ın mağdurlarını adaletle dolduracak bir ad koyarsak yaşanan büyük felakete, onun adı o olacaktır ve başka parlamentoların ne dediği hiçbirimizin umurunda olmayacaktır.
103 yıldır adalet bekliyoruz, yaklaşık 3 kuşak adalet duygusunu tatmadan hayatını kaybetti. Benim babaannem, Soykırım’da 5 yaşında yetim kalmış, bir başına kalmış kadın 1986 yılında adalet duygusunu tatmadan hayatını kaybetti. Benim babam, 2. kuşak olarak 1998 yılında yüzleşilmeden, adalet duygusunu tatmadan hayatını kaybetti. Ben 3. kuşak olarak yaşadığımız büyük felaketin büyük acının adaletini tadarak hayata veda etmek istiyorum. Bunu da ülkemden bekliyorum, ülkemin parlamentosundan bekliyorum. TBMM’den bekliyorum.
Yüzleşilmeyen her suç tekrarlar. Maalesef 103 yıl önce kriminalize edilen Ermeni siyasetçilerin talepleriydi. Ermeni siyasetçiler demokratik bir anayasa istiyorlardı. Ancak maalesef 24 nisan 1915 günü ermeni siyasetçiler tutuklandılar ve katledildiler.
O yüzleşilmeyen suç, o suçu bugüne taşıdı maalesef. Ben 4 Kasım 2016 gecesi aynı şeyi hissettim. Nasıl ki 24 nisan 1915 gecesi Krikor Zohrab, Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir milletvekili tutuklanıp daha sonra katledildiyse, 4 Kasım 2016 tarihinde Selahattin Demirtaş tutuklandığında aynı şeyi hissettim.
Yapmamız gereken demokratik siyaset taleplerini görmek, demokratik bir anayasayla ülkemizi buluşturmak ve geçmişle, adil bir hafızayla yüzleşmektir
Sayın Cumhurbaşkanı son 3 yıldır bir taziye mesajıyla 24 Nisan’ı karşılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı’na bu anlamda gerçekten teşekkür ediyorum. Gerçekten cesur bir adım ve Ermeni halkına 24 Nisan 1915’te yaşadıklarıyla ilgili şöyle söylüyor: “Zor şartlarda hayatını kaybeden Osmanlı Ermenilerini bu yıl da saygıyla anıyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum.”
Gerçekten acımı rahatlatan bir açıklama olarak görüyorum bunu ama burada, yaşananların adını koymuyor Sayın Cumhurbaşkanı. Zor şartlarda, savaş şartlarında hayatını kaybeden Ermeniler diyor. Oysa benim babaannem, dedem, akrabalarım savaş şartlarında hayatını kaybetmediler. Onlar asker değillerdi. Onlar zanaatkardı, çiftçiydi, ev kadınlarıydı, çocuklardı, yaşlılardı. Onlar bir devlet kararıyla evlerinden yurtlarından alındılar ve meçhule götürüldüler, katledildiler. Burada adını koymadan bir taziye diliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı. 1915’te yaşadığımız nedir? Bunun adı nedir? Ben Soykırım diyorum siz ne diyorsunuz? Siz adını nasıl koyuyorsunuz?
Gelin hep beraber bunun adını koyalım. 1915’e takılıp kalmayalım, o günü ülkemizde bir yas günü ilan edelim ve birlikte geleceğe bakalım.
Neden adalet istiyor Ermeni halkı? İntikam mı istiyor? Hayır, öyle bir derdimiz yok. Yalnızca adalet istiyoruz ve barışmak istiyoruz. Bunu da intikam duygusuyla yapmıyoruz. Soykırım’da kaybettiklerimizi geri getiremeyeceğiz, bunu biliyoruz. Kökünden sökülmüş ermeni halkını ve kültürel varlıklarını tamamen geri getiremeyeceğimizi biz de biliyoruz. Ben bunu niçin istiyorum biliyor musunuz? Türkiye’de yaşamakta ısrar eden bir Ermeni ve bir milletvekili olarak niçin istiyorum, çünkü birlikte yaşadığım Türk, Kürt ve bütün kimliklerden kardeşlerime bu adalet duygusunu hediye etmek istiyorum çünkü bütün dünyada Türkiye inkarcı bir devlet olarak geçiyor, benim birlikte yaşadığım vatandaşlarım da inkarcılığa destek veren bir toplum olarak değerlendiriliyor. Oysa benim partimde, diğer partilerde de var, milyonlarca insanımız ne yaşandığını biliyor. Bu adalet duygusu hepimizi iyileştirir. Ülkemizi dünyada saygın ülkeler konumuna yerleştirir. Almanya Yahudi Soykırımı’nı kabul ederek küçülmedi. Güney Afrika’daki Apartheid rejimi yıkıldıktan sonra orada siyahlara yapılan katliamlar yüzünden özür dilendiği zaman Güney Afrika devleti küçülmedi. Ülkemiz de yaşananların adını koyup yüzleşişe, inanın küçülmeyecektir. Tam tersine büyüyecektir.
Geçen Cuma günü Ermeni Soykırımı’yla yüzleşilmesi için bir kanun teklifi verdim. Artık bu mesele başka ülkelerin parlamentolarını değil, bu ülkenin konusu olmalıdır diye bu teklifi verdim. Kanun teklifinde dedim ki, 1. maddesinde “Türkiye, Ermeni Soykırımı’nı tanır.” Bu kelime, TBMM’de koyulacak bir kelimeyle değiştirilebilir. Yeter ki yaşananları karşılasın, yeter ki mağdurlara adalet duygusunu versin. 2. madde olarak da bir komisyon konması önerisini koydum, 3. madde olarak Ermeni Soykırımı’ndan sorumlu kişilerin isimleri cadde, sokak, bulvar isimlerinden kaldırılmasını teklif ettim arkadaşlar. Bir sonraki maddede de Türk vatandaşlığı kanununda yapılacak bir değişikle, milyonlarca Ermeni şu anda yurt dışında yaşamaktadır ve T.C. vatandaşlığı taşımadan. Onlara adalet çerçevesine anavatanlarının vatandaşlığını vermeyi teklif ettim arkadaşlar. Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan sadece Ermeniler değil, Süryaniler, Rumlar, Kürtler, Türkler her ne sebepten olursa olsun artık hep beraber barışmamız için hepsine artık T.C. vatandaşlığını iade edelim önerisini sundum Meclis’e.
Yüzleşmek hepimize iyi gelecektir. Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlarımıza geçmişle yüzleşmemiz, geçmişi adil bir hafızayla görmemiz, bununla hesaplaşmamız ve geleceğimizi hep beraber kurmamız çağrısını yapıyorum.
24 Nisan’da hayatını kaybeden bütün akrabalarımızın ve Ermenilerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
“Aysor 24 Abril 2018-n e. 103 dariye i ver Hayers artarutyun gsbasen. Gı hişadagem Hayots Tseğasbanutyan zoherı. Asdvadz irents hokin lusavore.” *
*Bugün 24 Nisan 2018. 103 yıldır Ermeniler adalet bekliyorlar. Ermeni Soykırımı kurbanlarını anıyorum. Ruhları şad olsun.
24 Nisan 2018