Figen Yüksekdağ: Ankaradan da Şırnaktan da hiçbir yere gitmiyoruz!


- Bunlar depremden beter yıktılar

5 yıl önce Van’da çok acı bir felaket yaşandı. Doğal bir felaket olarak başladı, ama sonrasında insani bir felakete dönüştü. 5 yıl geçmesine rağmen acıların izleri silinmedi. Yaşamını yitirenleri rahmetle anıyorum. O yıkımın izlerini silmeyen, tam tersine yeni felaketler yaratmakta ısrar eden iktidarı da kınıyorum.

Van’ın esnafı, çalışanı 5 yıl boyunca adı konulmamış bir ayrımcılıkla cezalandırılıyor. 5 yıl boyunca Van’a hiçbir yatırım yapmayanlar, tam tersine savaş, şiddet, inkar ve yıkım politikalarıyla yollarına devam edebileceklerini düşünüyorlar. Van’da yaşanan yıkımın onlarca kat fazlasını çeşitli Kürt kentlerinde yarattılar, depremin yıktığından fazlasını yıktılar.

Çok somut bir veri, 5 yıl önceki Van depreminde kentin %25 oturulamaz düzeyde iken ama Van’ın komşusu Şırnak’ın bugün %80’i kullanılamaz durumda. Yüksekova’nın %78’i kullanılamaz durumda. Sayısız Kürt kentini yaşanamaz duruma getirmiştir iktidarın yıkım politikası. Doğal afetlerin yapamadığını bu iktidar fazlasıyla yapmıştır. Yapılanların hiçbirinin hesabını vermemiş, vermemekte de ayak diretiyor.

Yıkım politikasını yine faklı alanlarda devam ettiriyor bu iktidar. Daha dün Şırnak’ta Dergûlê’de kurulmuş çadırları yıktılar. Bu yıkım saldırısının tek bir amacı vardır, siyasi iradesini direncini yıkamadıkları halkın evini yıkma siyaseti.

Halkın demokratik talepleri karşısında bir taşı bir taşın üstüne koymayan AKP-Saray iktidarı, tek yolu yıkıcılıkta görmüştür. Bunlar taş üstüne taş koymaktan anlamaz. Bunların tek bildiği iş yıkmaktır. Barış umudunu yıkmaktır. Halkın evini yıkmaktır. Çadırına bile göz koymaktır. Bugün işte Şırnak’ta böyle bir vahşet yaşanıyor. İnsani trajedi diyeceğim ama insanlıktan anlayana.

- Hiçbir yere gitmeyiz!

Halk bütün acılara rağmen diz çökmedi, yıkılmadı. Halka yönelik nefretleri çaresizliklerinin ifadesi. Bir iktidar nasıl böyle bir nefretle dolup taşabilir? Çaresizliğinden. Dün çadırlarını yıktıkları Şırnaklılara, “Irak’a gidin” diyorlar. Aylardır yapılan zulmün, askeri operasyon kılıfı adı altında uygulananların tek amacı, Kürtleri kendi yurtlarında mülteciye dönüştürmek, biat ettirmek. Kimse bizde umutsuzluğun kırıntısını görmeye çalışmasın. Biz o enkazların içerisinden büyüyen gücü görüyoruz.

Hiçbir yere gitmiyoruz. Ankara’dan da hiçbir yere, İstanbul’dan da hiçbir yere, Şırnak’tan, Van’dan, Diyarbakır’dan da hiçbir yere gitmiyoruz!

Türkiye halkları barış isteğini gidip başka bir devlete mi söyleyecek? Halk hancıdır, hancı. Siz yolcusunuz zalimler! Kötü iktidarlar, zalimler siz gideceksiniz, siz! Ait olduğunuz yere, tarihin karanlığına gideceksiniz. Bizler vardık, var olacağız.

- Siyasi soykırım operasyonları

Bir yılda 5 binden fazla HDP ve DBP’li siyasetçi gözaltına alındı. Binden fazlası tutuklu durumdadır. MYK üyelerimizden Alp Altınörs haksız ve hukuksuz bir biçimde hala tutuklu. Gençlik Koordinasyonundan MYK üyemiz Atiye Eren tutuklandı.

Dersim’de, Muş’ta, Bitlis’te, Bingöl’de birçok kentte tutuklamalar devam ediyor. Siyaseti sadece kendilerinin at oynatacağı bir yere dönüştürmek istiyorlar. Ama meydanı size bırakmaya niyetimiz yok. Dün ortağınız olan Fethullahçı yapılanma sizinle birlikte yaptı bir benzerini. Biz o operasyonlardan daha güçlenerek çıktık.

Hiçbir hukuki kritere dayanmadan yapılan tutuklamalardır bunlar. İddianameler tam bir hukuk garabeti, tam bir rezalet, tam bir kepazelik.

İki şey üzerinden siyaset yapıyorlar: Ölüm ve hapsetme. Bu iki yol dışında yol bilmiyorlar. Bu koşullarda da siyaset yapmak bizim görevimiz, boynumuzun borcudur.

Toplumda “Evlerimize çekilelim, ne istiyorlarsa alsınlar” duygusunu üretmeye çalışıyorlar. Dünya yıkılsa, herkes yıkılsa biz teslim olmayacağız! Tarih, zulme boyun eğmeyen bir partinin neler yapabileceğini gördü. Yine göstereceğiz. Direnmenin haklılığından vazgeçmeyeceğiz. Siyaset alanını bu dikta sevdalılarına teslim etmeyeceğiz.

Urfa’da gözaltına alınan partililerimiz 20 günden bu yana gözaltında. Çıkıp utanmadan sıkılmadan “Bu ülkede işkence yok” diyorlar. Siz yalan olmadan konuşamazsınız…

- Başkanlık için kaos

Darbe girişimini üzerinden aylar geçti ama darbe girişimi karanlıkta kalmaya devam ediyor. İktidar bilinçli bir biçimde darbe girişimini evirip çevirdiği bir gündem haline getirmiştir.

Darbe girişimi gerçeği çarpıtılmıştır. Sorularımıza yanıt vermiyorlar. Darbenin siyasi ayağını sorduk. Hükümette kimler olacaktı? Hala yanıt yok. AKP’deki darbecileri soruyoruz, tek bir yanıt veremiyorlar. Çünkü AKP’den bir tuğla çekilirse o duvar yıkılır.

Cezaevinde olan elemanı 32 bin olan bir örgüt var, lideri de ABD’de. Başka da bir şeyi yok. Kimi kandırıyorsunuz? Böyle bir örgüt mü olur? Kendi içlerinde darbeci olduğunu biliyorlar ama o kontracının da söylediği gibi, bir tuğla çekilirse nasıl dağılacaklarını biliyorlar. Bankanın önünden geçen, okulunda kalan insanlardan ne istediniz peki?

“17-25 Aralık’a kadar en kararlı mücadeleyi iki lider vermiştir; biri Necmettin Erbakan, diğeri de Recep Tayyip Erdoğan. Bir bakalım, Erdoğan bu mücadeleyi yaparken neler söylemiş: Fazla söze gerek yok aslında. “Bitsin artık bu hasret” dediler. “Bu hasrete dayanamıyoruz” dediler. ‘Hocaefendi’yi yere göğe sığdıramayanlar bugün ülkeyi yönetmeye devam ediyor. Darbe girişimi karşısında da ülkenin yegane güvencesi durumundalar (!) Çok yakın zamana kadar bu sözlerle konuşanlar, kırmızı çizgimiz 17-25 Aralık’tır diyorlar. Kırmızı çizgi dedikleri, öküzün ölüp ortaklığın bitmesi.

Cumhurbaşkanı’nın Allah’ın lütfu dediği 15 Temmuz için Başbakan da çıkmış, “15 Temmuz başkanlık kapısını açtı” diyor. Başkanlığa ulaşabilmek hırsıyla Türkiye çok büyük bir kaos ve krize sürükleniyor. Krizin, kaosun, bölgesel bir savaş tehlikesinin ortasında başka dertleri yok, gündemi başkanlığa çeviriyor. Türkiye toplumunun ihtiyacı başkanlık değildir.  Emin olun, başkanlığı aldıklarında da durmayacaklar, yıkmaya devam edecekler.

- Bunlar kravatlı darbeci

Şimdi bir anayasa yapacaklar ama HDP’yi dışarıda tutuyorlar. HDP’nin içinde olmadığı bir anayasa, halkın olmadığı, demokrasinin olmadığı bir anayasa olacaktır. Şimdi darbeyle anayasa yapacaklar, adı da yeni anayasa olacak. Kimi kandırıyorsunuz siz? Ne farkınız var cuntacılardan? Ne farkınız var 5’li general çetesinden? Hiç. Sadece apolet kravat farkı var.

Başkanlığı şöyle satmaya çalışıyorlar: Önce kaos çıkar, sonra da kaostan çıkmak için bir kurtarıcı icat et. Bu yöntemi tarihteki bütün diktatörler kullanmış. Artık bu yöntemle başkan, diktatör olamazsınız.

Hitler nasıl yaptıysa, Mussolini nasıl yaptıysa, Saddam nasıl yaptıysa aynı yoldan yaparız diye düşünüyorlar. Geçti artık o devirler. Bu devir halkın devridir. Bu devir, biat etmeyenlerin devridir. Bizler bu devrin insanları, bu tarihin yazıcılarıyız. Bu tarih sizin zulmünüze rağmen yazılacak.

-Suriye’de dibi bulacaklar

Demokratik Suriye Güçleri’ni vurdular, sivil alanları vurdular. Kürt halkı kendi yurdunda -o çok övündükleri top mermileriyle- can veriyor. Davutoğlu döneminde stratejik derinlik diyorlardı ya daha dibini bulamadılar, bataklığın dibini arıyorlar. İnşallah dibi bulacaklar.

Süleyman Şah türbesi IŞİD tarafından gasp edildiğinde “Tutmayın beni” demiyorlardı. IŞİD dört bir yanı dümdüz ederken, bizim yurttaşlarımızı katlederken bu kadar heyecanlı değillerdi. Suriye’de Kürtler bir kazanım elde ettiğinde, askeri operasyona başlıyorlar.

“Büyük Türk ordusu” hamasetiyle büyük hatalarını gizlemeye çalışıyorlar ama yarın öbür gün çok acı faturaları çıkacak bunun.

Musul operasyonuna katılmak için çırpınan bir siyasi iktidar. “İlla da Musul operasyonuna katılacağım.” “Lozan’ı kabul etmeyiz” diyerek maceracı bir şekilde savaşa sürükleyecek bir yol izliyorlar. Birilerinin onları uyarması gerekiyor. İşte bizler tam da bu koşullarda gerçeği hatırlatma görevini kuşandık.

- Diplomasız Cumhurbaşkanı, tarih dersi vermeye kalkacağına tarihten ders al

Cumhurbaşkanı çıkmış, “Tarih dersi veriyorum” diyor. Tarih dersi veriyormuş. Önce tarihten bir ders al. Bunlar tarihten ders almayı bilmiyor. Yeni Osmanlıcılık diyorsunuz ama daha çok, yeni İttihatçı’sınız. Onların hezimetinden ders çıkarmanız gerekir. O savaş sevdalılarının hatalarının ceremesini Anadolu halkları çekti. Sarıkamış’a, oraya buraya askeri gönderip kırdıranların diliyle konuşuyor bugünün iktidarı. Ders vermeyin, tarihten ders alın. Tarihten ders almayı bilmeyenler tarihe yük olurlar. “Tarih dersi veriyorum” diyorsan önce okulunu bitir, diplomanı al, ondan sonra ders ver.

Türkiye halkları savaşa mecbur değil. Savaş yaygarası yapanlar, kendi evlatlarının hesabını yaparak konuşsun. Bugün savaş naraları atanlar, savaşın bedelini ödeyecek mi? Onlar savaşın bedelini bedelli askerlik parasıyla ödüyorlar. Ama halkın evlatları savaşın bedelini kendi canıyla ödüyor ama ödemek zorunda değil. Çoluğuna çocuğuna bedelli askerlik yaptıranlar, oğlu kumar masasında olanlar, halkın canı üzerinden savaş siyaseti yapmasın.

- Ekonomik kriz

İşsizlik son yılların rekor seviyesinde. Gençlerde %19, kadınlar da %30 işsizlik oranı var. İnsanlar borçla yaşıyor. İktidarın tek tedbiri, taksit sayısını artırmak. Yani insanlar çocuğuna karar değil, torununa kadar borçlu olsun.

Her yerde haklarımız almak ve savunmak için mücadele edeceğiz. İşte bu çağrıyla kararlı ve be birleşik bir şekilde demokrasi, barış ve özgürlük için mücadele etmeye davet ediyorum.

25 Ekim 2016