Ekoloji Komisyonumuz: Hiçbir kurum ekosistemin yıkımına neden olacak kararlar alamaz

Ekoloji Komisyonumuz Mecliste görüşmeleri devam eden ve su havzalarının, tarım alanlarının, ormanların, rant alanlarına dönüşmesini beraberinde getirecek düzenlemeler içeren Devlet Su İşleri kanun tasarısına ilişkin bir basın toplantısı düzenledi. Komisyon adına HDP Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Murat Çepni, HDP Ekoloji Komisyonu Üyesi Birsen Kaya Altınörs ve HDP Ekoloji Komisyonu Üyesi ve Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan şu değerlendirmelerde bulundu: 

Birsen Kaya: 

Sizin karşınızda olma sebebimiz DSİ Genel Müdürlüğü’nün teşkilat ve görevleri hakkındaki kanun tasarısının komisyondan Genel Kurul’a gelme sürecidir. Ülke siyaseti çok yoğun ve sıcak geçiyor. Siyasetin geleceğine dair temel stratejik değişiklikler yapılıyor. Amaçlanan sadece belli bir takvimi öncelemiyor. Esas yapılmak istenen, doğanın, yaşam alanlarının talanı ve bir yok etme siyasetidir.

30 değişikliğin 23’ü AKP döneminde  

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde orman kanunları 30 kere değişikliğe uğratılmış. Bu 30 değişikliğin 23’ü AKP döneminde gerçekleşmiş. DSİ değişikliğinde de kanun değişmeden kayyum ataması gerçekleşti. Çok açık ki, sadece belli bir siyasete yönelen bir yaklaşım değil. Bir avuç kapitalistin kârı için ekosistemi tahrip edecek bir siyaset ile karşı karşıyayız. 

Ne yazık ki, ekolojik mücadele yürüten hiçbir kurum, hiçbir dernekle görüşülmeden AKP bu süreci tamamlamak istiyor. Biz HDP olarak bu sürecin karşısında olacağız. İnsanın temel alındığı, kar hırsının geri planda bırakıldığı bir ekosistem siyaseti önceliyoruz. 

Murat Çepni: 

Bildiğiniz gibi, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı görüşmeleri komisyondan sonra TBMM Genel Kurulu'nda da devam ediyor. Söz konusu tasarı, AKP iktidarı açısından artık rutinleşmiş olan, su havzalarının, tarım alanlarının, ormanların şirketlere peşkeş çekilmesi noktasında yeni, kritik bir adımdır. Maalesef tarım, su havzaları, ormanlar, milli ve doğal parklar, müşterek alanlar, hükümetin rant imkanı olarak gördüğü alanlar olmaktan bir türlü kurtulamadı. 2000’li yıllardan itibaren derinleşen ekonomik krizi, doğayı metalaştırarak, doğal alanları şirketlere devrederek çözmeye çalışıyorlar.  

Bir taraftan “millilik ve yerlilik” nutukları atarken, topraklarımız, su havzalarımız, ormanlarımız şirketlere devrediliyor. Şeker fabrikaları tek tek satılıyor. Çaykur Varlık-Yokluk Fonu'na devredildi ve özelleştirilmesi an meselesi. Tarımı bitirdiler, artık en temel tarım ürünlerini ithal eder durumdayız. Yüz ölçümü Konya Ovası kadar yapmayan ülkelerden fasulye, buğday ithal eder durumdayız. Hayvancılığı bitirdiler, şimdi de et ithal ederek et fiyatlarını düşürmek için uğraşıyorlar. 

Küçük üreticiler mülksüzleştiriliyor

AKP döneminde en fazla değişiklik yapılan kanunlar ve yönetmelikler doğanın, toprağın, suyun, havanın, ormanın korunması ile ilgili olanlardır. Bunlar tesadüf değildir. Halkının refahını değil de yandaşlarının ve ailesinin, şirketlerinin bekasını düşünen bir iktidar açısından bu fıtratlarına uygundur.

Tasarı ile küçük üreticilerin mülksüzleştirilmesinin yolu açılmaktadır. Bu yasa tasarısı ile küçük çiftçileri yok edecek, Sulama Birliklerini fiilen lağvederek tarımda kullanılan suyu şirkete verecek düzenlemeler hayata geçirilmek istenmektedir. 

Bu kanun tasarısı, küçük çiftçilerin topraklarına, meralarına, su kaynaklarına el koyma, onları mülksüzleştirme ve büyük tarım şirketlerinin egemenliğini pekiştirme tasarısıdır. Tasarıda DSİ ve “Proje İdaresi” adı altında yetkilendirilmiş şirket; su ve su havzaları, toprak ve orman ekosisteminin kullanıma, ticarileştirilmeye açılmasında yetkili kurum haline getirilmektedir. Tarım alanlarına, ormanlara ve suya endüstriyel üretim yapılabilmesi için DSİ ve yetkili şirket, toprak toplulaştırabilecektir. Bunun için tapu kadastronun tapu üzerindeki işlevi de devre dışına çıkarılmaktadır. Vatandaşın mülkiyet hakkı, bağ bahçesinden geçimini sağlayan çiftçinin geçimlik yaşam hakkı yok sayılmaktadır. Bu düzenlemeler GDO’lu üretimlerin de önünü açacaktır.

Orman alanları, şirketlerin kullanımına verilmektedir 

Hem Orman Genel Müdürlüğü (OGM) hem de Doğa Koruma ve Milli Parklar'ın, son yıllarda kendi alanlarındaki bazı toplumsal hizmetleri üretmek üzere şirketlere ve kurumlara sorumluluk devrettiği görülmekteydi. Örneğin, 3234 sayılı Orman Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna göre “Mesire yerleri, kent ormanları, araştırma ormanları, ağaç parkı sahaları, orman içi biyoçeşitlilik koruma alanları, model orman, muhafaza ormanı alanlarının ayrılması, korunması, işletilmesi ve işlettirilmesini sağlamak” görevindeki OGM, ormanlarını belediyelere tahsis etmeye başlamış, kendisini “işleten” kurum olmaktan “işlettiren” kuruma  dönüştürmeyi tercih etmiştir. Bu yasa tasarısı ile orman alanları, şirketlerin kullanımına sokulmakta, DSİ ve şirketler de bunu yapabilecek yetkili kurum haline getirilmektedir.

Sulama Birliklerine de kayyum atanmaktadır

Bu yasa tasarısı ile Sulama Birlikleri özelleştirilmektedir. Sulama Birliklerine de kayyum atanmaktadır. İflas ettikleri her politikalarında kayyum atayarak, tek adam yönetimi ile, OHAL tarzı ile işlerin üstesinden geleceklerini sanıyorlar. Çiftçilerin yönetiminde olduğu demokratik kitle örgütü sulama birlikleri özelleştiriliyor, çiftçilerin kurumu olmaktan çıkarılıyor. 

Su şirketlerin kullanımına verilmek isteniyor 

Bilindiği gibi, 2003 yılında çıkarılan Su Kullanım Hakkı Anlaşmaları Yönetmeliği ile dereler, nehirler “enerji yatırımları”, yani HES projeleri adı altında şirketlere devredilmişti. Dereler üzerinde dağıtılan HES (hidroelektrik santral) lisansları ve su kullanım hakkı sözleşmeleri ile Anadolu’nun, Mezopotamya’nın, Trakya’nın her yerinde derelerin kullanım hakkı, son birkaç yıl içinde hızlıca, 49 yıllığına şirkete devredilmişti. Şimdi de doğanın varlığı için gereken, tüm canlılara yaşam sağlayan su; havzası ile birlikte “bütünleşik” olarak şirketlerin kullanımına ve sermaye birikimine verilmeye  çalışılmaktadır.

Tasarı geri çekilmelidir   

Yasa tasarısı tamamıyla geri çekilmelidir. Tarım ve hayvancılık DSİ’nin ve “yetkilendirilmiş” bir şirketin kararlarına bağlanamaz. DSİ, şirketler ve DSİ'nin bağlı bulunduğu bakanlık bu konuda yetkili kılınamaz. Yasa tasarısı Anayasa’nın orman köylüsünün korunmasıyla ilgili 170. ve kooperatifçiliğin geliştirilmesiyle ilgili 171. maddelerine de aykırıdır.

İnsanlarımızın geçimlik yaşamını sürdürdüğü, barındığı yaşam alanlarına el konulamaz, şirketlerin kullanımına devri meşrulaştıran bu tasarı yasallaştırılamaz.

Hiçbir kurum ekosistemin yıkımına neden olacak kararlar alamaz

Bu yasa tasarısı tümü ile ekosistemin yıkımı, geçimlik tarım hayvancılığın sonu demektir. Bu yasa tasarısı tamamen iptal edilmelidir. Yasa başlı başına Anayasa'ya, insan hakları sözleşmelerine aykırıdır. Daha önemlisi doğanın yasalarına aykırıdır. Hiçbir kurum ekosistemin yıkımına neden olacak kararlar alamaz, yetkili kılınamaz.

HDP olarak doğaya düşman tüm girişimlere karşı mücadele edeceğimizi bir kez daha ilan ediyor, tüm halkımızı yaşam alanlarına sahip çıkmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.

Cerattepe’den Diyarbakır’a Sinop’tan Akkuyu’ya kadar yaşam alanlarına savaş açan bu iktidara karşı mücadele yürüten halklarımızın yanındayız. Bu siyaseti mahkum etme konusunda kararlıyız. Doğayla barışık demokratik yeni bir yaşamı kurmak için mücadele edeceğiz. 

Mehmet Ali Aslan: 

Birçok yasada olduğu gibi bu yasada da iktidar yasayı kaçırırcasına, halka tartıştırmadan, STK’dan bilgi görüş almadan alelacele yasayı komisyondan geçirdi. Hatta birçok iktidar vekili bu düzenlemeden rahatsız. Ama bu görüşlerini kamuoyuyla paylaşamıyorlar. Kaldı ki, komisyonda bile son gün 6-7 madde eklendi. Bir bakıyorsunuz telefonlarına bir mesaj geliyor, onu da dahil ediyorlar. 

Kamuoyuyla paylaşmamalarının amacı, halkın kendi toprağına, suyuna sahip çıkmasının önünü kesmektir. Halkın karşı çıkışını bertaraf etmek için alelacele geçiriyorlar ve bir iki formalite, göz boyama maddesini öne çıkarıyorlar. 

Çiftçilerin geçimlik topraklarına el koyulacak

Örneğin çiftçilerin geçimlik topraklarına el koyabiliyor hem DSİ hem de özel şirketler. Tapuyu da devre dışı bırakıyorlar. Sadece havayı, suyu değil Tapu Kadastro Kurumu'nu da devre dışı bırakıyorlar. Eskiden Ziraat Mühendisleri Odası komisyona üye veriyordu, onu da çıkardılar. Bu düzenlemeyle beraber çiftçinin iradesi de elinden alınıyor. Bir nevi kayyum atıyorlar. Çiftçiler bir memura, bir kayyuma bağlanıyor. Kayyumların belediye pratikleri ortada. Yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, 10’a yakın kayyum FETÖ nedeniyle gözaltına alındı. 

Kayyum zihniyetini tüm kurumlara yaymak istiyorlar 

Kayyum zihniyetini tüm kurumlara yaymak istiyorlar. Korkumuz odur ki, bütün kurumlara, bütün STK’lara kayyum atayacaklar. Bunun karşısında ekoloji STK’larının ciddi anlamda kamuoyu oluşturması gerekiyor. Çünkü geri dönüşümsüz bir yola giriyoruz. Yani giden hava, giden su bir daha geri gelmeyecek. Birçoğunu 49-29 yıl kiralamalar söz konusudur. 29-49 yıl ellerinde kalınca ağaçların, suyun yerini beton yığınları alacak. Hem Anayasa!ya, hem uluslararası sözleşmelere, hem de doğanın ruhuna aykırı. Yasanın geri çekilmesini talep ediyoruz. Hiçbir kurumun, hiçbir devletin ekolojiyi tahrip edecek kanunlar çıkarmaya hakkı ve yetkisi yoktur. 

Konya’dan küçük devletler bütün dünyaya tohum satıyor, ürün satıyor. Bakın İsrail 20 bin kilometrekarelik alana sahip, Konya'nın yarısı. İsrail Türkiye’ye de 800 trilyonluk tohum satıyor. Türkiye İsrail’in 40 katı, İsrail’den tohum satın alıyor, hem de bir kere kullanılabilir tohumlar. 

Ey İsrail, ey Amerika, ey Rusya diyorlar ya bu ey dedikleri kişilerden sürekli ürün ithal ediyor. Türkiye kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriyken, şu anda birçok ürünü almak zorunda bırakıldı. Yanlış politikalar yüzünden. 

Ey İsrail, ey Amerika, ey Rusya demek sözde olmaz 

1980’de ilk tohumluk mercimeği biz Kanada’ya sattık, şimdi Kanada bize GDO’lu mercimek satıyor. Ey İsrail, ey Amerika, ey Rusya demek sözde olmaz. Sen ekonomide, hukukta, adalette ve refah göstergeleriyle onların önünde gidersen ey demekte bir nevi meşru olabilirsin. Ama sen, senin yarın bile olmayan ülkeden ürün alıyorsan, kimseye efelenmeye hakkın yok. 

Bu yasa geri çekilsin. Bu yasanın 1 kişiye bile faydası yok, şirketlere, sermayeye faydası var. Halkın aleyhine, holdinglerin lehine. Bu yasayı reddediyoruz. Muhalefetimizi sürdüreceğiz. 

Son bir yılda 4 büyük şirkete 5 buçuk katrilyon vergi affı geldi. 4 kişinin menfaati için yapıldı. 4 kişi yerine 1 milyon insanın cebine 5500 lira para girebilirdi. Emekçinin cebinden tahsil edildi. 100 liralık maaş zammını emekçimize fazla görüyorlar, ama 5 buçuk katrilyonu bir yasayla 4 şirkete verebiliyorlar. 

Bu yasayla beraber çiftçimizin elinde olan topraklar da gasp ediliyor. Bu böyle gitmez. Talana karşı durmaya devam edeceğiz. 

12 Nisan 2018