Meclis'te devam eden bütçe görüşmeleri kapsamında Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşan HDP Mardin Milletvekili Erol Dora, Türkiye'nin çok ciddi hukuksuzluk örneğiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, yargı paketiyle getirilen "Makul şüphe" uygulaması ile kişi özgürlüğü ve güvenliği ile mülkiyet hakkının zedelenmesinin önünün daha da açılacağını söyledi.

Soruşturma için sadece kişinin bir suçu işlediğini düşündürebilecek emarelerin varlığına dayanarak basit bir şüpheyle kişilerin gözaltına alınıp, tutuklanmasının büyük mağduriyetlere yol açacağı uyarısında bulunan Dora, şunları aktardı: "Türkiye yargı tarihi, yargıçların nelerin makul şüphe olduğu yönünde ve makul şüphelerin nasıl birer hak ihlali zincirine dönüştüğü konusunda müstesna örneklerle dolu. Genelde hükûmetin, özelde Adalet Bakanlığı'nın, yani insanı hak ihlallerine teşvik edecek bu hukuk dışı, çağ dışı kanuni uygulamalardan medet bekliyor olması ibret vericidir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde sözleşmeyi en fazla ihlal eden devlet konumundadır. Kanunlar açık, belirli, öngörülebilir olmalıdır. Makul şüphe kavramı öngörülebilir de değildir, açık da değildir. Bu kanunda kimin ne yapacağı belli değildir, herkes her şeyi yapabilir. Burada sonsuz bir yetki, bir keyfî yetki kullanma kapısı açılmaktadır. Bu keyfîlik kapısı hukuk devleti bakımından büyük bir tehdit arz etmektedir"

Hukuk devletinin kanun devletinden farklı olarak adalet, insan hakları gibi temel değerleri içermesi gerektiğini belirten Dora, yasalarında bu temel değerleri içermeyen ülkelerin hukuk devleti olamayacağını söyledi. Bu konuda Nazi Almanyası'nı örnek gösteren Dora, "Nazi Almanyası'nda yapılan her şey büyük oranda kanunidir. Nazi Almanyası'nda cezaevinde bulunan Yahudiler ceza sürelerini bitirmeden gaz odasına gönderilmemişlerdir. Bu anlamda, Nazi Almanyası'nda her şey kanunidir ama hiçbir şey hukuki değildir, hukuk devletinde olan hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla, hukuk devleti ile kanun devletini birbirinden ayırmak durumundayız" dedi.

Yargı paketiyle yürürlüğe konulan ve devlet-yurttaş ilişkisinde yurttaşı korumasız hâle getiren "makul şüphe" düzenlemesine paralel olarak hükümet tarafından "iç güvenlik paketi" adı altında Meclis gündemine getirilmek istenen "güvenlik" paketinin de hukuka aykırı olduğunu vurgulayan Dora, pakete ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: "İç güvenlik paketi İçişleri Bakanlığı'na bağlı kolluk güçlerinin yetkilerini artıran bir nitelik arz ederken, diğer taraftan ise Adalet Bakanlığı'na bağlı olan mahkemelerin, savcıların, hâkimlerin yetkileri ise gasp edilmektedir. Paketle polise kişilerin üstleri ve araçları aranmasında daha geniş bir yetki tanınıyor. Bu durumda bundan böyle sık sık kişilerin üstü ve aracının aranacağı bir süreç yaşayacağımızı söyleyebiliriz. Yine polisin, savcının veya mahkemelerin yetkisini kullanacak şekilde müşteki, mağdur veya tanık ifadelerini kişilerin ikamet ettiği yerde alması sağlanıyor. Yine kolluk amirlerini yazılı veya sözlü talimatıyla polise önleyici gözaltı yetkisi tanınıyor. Önleyici gözaltı, vatandaşların bizzat idari bir birim olan kolluk tarafından suçlu kabul edilebilmesini sağlayan bir hukuksuzluk örneğidir. Bu durum hukuk devleti ilkesine, masumiyet karinesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Benzer biçimde vali ve kaymakamların adli kolluk amiri sıfatının kazanması sağlanmaktadır. Böylece doğrudan doğruya siyasi otoriteye bağlı vali ve kaymakamlar suç soruşturmalarında adli kolluk amiri unvanını alarak soruşturmalar bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki evrensel ilkeleri hiçe saymış olacaklardır. Bu yolla adliye teşkilatının savcılık bürosu vali ve kaymakamlar üzerinden Hükümete bağlanmış olacaktır. Polis ve yargı gücü kamu düzenini değil iktidarı korumak üzere hükümetçe her gün yeniden tasarlanmakta ve âdeta iktidarın iktidarda kalmasının bir aracı hâline getirilmektedir. O nedenledir ki Türkiye'nin polis gücü bugünkü Avrupa'daki en geniş polis gücü hâline getirilmiştir. O nedenledir ki insan haklarını ihlal eden polisler cezalandırılmamaktadır. Polis şiddeti nedeniyle yüzlerce insan öldürülmüştür. Binlerce insan yaralanmıştır. Bunlarla ilgili, polise büyük bir koruma sağlanmaktadır. Bütün bunlar giderilmeden Türkiye'de insan haklarından bahsetmek söz konusu olamayacaktır."

14.12.2014