Basına ve kamuoyuna

Suruç katliamının ardından topyekün bir savaşa doğru adım adım sürükleniyoruz. Tarihten ders almak yerine yeni destanlar yazmak peşinde olanlar; halkı, demokrasi güçlerini ve doğayı hedef almış, barış ihtimalini yok etmek istiyorlar. Biz ise genzimizde mezarlıklardan getirdiğimiz tozun, Lice’de yanan ormanların dumanının, Gazi Mahallesi’nde yediğimiz biber gazının yakıcılığı, ve kulağımızda evlatlarını, yaşam alanlarını yitirmiş anaların feryatları ile sesleniyoruz: İlle de barış, ille de size savaş yaptırmayacağız!

Bizler her yeni sabaha sınır ötesi hava operasyonları ve gözaltı operasyonlarıyla başladığımız bu son günlerde bölgede ardı ardına çıkan ve binlerce dönümlük orman ile yaşam alanını tahrip eden orman yangınlarının yine kirli bir savaşın alameti olduğundan endişe duyuyoruz. Geçtiğimiz hafta HDP’li milletvekilleri olarak, 15 Temmuz’da Cudi Dağı’nda başlayan ve 5 gün süren, yine 19-20 Temmuz 2015’te Diyarbakır ilinin farklı mıntıkalarında üst üste çıkan yangınları hem kamuoyunun hem de verdiğimiz soru önergeleri ile Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun dikkatine sunmuştuk. Önümüzdeki günlerde benzeri hadiseler yaşanmaması adına yetkili tüm kurumları sorumluluk almaya davet etmişken 26 Temmuz sabahına yine Diyarbakır’da yangın haberleriyle uyandık.

Sabah saatlerinde Lice’nin Fis Ovası’nda başlayan yangın, ilerleyen saatlerde Duru, Serin, Arıklı, Güçlü, Kayacık, Ziyaret, Gömeç ve Çağdaş köylerindeki yaşam alanlarında ve çevredeki ormanlık muhitte gün boyunca büyük tahribata neden olmuştur. Yangınları söndürmek için müdahale etmek isteyen yerel yönetimlere ait itfaiye ekipleri ve çevrede yaşayan yurttaşlar askeri güvenlik güçlerince engellenirken; yetkili Orman Bölge Müdürlüğü ve İşletme Müdürlükleri ise tüm çağrılarımıza rağmen duruma kayıtsız kalmıştır. Bakanlık, Orman Bölge Müdürlüğü, Diyarbakır Valiliği ve Orman İşletme Müdürlüğü ile yaptığımız sayısız görüşmelerde yangınlara karadan ya da havadan müdahalenin neden yapılamadığına dair sorularımıza uzun süre tatmin edici yanıtlar verilmemiştir.

26 Temmuz Pazar öğlen saatlerinde Diyarbakır milletvekilleri, HDP ve DBP il ve ilçe yöneticileri ve belediye eşbaşkanları olarak bölgeye yöneldiğimizde askerin Diyarbakır-Lice karayolunu panzerler ve diğer askeri araçlarla ulaşıma kapattığının ve yangının söndürülmesini isteyen grupları engellediğinin bizzat tanığı olduk. Valilik yurttaşların ve itfaiye araçlarının yangın bölgesine gitmesine can ve mal 'güvenliği' gerekçesi ile izin vermezken; Grup Başkan Vekilimiz İdris Baluken’in yaptığı görüşmelerde, Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkilileri söndürme çalışmalarına taş koyan tarafın İçişleri Bakanlığı olduğunu açıkça ifade etmişlerdir.

Yine bu esnada, milletvekilleri olarak yangın alanına girmeye çalıştığımız dakikalarda taciz uçuşları yapan 4 askeri helikopterin 2 ayrı noktada yangın sahasına ateş topuna benzer yanıcı maddeler bıraktıklarına bizzat kendi gözlerimizle şahit olduk. Israrlarımız neticesinde üç askeri noktayı aşarak yangın alanına girdiğimizde ise yangın alanında yeni mıntıkalardan alevler ve dumanlar yükseldiğini gördük. Bunun yanı sıra ulaştığımız ilk köy olan Duru (Angul) köyünde çok sayıda evin, ekili arazi, bağ ve bahçelerin küle döndüğünü ve elektrik direklerinin yanması sonucunda bölgede elektriklerin de kesildiğine tanık olduk. Tüm bu tanıklıklar bizleri saatlerce yangın bölgesine girmekten alıkoyan askerlerin esas amaçlarının bölge halkının can ve mal güvenliğine kast etmek olduğunu göstermektedir.

Doksanlı yılların bildik uygulamalarını akla getiren bu tutum ve devletin yetkili kurumlarının sorumluluğu birbirlerinin üzerine atmaları karşısında oldukça vahim bir tablo ortaya çıkmıştır: Lice-Hani-Kocaköy üçgeninde bir çok ev kullanılamaz hale gelmiş, yüzlerce dönümlük ormanlık alan kül olmuş ve birçok mahalle ve mezrada büyük hasar meydana gelmiştir. Şu an alanda hasar tespit çalışması yapan yerel yetkililer, yangından en az 35 hanenin etkilendiğini, yüzlerce dönümlük bağ, bahçe ve binlerce ağaç ile küçük baş hayvanın telef olduğunu ifade etmektedirler. Şu an için yangınlar kontrol altına alınmış olsa da; çevredeki bitki örtüsünün kendi kendine kolaylıkla tutuşabilen meşe ağaçlarından oluşması nedeniyle Lice, Hani ve Kocaköy üçgeninde büyüyen ve 3 gün süren yangının yeniden yayılmasından endişe edilmektedir.

Sonuç olarak, geçtiğimiz 2 haftada Şırnak’ın Cudi dağı, Diyarbakır’ın Lice, Hazro, Kulp, Kocaköy ve Silvan bölgeleri, Mardin’in Savur ve Mazıdağı ve son olarak da Dersim’de ve Roboski’de çıkan yangınlar bağlamında ardı ardına tanık olduğumuz ihmal ve kayıtsızlıklar devlet yetkililerinin neyi amaçladıkları konusunda soru işaretlerini de beraberinde getirmiştir. Gerekli devlet kurumlarına durumun aciliyetini sürekli aktarmış olmamıza karşın yangın söndürme çalışmaları konusunda hiçbir girişimde bulunmamış olmaları bölgede doksanlara benzer köy boşaltmaları ve göç dalgaları mı planlanıyor sorularını akla getirmektedir. Buradan gitgide sistematik bir hale bürünmekte olan canlılara ve doğamıza dönük yıkım, talan ve imha politikalarını kınıyor ve bu saldırılara bir an önce son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Ayrıca, bu yangınlara sebebiyet verenlerin veya yangınlara müdahale etmeyerek suça ortak olan görevlilerin derhal açığa alınmaları ve cezalandırılmalarını talep ediyoruz. Bu vesileyle, bu yangınlardaki ihmal ve kusurların faillerini tespit etmek üzere Meclis’te bir Araştırma Komisyonu kurulmasına yönelik girişimlerimizi de buradan sizlerle paylaşmak istiyoruz.