Kobanî Kumpas Davası, Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediyor. Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş savunmasına bugün de devam etti.
Dava devlet operasyonudur
Davanın, büyük bir organizasyonun ürünü olduğuna dikkat çeken Demirtaş, “Bir devlet operasyonudur. Siyaset, sermaye, medya, bürokrasinin de dahil olduğu kesintisiz bir kumpas ile karşı karşıyayız. Bu yüzden binlerce klasörden, sayfadan oluşuyor. Bu, zaten bu kumpası görünmez kılmak için vardır. Türkiye’de son yıllarda yaşanan olaylar veya yaşanan ölümler, nerede ne varsa bu davaya dahil edilmiş, klasörü doldurulmuş ki basın da kamuoyu da içinden çıkamasın. Düşünün savcı, HDP MYK’nın attığı tweetler dışında hiçbir delil yok iken ikinci Kobanî Davasını açtı ve sulh hakimi de tutuklama yaptı. İki tweet ile kamuoyu ikna olabilir mi?” diye sordu.
Talimat Saray’dan
Talimatın Saray’dan açık açık ve canlı yayında verildiğini söyleyen Demirtaş, “Savcı çıkıp şunu diyebilirdi; ‘Ya Cumhurbaşkanı siz böyle diyorsunuz da ama elimizde iki tweet var. Zaten bu tweetler ile ilgili AİHM karar verdi. 50 küsur kişi için nasıl dava açalım?’ Dedi mi? Diyemedi. Savcı bunları diyemezdi. Davayı büyütmesi gerekiyordu. MYK üyesi olmayan arkadaşlarımızı da dahil etti ve dosyayı da içinden çıkılmaz hale getirdi. KCK’den Kandil’den birçok kişi dahil edildi” diye konuştu.
Kumpas davasıyla yeni bir düzen yaratıldı
Davanın soruşturma aşamasına işaret eden Demirtaş, bu sırada TEM’e ait olan bir notun dosyanın içinde bulunduğunu dile getirdi. Demirtaş, bu notun ise dosyada unutulduğunu ve bu şekilde dosyanın kumpas olduğunun tekrardan ortaya çıktığını söyledi. Demirtaş, “Bu kumpas davası ile yeni bir düzen, dizayn yaratıldı. Yeni bir küresel, bölgesel dizilim yaratıldı. Neden? Çünkü AKP tek başına iktidarı kaybetti. Bununla birlikte Türkiye yeni bir sürece evirelecekti, belki de barış olacaktı. Ancak AKP-MHP ortak olarak bunu engelledi. AKP-MHP’nin yürüttüğü siyaset sonra bölgesel ve küresel boyuta ulaştı” dedi.
HDP çizgisi hakikate ışık tuttu
Davanın Türkiye siyaseti üzerinde de etkisinin olduğunun altını çizen Demirtaş, şöyle devam etti: “Türkiye siyaseti konumunu bu dava üzerinden yapıyor. Hesap kitap bu dava üzerinden yürüyor. Çünkü HDP, günümüz dünyasında hiç kimsenin başaramayacağı bir şey başardı. HDP’nin çizgisi sadece Türkiye’de sonuç doğurmadı. Örneğin Ortadoğu'da özgürlük arayışında bulunan herkes tarafından görüldü. Etkisi hissettirildi. Biz bir mucize yaratmadık. Sadece hakikate ışık tuttuk. Yoktan var etmedik. Onu nasıl harekete geçirebileceğimizi, örgütleyebileceğimizi gösterdik. Yeni bir şey icat etmedik. Hakikat orada duruyordu. Üstü örtülüydü. Kadın mücadelesi, ezilenlerin, halkların mücadelesi ile HDP siyasi bir hamleye dönüştürdü. Türkiye’de ülkücü ırkçılar, milliyetçi ırkçılar, İslami ırkçılar ve Atatürkçü ırkçılar yani ırkçılık düzeyinde bunları savunanlar, doğa talancıları, bütün yalancılar tehdit altındadır. Çünkü HDP geliyor. Bu anlattığım herkesin emperyalizm ile göbek bağı vardır. Bu, onları da rahatsız etti. HDP 7 Haziran siyasi başarısı ile büyük bir etki yarattı. HDP’nin gücü aldığı oyun niceliğinde değil, niteliğindedir. Kimse AKP’nin yüzde 42’sini düşünmedi, konuşmadı. Aynı zamanda CHP de tarihinde ilk defa bu derece çok oy aldı, ama kimse onları da konuşmadı. HDP yüzyıllık anlayışı tuzla buz ederek, yüzyıl sonra merkeze oynamaya başladı.”
Seyirciler hakikati gördü
Bütün merkez partileri ile bazı sol ve komünist geçinen siyasi partilerin de HDP’nin başarısından rahatsız olduğunu, hala bu rahatsızlığı sürdürdüğünü paylaşan Demirtaş, bunların temelinde ırkçılık olduğunu söyledi. Demirtaş, “HDP artık tabiri caizse tiyatro perdesini açtı, oyuncular göründü, dekor göründü. Seyirciler de her şeyi gördü. İstediğiniz kadar perdeyi kapatın seyirciler hakikati gördü. Bu yüzden bu kadar üstümüze geliyorlar. Bu nedenle iki cümle ile bitmesi gereken dava, Türkiye tarihinin en kapsamlı davasına dönüştü. Bu nedenle arkadaşlarımızın, dışardaki insanların hayretle izlediği kumpaslar bu kadar aleni yapılıyor” ifadelerini kullandı.
Bahçeli benim ismim üzerinden Kürtleri terörist ilan ediyor
Demirtaş, davada asıl gölgenin MHP olduğunun altını çizerek şöyle devam etti: “MHP’nin yaratmak istediği algı, sadece bununla sınırlı değil. Evet, hala tweet atıyorlar, ama Bahçeli benim ismim üzerinden Kürtleri terörist ilan ediyor. Kavala üzerinden ise Türkleri tehdit ediyor. Demirtaş'a terörist dediğinde kaç kişiye dediğini bilmiyor mu? Biliyor. Ve bunu bilinçli bir şekilde yapıyor. Milletçi Türklere de ‘Kürtler teröristtir’ diyor. ‘Bunu aklınızdan çıkarmayın’ diyor. Sürekli kafalarına çivi çakıyor. MHP bundan ne umuyor? MHP’nin kuruluşu, varlığı ötekilerin yokluğu, karşıtlığı üzerinden gelişti. Fakat bu dava ile ilgisi nedir bugün bunu anlatacağım. Bu dosyadan 7 yıl sonra beraat çıkmayacağı için büyük ihtimalle dosyamız Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi’nin önüne gider. Onu göreceğiz. Daire ne yapıyor? AYM’ye ‘terör destekçisi’ diyor. Söylemlerinde ‘terör söylemleri’ diyor. Büyük ihtimalle bizim dosyamızı inceleyecek. Bu daire ne diyor? Tabi yargıç ‘terör söylemidir’ diyor. Ben ise Başkan Apo, Kürdistan demişim, gerilla demişim. Vay vay bana neler yapmazlar? Bu dosyaya ilk atanan başkanı hatırlayın. Bahtiyar Çolak. Devlet Bahçeli’nin referansı ile Ata Dedeler çetesine girdi. MHP bizi karşısına aldı ve burada yargılamaya kalktı. Biz o dönemde ‘cüppelerinizi çıkarın MHP-AKP rozeti takın’ diyorduk. Devlet bize hep karşıt olduğu için devleti çok iyi tanıdık, tanıyoruz. Hatırlarsanız sizi dinlediğini söylüyorduk. Kendi memurunu da dinler. Devletin bir kanadı asla boş bırakmaz. Sana verdiği görevi yapıp yapmadığını izler.
MHP bizden ne istiyor?
MHP bizden ne istiyor, ona bakalım. Bir bakalım onların tavuğuna kış demiş miyiz? İsterseniz Rıza Nur ile başlayalım. İsmet İnönü’nün yanında Lozan görüşmelerine de katılan bir kişidir. Rıza Nur’a dava nedir diye sorulduğunda şöyle yanıt verir; ‘Memleketimizde başka ırkta, dinde başka adam bırakmamak en esaslı iştir.’ Hem ırkçılığı savunurken bundan övünür hem de Kemalizmi yeterli derecede ırkçı bulmaz ve eleştirir. Kemalizm de kendini inşa ederken Sovyet sosyalizminden Alman faşizmine kadar ve İslam’a kadar meyil eder ve eklektik bir ideoloji üretir. Halis Türk yaratmak için sürekli iktidarı zorlar Nur. Kemalizm, iktidar ile bu ırkçılar arasında sürekli tatlı bir kavga vardır. Birbirlerini döver ve severler. Saf ari Türk’ü ararlar. Mesela Reha Oğuz Türkkan derki; ‘Atatürk’ün boyunu ölçelim ve en ideal Türk budur diyelim. Bu boyda ve özelliklerde olmayan kişiler Türk değildir.’ ‘En büyük hak güçlünün’ der. Barış taraftarlığında karşıdır ve ‘savaşmayan millet ayakta kalamaz’ diyor. ‘Savaş bittiği an bir millet yıkılır’ diyor. Nihal Atsız ise altın çağını yaşayan ideologlardandır. Hem iktidar tarafından hem de kendi çevreleri tarafından eleştirilir. Ancak en çok kendisi eleştirir. Türkiye’den memnun olmadığını göstermek için soy ismini ‘Atsız’ koyuyor. Henüz bir şey olmadıklarını söyler. Türk tarih tezini beğenmez. Atsız’a göre milliyetçilik dinden üstündür. Cennet beklentisi ile mücadele edenleri sahtekar olarak görür. Kürtleri ve çingeneleri aşağılar. Tıpkı bazı savcı ve hakimlerin yaptığı gibi. Savcılar Kürt yazarken küçük yazar ama diğer milletleri yazarken büyük yazarlar. O dönemde Atsız da aynı şekilde yapar. Kürtlere yeriniz zencilerin yanıdır. Kürtleri kıyım ile tehdit eder.”
Bahçeli-Erdoğan ittifakı 7 Haziran gecesi başlamıştır
Türkeş'ten sonra MHP’nin başına Bahçeli’nin geldiğini dile getiren Demirtaş, “Bahçeli ve Erdoğan ittifakı 15 Temmuz değildir. Nedeni darbe değildir. İttifakları 7 Haziran gecesi başlamıştır. Kürtlerin yükselmesi nedeniyle ittifak kurmuşlar. ‘Kürtlere karşı dışarda ve içerde savaşacaksan seni başkan yapacağız’ dediler. Kurdukları kumpas bu davaya kadar sirayet etti. Devletin yan gücü kullanılmaya hazır gücü olan ülkücüler kullanılmıştır. Buna çok itirazları da olmamıştır. Bütün siyasi tarihlerde ilk defa ülkücü hareket devleti ele geçirdi. Artık yedek güç değil, bizzat devletin sahipleridir. Tetikçi güç olduğu dönem geride kaldı. Artık Ergenekon, Perinçekçiler, siyasal İslamcılar ile ittifak kurup devletin üçüncü gücü olmuştur.
Birçok adliyede MHP’li mafyalar terör estiriyor
Yeri geldiğinde AYM’yi dinlemeyecekler yeri geldiğinde Meclis dinlenmeyecek, yasa askıya alınacak ama devlette elde edilen konum kaybedilmeyecek. Bazı muhalifler Cumhur İttifakı'nda arıza diyor ama bu yanlıştır. Cumhur İttifakı demek de yanlıştır. Devlet şu an MHP’dir. Artık devleti MHP yönetiyor. Sadece Yargıtay’a bakarak bunu görebiliriz. Bir daireyi tutup bütün herkese ayar veriyorlar. Birçok adliyede MHP’li mafyalar terör estiriyor. Yeni devlet düzeni budur. Yüzyıllık acılardan deneyimlerden sonra devleti getirdikleri, getirmek istedikleri yer burasıdır. Ancak biz direniyoruz. Bakalım ne olacak? Peki Erdoğan ve diğer AKP’liler neden ses çıkarmıyorlar? Çünkü AKP darbe ile gidiyordu. Buna karşı Ergenekon ve MHP ile uzlaştı. Erdoğan’a ‘ulusalcılar, Atatürkçüler, Fethullahçılar satacak ve darbe başarıya ulaşamayacak’ dediler. Önceden her şey hazırdır. Bu Fethullahçılar da heyecanla ‘hep birlikte darbe yapıyoruz’ dediler. Zannettiler ki Türkiye’nin her kasabasında ordu dışarı çıkmış. Ancak sadece kendileri çıktı. Satıldıklarından haberleri yok. Boğaziçi Köprüsü'nde bir tarafı tutmuşlar ancak diğer tarafı tutmakla görevlendirilenler yok. Bir kışlaya gitmişler, bir kışlaya gitmemişler. Darbe girişimcileri gerçek. Ama tuzağa düştüler. Bahçeli de daha sonra muradına erdi.
Davayla sürdürülmek istenen, yeni ırkçı rejimin inşası sürecidir
Bu dava şahsında sürdürülmek istenen şey yeni ırkçı rejimin inşası sürecidir. Muhalefet bütün bunları okumaktan aciz, her fırsatı tepen bir noktada duruyor. Seçimde ortaya çıkan fırsatlar çarçur edildi. Bunlara tekrardan altın tepside verildi. Yüzde 60-70 civarında olan muhalif kesim bir arada tutulmamıştır. Muhalefetin temel hatası Kürde Kürt, sosyaliste sosyalist diyememesidir. Açık ve şeffaf yürütülmeli her şey. Kendi hatalarınız için özür dileyip başlamanız gerekiyor. Özeleştiri veren bir tek biz olduk. Diğer partilerde koltuk değişimi dışında bir değişim olmadı. Tarihsel olarak bir değişime ihtiyaç var. Gençlerimiz bırakın tarihi, 5 yıl öncesini bilmiyorlar. Zihinleri o kadar bombardımana maruz kalıyor ki muhalefet de bunu engelleyemiyor.
Anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz
'Barış olmadan bir millet yozlaşır’ diyoruz. Onlar ise savaşı esas alır. Savaşı anlatır. Evet, savaş olmazsa çürüttüğün o millet yok olur gider. Barış bunu yok eder. Bu nedenle barış dediğimiz her şey suç oluyor. Her halde savcı da ‘Savaşan millet ayakta kalır’ diyor. 'Bunlar barış diyorsa demek ki millet düşmanı' diyordur. Bunlar anlaşılmadan olmaz. Bu, sistematik bir mücadele gerektiriyor. Sosyal medyanın da olduğu, mitingin, panelin, her şeyin iç içe olduğu şekilde direneceksin. Türklere de Kürtlere de bunu anlatmak zorundasınız. Türklere kimin tarafından rehin alındıkları anlatılmalı. Kürtler Dersim’den Maraş’tan, Roboskî'den biliyor. Biz bunu anlatmalıyız. Başka bir seçeneğimiz yok. Ya bu milletler birbirini kıyımdan geçirecek. Bunu anlatmamız lazım. Anlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Bizim gördüğümüz kırmızı ile ırkçının bir elmada gördüğü kırmızı aynı değildir
Gerçeklik hiçbir zaman göründüğü gibi değildir. Doğada da siyasette de her yerde bu böyledir. Doğru şekilde görebilmenin yolu bakmak değildir. Doğru hafıza ve bilgiler ile bakabilmektir. Aksi takdirde elmanın kırmızı rengini tam göremezsin. Başka bir göz tarafından öyle bir kırmızı şekilde görünüyor ki sen hayatın boyunca o rengi göremezsin. Çünkü beynin o rengi görecek kadar bilgi ile donatılmamıştır. Bizim gördüğümüz kırmızı ile ırkçının bir elmada gördüğü kırmızı aynı değildir. Çünkü biz insanı değerleri anlamaya çalışıyoruz ve bakış açımız farklıdır. Her şey aynı şeyi görür diye düşünürüz. Gerçeklik hiçbir zaman böyle değildir. Her birey kendi dünyasında özgündür, eylemi de farklıdır. Her insan kadar hayatın anlamı vardır. Hiçbir zaman hayatımızın anlamı da birebir değildir. Ona biçtiğimiz anlam kafamızdaki bilgiler kadardır. Biz suçlu değiliz, haklıyız. Haklılar er ya da geç kazanır.”
Halkımıza borcumuzu ödüyoruz
Davanın kumpas sonucu açıldığını ortaya çıkardıklarını dile getiren Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de bağımsız, tarafsız yargı olsaydı bu kumpaslar zaten olmazdı. Halkımıza borcumuz olduğu için şu an savunma yapıyoruz. Yoksa yargıya inandığımız, güvendiğimiz için yapmıyoruz. 3-4 yıldır delil bulmak için her tarafa yazı yazıyorsunuz, ama bir şey bulamıyorsunuz. Bulabildiğiniz en güçlü deliller de cezadan kaçmak için bulduğunuz gizli açık tanıklar. Bir tane gizli tanığı biz yok iken dinlediniz. Niye yaptığınızı bilmiyorum ama ayrı bir usul uyguladınız. Çünkü bu iftiracılar çıkıp ‘biz pazarlık sonucu iftira attık’ deseler siz ‘hayır yalan söylüyorsunuz’ dersiniz.
Savcı itirafçılar için ihale açtı
Savcı itirafçılar için ihale açtı. İlk başta kimse ihaleye girmedi. Sonra, ‘Ya hiç mi ihaleyi alan yok? Alan olursa kurtulacak’ dediler. Herhalde hemen ertesinde ikinci kez ihaleyi açtılar. Dava için uygun birkaç itirafçı buldular. Sonra tanıklardan iki tanesinin, Merdan Rüştü Ovalıoğlu ve Kerem Gökalp’ın daha önce aynı cezaevinde birlikte kaldıkları ortaya çıktı. Merdan, ifadeye rağmen bırakılmadı. Bu kişilere muhtemelen serbest bırakılmak vaadinde bulunuldu. Avukatlarımız bu beyanlar karşısında bir ödül alıp almadıklarını; yani serbest bırakılıp bırakılmadıklarını sordu. Ancak mahkeme bunu araştırmadı. Gizli tanığı gizli dinledi. Dosyada başka delil var mı? Yok! Geri kalan her şey polis, asker ve bulabildiğiniz ne kadar müşteki varsa almaya çalıştığınız beyanları var.
Bu gençler hangi çağrım ile çıkmıştır bilelim
Çok ilginç bir durum var. Son mahkeme tutanağına baktım da dosyamızın delil açısından o kadar zayıf olduğunu düşünmüş olmalısınız ki tutukluluk gerekçelerinin birinde bir yerel mahkemede savunma yapan bir avukatın ifadelerini koymuşsunuz. Muhtemelen avukat müvekkilinin örgüt çağrısı ile hareket etmediğini ispatlamak için gayri ihtiyarı ‘örgüt çağrısı ile değil, Demirtaş'ın HDP’nin çağrısı ile sokağa çıkmıştır’ diyor. Dolayısıyla avukat beraatını istiyor. Şimdi siz bu kısmı almışsınız ve tutuklama gerekçesiyle içine koymuşsunuz. Bulduğunuz her delil kıymetlidir fakat şunu bir yere yazın ki ben de bileyim; bu insanların hangi çağrım ile çıktığını yazın. En azından bilelim. Bu gençler hangi çağrım ile çıkmıştır bilelim. Yazamıyorsunuz çünkü yok.
Toplumun rehabilite edilmesi lazım, bunun yolu da barıştır
Devlet ‘ben buna düşman diyorsam düşmandır’ diyor. Verilen mesajın genlerinde, kodlarında bu vardır. Bu mesaj, toplum tarafından çok net alınır. Bütün katmanlarda eğitim durumlarına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşını eğitim ve askerlik yoluyla eğitmiştir. Askere alınan her genç burada eğitilir. Hem teorik olarak hem de fiilen anlatılır ve insanlar hizaya çekilir. Bir askerlik anısı olarak değil, dava ile doğrudan ilgili olduğu için anlatıyorum. Askerliğimin bitmesine yakın benimle yaşıt bir komutan, topladı herkesi bir çember şeklinde. Ortasında bir sandalyede oturuyor. O zaman İHD Diyarbakır Şube Başkanıydım. Selam verdikten sonra 15 dk rahat demeden bekletti ve ‘Bak burada olduğun sürede anlamışsındır. Ben daha önce Batman’da görev yapıyordum. 90’lı dönemlerde… Bilirsin. Umarım buradan çıktığında akıllanırsın’ şeklinde cümleler kurdu. Ben cevap olarak 'Sen de benim adımı çok duyacaksın dedim. Adım Selahattin Demirtaş dedim. Neye uğradığını şaşırdı. Bir şey de demedi. Fakat askerlerin temel mantığını bana anlatmış oldu. Kendince bana ‘Türk’ün gücünü gösteririz’ dedi. Şu anda bu davayı takip ediyorsa büyük ihtimalle bunları da hatırlar. Bir yıl sonra milletvekili oldum. Kendi ismimi de unutmadım ve bu tarihten beri siyasetteyim. Bizi yok etmek istiyorlar. Resmi ideoloji ile beyinler iğdiş edilmiş. Ahlaken, ideolojik olarak çökertilmişler. Bu toplumun rehabilite edilmesi lazım. Bunun yolu da barıştır. Bu travmalardan çıkması yıllar sürer. Okullarda tarih, bilim diye anlatılan safsatalar yerine alternatif okumaların yayılması lazım. Kobanî meselesi de böyledir. ‘Savaş olmadan bir millet var olmaz’ diyen bir zihniyet yargıyı yönetiyor. Barış onun için tehlikedir. Ne zaman barış desek bu mermer duvara çarpıp geri dönüyor. Türk toplumunun geneli bunu bilmez. En demokratı ‘bizim de kapıcımız Kürt’ der. Kendini bu şekilde savunur. 'Bizim Kürt gelinimiz damadımız var’ der. ‘Bizim de Kürt arkadaşımız var’ der. Bu kadar tanıyor. Tanımak için çaba da sarf etmiyor. Hakimler, savcılar Kürtleri bilmiyor, tanımıyor. Ülkenin bir parçası olan Kürdistan bölgesi hala sürgün bölgesidir. Devlet dairelerinde birbirini tehdit edenler ‘Seni Antalya'ya sürerim’ diyorlar mı? ‘Seni Çukurca’ya Hakkari’ye sürerim’ diyor. Hiç ‘Datça’ya Bodrum’a seni sürerim’ diyeni duydunuz mu? Ama Kürdistan ötekidir. Başka bir yerdir, bunu bilirler. Sürgün edilenler de ağlayarak giderler. Sonra hakikati gördükten sonra dönmek istemezler. Ama dönünce de ağlayarak dönerler. Kürt gerçekliğinden bu kadar uzaktır Türk toplumu. Aynı zamanda Türk aydını halkını, toplumu tanımaz. Türkiye'deki Kürtleri, yargılayanlar genelde bilmez.
Kürtleri ve Kürdistan’ı inkar, insanlığı inkardır
Tarihsel açıdan da bizi yargılamaya hakkınız yok. Neden bize haksızlık yapılıyor, onu netleştirmeye çalışıyoruz. Kürtlerin gönlü barış, kardeşlik için atar. Kürdistan ana vatanıdır ve bunu gönlünden çıkaramaz, ana vatanını çıkarıp atamaz. Kürdistan dediğimiz de Hakkari’den Şırnak'tan ibaret değildir. Yok etmeye çalıştığınız da yok olmuyor. Kürtleri ve Kürdistan’ı inkar insanı, insanlığı inkardır. Kürt milletinin bir tarihi vardır. Bu inkarı kabul edersek onursuz oluruz. Bunu inkar eden birisinin riyakar olduğunu çok iyi bilirsiniz. Başka birinin kimliğini inkar eden biriyle karşılaşsak kendimizden utanıyoruz. Bir siyahi, siyahiliğinden utanırsa beyaz olmak isterse biz üzülüyoruz. Utanç duyuyoruz. Bize Kürtlere bu dayatılıyor. Köle lazım size! Hayır, biz özgür insanlarız, bizim milli marşımız var. Kaç Türk bunu biliyor?
Bir meşe ağacımız da mı yok Türkiye sınırları içinde?
Irkçı, faşizan hezeyanlara nasıl boyun eğebiliriz? Nasıl biz bunlara ‘Evet doğrudur, bunların hepsi hakikattir’ diyebiliriz. Neredeyse 200 yıldır Kürtler buna itiraz ediyor. Yazı, şiirle, silahla ve siyasetle itiraz ediyor. Kullandıkları her yöntem ‘terörist’ olarak kabul ediliyor. Musa Anter bir şiir yazdı diye, Kımıl şiiri nedeniyle yargılandı. 49’lar Davası'nı bu Kımıl şiiri tetikledi. Şiirden dolayı terörist oldu. Türkiye Kürtleri ifadesi yargılamalara neden oldu. Tarih karşısında kim suçlu olabilir? En büyük coğrafyacılar, harita mühendisleri Allah billah aşkına gitsinler Cizre’den, Silopi’den, şöyle Şırnak ve Hakkari’den Cudi ve Gabar üzerinden şöyle Şemzinan’a kadar bir haritayı bize bir anlatsınlar. Nasıl çizildi bu haritayı bir anlatsınlar. Bu harita nasıl çizildi de Kürdistan’ın hepsi diğer tarafta kaldı. Orası resmen Kürdistan. Irak Anayasası'nda Kürdistan yazıyor. İran Anayasası’nda Kürdistan eyaleti yazıyor. Rojava resmen değil. Ama Rojava Kürtçe dilinde batıdır. Peki dünyanın hangi usta haritacıları bu kadar iyi, mükemmel çizdiler de Kürdistan'ın bir böceği bile Türkiye’de kalmadı da hepsi öbür tarafta kaldı? Bir metre bile Kürdistan yok mu ya burada? Bir metre varsa biz o bir metreyi savunalım. Biz o bir metreye Kürdistan diyelim. Bir ağacımız bile yok mu? Bir meşe ağacımız da mı yok Türkiye sınırları içinde?”
Kardeşlerimiz tehlike altındayken biz burada keyif yapamayız
Kobanî’nin Kürt kenti olduğunu belirten Demirtaş, “Kobanî de Kürdistan’ın bir kasabasıdır. Sınırın öbür tarafında kaldığı için kimse düşman göremez. Vatandaşı olduğumuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti de diyemez! Orada IŞİD barbarlarınca katliam yapılmasına izin veremeyiz ki yakın zamanda kısa süre önce Şengal’de, Musul’da çok açık trajediler yaşandı. Buradan baktığımızda siz başka bir şey görebiliyor olabilirsiniz ama biz kardeşlerimizi görüyoruz. Kardeşlerimiz tehlike altındayken biz burada davul zurna çalıp keyif yapamayız. IŞİD’in saldırılarına karşı dünyayı duyarlı kılmamız lazım. Tehdit olarak görülen budur. Korkulan budur. Ortalama bir Türk şunu sormaz; ‘Kobanî bir Kürt şehri ise tam bitimindeki Suruç nedir?' Türkiye’de birçok insan Rojava’ya IŞİD’in saldırısı ile orada Kürtlerin yaşadığını öğrendi. Tarihte yok, eğitim kitaplarında yok. Onu da unutturmak için Ayn-el Arap diyorlar. Tarihi bir kasaba değil ki orası. Kobanî ismi de bir şirket isminden geliyor. Orada bir İngiliz şirketi petrol arıyor, Kürtler ona Kobanî diyor. Orası Ayn-el Arap olsa ne olur, Ayn-el Türk olsa ne olur? Aynı duyguyu Bakü için hissettiniz mi? ‘Ermenistan haydut devlet. Sahada da yanınızdayız’ diye onlarca manşet haber var. Peki bin yıllık kardeşlerimiz Kobanî için niye atmazlar? Azerbaycan Türkleri için İHA SİHA gönderen Türkiye, Kobanî için tweet atmış olan bizleri niçin katil, terörist ilan eder?
Kobanî’deki Kürtler niye kardeşimiz değil?
Asıl olan yurttaşlık ise askerliğimi yaptım, vergimizi de tıkır tıkır veriyoruz. Herkesten çok veriyoruz. Şirketlerden bile çok veriyoruz, vergi kaçırmıyoruz da. Türk milliyetçilerden bile çok vergi veriyoruz. Peki niye halkımın yaşadığı bir parçada IŞİD katliam yaparken vergi verdiğim devlet, Azerbaycan’a gösterdiği ilginin milyonda birini göstermiyor? Günlerdir onun nedenini anlatıyorum. Türk ırkçı hezeyanlarından başka birşey değildir. Bana Azerbaycanlılar ile nasıl tek millet iki devlet olduğumuzu izah eden her Türk’e, şapka çıkarırım? Ama Anayasa’ya göre izah edecek. Ve nasıl Kürdistan Federal Bölgesi ile Kobanî ile tek millet iki devlet olamadığımızı da izah etmesini isterim. Madem, Anayasa’ya göre vatandaş olan herkes Türk’tür, madem sadece bunlara Türk deniliyor o zaman vatandaş olmayanlar Türk değildir. Azeriler de Almanya’daki Türkler de Türk değildir. Biri vatandaşlıktan çıktı mı, Türk olmaktan da çıkıyor. Anayasa öyle diyor. Azerbaycan’daki Türkler kardeşimiz ise Kobanî’deki Kürtler niye kardeşimiz değil? Biz o dönemde Türkiye için tarihi bir fırsat olduğunu söyledik. Yüzyılı aşkındır Kürt halkının duyguları kırıldı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti doğru yaklaşmadı, ama ‘bu tarihi bir fırsattır’ dedik. ‘Türkiye Kobanî’ye yardım etse bu bambaşka bir şey olur’ diyorduk. ‘Türkiye yardım etsin, Kobanî düşse bile sonuçları itibariyle ağır bir travma oluşmaz’ demiştim. Silah göndermesine bile gerek yok. Silahlı müdahaleye bile gerek yok ya! İçinin yandığını hissetsin yeterliydi. Fakat ne yapıyorlardı? IŞİD’i izleyen Kürtlere gaz attı bu devlet! ‘Destek gösterisi bile yapamazsınız’ diyordu. Devlet içindeki kimi yetkililer, yardım edilmesi taraftarıydı. En nihayetinde tarihi bir fırsat heba edildi ve oradan korkunç bir kırılma çıktı. Hala toparlanamıyor. Çünkü hala ismine Kobanî Davası denilen dava adı altında Kürtlerin temsilcileri, siyasetçileri yargılanıyor.”
Çözüm için en büyük desteği biz verdik
Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bakın AKP’li Kürtler, avukatlar ile bana haber gönderiyorlar; ‘Savunmasını saygı ile karşılıyoruz, duruşu önünde saygı ile eğiliyoruz’ diyorlar. Bu kırılmayı yaratan bizler değiliz. Bu politikaları üretenlerdir. Türk aydınına düşen, buna şaşırmak değildir. Bunu anlamak, anlatmaktır. Türk aydını kemalist, sosyalist, muhafazakar olabilir. Ama bu ülkede bir Kürt milleti var, biz yüzyıldır görmezden gelindik. Ama bunu insanlığa sığmaz deyip anlatmaları lazım. Biz bunları mahkemelerde anlatıyoruz. Başka türlü sorun çözülmüyor. Nerede olursa siyasi parti taraftarları birlikteliği savunmalıdır. Kürtler birliği sağladıkça barış ve çözüm gelir. Kürtlerin birbiriyle cebelleşmesi Kürtler’e ancak zarar verir. Kürt ve Türk aydınının birlik oluşturması çözümü yaratır. Dolayısıyla bu savunmalarda anlatmak istediğimiz, verdiğimiz mesaj budur. Biz burada bu bedelleri çözüm uğruna ödüyoruz. Çözüm için en büyük desteği biz verdik, veriyoruz. Hapiste de olsak veririz. Sadece hakikati üretmek için yalanlardan ibaret bir davayla karşı karşıyayız.
Abimi dağa PKK değil devlet gönderdi
Burada gördüğünüz dürüst siyasetçilerdir. Siyaset yapıyorlar, yapacağız. Bizim işimiz budur. Aksi takdirde ahlaksızlık olur. Benim abim dağda. Biliniyor. Siyaset yaptırmadılar, dağa gitti. Benim annem oğlunu sağ istiyor. Kim ne derse desin. Eğer bir siyasetçi abime bel bağlayarak maaş alıyorsa kusura bakmasın annem sağ istiyor. Ölümlere bel bağlayarak siyaset yapamazsınız. Bakın ‘şehitler tepesi daha çok şehit görecek’ diyorlar. Kin ile beslenenler vatansever, milliyetçi biz terörist! Siyasete inancını kaybedenler dağa gidiyor. Buna sebep olanlar da sizsiniz. Dağa biz göndermiyoruz, gönderenler belli. Abimi, dağa ben göndermedim, PKK de göndermedi, devlet gönderdi. Atmadıkları iftira kalmadı. Ben abimin dağdan gelmesini istiyorum. Siz ise ‘teslim olun’ çağrısı yapmamızı istiyorsunuz. Buyurun, siz yapın. Yıllardır yapıyorsunuz. Biz çözüm olsun istiyoruz. Dağda karakol da olmasın. Önerdiğimiz bütün çözüm süreçleri buna işaret ediyor. Demokratik özerklik de böyledir. Biz bunu büyütmeye çalıştıkça devlet dağa gitmeyi büyütüyor.
Koskoca bir halkın sorunlarını temsilcileri ile nasıl konuşmazsınız?
“Bizim burada 7 yıldır suçsuz yere yargılandığımızı görenler hiç mi etkilenmiyor?” diye soran Demirtaş, şunları söyledi: “Çözüm önerimiz açık, aleni. Bir masa etrafında oturup konuşalım. Biz nerede yanlış yaptık, nasıl telafi edebiliriz, bunları oturup konuşmamız lazım. Kimin ile konuşacağı soruluyorsa, bu son derece gereksizdir. Kürtlerin temsilcileri vardır. Koskoca bir halkın sorunlarını temsilcileri ile nasıl konuşmazsınız? Biz bu yüzden Abdullah Öcalan diyoruz. Bu, devleti küçültmez; büyütür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yanlış bina üzerine inşa edilmiş. Temel yanlış. Devasa bir bina koydun mu, biri çıkıp ‘Kürdüm’ deyince o temel sallanıyor. Kürdüz demesek onurumuzdan oluyoruz. Kürdüz deyince ‘terörist’ oluyoruz. O yüzden temeli değiştirmek lazım. Bundan korkmamak lazım. Devletin bunu düzeltmesinden korkmaması lazım. Bunu düzelttikten sonra herkese yetecek kadar evimiz olur. Binada herkes özgürce yaşayabilir. Kendi uydurduğumuz yalanın üzerine bir bina inşa edilmiş. Yüzyıldır sallanıyor. Balkonlardan düşenler oluyor. Yıkıldı yıkılacak. Dönüp dolaşıp binayı sallayana cop vuruyorsunuz, işkence ediyorsunuz. Ancak çıkıp yapacak şey, Alevileri, Kürtleri tanımaktır. Yoksa ne olur? Bilmiyorum. Bunu çıkıp Naci Görür’e sorun. O deprem uzmanı ben değilim. Bir sorun bakalım iki kolon üzerine inşa edilen bir bina depremde yıkılır mı yıkılmaz mı?
Seçim ittifakı gibi kısır ittifaklardan bağımsız, 'nereye gidiyoruz' üzerine bir yol haritası çıkarılmalı
Çağrımız şudur; bu bedelleri çözüm için ödedik. Türkiye’nin ana akımında yer alan bu ülkenin Alevileri, sosyalistleri, Kemalistleri, Kürtleri, muhafazakarları ve ayrı bir başlık olarak kadınları bir araya gelmelidirler. Seçim ittifakı gibi kısır ittifaklardan bağımsız bir şekilde nereden geldik, nereye gidiyoruz üzerine tartışıp bir yol haritası çıkarabilirler. Abdullah Öcalan da buradan çıkacak sonucu dikkate alır. Bu iş kalıcı barışa kadar gider. Onun da sürece katılma süreci gelişir. Türkiye’nin bütün farklı kesimleri bir masa etrafında bir araya gelip kendi hakikatini masaya dökmeli. Ortak akılla nasıl ortak yol haritası çıkarabilirizi birkaç gün tartışsınlar. Niye Hakkari Çukurca’daki 20-25 yaşındaki gençlere yüklüyorsunuz? Niye abime yüklüyorsunuz? Aydının işi, siyasetin işi silaha dayanmak değildir, işi çözüm üretmektir.
Çıkacaksa bir şey, onurlu bir barış çıkmalı
Bu bir fedakarlık da değildir. İnsani, hassasiyetli bir tutum olur. Umarım bu dava vesilesiyle ortaya koymaya çalıştığımız duruşumuz bu zahmetli günlerinde herkesin bir kez daha durup düşünmesine vesile olur, tecrit ile zulüm ile bu iş yürümüyor. Pazartesi son kez konuşacağım. Belki yıllarca konuşmayacağız. Emin olun bize milyon yıl ceza da verseniz bu hakikatlerde bir değişiklik olmayacaktır. Bütün bu hakikatler sosyolojik hakikatlerdir. Dediğimiz gibi biz savunmamızı size değil halka yapıyoruz. Zaten muhatabı da siz değilsiniz. Madem biz cezayı çektik, bu dava yeni bir birlikteliğe vesile olsun. Ben kimseye kin beslemiyorum. Çözüm adına bu bedeli ödedim. Kişisel öfke duymuyorum ve bu şekilde hareket edip halkımın kaderi ile oynamayın. Bu seçim arifesinde birkaç belediye pazarlığına indirgenmemeli. Bu mücadeleyi birkaç belediye için yapmıyoruz. Çıkacaksa bir şey, onurlu bir barış çıkmalı.”
Demirtaş’ın talebi üzerine mahkeme duruşmayı yarın saat 10.00’a kadar erteledi. Mahkeme, yarın tutukluluk incelemesi yapacağını da paylaştı.
4 Ocak 2024