Demirtaş: Baskıların nedeni korku, bin odalı sarayında korkudan uyuyamıyor


Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın Meclis grup toplantısı konuşmasından spotlar:

Bir arada olmaktan duyduğum onurla herkesi selamlıyorum. Grup toplantılarını düzenli olarak yapıyoruz. Meclis’te çalışan tek mekanizma da bu. Komisyonlar çalışmıyor, Genel Kurul durmuş durumda. Bu nedenle grup toplantıları çok önemli görüyoruz. Meclisin ana etkinlik çalışması olarak görüyoruz. Sorunlarını görünür kılmak üzere, destek ve dayanışma amacıyla buraya gelen yurttaşlara teşekkür ediyorum. 

Belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey hak hukuk adalet, çünkü ülkede en az bulunan değerler bunlar. Adaletin olmadığı hukukun işlemediği bir ülkede yaşamak tabi ki kolay değil. Hak savunucuları, adalet atayıcıları kendileri için değil, zulüm altında olan herkes için mücadele ediyor. Bugün Türkiye’de AKP iktidarının ve Saray’ın zulmünün ulaşmadığı neredeyse hiçbir ev kalmadı. Saray’ın etrafındaki leş kargalarını bir yana bırakırsanız herkes baskı altında. Ya işten atılmış, ya soruşturma altındadır. Ya başına bir şey gelmiş ya da bir şey geleceğinden korkuyor. Böyle bir ortamda herkesin birleşebileceği temel ilkeler adalet ilkeleridir, hukukun ilkeleridir. Toplumun tamda bugünlerde bu ilkeler etrafında direniş ortaya koyması gereken günlerdeyiz.

- Arkadaşlarımız tutuklu değil, rehine

Gün geçmiyor ki bir zulme imza atılmasın. Gültan Kışanak, Fırat Anlı ve Ayla Akat Ata, bilinen siyasetçiler. Başlarına gelenleri gördünüz. Komplo ve iftira kampanyasıyla, seçimle kazanamadıkları belediyeyi ele geçirme operasyonunu gördünüz. 

Tayyip Erdoğan, siyasete girdiği günden bu yana Diyarbakır’ın hayalini kuruyor. Bu hayalleri hep kuruyor ama Diyarbakır ona kabus yaşatıyor. Hayalleri kabusa dönüşüyor. Van yine öyle. Hangi yolla olursa olsun alınacak talimatını veriyor. Her yerel seçimde özellikle buraların seçim sonuçlarını çok yakından takip ediyor. Sandıklar açıldığında bizzat telefon ederek buraların sonuçlarını soruyor. Her seferinde de hayalleri yıkılıyor. 

Biz bin bir zorlukla seçim çalışması yaptık. Biz seçim bildirisi dağıttık, onlar para dağıttı. Biz ellerimizde seçim materyallerimizle ev ev dolaştık, onlar para dolu bavullarla. Tehdit etiler. Seçim kurullarını satın almaya çalıştılar. Müşahitlere baskı yaptılar, hazine yardımından tek kuruş alınmadığı dönemlerde, o zor koşullarda seçimleri kazandık. Kendisi de hep hayal kırıklığıyla yaşadı.

Şimdi 15 Temmuz akşamı “Bu bize Allah’ın bir lütfudur” lafının nedeni daha iyi anlaşılıyor. Bütün kirli hayallerini, kirli emellerini yapma olanağı budur. Daha önce yapamadığı ne kadar ahlaksızlık, ne kadar ilkesizlik varsa şimdi yapıyor. Diyarbakır belediyesine yapılan operasyonun nedeni budur.

Bakın, bizim belediyelerimizde müfettişin sabit odası var, çünkü hiç çıkmıyorlar. Yıllardır yapılıyor bu. Tek bir hırsızlık, tek bir yolsuzluk bulmaya çalışıyorlar. Sizce, bir slogan attı diye 15 yaşındaki çocuk yaka paça hapse atılırken, şimdiye kadar bir kuruş dağa gitmiş olsaydı o belediye başkanı çoktan hapse atılmaz mıydı? Bugüne kadar tek bir belediyemizin kasasından dağa tek bir kuruş gitmemiştir, gitmesinin de olanağı yoktur. Resmi bütçedir. Harcanan her kuruşun belgesi olmak zorundadır. PKK’ye para verip belge mi alıyorlar? Böyle saçmalık mı olur? Ayrıca belediye başkanlarımız halkın parasını başka yere göndermez. O para o şehre harcanmak içindir, halkın parasıdır.

Peki bunlar utanmadan sıkılmadan belediyeler dağa para gönderdi yalanını sallarken savcılar böyle bir şey mi iddia etmiş? Hayır. Sorulan sorulara bakıyorsunuz, böyle bir iddia yok. Peki lağım medyanızda bu iftiraları atarken hiç mi utanmanız sıkılmanız yok? Bir başbakan olarak hiç mi utanıp sıkılmıyorsun? Çık de ki “Biz belediyeleri alamıyoruz, en iyi bildiğimiz yolla, hırsızlıkla alacağız.” 

- Kandırılan kerizler istifa etsin

Ha, teröre destek diye belediyelere kayyum atanacaksa iki örnek vereyim: Kadir Topbaş, Melih Gökçek. Kayyum atayacaksanız, Ankara’yı parsel parsel verenlere kayyum atayın. Diyeceksiniz ki, bunların elebaşı Saray’da. Doğru. En çok yardımı kendisinin yaptığını itiraf da etti. “Ne istedilerse verdik” dedi. Ama sihirli bir laf bulmuş, “Kandırıldık, Allah bizi affetsin.” Allah sizin belanızı versin be! Allah sizin belanızı versin!

Sen Cumhurbaşkanı olmuşsun, öbürü bakan olmuş, unların hepsi kandırılmış da Bank Asya’dan havale yapmış sıradan yurttaşın kandırılma hakkı yok. Niye? Çünkü halk çok zeki, onları kandıramamışlar ama siz saf, keriz olduğunuz için sizi kandırmışlar. Ülkenin bu kadar saf, keriz tarafından yönetilmesi yanlış bir şeydir. İstifa edin. 14 yıldır gelen kandırdı, giden kandırdı. Bir kez daha kandırılmayacağınızın garantisi var mı?

Öğretmen maaşıyla alınan eve el koyuyorlar. İnsanların rızkına el uzatıyorlar. Bunları normal karşılayabilir miyiz? AKP’ye biat etmeyenlere zulüm yapılmasına sessiz kalabilir miyiz?

Gültan Kışanak ve Fırat Anlı meselesi sıradan bir adli yargı işi değildir, toplumu teslim alma projesinin bir parçasıdır. Dolayısıyla durumu hukuki kavramlarla, tutuklama olarak tanımlamayı doğru bulmuyoruz. Bu bir rehin almadır, kaçırılmadır. Arkadaşlarımız şu anda iktidarda olan bir çete tarafından kaçırılmıştır ve Kandıra Cezaevi denilen bir yerde rehin tutuluyor. Doğru tarif budur. Adil bir yargı olsaydı arkadaşlarımız zaten tutuklanmayacaklardı. Ortada yargı yok. Ortada Hükümet de yok, bir çete var.

- Baskıların nedeni korku

Mafyanın bir raconu vardı, bunlarda o da yok. Saray’daki zat da çıkıp “Ne mağduru” diyor? Demek ki yüreği daha soğumamış. Tek tek diz çöktürme peşinde. Kendini dev aynasında görenlerin temel özelliği budur.

78 milyonuz. Bir kişi ona biat etmezse rahat uyuyamaz. Korkar. Çünkü o 1 kişi yarın 2 olabilir. Ne olur, ne olmaz diye o bir kişiyi susturmak ister. Toplumu korkutmak istemesinin nedeni kendi korkusudur. Bin odalı sarayının bininde de uyku yoktur, huzur yoktur. Kimseye güvenmiyor. Başbakan’a bile güvenmiyor. Damadını kayyum olarak Hükümet’e atadı biliyorsunuz. Bakanlar Kurulu toplantılarında Berat Albayrak’ın sözü geçiyor. En yakınında bulunan insanlara artık güvenmiyor. Bu korkuyu, toplumda baskıyı arttırarak aşmaya çalışıyor. Bu patolojik bir vakadır. Sadece siyasetin değil, psikiyatrinin de konusudur. Tabi ki doktor hastasıyla ilgili durumu açıklamak zorunda değildir ama bu hasta memleketi de hasta etmişse.

Korkunun yayılması için bazı tedbirler almak istiyor. Örneğin medyaya ağır bir sansür. Çünkü korku nasıl bulaşıcıysa, cesaret de bulaşıcıdır. Basına yönelik darbe, 15 Temmuz’dan sonra büyük hızla devam etti. En son Cumhuriyet gazetesinin başına geleni biliyorsunuz. Köşe yazarlarının yaşlarına, hastalıklarına bakılmaksızın alıp hücrelere koymuş durumdalar. Cumhuriyet gazetesini nasıl ele geçirebiliriz, nasıl kayyum atayabiliriz hesabı yapıyorlar. Günlük Kürtçe yayın yapan tek gazete Azadiya Welat kapatıldı, dünyanın tek kadın haber ajansı Jinha kapatıldı. En korktukları şey ne biliyor musunuz? Budur. [Demirtaş burada Cumhuriyet ve Azadiya Welat gazetelerinin manşetlerini gösteriyor.]

- Bunları tepe taklak etmeliyiz

Teslim alınmamış tek bir odak bile onun için tehdittir. Onun işi bu. Kendisinden beklenen de bu. Mesele bizim ne yapacağımız. Bu gibi durumlarda yan yana olmak, dayanışma içerinde olmak, teslim olmamak çok önemli ama hep savunmada kalmanın da bir anlamı yok. Bizim bunları tepe taklak etmemiz lazım. Ailemin, çocuğumun geleceği için korku yaşıyorum diyen herkesin boynunun borcudur bu.

Açık söylüyorum, ilk sandık önümüze kurulduğunda güçlü bir muhalefet bloğuyla bunları devirmemiz lazım. Biz şu faşist bloka mecbur muyuz? Bu faşist blok %50 oy alırız diyor da, bizler neden bir araya gelip %60 oy alamayacakmışız? Bunu zamanı geldi de geçiyor bile. Taban da buna kapalı değil.

Ama maalesef bazı partilerin yöneticileri kendi koltuk çıkarları için imkanları heba etti. Geçen seçimlere bakın. Biz demokratik bir iktidar alternatifi sunalım dedik. Karşılaştığımız tutum neydi? Her seferinde faşist blok tercihinde bulundular. AKP’ye fırsat veren hep ana muhalefetin hataları oldu. Bundan ders çıkarmışlar mı diye bakıyoruz, buna dair bir işaret de yok. 

Ülkenin geleceği bu kadar büyük bir tehlike altındayken temel ilkelerde birlikte mücadeleye çağırıyorum. Buna bile gelmeyenler, ülkenin geleceğiyle ilgili nasıl söz söyleyecekler? Allah aşkına ben merak ediyorum, Yenikapı’da meydana çıkan Ana muhalefet lideri sen orada konuşurken orada tek bir CHP’li var mıydı? Yoktu. Seni tabanın başka bir ruhun peşinde, sen başka bir ruhun.

Meclis dışındaki demokrasiden, özgürlükten yana diğer partiler için de söylüyorum, artık önyargıları bir tarafa bırakmak lazım. Faşizme, zulme karşı bu dayatmacı anlayışa karşı rengarenk çiçek bahçesi gibi bir arada duran HDP’nin yanında durmayacaksınız da kimin yanında duracaksınız? Saray’dan bir şey çıkmaz. Birlikte yola çıktıklarını sata sata oraya geldi, siz kimsiniz ki? Siz idam sehpasına çıksanız gözünüzün yaşına bile bakmaz.

- Başkanlık değil, diktatörlük

Hükümet bypass durumda. Adına fiili başkanlık diyorlar da, başkanlık sistemini bilmesek yutturacaklar. Dünyada pek çok başkanlık istemi var, hangisine uyuyor yaptıkları? Adına niye başkanlık diyorsun? Biraz mert ol, diktatör olmak istiyorum de. Başkanlık tartışması yapılıyormuş gibi toplumu kandırmaya çalışmalarına izin vermeyelim.

Ortada bir başkanlık sistemi tartışması yok. Bir başkanlık tartışması olsa, özgürce tartışabilsek. Ama toplumun yarısından fazlası başkanlık dediklerinin diktatörlük olduğunu biliyor ve bundan korkuyor. Sen bu durumda kendi başkanlığını ilan edersen halkın başkanı olmazsın. Sen artık toplumun tamamının başkanı olamazsın. Cop cumhuriyetinin başkanı olursun.

Sen o şansı kaybettin, bitti. Sen bir Alevi anneyi meydanlarda yuhalattığında Alevilerin başkanı olma şansını kaybettin. Kürtlerin yüreği kanarken sen Antep’te keyifle “Kobanê düştü düşecek” dediğinde Kürtlerin başkanı olma şansını kaybettin. Hakkını arayan emekçiyi gazla copla ezmeye çalıştığın günden bu yana emekçinin başkanı olma şansını yitirdin. 

Kadınları kuluçka makinesi yaptığın günde bu yana kadınları başkanı olma şansını yitirdin. Cop Cumhuriyeti’nin başkanı olabilirsin, sana hayırlı olsun. Başka hiçbir şey olamazsın.

- Başkanlık teklifini getiremiyorlar

Meclis’te bir teklifleri varsa hiç geciktirmesinler. Milletvekillerinin tutumunu görmek istiyoruz. Kaç cesur milletvekili var ki, ülkeyi diktatöre teslim etmek istemiyor. Görmek istiyoruz. Bizim tavrımız bellidir. Alanlara gitmek gerektiğinde de diktatörlüğe hayır diyeceğiz.

Neden getirmiyorlar? Adam 14 yıldır hayalini görüyor Meclis’e neden getirmiyorsunuz? 5 yıldır başkanlık dilinizden düşmüyor, hala elinizde bir tasarı yok mu? Kazın ayağı öyle değil. Neden öyle değil? Çünkü darbenin siyasi ayağı henüz ortaya çıkmadı. Biliyorlar, ortaya çıkarmadılar. Darbeden haberi olan kaç AKP’li varı biz bilmiyoruz ama onlar tek tek biliyor. Belki de senin yakın siyasi kurmayların var darbenin içinde. Belki bakanlar var. Kaç AKP’li yönetici var darbenin içinde olan? Hiç mi yok? Fakir fukaranın zorunlu askere gitmiş zavallı erleri Boğaz Köprüsü’nde linç ettiniz, kendi içinizde kaç darbeci var? Ne diyor atanmış Başbakan “Biz içimizdeki FETÖ’cüleri temizledik.“ E temizlemiş olsaydınız 3 kişi kalmış olmanız gerekirdi? :) Aranızda anlaştıysanız onu da bilelim. “15 Temmuz  gecesi “Sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” pazarlığı yapıldıysa onu da bilelim.

Ülkenin Genelkurmay Başkanı. Ayakta uyumuş. Yaveri onu esir almış. Normalde onurlu bir asker rütbesini söker atar, istifa eder. Bu ne yapıyor? Meclis’e kahraman gibi geliyor, AKP’liler de ayakta bunu alkışlıyor. Bazı sözde siviller de Saray’da bununla selfie çekiyor. Utanmazlar. Dünyanın neresine gitseniz askerliğin bir onuru gururu vardır, ben inanmıyorum da. Sizde yok mu? Ordu komutanları, bak kendi törenlerinize üzeriniz aranarak giriyorsunuz. İşte korku böyle bir şeydir. 

- Bakan’a yaranma işkencesi 

Şimdi aman bana dokunulmasın diye hiç yapılmaması gereken zulümleri katmerli şekilde yapıyorlar. Bu vur dediğinde aşağıdakiler öldürüyor. Yaranabilmek için. İşkence yapılmayan cezaevi yok. Neden biliyor musunuz? Adalet Bakanı’na yaranmak için.

Adalet Bakanı Bekir Bey, sana çağrı yapıyorum, beraber gidelim cezaevine. Bak daha dün Trabzon’a sevki yapılan tutuklulara yolda ağır işkence yapılmış. Silivri’de yüksek yargı üyesi bir kadın, işkence nedeniyle intihar noktasına geldim diyor. Bunlar da işkence yok diye diye işkencecileri cesaretlendiriyor. Başbakan da biz OHAL’i devlete karşı ilan ettik, millete karşı değil diyor.

Çevik kuvvet polisleri gözaltına alınmış işkence yapılmış. Hani “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” diye slogan attığınızda sizi döven polislere işkence yapılıyor. İşkence yaptığınız kadının, gencin, çevik polisin yanındayız. 

- Savunma hakkı bitti

Avukatlık mesleği fiilen kaldırılmış durumda. Avukat sayısı sınırlandırıldı. Neden? Kirli işleri mahkeme salonunda örtbas edilebilsin diye. Avukat sanıkla konuşacak, kayda alacaklar. Belki savunma hazırlayacaklar, belki özel bir şey görüşecekler, belki de hiçbir şey konuşmayacaklar. Sana ne?

Savcı istediği gibi adliyeyi kullanacak, avukat adliyeye giremeyecek. Bunun adına da yargılama diyecekler. Buna yargı süreci derseniz yanılırsınız. Rehin almadır. Siyasi operasyondur. Yargılama altında yapılan şey siyasi linçtir. Biri gözaltına alındığında, hakim ben bunu tutuklamasam acaba yandaki hakim beni tutuklar mı diye tereddüt içinde. Hakim bakıyor bunun tutuklanacak bir şeyi yok ama ben bunu tutuklamazsam beni tutuklar mı diye hakim korkuyor. Bugünler hep böyle devam etmeyecek. Her diktatörün bir siyasi ömrü vardır. Ne kadar çabuk karşı hamle yaparsak o kadar hızlı olur gidişi. 

- Seçim sistemi proje okullar ve Kenan Evren

Rektörlük seçimini kaldırdı. Genel seçim yöntemine de müdahale edecektir. Seçim deyince adamın aklına sadece kendisinin seçilebileceği bir mekanizma geliyor. Eğitim sistemine bakın. On binlerce öğretmen açığa alındı. İşte proje okullar meselesi. Kendi kafasına göre müdürler atadılar, geri kalan öğretmenleri ülkenin her tarafına dağıttılar. Her yerde imam hatip okulları açacağız diyorlar.

Bütün zorlu dönemlerden nasıl çıktığımızı, bizi yakından tanıyanlar bilir. Kenan Evren darbeyi yaptıktan sonra o yıllarda doğan çocuklara Kenan ve Evren adını koymuş.  Çünkü insanlar kendilerini güvenceye almak için, korku nedeniyle “Ne yapayım, bir çocuğumun adı da Kenan olsun, Evren olsun” demiş. Adları Kenan ve Evren olanlar kurusa bakmasın. Peki ama bu Kenan Evren öldüğünde cenazesinde kaç Evren, kaç Kenan vardı? Var mıydı? Yoktu. Ölmezsek seni de göreceğiz.

1 Kasım 2016