HDP Grubu adına Muş Milletvekili Demir ÇELİK’in Maliye Bakanlığı bütçesi üzerine konuşması

34. Birleşim
19 Aralık 2014-Cuma

Bugün 36’ncı yılını andığımız Maraş katliamını ve orada yaşamını kaybeden 105 civarındaki Alevi, Kürt vatandaşlarını saygıyla, rahmetle andığımı ifade etmek istiyorum. Keza, yine, F Tipi Cezaevi’nde 28’i siyasi tutuklu olmak üzere, toplamda 32 vatandaşımızın yaşamını yitirdiğinin de 14’üncü yıl dönümü. Bir kez daha katliama bulaşanları kınadığımı, nefretle andığımı; yaşamını yitirenlere de Allah’tan rahmet dileklerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; doksan yıl inkâr ve imayla geçen bir ülkenin tarihî yüzleşmesi, olması gerekendir. Yüzleşmek yerine didişmek, gerilim ve gerginliklere yol açmak sorunumuzu çözmeye yetmemiştir, yetmeyecektir de. Yüzleşme adına, acıları hafifletmek adına gidenlerin işini kolaylaştırıp, buluşmaya fırsat vermek devletin yapması gereken görevdir. Mülki amirin bu konudaki tasarrufu kabul edilemezdir, biz reddediyoruz, şiddetle reddediyoruz. Olması gereken, halkların, inançların, kültürlerin buluşmasıdır, özgür yaşam alanlarında birlikte olmasıdır. Tam da bu noktada dün Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin üç saat yirmi dakikalık bir konuşmasında geleceğimize ilişkin bir kısım ipuçlarını bizlere verdi. Bizim bunu tartışmamız, hele hele Millî Savunma Bakanlığı bütçesini tartıştığımız bugün de dile getirmemiz önemlidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel emperyalizm bir yanıyla Amerika Birleşik Devletlerinin başını çektiği Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı öbür yanıyla da Rusya ve Çin’in başını çektiği Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan ve Özbekistan’dan oluşan Şangay, küresel stratejik çıkarlarını korumak, emperyal hegomonik yayılmacılığını sürdürebilmek için, resmî ilan edilmemiş bir üçüncü savaşı bizlere dayatmışlardır. Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da, Bahreyn’de, Yemen’de devam eden, bugün itibarıyla da Irak, Suriye ve Rojava’ya hapsedilen tam da budur. Yani egemenlerimiz, küresel emperyal güçler bir üçüncü dünya savaşıyla dünyamızı paylaşmak istiyorlar. Toprağımızı, suyumuzu, enerji kaynaklarımızı yetinmeden, eğitimimizi, sağlığımızı paylaşmanın savaşını stratejik çıkarlarına uygun olacak tarzda vekâlet savaşçılarına devretmiş bulunmaktadırlar. Bugün, gerek transatlantik gerekse Şanghay bileşenleri 5 temel alanımızı gasbetmek, el koymak adına bu savaşı körüklüyorlardır. 1) Hukuk devletini rafa kaldıracaklar. 2) Özelleştirmeyle toprağımızı, suyumuzu, eğitimimizi ve sağlığımızı özelleştirecek, masrafını ve giderini de kamuya yükleyeceklerdir. 3’üncüsü, tarım, hayvancılık ve gıda artık uluslararası küresel tekellerin hizmetine sunulacağından yaşamımız risk altında olacak, ürettiğinizin bir kıymetiharbiyesi olmayacaktır. 4’üncüsü, hak ve özgürlükler sınırlandırılmış olacak, yasaklar kanun devletinin hükümranlığıyla toplum zapturapt altına alınmak istenecektir. 5’inci olgu da, “yönetimin istikrarı” adı altında antidemokratik uygulamalarla farklı kimliklerin, inançların, düşüncelerin kendisini özgürce, öz gücüne dayanarak yönetilme fırsatını engelleyeceklerdir. Şanghay ve transatlantik anlaşması görünen o ki Rojava’da başlatageldiği bu çatışmalı hâlini, üçüncü savaş hâlini dünyanın dört bir tarafına yayacak.. Sayın Cumhurbaşkanımızın Avrupa Birliğinden vazgeçiyor görünüyor olması, Şanghay’la ve Rusya’yla dirsek temasına geçiyor olmasının da manası, okumaları budur. Artık, özgürlüğümüzden, barışımızdan konuşamayacağız, savaşın toplumsal ve siyasal yıkımlarla birlikte ekolojik yıkımla bizi karşı karşıya bırakacağı bir gelecekten bahsetmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün yaşanan barbarlık ve uygarlığın savaşıdır. Bu, on binlerce yıldır coğrafyamızda enine boyuna yaşanmıştır. Milattan önce 8000’li yıllarda Aşağı Mezopotamya’da Hassuna kültürünün, milattan önce 6000’li yıllarda Tell Halaf’ta, Yukarı Mezopotamya’da, Göbeklitepe’de yaşanan da vahşet ile barbarlığın savaşıydı; bugün de yaşanan, barbarlıkla uygarlığın, kapitalist moderniteyle demokratik modernitenin savaşıdır.

Milattan önce 8000’li yıllarda henüz erkek egemenlikçi zihniyet yoktu. Anaerkil toplum vardı, anaerkil toplumda kadın, ortaklaşmacı, paylaşmacı ve barışçıl anlayışı ve zihniyetiyle toplumu karşıtlaştıran, ötekileştiren değil, bütüncül politikalarıyla kucaklayan, kapsayan bir noktadan soruna yaklaşmıştı. Savaşlar yoktu, kıtlık, açlık, yokluk ve yoksulluk yaşanmıyordu. Zenginlik vardı, üretim vardı, paylaşma ve ortaklaşma vardı. O zihniyet erkek egemenlikçi sistemle hiyerarşiye ve tahakküme tabi tutulduğundan bu yana kapitalist modernite 6 bin yıldır insanlığımızı -öldüresiye- geleceğimizi çalıyor, gasbediyor.

Bugün Rojava’da, bugün Suriye ve Irak’ta yaşanan da bundan öte değildir. Kapitalist modernite ya da bir bütün olarak kapitalizm, stratejik çıkarlarını korumak, jeoekonomik, jeostratejik ve jeopolitik çıkarları adına halklara savaşlarını havale etmiş bulunmaktadır. Özgür Suriye Ordusu, El Kaide, El Nusra ve DAİŞ’in vekâlet olarak aldıkları savaş Şanghay’la transatlantiğin savaşıdır. Onların yürütmek üzere vekâleten sürdürdükleri savaş, NATO ile Şanghay’ın savaşıdır ama olan halklara, olan yoksullara, emekçilere, ezilenlere olmaktadır.

İşte, bu barbarlığın olduğu ortamda Kobani’de bir tarihî direnişe de biz tanıklık ediyoruz. Bir kez daha kadın tarihe müdahale ediyor, kadın barışçıl, demokratik ve de kapsayan, kucaklayan, sevgi dolu özellikleriyle toplumun biten, tükenen ve tüketilmek istenen niteliklerini açığa çıkarıyor. Kapitalist modernitenin barbarlığına, vahşi, kirli; kirli olduğu kadar da kaide ve kural tanımaz savaşına karşın özgürleşmenin direnişidir Kobani’de yürüyen. Bu tarihî direnişi yürütenler, haksız bir noktada, sahiplenilmeme kadersizliğiyle karşı karşıya kalmışlardır Türkiye tarafından ama dünyanın 5 kıtasında milyonların, milyarların sevgisiyle bu tarihî direniş selamlanmıştır çünkü Rojava’da, Kobani’de barbarlığa karşı demokratik uygarlığın, kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin itirazıdır yükselen, kavgasıdır yürütülen. Bu kavga, öyle umut ediyorum ki on binlerce yıldır insanlığın yokluğundan ve yoksunluğundan acı çektiği adaletini, eksikliğinden muzdarip olduğu özgürlüğünü ve yokluğuyla savaş ve kıyımlarla karşı karşıya kaldığı barışını sağlayacaktır. Söz konusu olan adalet, eşitlik ve özgürlük arayışıdır ki bu arayış Kobani’de YPG’liler tarafından, onun kadın gerillaları tarafından dünyanın gündemine taşınmış, kapitalist modernitenin suyumuzu, toprağımızı, sağlığımızı ve geleceğimizi ama yetinmeyip özgürlüklerimizi de gasbeden hegemonik gücüne karşı insani değerlerin ayağa kalktığı bir tarih sahnesinden bahsediyoruz. Bugün bu manada Kobani’de, Rojava’da demokrasiyle faşizmin, insanlıkla vahşetin, kapitalist moderniteyle demokratik modernitenin mücadelesidir. Bu mücadelede yerini almak yani demokrasiden yana, uygarlıktan yana ve de barıştan yana yerini almak “insanım” diyen, insani değer sahibi olan herkesin görevidir. Türkiye halkları 76 milyon olarak doksan altı gündür düşmeyen ve düşürülemeyen Kobani’nin yanında olduğumuz beyan ettiğimizde, birlikte saldırıya ve savaşa karşı göğsümüzü siper ettiğimizde kazanan biz olacağız.

Bu manada, 2015’e ramak kala, sayılı günler kala bu özgür ve birlikte yaşam irademizin Kobani’de alacağımız feyzle 2015’te barışımızı da, özgürlüğümüzü de sağlayacağımıza olan inancımla saygılar sunuyorum.