Cenazeler arasına ayrım koymuyoruz
Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş'ın yurt dışından döndükten sonraki ilk demeci:

Tüm ölümler her şeyden önce, insanoğlunun herkesin vicdanını sızlatır. Tüm bu ölümlerin tamamı hepimizin ortak acısıdır. Biz parti olarak ölümler arasına, cenazeler arasına ayrım koymuyoruz. Fakat maalesef hükümetin kutuplaştırma politikası, söylemi toplumu kendi içerisinde neredeyse cenazeler ve tabutlar arasında bir ayrıma getirdi. Bu yeni bir durum değil hükümetin kullandığı dil, hükümet sözcülerinin kullandığı dil, Cumhurbaşkanı'nın kullandığı dil, maalesef yangına körük ile gitmekte, ateşe benzin dökme faaliyetlerinden başka bir şey işe yaramıyor. Türkiye toplumu barış istiyor. Kürtler barış istiyor. Türkiye’nin batısı barış istiyor. Partimiz gece gündüz barış için yollarda ama maalesef ki Türkiye’nin birçok ilinde parti binalarımız yakılıyor, yıkılıyor. Polis eşliğinde yağmalanıyor. Hükümet teşvik ediyor, tahrik ediyor. Ya da önünü açıyor. İşte Cizre’de çocuklar katlediliyor, bebekler öldürülüyor, defnedilmelerine izin verilmiyor.

Ben Davutoğlu’na şunu hatırlatmak istiyorum. Bir defa siz çocuk katili bir Başbakan olarak tarihe geçmiş durumdasınız. Çocukların defnedilmesine izin vermiyorsunuz. Buna izin vermeyen bir Başbakan olarak tarihe geçmiş durumdasınız. Cenazelere işkence eden bir Başbakan olarak tarihe geçmiş durumdasınız. Bunları neden yapıyorsunuz tüm Türkiye toplumu biliyor. 1 Kasım'da tek başınıza iktidar olabilmek için askeri, polisi, Kürt gençlerini, çocukları, herkesi ölüm tarlasına sürmüş durumdasınız. Fakat bu rezil politika durumu Türkiye’de tutmuyor. Bizim insanlarımız artık huzur içinde, özgür biçimde yaşamak istiyor. Bunu anlamak zor mu? İnsanlar senin koltuğun için ölmek zorunda mı? İnsanlar sizin saltanızınız için ölmek zorunda mı? Evlatlarımızı feda edeceğiz diyorsunuz, her birinizin evladı ya bedeli yapmış ya da çürük raporu almış. Ben daha önce de çağrı yaptım, eski Enerji Bakanı şehit olmak istiyorum diyordu. Buyursun Dağlıca’da bir gece nöbet tutsun. Ankara’da öyle işkembeden sallamak kolay. Yoksul halk çocuklarını savaşa sürükleyecekler, kendileri, evlatları lüks içerisinde. Böyle bir şey olabilir mi? Silahların susması lazım. Niye silahlar konuşuyor? Bunu hükümetin çıkıp açıklaması lazım. Bu insanlar ne için ölüyor? Kimin için ölüyor? Tam olarak nedir bu hükümetin derdi? Nedir, çıkıp anlatması lazım. Toplum barış istiyor, herkes barışa hazır. Barış noktasında iyi aşamaya gelindi. Bir noktaya gelmişken, niye müzakere masası devrildi? Neden bu görüşme bitti? Geçici bir hükümet, iktidarını kaybetmiş bir hükümet, tek başına ülkeyi içeride ve dışarıda savaşa sürüklemek hakkına sahip değil. Elbette bunların tamamının hesabını bu halka verecekler. Öyle bu çocukları, bu gençleri öldürdük, arkasından HDP’yi suçlayarak, HDP’yi linç etmeye çalışarak, oy üzerinden hesap yaparak… Çirkinliğin siyasi faturasını bu hükümete çıkacaktır. Her şeye rağmen tüm yurttaşlarımız, tüm kardeşlerimiz şundan emin olsun. Ne yaparlarsa yapsınlar bütün bu çirkinliklerini lütfen sineye çekin, kardeşliğinizi bozmayın, Kürt Türk birbirinize sarılın. Bütün bu tahriklere karşı en faydalı ilaç barış söylemidir. Elbette ki barış kazanacaktır. Bütün Türkiye buna inansın Kürdü ile Türkü ile buna inansın. Özgürlük kazanacak, barış kazanacak bundan emin olsun.

Bakın dört gündür Cizre’ye milletvekilleri gidemiyor, milletvekillerine ateş açılıyor. Bugün üç tane küçük çocuk maalesef ki açılan ateşle yaralandı. Polisler ölüyor, askerler ölüyor, gençler ölüyor, çocuklar ölüyor, bebekler ölüyor. Şimdi biz seçimden korkmuyoruz, seçimin yapılmasını istiyoruz. Halkımıza güveniyoruz kendimize güveniyoruz. Seçimden de kaçmıyoruz. Ama ortam süt limanmış ve herkes coşkuyla heyecanla seçimi bekliyormuş gibi bir yanılsama yaratmanın da bir anlamı yok. AKP tam da bu ortamda seçime gitmek istiyor. Gerilim, tansiyon, silah zoruyla insanları tehdit ederek korkutarak bana oy vermezseniz başınıza bunlar gelir diyerek seçime gitmek istiyor. Bakın tekrarlıyorum biz seçime gidilmesinden korkmuyoruz. Tek bir insanımızın burnu kanamasın halk kime oy verirse bizim başımızın tacıdır. Tercih halkındır biz saygı duyarız. İster sana 400 milletvekili verir, ister elinin tersiyle sana bir Osmanlı tokadı atar aklın başına gelir. İkisine de saygı duyacağız. Ama sürekli şiddet üzerinden halkı tehdit ederek şantajla “bana oy vermezseniz 400 milletvekili vermezseniz işte bunlar olur” diyerek her gün cenazeleri Türkiye’nin dört bir yanına göndererek bu seçimi kazanırız diyorsanız biz yanılırsınız diyoruz. Biz, seçim güvenli bir ortamda, adil, eşit bir ortamda yapılsın istiyoruz ve bunun için de sürekli çağrı yapıyoruz. Silahlar sussun diyoruz, hükümet operasyonları durdursun, PKK eylemlerini durdursun.

Sadece seçim için de değil, seçimden daha kıymetli bir şeyi kurtarmaya çalışıyoruz; gençlerimizin canını, evlatlarımızın canını kurtarmaya çalışıyoruz. Batsın sizin koltuğunuz, batsın sizin iktidarınız diyoruz. Lanet olsun böyle bir iktidar anlayışına. Biz sadece ölümler dursun istiyoruz, sonrasına halk kendisi karar verir. Madem çok güveniyorsunuz milli iradeye, halkın iradesine, madem sandıkta hesaplaşalım diyorsunuz, e buyurun 7 Haziran’da almadıysanız 1 Kasım iki ay sonra geliyor. Orada bir kez daha hesaplaşalım. Ama bir kez daha mızıkçılık yapmak yok. Bir kez daha sandığa gömüldüğünüz zaman çıkıp sandık sonuçlarını tanımıyorum demek yok. Saygı duyacaksın halkın iradesine. Saygı duyacaksınız. HDP’ ye, MHP’ye, CHP’ye, AKP’ye hangi partiye oy verirse versin biz nasıl saygı duyuyorsak siz de saygı duymayı öğreneceksiniz. Bugün Cizre’de nasıl seçim yapılacak merak ediyorum. Dört gündür insanlar sokağa çıktıkları için ateş ediliyor öldürülüyor. 12 yaşında bir kız çocuğu iki gündür kendi evinde defnedilmeyi bekliyor ve buzdolabında ailesi tarafından cenazesi tutuluyor. Biz gidip Cizre’de seçim mi yapabileceğiz? İnsanların aklıyla alay etmesinler. Evet, seçim olacaki, seçim yapılacak ama sizin istediğiniz koşullarda değil. Özgür koşullarda seçim yapılacak ve bir kez daha halk gereken cevabı verecek buna inanıyorum.

8 Eylül 2015