Buldan: Vatandaş iş ve aş istiyor, bunlar Ayasofya’yı gösteriyor

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, haftalık grup toplantımızda konuştu. Buldan, şöyle konuştu: 

Barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesine, demokratik siyasete önemli katkılar sunan, önceki dönem milletvekili arkadaşımız, Kürt siyasetçi Dengir Mir Mehmet Fırat'ı aramızdan ayrılışının yıl dönümünde sevgi ve minnetle anıyorum. Dengir Fırat’ın eksikliğini her daim hissediyoruz. Onun birleştirici, uzlaştırıcı tutumu ve demokrat tavrı bizler için yol gösterici bir miras olmaya devam edecektir, ruhu şad olsun. 

Kürt önderlerinden İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri Doktor Abdurrahman Qasimlo ve iki yoldaşı 13 Temmuz 1989’da İran hükümet yetkilileriyle barış müzakeresi yapmak üzere gittikleri Avusturya’nın başkenti Viyana’da müzakerelerin yapıldığı odada, barış masasında katledildiler. 31. Yıl dönümünde Dr. Qasimlo’nun anısı önünde saygıyla eğiliyor; Kürt halkının devam eden özgürlük, demokrasi, adalet ve barış mücadelesini selamlıyoruz. 

Ayrıca Doğu Karadeniz’de yaşanan sel felaketinde 6 vatandaşımız hayatını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet, Karadeniz halkına başsağlığı diliyorum. 

Bugün aldığımız bir diğer üzüntü verici haber de insan hakları, adalet ve barış savunucusu değerli Adalet Ağaoğlu’nu kaybetmiş olmamızdır. Kendisine Allah’tan rahmet, tüm dostlarına başsağlığı dileklerimi iletiyorum. 

Gözaltı operasyonları hukuk dışıdır, zorbalıktır, darbedir, kadın düşmanlığıdır 

Bu sabah yine siyasi soykırım operasyonlarıyla güne başladık. Diyarbakır’da evlerine yapılan baskınlarda Özgür Kadın Hareketi (TJA) Sözcüsü Ayşe Gökkan ile Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dernekleri Federasyonu Eşbaşkanı Elif Haran’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kadın arkadaşımız evlerinin kapıları kırılarak hukuksuzca gözaltına alındı. Eş zamanlı olarak yine Antep’te yapılan ev baskınlarında da İl Eşbaşkanımız Musa Aydın ve yönetici arkadaşlarımız ile Demokratik Bölgeler Partisi il yöneticileri hukuksuzca gözaltına alındı. Kadınlara ve demokratik siyasete yönelik yapılan bu operasyonlar hukuk dışıdır, siyasidir, zorbalıktır, darbedir, kadın düşmanlığıdır. Buradan bir kez daha şiddetle ve nefretle kınıyorum. Bu operasyonların amacını çok iyi biliyoruz. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesini durdurmak içindir, kadınların örgütlülüğünü engellemek içindir, demokratik siyasetin önüne bariyerler oluşturmak içindir, halkı korkutmak ve sindirmek içindir. 

Kadınların mücadelesinden korkan iktidar operasyonlarla faşizmini ayakta tutmaya çalışıyor 

Partimizin ve kadınların demokratik mücadelesinden korkan iktidar darbe operasyonlarıyla faşizmini ayakta tutmaya çalışmaktadır. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklar, sonuç alamayacaklar; kadınları ve halkımızı asla mücadeleden alıkoyamayacaklar. Bizler, iktidarın kadın düşmanı politikalarına boyun eğmedik, bundan sonra da eğmeyeceğiz. Kadınlar, yaşamın her alanında direnmeye, mücadele etmeye devam edecektir. Buradan çağrı yapıyoruz: Gözaltındaki kadın arkadaşlarımız ve tüm parti yöneticilerimiz derhal serbest bırakılmalı ve bu hukuksuzluğa son verilmelidir. 

AKP halkın bütün sorunlarını bir kenara bırakmış, kendi iktidar hesaplarıyla uğraşıyor 

Halkın karşı karşıya bulunduğu sorunlar ve krizler her geçen gün derinleşmektedir. Halkın gündemi; işsizlik, yoksulluk ve geçim derdidir. Sokaktaki insan aş ve iş istemekte, insanca yaşamak istemekte, yarınları güvence altına alan ve herkese eşit davranan adil bir yönetim istemektedir. Gençler hakeza öyle; iş istiyor, özgürlük istiyor. Kadınlar, eşitlik istiyor, yaşam hakkının korunmasını istiyor, adalet istiyor. Peki iktidardaki AKP ne yapıyor? Halkın bütün sorunlarını bir kenara bırakmış, kendi iktidar hesaplarıyla uğraşıyor. Vatandaş ekmek derdinde, ne yazık ki bunlar koltuk peşinde. 

AKP zenginleştikçe halk fakirleşiyor 

İktidarları boyunca 25 milyon yoksul yarattılar, milyonlarca işsiz yarattılar. İşten, aştan, gelecekten umudunu kesen gençlerin sayısı sadece son bir yılda 1 milyon 300 bine yükseldi. Vatandaşın sırtındaki yük her geçen gün artıyor. AKP zenginleştikçe halk fakirleşiyor ve kurdukları bu bozuk düzende gelir adaletsizliği uçurumu her geçen gün büyümeye devam ediyor. İşçi, emekçi, emekli, esnaf, çiftçi, üretici kan ağlıyor. İflaslar artıyor ve her gün yeni kepenkler kapatılıyor. 

"3 Y" dediler ama Yediler, Yediler, Yediler 

Hatırlayalım; AKP, iktidara gelirken 3 Y ile yani yolsuzlukla, yoksullukla ve yasaklarla mücadele edeceğiz demişti. Sözlerini tutmadılar. Mücadele etmediler sadece yediler, yediler, yediler. Şimdi halk AKP’nin 3 Y’siyle yani yolsuzluğuyla, yoksulluğuyla ve yasaklarıyla mücadele ediyor. 

Vatandaş iş ve aş istiyor, bunlar Ayasofya’yı gösteriyor 

Tabii verdikleri sözleri ve dağ gibi biriken sorunları unutturmak için en kolay yola başvuruyorlar. İnsanların inançları üzerinden siyaset yürütüyorlar. Hakikatlerin üzerini bu şekilde kapatmaya çalışıyorlar. Vatandaş iş ve aş istiyor, bunlar Ayasofya’yı gösteriyor. İnsanlar adalet diye haykırıyor, bunlar fetih diyor. Dolar ve enflasyon artıyor, bunların tek söylediği şey beka. Ayasofya gibi tarihsel bir mirası ve inançları siyasetlerine alet etmekten bir dakika bile geri durmuyorlar. Bu işi siyasi bir şova dönüştürdüler. 

Vatandaş çöpten ekmek toplarken Ayasofya’da ibadet etmeyi nasıl düşünüyorsunuz?

Ayasofya ibadete açıldı. Peki, halka adaletin, refah ve huzurun kapısını ne zaman açacaksınız? Açım diyen vatandaşa ekmek kapısını ne zaman açacaksınız? Yolsuzluğun, israfın, şatafatın kapısını ne zaman kapatmayı düşünüyorsunuz? Vatandaş çöpten ekmek toplarken, işsizlikten intihar ederken Ayasofya’da nasıl ibadet etmeyi düşünüyorsunuz, buradan soruyoruz. 

Kimse hak talep etmesin diye demokrasi adına ne varsa onu çökertmek için uğraşıyorlar 

Neredeyse 20 yıldır bunlar iktidarda ama bugüne dek çözdükleri tek bir sorun yok. Ne işsizliği ortadan kaldırdılar ne de demokrasi ve adalet sorunlarını çözdüler. Sorunları çözmedikleri gibi yeni yeni sorunlar yarattılar, kendilerini Türkiye’nin önündeki en önemli sorun haline getirdiler. Bunların tek yaptığı kendi sorunlarını çözmek olmuştur. Çünkü bunlar, kendi saraylarını kurdular, devleti kendi çiftliklerine dönüştürdüler, bol bol rant dağıttılar, kadro dağıttılar, yandaş yarattılar, halkın kaynaklarını birer birer sömürdüler; demokrasinin, hukukun ve adaletin altını oydular. Hiç kimse sesini çıkarmasın, hak talep etmesin diye demokrasi adına nerede bir kazanım varsa onu çökertmek için uğraşıyorlar. 

Dertleri AKP’ye biat etmeyen tüm alanları kuşatma, ele geçirme ve AKP’lileştirmedir 

Bildiğiniz üzere geçen hafta Çoklu Baro Yasasını çoklu AKP parmaklarıyla Meclis’ten geçirdiler. Muhalefetin, baroların, hukukçuların, toplumun ve kamuoyunun uyarılarını, önerilerini dikkate almadan bu yasayı Genel Kuruldan geçirdiler. Bir kez daha ifade ediyoruz: Bu yasayla amaçları savunmayı çökertmektir, toplumu savunmasız bırakmaktır. Hedefleri; iktidarın adaletsizliğini ve hukuksuzluğunu savunan barolar oluşturmaktır. Çoklu baro dedikleri yasa aslında çoklu AKP yasasıdır. Bunlarınki AKP’ye biat etmeyen tüm alanları kuşatma, ele geçirme ve AKP’lileştirme çabasıdır. 

Çoklu Baro Yasası hukuksuzluklarının hesabı sorulmasın diye çıkartıldı 

Hukuksuzlukları ve suçları öyle çoğaldı ki bunları savunmak için Burhan Kuzu ve Feyzioğlu yetmiyor. 80 ilde yeni Kuzu ve Feyzioğlu yaratacaklar. Biz bu hukuksuzlukları Demirtaş, Yüksekdağ, Baluken gibi arkadaşlarımızın tutukluluk süreçlerinden biliyoruz. Bildiğiniz üzere Anayasa Mahkemesi Demirtaş’ın uzun tutukluluk süreciyle ilgili ihlal kararı vermişti. Bu karar, Demirtaş’ın cumhurbaşkanı adayı olduğu 24 Haziran seçimlerindeki tutukluluğunun haksızlığını tescillemiş oldu. Bu karar, bir aday tutukluyken yapılan adaletsiz ve eşitsiz seçimin meşruiyetini de tartışmalı hale getirdi. İşte Çoklu Baro Yasası, meşruluğu tartışmalı seçimler, haksız hukuksuz kayyım atamaları, vekilliklerin düşürülmesi, hukuksuz kararnameler gibi iktidarın tüm hukuksuzluklarının hesabı sorulmasın diye çıkarılan bir yasadır. 

Erdoğan’ın filmini çekseler Netflix'e 18 yıllık dizi çıkar 

Erdoğan, yıllar önce şöyle demişti: “Kanunlar birileri için çıkıp birileri için de geri çekiliyorsa bunun adı samimi devlet yönetimi olmaz. Bunu Tayyip Erdoğan da yapıyorsa samimiyetsizdir." Yıllar önceki Başbakan Erdoğan, bugünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ne kadar da güzel anlatmış! Ne dediyse tersini yapan Erdoğan’ın filmi çekilse Netflix'e 18 yıllık film çıkar. Allah kimseyi bu duruma düşürmesin! 

Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal'ın adil yargılama talepleri derhal yerine getirilmeli 

İktidar adaletsizliği ve hukuksuzluğu dayatadursun, hak, hukuk ve adalet mücadelesi bu ülkede bitmeyecektir, daha da büyüyecektir. Adaletsiz bir yaşamı hiç kimse kabul etmeyecektir. Biliyorsunuz, tutuklu avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal ölüm orucunda ve çok kritik bir eşikteler. Avukatlar bir an önce tahliye edilmeli ve adil yargılama talepleri derhal yerine getirilmelidir. 

Adalet tanrıçasına, Twitter kuşuna, Neftlix'e düşmanlar 

İktidarın hedefinde şimdi de sosyal medya var. Hepimiz çok yakından takip ediyoruz. 15 Temmuz sonrası KHK’lerle muhalif medyayı kapattılar. Havuz medyasını oluşturmalarına, trol ordusunu kurmalarına rağmen hala sosyal medyadan bu kadar korkuyorlar, bu kadar çekiniyorlar. Havuz, bunların yalanlarını anlatmaya yetmedi. Baktılar baş edemiyorlar, yurttaş muhalefetini sosyal medya üzerinden yürütüyor. Şimdi bu alanı da korkudan kapatmak istiyorlar.  Böyle giderse bunlar yakında matbaayı bile yasaklayacak hale gelecekler. Çünkü aykırı bir ses duymak istemiyorlar, itiraz istemiyorlar. Hukuksuzluklarının, yolsuzluklarının ortaya çıkmasını istemiyorlar. Gençlerden ‘dislike’ almak istemiyorlar. Bunun için teknolojiye, iletişim kanallarına savaş açarak, bu ülkeyi Orta Çağ karanlığına sürüklemek istiyorlar. Adalet tanrıçasına düşman bir iktidar var. Twitter kuşuna düşman bir iktidar var. Netflix’e düşman bir iktidar var. Bunlar çağa, ilerlemeye, aydınlanmaya karşılar. 

İstanbul Sözleşmesini yok saymak çağ dışılıktır, karanlığı dayatmaktır! 

Kadınların kazanımı olan İstanbul Sözleşmesine bile karşılar. Kadınların eşitlik talebine karşılar. Sözleşmeden çekilmeyi tartışıyorlar. İstanbul Sözleşmesini yok saymayı düşünüyorlar. Bu tam anlamıyla çağ dışılıktır, karanlığı dayatmaktır. Amaçları kadınların kazanımlarını ortadan kaldırmak, eril iktidarlarını kadınlardan korumaktır. Günde en az 3 kadının katledildiği bir ortamda kadınların yaşamını güvence altına alacak adımlar atmak yerine, İstanbul Sözleşmesi gibi kadın kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmak kadın düşmanlığından başka bir şey değildir. 

Kadınlar susmaz, kadınlar pes etmez! 

Kadın düşmanlığında sınır tanımıyorlar. 72 yaşındaki Barış Annesi Makbule Ana’yı tutuklayarak cezaevine koydular. Bu barışın sesine tahammülsüzlük demektir. 72 yaşındaki bir anneyi cezaevine koymak büyük bir ahlaksızlıktır, büyük bir utanmazlıktır. Kadınları eşitlik ve özgürlük mücadelesinden, demokratik siyasetten koparmak, kadın örgütlülüğünü engellemek için her türlü hukuksuzluğu dayatan iktidar bilmelidir ki; kadınlar susmaz, kadınlar pes etmez, kadınlar mücadelesinden vazgeçmez; kadınlar kazanımlarını size teslim etmez! Siz faşizm sözleşmesini dayatabilirsiniz ama kadınlar İstanbul Sözleşmesinden ve mücadele sözleşmesinden asla geri adım atmayacaktır. 

Faşizminiz var oldukça Figenler milyonlar olarak direnmeye devam edecektir 

Bugün, bir önceki dönem eş genel başkanımız Figen Yüksekdağ’ın duruşması var. Buradan kucak dolusu selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. Figen’i yargılayamazsınız, Figen’in dik duruşu karşısında ancak kendi acziyetinizi izlersiniz. Faşizminiz var oldukça Figenler milyonlar olarak direnmeye devam edecektir. Kadınlarla baş edemeyeceksiniz. Figenlerle, Gültanlarla, Sebahatlarla asla baş edemeyeceksiniz. Kadınları mücadeleden alıkoyamayacaksınız.  Bu da size hem dert olsun hem de ders olsun! 

AKP-Cemaat iktidar kavgası Türkiye’yi bir darbe ortamına sürüklemiştir 

İşte kadına düşman, demokrasiye düşman bu düzenin adı faşizmdir dedik. Yaşadığımız sürece darbe sürecidir dedik. Türkiye bu kaotik sürece 15 Temmuz’la birlikte girmiştir. Yarın 15 Temmuz’un yıl dönümüdür. 4 yılda yaşadıklarımız, alt alta toplandığında çıkan sonuç 15 Temmuz gecesinin çok daha ötesindedir. 15 Temmuz, AKP’nin devlet içerisinde örgütlendirdiği Cemaatin bir darbe girişimiydi. Bu darbe girişimi AKP’yle Cemaat arasındaki iktidar çatışmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. AKP ve Cemaatin iktidar kavgası Türkiye’yi bir darbe ortamına sürüklemiştir. 15 Temmuz sonrasında yaşananlar ise darbenin el değiştirmesi, girişimin başka bir darbeye evrilmesidir. Olağanüstü Hal ilanı, Kanun Üstünde Kararnameler, tutuklamalar, kamudan tasfiyeler, demokratik siyasete yönelik operasyonlar, kayyım atamaları, medyanın susturulması, parlamento üzerinde vesayetin kurulması, adalet sisteminin yok edilmesi, yeni statükonun inşası bu darbe sürecinin aşamalarıdır. Kamudan 126 bin kişi işten çıkarıldı. OHAL 7 kez uzatıldı. Milyonlarca insan işini, gelirini kaybetti. Demokratik eylemler yasaklandı, mitingler yasaklandı, grevler yasaklandı, hak talep etmek yasaklandı. 

Çöktürme Planını yıllar önce AKP ve Cemaat birlikte hazırladı 

Bugün, demokratik siyasete yönelik kapsamlı bir biçimde sürdürülen Çöktürme Planını yıllar önce AKP ve Cemaat birlikte hazırladı. 2009’da Cemaat tarafından yürütülen KCK operasyonlarıyla 10 bin siyasetçi gözaltına alınıp tutuklanmıştı. 15 Temmuz sonrası gözaltına alınan, büyük çoğunluğu tutuklanan siyasetçi, belediye eşbaşkanı, gazeteci, aydın, yazar sayısı 15 binin üzerindedir. 

16 Temmuz’dan itibaren Türkiye’nin sürüklendiği gerçek darbe ortamının görülmesi gerekir  

Dikkat edilirse HDP Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması 15 Temmuz öncesidir. Bunlar demokratik siyasete yönelik darbenin hazırlığını çok daha önceden planlamışlar. 16 Temmuz’da devreye koydukları darbe sürecinde 4 Kasım operasyonunu yaptılar ve Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm arkadaşlarımızı, milletvekillerimizi, belediye eşbaşkanlarımızı rehin aldılar. Belediyelerimizi gasp ederek kayyım atadılar. Halen atamaya devam ediyorlar. Dolayısıyla 15 Temmuz’u değerlendirirken, asıl 16 Temmuz’dan itibaren Türkiye’nin içine sürüklendiği gerçek darbe ortamının görülmesi ve net anlaşılması gerekmektedir. İnanın bunların hepsi siyasi ayak testinden geçse sonuç kesinlikle pozitif çıkacaktır. 

Kayyım atamaları siyasi hırsızlık değil de nedir? 

Yaşadığımız sürece darbe diyoruz çünkü her gün yeni bir darbe uygulamasıyla karşı karşıya kalıyoruz. Dün Ağrı Diyadin Belediye Eşbaşkanımız Betül Yaşar’ın evine ve belediye binasına kapısı kırılarak baskın yapıldı ve belediye eşbaşkanımız ters kelepçe takılarak ve darp edilerek gözaltına alındı. Belediyemize hukuksuzca kayyım atandı. Bu; AKP’nin seçimle kazanamadığı yerel yönetimleri siyasi hırsızlıkla ele geçirmesi sürecidir. Bölgede Anayasa ve yasalar tamamen ortadan kaldırılmıştır, orada özel bir hukuk uygulanmaktadır. Seçimle geleni görevden alıp yerine seçimle gelmemiş birini atamak darbe değildir de nedir? Kayyım atamaları siyasi hırsızlık değil de nedir? Bu arsızlık değil midir? Siyasi ahlaksızlık değil midir? 

Kadın belediye eşbaşkanlarımız bunların en büyük korkusudur 

Bunlar, HDP’ye düşman, Kürde düşman, kadına düşman, gence düşman, halka düşman, doğaya, çevreye düşman... Düşmanlık hukukunun her gün yeni bir örneğini sergiliyorlar. Tutuklanarak yerlerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarımızın tek suçu halka hizmet etmektir. Bu hizmeti de yapmaya devam edecekler, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Kadın belediye eşbaşkanlarımız bunların en büyük korkusudur. Çünkü bu iktidar kadına düşmandır. Kadınların kentleri yönetmesi, kadın kurumlarının oluşturması, iktidarı çok rahatsız ediyor. Kurdukları erkek düzenine kadınların son vereceğini biliyor ve görüyorlar. İşte bütün bu saldırganlıkları bunun içindir. Ama korksunlar. 

Eşbaşkanlık oldukça tek başkanlık ve tekçilik rahat uyku uyuyamayacaktır 

Atanan kayyımların ilk icraatı belediyelerimizin kadın kurumlarını kapatmak olmuştur. Diyadin Belediyesi Eşbaşkanımız, belediyenin kadın kurumlarını açmasının hemen ardından gözaltına alınmıştır. Diyadin’de demokratik, katılımcı, halk belediyeciliği ve kadın çalışmaları bir kez daha hedef alınmıştır. Ne yaparlarsa yapsınlar, eşbaşkanlıktan asla vazgeçmeyeceğiz, kadın mücadelesinden geri adım atmayacağız. İktidarın tekçi eril sistemine asla boyun eğmeyeceğiz. Eşbaşkanlık oldukça tek başkanlık ve tekçilik rahat uyku uyuyamayacaktır. Bu da böyle biline! 

Kayyım atadıkları 50’ye yakın belediyemizi hırsızlıkların ve yolsuzlukların merkezi haline getirdiler 

AKP kayyımlarının yolsuzluklarını toplasanız inanın Diyadin’den Ankara’ya yol olur. Bizim belediye eşbaşkanlarımız çalmıyor, çırpmıyor; belediyenin sınırlı kaynaklarını halka hizmet olarak götürmenin mücadelesini yürütüyor. AKP iktidarının rahatsızlığının nedeni budur. Kayyım atadıkları 50’ye yakın belediyemizi hırsızlıkların ve yolsuzlukların merkezi haline getirdiler. O belediyelerde yolsuzluk çarkı ve düzeni kurdular. 

Hırsız olarak geldiler, hırsız olarak gidecekler; bir bir hesap verecekler 

Elbette tüm bunların hesabı hukuk ve demokrasi içerisinde mutlaka iktidardan sorulacaktır. Çaldıkları her bir kuruşun hesabını verecekler. Yaptıkları yanlarına asla kâr kalmayacaktır. Bu devran mutlaka değişecektir. Halkımızın değerlerine hakaret eden, aşağılayan kayyımlar günü geldiğinde yaptıklarının hesabını bir bir vereceklerdir. Belediye eşbaşkanlarımızın alnı açık, başı diktir. Ama bu irade hırsızlarının halka bakacak yüzleri yoktur. Alınları lekeli, yüzleri kirlidir. Hırsız olarak geldiler, hırsız olarak gidecekler! 

AKP’nin çiftliğine dönüşen DEDAŞ halkı elektriksiz ve susuz bırakıyor 

Kürt halkının seçtiği belediyelere kayyım atayan, seçtiği milletvekillerinin vekilliğini düşüren bu vicdansız iktidar, intikam almak için bu kez halkı elektriksiz ve susuz bırakmaktadır. Mardin ve ilçelerinde, Urfa’da, Harran’da, Akçakale’de son günlerde insanlık dışı uygulamalar yaşanıyor. AKP’nin çiftliğine dönüşen DEDAŞ halkın elektriğini keserek insanlara adeta Orta Çağ karanlığını yaşatmaktadır. DEDAŞ zırhlı araçlarla köylere giderek elektrikleri kesiyor. Dün Mardin’in Nusaybin ilçesi Doğuş köyünden grubumuza bir mesaj geldi. Buradan paylaşmak istiyorum: “Merhabalar, Mardin Nusaybin Doğuş Köyü’nden size ulaşmaktayım. Köyde 30 tane hane var, her hane başına 300 tane hayvan var, küçükbaş. Üç gündür suyumuz yok ve köpekler telef olmak üzere; hayvanlar da yavaş yavaş hepsi telef olmak üzere. Mağduriyetimizi dile getirmek istiyoruz. Suyumuzu bırakın, suyumuza dokunmayın, Dicle DEDAŞ'a sesleniyoruz. Köyümüzün kuyusunun borcu yok, özel sektördeki 3 tane kuyunun borcu var onun için kapatıyorlar...” 

Saray'ın ışıkları kesintisiz yanarken, köylüleri elektriksiz-susuz bırakmak insanlıkla bağdaşmaz 

Yazın kavurucu sıcağında insanları elektriksiz ve susuz bırakmak zulümdür, vicdansızlıktır, zalimliktir. Saray'ın ışıkları kesintisiz yanarken, üstelik bu salgın sürecinde köylüleri karanlıkta bırakmak, susuz bırakarak halka Kerbela’yı yaşatmak insanlıkla bağdaşır bir durum değildir. Elektriği kesenler insanlıkla bağlarını kesmektedir. İktidar yandaşlarının vergi borçları bir kalemde silinirken, vatandaşın üç kuruşluk elektrik borcu var diye onun elektriğini kesen vicdansızlara sesleniyorum: Bu insanlık ayıbından vazgeçin. İnsanlara zulmetmekten, cehennem ortamını yaşatmaktan vazgeçin. 

Halk Covid’le mi mücadele etsin, DEDAŞ virüsüyle mi mücadele etsin? 

Halkın elektriğini, suyunu geri verin. Urfa ve Mardin Ovası önemli hububat depolarındandır. Elektrik kesintisi bölgeyi ve tüm ülkeyi gıdasız bırakmak anlamına gelmektedir. İnsanları açlığa ve kıtlığa mahkum etmektir. Bu bir insanlık suçudur. Buna bir an önce son verilmelidir. Pandemi koşullarında tarımsal üretimin sekteye uğratılması, virüsten daha tehlikeli bir duruma işaret etmektedir. Halk Covid’le mi mücadele etsin, DEDAŞ virüsüyle mi mücadele etsin? Her bir insanımız bunlarla, suyu için elektriği için mücadele etmekten vazgeçmeyecektir. 

21. Yüzyılda halkı elektriksiz bırakanlar, günü geldiğinde aynı karanlığı yaşayacak 

Karanlığı yaşattığınız o insanlar sahipsiz değildir, bunu da unutmayın. Halkımız kendisine yapılan bu zulmü elbette unutmayacaktır. Biz de unutmayacağız. 21. Yüzyılda halkı elektriksiz bırakanları, günü geldiğinde aynı karanlığı yaşayacaktır. Mazlumun ahı yerde kalmaz! Bunu unutmasınlar. 

Gençlerle, çiftçilerle, işçilerle buluşacağız 

İşte yaşadığımız tüm bu karanlık süreç karşısında Halkların Demokratik Partisi olarak yollara çıktık. Herkesin hakkı ve hukuku için, adalet için demokrasi için bir mücadele programı başlattık. Demokratik Mücadele Programımızın ikinci aşamasını geçen hafta Meclis’te yaptığımız bir açıklamayla başlattık. İlk aşamada kartopu gibi büyüyen demokrasi talebini, ikinci aşamada barış, adalet, emek, eşitlik ve gelecek taleplerimizle bir araya getireceğiz. Gençlerle buluşarak onlara kulak verecek, genç başladığımız bu yolda gençlerle kazanacağız. Gençlerden öğrenerek mücadelemizi büyüteceğiz. Fabrikalarda, tarlalarda olacağız. Alın teri döken işçilerle, emeği sömürülen mevsimlik tarım işçileri ile birlikte olacağız. Bereketli toprakların adil bir yaşamı vaat ettiği ülkemizde, eşit ve adil yaşamı “Hep Birlikte” sağlayacağız. Hakikatin bağrına girebilmek, erenlerin sırrına erebilmek için Alevi yurttaşlarımızla bir araya geleceğiz. Kimliği ve inancı yok sayılanlarla bir araya gelecek ve hakikatin gül bahçesinden “Hep Birlikte” tüm Türkiye’ye sesleneceğiz. Mezar taşında adı yazılı olmayanların, fabrika vardiyasında alın teri dökenlerin, talan edilmek istenen ormanların, zulüm KHK’leri listelerinde yer alanların sesi olacak, seslerine ses katacağız.  

Tüm topluma çağrımız adalet ve demokrasi mücadelesini hep birlikte yükseltmektir 

Gelecekte bugünleri konuşanlar Demokrasi Yürüyüşümüzü, Demokrasi Buluşmalarımızı bu ülkenin, bu halkların kaderine atılmış en güzel imza olarak anacaklar. Gençler, kadınlar, emekçiler, ezilenler ile “Hep Birlikte” cem edecek, bu onurlu yolu birlikte yürüyeceğiz. Acının ve gözyaşının çizdiği sınırlar silinecek; erdemin, ahlakın ve iyinin hakim olduğu bir barış ortamını “Hep Birlikte” yaratacağız. Herkese, tüm topluma çağrımız adalet ve demokrasi mücadelesini hep birlikte yükseltmektir. 

Hep birlikte mücadele edelim, hep birlikte kazanalım 

Bizim Türkiye halklarıyla, demokrasiden yana olan herkesle hep birlikte yürüyeceğimiz yol; adalet yoludur, barış yoludur, demokrasi yoludur. İnanıyoruz ki bu yol hepimizi aydınlık ve özgür bir geleceğe taşıyacaktır. Kararlılığımız, irade ve cesaretimiz bizi mutlak başarıya götürecektir. Halklarla başaracağız, gençlerle başaracağız, kadınlarla başaracağız, emekçilerle başaracağız. Adalet mutlaka kazanacaktır! Demokrasi mutlaka kazanacaktır! Özgürlükler mutlaka kazanacaktır! Barış mutlaka kazanacaktır! Hep birlikte mücadele edelim, hep birlikte kazanalım.

14 Temmuz 2020