Buldan: Şimdi cesur adımlar zamanı

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan Yeni Yaşam'dan M.Ender Öndeş'in sorularını yanıtladı:

23 Şubat Pazar günü HDP’nin 4. Olağan Kongresi Ankara’da toplanıyor. Türkiye ve Ortadoğu’nun en karmaşık dönemlerinden birinde toplanan kongrede bir dizi yeni adım atılacak ve artık bir iktidar perspektifi sürece damgasını vuracak gibi görünüyor. Kongre öncesinde gazetemize konuşan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, geleceği ve HDP’nin yeni adımlarını anlattı.

Yerel kongreler vesilesiyle epeydir il ve ilçe örgütlerini dolaşıyorsunuz. Halktan nasıl tepkiler ve talepler alıyorsunuz? Halk HDP’den ne istiyor?

İl ve ilçe örgütlerimizi güçlendirme ve kongre çalışmaları kapsamında birçok yere gittik ve çok yoğun bir süreç yaşadık. Özellikle belirteyim, yaptığımız kongrelerin hepsinde beklediğimizin üstünde bir katılımla karşılaştık. Örneğin, Malatya’da ilk defa bu kadar kalabalık bir kongre gerçekleştirdik. İzmir de çok coşkulu ve çok kalabalıktı. Yine Sezai başkanın katıldığı kongrelerle ilgili olarak yaptığımız değerlendirmelerde de genel anlamıyla kongre süreçlerinin güçlü geçtiğini söyleyebiliriz.

HDP’den bir beklenti var. HDP bu yaşanan sürece nasıl cevap olacak? Bu sessizliği nasıl bozacak? Bunları elbette çok olumlu karşılıyoruz. Siyasetin doğası budur. Siyasi partiler kendi tabanlarından kendisini eleştirmesini, kendisine yol göstermesini bekler. Bu anlamda yapılan eleştirilerin bize güç verdiğini özellikle belirtmek isterim. Bu arada, sadece kongrelerle sınırlı kalmayan, farklı kesimlerle de buluşmalar gerçekleştirdik. Halklarla bir buluşmamız oldu. Benim katıldığım programlar içerisinde Alevilerle, İslami kesimlerle buluşmamız oldu. Oralarda da yoğun beklentiler var. Çok yoğun bir süreçti çünkü. Belediyelerimizin tekrar gasp edilmesi, partimize yönelik bir tutuklama, gözaltı kampanyasının yoğun şekilde sürdürülmesi…

Aslında HDP, 7 Haziran ve 31 Mart/23 Haziran süreçlerinde iki kez bu iktidarı sarstı. Ama gitmediler. Halkta ‘uğraşıyoruz ama gitmiyorlar’ bezginliği var mı?

Ama gideceklerinin sinyalini biz 23 Haziran’da verdik. İstanbul seçimleri ve 31 Mart bunun göstergesiydi. HDP’nin gücüyle, HDP’nin desteklediği adayların kazanmasıyla, örneğin Adana’da, Mersin’de, Antalya’da ve tabii İstanbul’da aslında biz oyun bozan bir konumda olduğumuzu bütün Türkiye’ye gösterdik. Sadece Kürtler değil, herkes bunun farkına vardı. Ben, bu stratejinin bir dahaki seçimlerde çok daha büyük bir değişim ve dönüşümün önünü açacağının sinyalini verdiğini düşünüyorum açıkçası. Biz, AKP’nin ‘gidebileceği’ duygusunu Türkiye toplumuna hissettirdik, bu önemliydi. Bu anlamda yaptığımız toplantılarda büyük övgüler de geldi. Sadece yapamadıklarımızı eleştirmekle kalmıyorlar, yaptıklarımızı da ifade ediyorlar.

Bu kongre öncesinde partide daha fazla ‘kurucu’ söylem gelişiyor. Bu iktidarın gidişinden sonrasını da düşünen bir yaklaşım var sanki. Buna karşın muhalefetin bir bölümünde HDP ‘görünmeyen ortağımız’ olsun, yıkarken birlikte olalım ama yaparken biz olalım söylemi var…

Şunu söyleyeyim, 31 Mart seçimlerinde biz hep ‘demokratik güçbirliği’ kazansın dedik ve üstü kapalı ittifaklar gerçekleştirdik. Fakat tabanda bu anlamda bir rahatsızlığın olduğunu söylemek gerekiyor. O yüzden ben, şimdi, şöyle bir yol çizeceğimizi ifade etmek isterim. Demokratik bir yönetim için bir demokrasi ittifakı kurmak gerekiyor, evet ama bu demokratik ittifak bence bundan sonra şeffaf ve açık, görünür bir ilişki olmalıdır. Gizli kapaklı ilişkiler, diğer partilerin HDP’yi görünmez kılma çabaları, HDP’nin gücünü yok sayması, ‘destek versin ama bizimle görünmesin’, ‘tabanı oy versin ama bizimle aynı fotoğraf karesinde olmasın’ gibi yaklaşımları, tabanda ciddi anlamda kırılganlık yaratıyor. Dolayısıyla, bundan sonra demokratik ittifak gerçekleşecekse, ki mutlaka gerçekleşmelidir, bunun şeffaflıkla yürütülmesinden yanayım.

Aslında zaten aritmetik gerçek öyle değil mi? Yani yurttaş zaten sandıkta, oyları saydığında bu ilişkiyi görüyor. Belki de ilişkinin şeffaflığından halk rahatsız değil.

Zaten öyle. Tabanda bir korku, bir çekingenlik yok. İnsanların kendi ailesi içinde oyları paylaştırdığını da gördük biz. Bu, sorunun tabanda değil, tavanda, yönetimlerde olduğunu gösteriyor. Yönetimlerde, genel merkezlerde bir korku var.

2013’te de İmralı görüşmeleri sırasında felaketler yaşanacağı düşünülüyordu mesela ama bir şey olmadı. Belki de tabanda ‘aklın yolu bir’ gibi bir durum var.

Evet, o yüzden çok cesur adımların atılması gerekir. Bütün bu yaşadıklarımızdan bir sonuç almak istiyorsak, AKP’nin 18 yıllık iktidarını istemeyenler bir ders çıkarmalı. Bir sonuç alma biçimi ortaya koymalı. Bu da bir dahaki seçimlerde, şeffaf ve açık bir ittifakın resmi ağızlardan açıklanmasıyla gerçekleşmeli. Herkes, ‘artık yeter’ sözünü kullanarak, korkmadan, cesurca bunu yapmalı. Buna gerçekten ihtiyaç var. Zaten AKP’nin yapmak istediği HDP’yi görünmez kılmaktır ve bu oyuna diğer muhalefet güçlerinin düşmemesi gerekir. Burada tabii ki en büyük sorumluluk ana muhalefet partisi olan CHP’ye düşüyor. Bu cesareti öncelikle onların göstermesi gerekiyor.

Bu arada, HDP kongreye yeni bazı örgütlenme biçimleri hedefiyle gidiyor…

Evet, böyle hedeflerimiz var. Danışma kurulumuz tüzüğümüzde vardı ama çok fazla işletilmemişti. Bu dönem daha işlevsel bir hale getireceğiz. Genişleme Komisyonu belki ilk defa var. HDP birçok bileşenden meydana gelen bir parti. Bunu çoğaltmak istiyoruz. Bizimle temas içerisinde olmamış, bizimle aynı çatı altında buluşmamış, bize oy vermiş ya da vermemiş kesimleri de HDP çatısı altında genişletip büyütme amacı var. Mesela halklar toplantımızda Romanların bizden bir beklentisi oldu. Dediler ki, hepiniz tüm halkları sayarsınız ama bizi saymazsınız, Romanlar da var bu ülkede, sayıları da çok fazla. Herkes bizi sever ama bizim ismimizi ağzına almaz. Gürcüler de böyle, Çerkesler de… Tamam, bizim içimizde Ermenisi, Süryanisi, Alevisi, Sünnisi var ve milletvekili temsiliyetleri de var ama fakat mesele milletvekili temsiliyeti olmamalı. Karar mekanizmalarında da, il ve ilçe örgütlerimizde de olmalı, Parti Meclisi’nde, Merkez Yönetim Kurulumuzda… Şimdi bunun çalışması yapılıyor.

Bu arada, bu kongre, Türkiye’de ve bölgede büyük bir kargaşanın ortasında yapılıyor. Her anlamda sıkıntılı günler ve bu arada darbe söylentileri bile var. Daha güçlü bir HDP’nin tam zamanı değil mi?

Biz zaten hiçbir kongremizi olağan koşullarda yapmadık. Her dönem olağanüstü koşullar vardı. 2018 kongremiz, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın ve birçok milletvekilimizin tutuklandıktan sonra, ağır baskı koşullarında yapılmıştı ve buna rağmen salondaki coşku, bize umudun hala HDP’de olduğunu göstermişti. Şimdi, aynı kalabalığı ve aynı coşkuyu bekliyoruz.

Şimdi, Suriye’de bataklıktan çıkamaz duruma gelmiş yönetime, HDP olarak iyi bir cevap vermek zorundayız. HDP bu politikaları en net eleştiren partidir. Diyoruz ki, Suriye bataklığından çıkmanın tek yolu, orada yaşayan halkların kendi iradelerini engellemekten vazgeçmektir. Türkiye’nin buradan çıkmasının yolları mutlaka vardır. Ve bu çözüm yollarının başında Sayın Öcalan’la görüşmek vardır. Sayın Öcalan her zaman “Rojava bizim kırmızı çizgimizdir” dedi. Sayın Öcalan, demokratikleşme meselesini hiçbir zaman sadece Türkiye açısından ifade etmez, Ortadoğu’yu kasteder. Onunla görüşmeden bu çıkmazdan kurtulamaz Türkiye.

Belki de her şey Dolmabahçe’de başladı…

Evet, Dolmabahçe çok önemliydi, o fotoğraf ve okunan metin çok önemliydi. Bir milattı. Hükümetin iktidarını koruma telaşıyla o atmosferi bitirmesi bizi bu günlere getirdi. O süreç bitirilmeseydi bugünler yaşanmazdı elbette. Çatışmalı döneme girildi, hem burada yakılan yıkılan kentler öldürülen insanlar hem de Suriye’de Efrin süreçleri böyle başladı. Bu süreç içinde de bir 15 Temmuz yaşandı. Sayın Öcalan’ın uyarıları vardı bu konuda. Müzakere süreci başarıya ulaşmazsa darbe mekaniği hareketlenir demişti ve bunu görüşmelerdeki devlet temsilcileri de dinlemişti. Şimdi de öyle. Demokratikleşmeyen, baskı ve şiddetle yönetilen ülkelerde bu mekanik mutlaka çalışır. 15 Temmuz da bunun sonucuydu. Türkiye o masayı devirmeyip demokratikleşme yoluna girmiş olsaydı bunlar olmazdı. Dolayısıyla şimdi, şu anda geleceğimiz için demokratikleşme adımlarının atılması gerekiyor. Demokrasi yoksa, hukuk felç edilmişse, bütün krizlerde Türkiye’nin bir köşesinde bekleyen güçler devreye girer. Krizler, krizleri tetikler çünkü. O yüzden bu artık muhalefetin işi.

AKP’den böyle bir şey beklenebilir mi artık?

Ben beklemiyorum açıkçası. O yüzden artık temel sorun bir erken seçim kararına iktidarı güçlü bir biçimde zorlamak ve bu yönetimi sona erdirmektir. Ülke yönetilemiyor artık ve bitti bu süreç…

AKP gittiğinde bile işler zor değil mi? Bu kadar deformasyondan sonra demokratik bir yönetim için bile zor. Bu, HDP’siz bir iktidarla mümkün mü peki?

Demokratik yönetim HDP’nin içinde olduğu bir yönetimdir. Bu çok net! HDP’nin olmadığı hiçbir yönetim demokratik ve şeffaf olamaz. Bu ülkeyi Cumhuriyet’in kuruluşundan beri herkes yönetti ve yönetme şekillerini biliyoruz. Hiç demokrasi olmadı bu ülkede. Kan, gözyaşı ve ölüm… Ancak HDP’nin içinde olduğu bir yönetim artık demokrasinin gelişmesine katkı sunabilir. Yoksa gelen gideni aratır. Bir savaş tezkeresine hayır diyemeyen, çatışmalı sürece karşı çıkamayan bir anlayışın tek başına yapabileceği bir şey yoktur. HDP’siz bir ülke demokratik bir ülke olamaz. Türkiye toplumunun bu anlayışla hareket etmesi, HDP’yi iktidar ortağı yapabilecek bir oy oranına ulaştırması gerekiyor.

Ulusal Birlik: Bu kez çok umutluyum

Bütün bunlar sürerken Kürtler de birlik toplantıları yapıyor. Bu kez durum daha ümit verici mi? Daha mı ciddi bu kez?

Kürtlerin ulusal birlik sorunu epeydir gündemde tabii ama artık HDP içinde ya da dışında Kürtler açıkça bunun şart olduğunu dillendiriyor. Birlik olursa Kürtlerin bu kadar ezilmeyeceği, olmazsa da Kürtlerin ölmeye devam edeceği kafalarda daha netleşti. Bu yüzden umutluyum artık. Birkaç toplantıya katıldım. Hava olumluydu. Asında biz bunun sonuçlarını 31 Mart seçimlerinde Kürdistani partilerle yapılan ittifakta da gördük. Bu, İstanbul’daki Kürt seçmeni bile etkiledi. Bu ilişkiler büyük bir sinerji yarattı. Türkiye Rojava’ya girdiğinde Barzani’nin yaptığı açıklamada işgali kınayan, Türkiye’yi eleştiren bir tutum alması da önemliydi. Efrin sürecinde böyle açıklamalar yapılmamıştı mesela. Ama en son harekât, bütün Kürtlerde bunun Kürt halkının statüsüne karşı yapıldığı hissini uyandırdı. O yüzden ben, tam da şimdi, Kürtler her yerde zulüm görürken bu birlikteliğin ete kemiğe bürüneceğini düşünüyorum. Sonuçlarını kısa zamanda alırız diye tahmin ediyorum.

Tabandaki durum ne?

Tabii ki kimsenin itirazı yok. İstiyor insanlar bunu. Bu yoğun talebe karşın bunu gerçekleştirmemek bizim ayıbımız olur yani. Herkes bunun farkında ve ben çok umutluyum.

Biz bozarız biz düzeltiriz

Bu arada, kadınlar son dönemin en aktif gücü oldular Türkiye’de. Partide durum ne?

HDP, ilkleri gerçekleştiren bir parti. Kadın temsiliyeti açısından da böyle. Ayrıca, kadın kırımı konusunda Türkiyeli feminist hareketlerle de birlikte olabilen tek parti HDP. O yüzden kadınların HDP’ye ilgisi çok yoğun. Karar mekanizmalarında yer almak, yönetimlere girmek için çok yoğun başvuru var. Çok açık, Türkiye’de ne bozulacaksa kadınların eliyle bozulacak, ne düzelecekse yine kadınların eliyle düzelecek. Kadınlar korkusuz çıkıyorlar sokağa, beklentisizce karar mekanizmalarına giriyorlar. Diğer çevrelerle de hızlı bir şekilde bir araya gelebiliyoruz. Ayrıca parti meclisimizin ötesinde bir kadın meclisimiz var ve onların kararları vazgeçilmez kararlar olarak hayata geçiyor. Bu kadına verilen önemin göstergesidir ve HDP bunu ortaya koyuyor. Diğer partilerin kadına bir vitrin gibi bakan anlayışı da bu anlamda değişmelidir. Bunlar yeterli midir? Değil tabii. Hala eksiklerimiz var. Milletvekili sayısında da tam eşitlik neden olmasın? Bunları da düşünüyoruz. Çok yol katettik, daha da yolumuz var. Hala istediğimiz yerde değiliz.

20 Şubat 2020