Buldan: HDP’yi kapatma kampanyası, HDP’yi küçültmez, büyütür

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan BasNews'in sorularını yanıtladı:

Halkların Demokratik Partisi (HDP) 7 Haziran seçimleri ardından, Türkiye siyaseti içerisinde dengeleri belirleyen kilit parti olduğunu peşi sıra gelen genel ve yerel seçimlerde gösterdi. HDP’nin yaşadığı her başarı ve zorlanma Kürt dünyası tarafından ilgiyle takip edilmekte.

HDP Türkiye seçimleri sonucunda, arkasındaki kitle desteği ile Türkiye siyaseti içerisinde 3’üncü siyasi parti olmasına rağmen, Kürt Siyasal hareket geleneğinden gelen kökeninden ötürü hep farklı uygulamalarla karşı karşıya kaldı. Bunun sonucunda eski Parti Genel Başkanları başta olmak üzere, 10 binlerle ifade edilen kadroları tutuklandı. Kuzey Kürdistan’da kazandığı belediyelerde, belediye başkanları görevden alındı. Yerlerine kayımlar atandı. Türkiye’de kutuplaşan iklim içerisinde, son günlerde milliyetçi kesimlerce partinin kapatılması için çeşitli kampanyalar yürütülmekte. HDP, buna karşı yeni dönem strateji hattı ve tutum belgesini açıkladı ve ardından üç aşamalı bir eylem planı hazırladığını duyurdu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’la Türkiye’de oluşan kutuplaşma siyasetini, HDP’ye yönelik yürütülen siyaseti ve bunun aşılmasına yönelik çalışmalarını, değişik çevrelerin HDP’nin kapatılmasına yönelik kampanyalarını ve HDP’nin bunlara karşı tutumunu, Kuzey Kürdistan’da Kürt kentlerinde pik yapan corona pandemisini ve halkın alması gereken tedbirleri konuştuk.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan Türkiye’de HDP’ye karşı geliştirilen kapatma kampanyalarına yönelik şunu ifade etti: “HDP düşmanlığı üzerinden kendilerini var etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Ama nafile. Sonuç alamayacaklar. Onların kampanyaları olsa olsa onları kapatır. Halk onları zaten çoktan kapatmış durumda. Her gün iktidar medyasında boy gösteriyorlar ama halkın içine asla çıkamıyorlar. HDP ve Kürt düşmanlığı üzerinden kendilerine iktidar bloğu içinde yer açmaya çalışanların gideceği yer olsa olsa ancak siyasi çöplük olur. HDP’yi bu tür tehditlere korkutacaklarını, teslim alacaklarını sananlar tarihe baksınlar. Parti kapatmayla sonuç alınamadığını, alınamayacağını görürler. Bizim siyasi geleneğimiz parti kapatmalar dâhil tüm baskı süreçlerinden daha fazla güçlenerek çıkmıştır. Bu tür kampanyalar olsa olsa bizim gücümüzü daha da arttırır.”

Türkiye ve Kürt siyasal hareketi içinde uzun yıllar yer almış ve çeşitli kademelerde görev almış, HDP’nin Eş Genel Başkanı olarak şu an Türkiye’deki siyasal iklimi nasıl buluyorsunuz? 

Siyasal iklimi, derinleşen siyasi kriz olarak tanımlamak daha doğru olur. Siyasi kriz, ekonomik kriz ve toplumsal kriz iç içe yaşanıyor. Ülkenin içinde bulunduğu hal yoğun bakım ünitesinde solunum cihazına bağlı bir hastanın durumuna benziyor. AKP-MHP ittifakının kutuplaştırıcı politikaları nedeniyle, toplum adeta nefes alamaz hale geldi. Adalet duygusu yok edildi. Demokrasi rafa kaldırıldı. Sorunların çözümü için demokrasi kültürünü ve müzakere yöntemlerini işletmek yerine iktidar bloku, çatışmacı, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı politikaya sarıldı. Toplumu, siyaset alanını, parlamentoyu otoriterleşmeyle kuşatan tekçi sistem krizin ana nedenidir. Toplumsal desteğini giderek kaybeden AKP-MHP bloku, baskıyla, zorla, hukukun ve meşru alanın dışına çıkan yönetim anlayışı ve uygulamalarıyla ayakta kalmaya çalışmakta. Zamana yayılan bir darbe süreciyle ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Bu da ülkeyi ve toplumu geriyor, gerginliği arttırıyor, krizi derinleştiriyor. Toplumdaki güçlü değişim taleplerinin farkındalar.  Türkiye halklarının alternatifsiz olmadığını, kendi iktidarlarına mahkûm ve mecbur olmadığını da çok iyi görüyorlar. Kaybetme, iktidardan gitme ihtimalinin giderek güçlenmesi iktidar sahiplerini çok korkutuyor. Uykularını kaçırıyor. Korktukça da baskının dozunu arttırıyorlar. Toplumu ikna edecek, rıza üretecek bir hikâyeleri ve inandırıcılıkları kalmadı. Kayyım gaspları, milletvekillerimizin vekilliklerinin düşürülmesi, gözaltı ve tutuklamalar, muhalif düşüncenin ve hak taleplerinin bastırılması, medya özgürlüğünün ortadan kaldırılması, demokratik siyaset alanının kapatılması, Kürt sorununun güvenlikçi politikalara hapsedilmesi, dış politikada izlenen çatışmacı politika, iktidarın korku imparatorluğu yaratmak ve buradan iktidar çıkarmak için başvurduğu yollardır. Ancak artık bu yolun sonuna geldiler. Siyaset çözüm üretme aracıdır. Çözüm üretmeyen, tam tersine sürekli sorun ve kriz üreten, siyaseti çözüm olmaktan çıkaran iktidarlar kaybetmeye mahkûmdur. AKP-MHP iktidarını da kendi yarattıkları kriz iktidardan uzaklaştıracaktır. 

TBMM’de yakın zamanda HDP Milletvekillerinden Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP’den Enis Berberoğlu’nun vekillikleri düşürüldü. Bu durum Kürt Siyasal hareketine karşı yeni bir stratejik sürecin başlangıcı olarak mı okunmalı? 

Bu eskiden beri devrede olan bir stratejidir. AKP iktidarının “Çöktürme Planı” halen devrededir. Tüm bu baskı ve kuşatmaya karşı ise HDP’nin halklarla birlikte yürüttüğü demokratik mücadele hamlesi devrededir. HDP’nin demokrasi ittifakıyla birlikte dengeleri belirleyen güçte ve kilit noktada olması iktidarın bize karşı yönelimlerin en önemli sebebidir. HDP’nin 7 Haziran’da başlattığı, 31 Mart ve 23 Haziran’dan bu yana devam ettirdiği stratejik değişim hamlesi, iktidarın tüm hesaplarını bozdu. HDP’ye rağmen denge ve oyun kuramıyorlar. İşte HDP’nin bu gücünü geriletebilmek için akıl almaz bir baskı politikası izliyorlar. Hedefleri; HDP olmakla birlikte aynı zamanda Türkiye’de iktidarın karşısında daha geniş bir demokrasi blokunun ve demokratik iktidar alternatifinin gelişmesini akamete uğratmaktır. Vekilliklerin düşürülmesi, belediye başkanlarımızın tutuklanarak yerlerine kayyım atanması, muhalefete yönelik kayyım tehdidi, iktidarın halk iradesine tahammülsüzlüğünün bir sonucudur. Halkın seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi tanımama ve bu irade üzerinde vesayet oluşturma çabasıdır. AKP iktidara geldiğinde vesayet rejimine son vereceği taahhüdünde bulunmuştu. Şimdi kendi vesayetlerini ve statükolarını inşa etmeye çalışıyorlar. Tekçiliğin karşısında çoğulcu demokratik siyasetin gelişmesi, güç olması, ülkeyi yönetmeye aday olması iktidarın en büyük korkusudur. Bu korku psikolojisi iktidarı daha da hırçınlaştırıyor. İktidarın baskı sarmalından bunalan toplumun en büyük umudu ise HDP’nin yarattığı değişim heyecanıdır. Bu nedenle HDP kilit konumdadır. HDP’ye yönelik kuşatma, HDP’yi küçültmez tam tersine büyütür, büyütüyor da. HDP köklü bir siyasetin ve mücadele geleneğinin temsilcisidir. HDP, tüm bileşenleriyle, Halkların Demokratik Kongresi, Demokratik Toplum Kongresi gibi gücünü aldığı kongreleriyle, Kürtlerin, Türklerin, Alevilerin, tüm ezilenlerin, kadınların, gençlerin, farklı inançların herkesin ortak mücadele çatısıdır. Bugüne değin hiçbir baskı süreci HDP’yi, Kürt halkını, ezilen halkları mücadelesinden alıkoyamadı. Bundan sonra da alıkoyamayacak. 

HDP herkesin kabul ettiği üzere Türkiye’de en ciddi ve en güçlü denge unsuru. İktidardan muhalefetine ve hatta medyasına kadar herkes HDP üzerinden siyaset ve program yaptığı halde HDP’yi görmezden gelmeye çalışıyor. HDP, Türkiye’de sadece bir denge unsuru konumunda mı gerçekten. Ya da HDP iktidar veya muhalefetin sadece seçimlerde hesaba katacağı bir güç olmanın dışında iktidarı hedefleyebilecek bir yapı olacak kapasiteye sahip midir? 

HDP’nin siyasal gücü ve demokratik örgütlenmesi ve kurduğu ittifaklar seçimlerle sınırlı, sadece seçimleri merkezine alan bir hedefe dayanmıyor. Temel amacımız demokrasiyi, özgürlükleri, adaleti, barışı halklarla birlikte yeniden inşa etmektir. HDP, iktidarın tekçilik üzerine kurmaya çalıştığı dengeyi ve oyunları bozan, ama aynı zamanda demokratik iktidar alternatifini de, demokratik çözümü de ortaya koyan bir inşa gücüdür. Radikal demokrasiyi merkezine alan üçüncü yolu temel çizgi olarak ortaya koyuyoruz. Bize çok yoğun olarak yapılan saldırıların ve geliştirilen kuşatmanın nedeni işte budur, HDP’nin yarattığı demokratik iktidar seçeneğidir. Demokratik mücadelemizin, büyütmeye çalıştığımız demokratik ittifakın nihai hedefi tabi ki bu ülkeyi hep birlikte yönetmektir. HDP’nin içinde olduğu demokratik yönetim hem Türkiye’de hem de Ortadoğu coğrafyasında barışın, özgürlüklerin ve demokrasinin önünü açacak. Büyük bir demokrasi baharına yol açacak.  HDP’ye olan güvenin ve desteğin nedeni halklar açısından yarattığı bu büyük umuttur. Halklarla birlikte yürüttüğümüz demokratik mücadele mutlaka sonuca ulaşacak ve demokrasiyle birlikte yönetmenin yolunu güçlü bir biçimde açacak.

Kuzey Kürdistan’da neden Kürt siyasal partileri kendi aralarında stratejik ittifak kuramıyorlar. Kürtler diğer halklar gibi can alıcı konularda neden ideoloji ve partiler üstü ulusal bir yaklaşımı esas alamıyorlar? Bu konuda Kürt hareketlerinin zaafları nelerdir ve nasıl aşılabilir?

HDP olarak, Batıda geniş demokrasi ittifakıyla birlikte Bölge’de de Kürdistani partilerle önemli, anlamlı ve değerli bir ittifak kurduk. Bu ittifak sadece seçimlerle sınırlı, sadece seçim hedefli bir ittifak değildir. Kürt halkının kimlik, dil ve barış gibi demokratik toplumsal taleplerini ve çıkarlarını gözeten, demokratik geleceğini esas alan uzun vadeli bir ittifaktır. Bunu son derece önemsiyoruz. Kürt halkının, bizlerden, Kürdistani parti ve siyasetten beklentisi de budur zaten. Bu anlamda ulusal ittifak Kürt halkının bir halk olarak yaşadığı tüm coğrafyalarda ortak demokratik özgür geleceğini kurabilmesi açısından tarihsel önem taşımakta. Ortadoğu coğrafyasında yaşanan gelişmeler, Kürt halkının taleplerini bastırmaya yönelik bölge devletlerinin kurduğu Kürt karşıtlığına dayanan çözümsüzlük ittifakı, ulusal ittifakın gerekliliğini ve tarihsel zorunluluğunu hepimize göstermektedir. Bu noktada umut verici bir aşama kaydedilmiş olması önemlidir. Çelişkilerin, iç tartışmaların artık geride bırakılması ve geleceğe odaklı olarak ittifak sürecinin ilerletilmesi, kurumsal bir kimliğe, ilkelere ve ortak hedeflere kavuşturulması temel beklenti ve temennimizdir. Bu sürecin Kürt halkının lehine ilerleyeceği inancı ve kanaatindeyim. Kürt halkı bir yüz yıl daha statüsüz yaşayamaz. Bunu herkesin görmesi gerekiyor.

Corona Pandemisi bütün dünya ülkelerinde can almaya devam ediyor. Son süreçte Diyarbakır merkezli Kürt illerinde salgın pik yaptı. Bunun nedenleri ve yapılması gerekenler konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Tüm dünyayı ve insanlığı tehdit eden salgın karşısında toplumsal duyarlılığın daha fazla artması gerekiyor. Salgın tehdidi ortadan kalkmış değildir. Ne yazık ki son dönemlerde Kürt illerinde vaka sayısında bir artış gözlenmektedir. Virüsün yeterince önemsenmemesi, insanların evlerine ekmek götürmek için çalışmak zorunda kalması gibi birçok sebepten dolayı salgın hızlı ve kaygı verici bir biçimde yayılmakta. Halkımızı, salgına karşı alınması elzem olan tedbirler konusunda daha fazla duyarlılık göstermesi, virüsü yaygınlaştırabilecek etkinliklerden ve ortamlardan uzak durması gerekmekte. Bölgedeki sağlık alt yapısı salgını önleyecek düzeyde değildir. Hükümetin salgın konusundaki yaklaşımının toplumu, insan yaşamını gözeten bir noktada olmadığına, sadece ekonomik çıkarları gözettiğine bu pandemi sürecinde hepimiz tanık olduk. Dolayısıyla halkımızın duyarlılığını üst noktaya çıkartması ve tedbirlerini alması önem taşımaktadır.

Çözüm süreci çalışmalarında İmralı heyetindeydiniz. O süreçlerde Türkiye’de çözüm süreci farklı bir iklim yarattı. Bu ortamda Kürtler geniş bir temsiliyet alanı kazandı. Barış ikliminin bozulmasında Kürtlerden ve mevcut iktidardan kaynaklı yanlışlıklar nelerdi ve nerede yanlışlıklar yapıldı sizce?

Çözüm süreci olarak adlandırılan süreç aslında bir diyalog ve görüşme süreciydi. Müzakerelere geçilebilseydi, çözüm süreci de başlamış olacaktı. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı müzakerelere geçilebilmesi için önemli bir adımdı. Kürt halkı demokratik çözüm ve barış konusunda net ve kararlı bir irade ortaya koydu. Türkiye toplumu da yüzde 70’ler dolayında bu süreci destekledi. Ancak ne var ki, iktidar, devlet içinde kurduğu ittifaklar ve kendi dar siyasi hesapları nedeniyle bu süreçten vazgeçti, masayı devirdi. Dolmabahçe mutabakatını yok saydı. 5 Nisan 2015 tarihi itibariyle çözümün muhatabı olan Sayın Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit sürecini başlattı. Tecrit halen ağır bir biçimde sürdürülüyor. 7 Haziran seçimlerinde AKP, iktidar çoğunluğunu kaybedince; çözümün, barışın kendilerine yaramayacağı, bundan siyasi bir fayda sağlayamayacakları sonucuna vardı ve sert güvenlikçi politikalara yeniden dönüş yaparak, süreci tümüyle heba etti. Sonrasında yaşanan gelişmeler, provokasyonlar zinciri, darbe girişimleri, OHAL süreci, MHP’yle kurdukları Kürt karşıtı ittifak ve getirdikleri cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, aslında çözüm sürecine nasıl yaklaştıklarını, neyi hedeflediklerini açığa çıkarmış oldu. Çözüme barış niyetiyle yaklaşmadılar. Buradan siyasi bir fırsat yaratmayı hesapladılar. Bu planlarını çözüm süreciyle ilerletemeyeceklerini gördükleri için de güvenlikçi çözümsüzlük politikalarına yeniden sarıldılar. Hep söyledik yine söylüyoruz, Kürt sorununu çözmeyen çözülür. Çözüm masasını deviren AKP’nin kendisi çözülecektir. Çözülüyor da…

HDP yeni dönem strateji hattı ve tutum belgesi açıklaması ardından, üç aşamalı bir eylem planı hazırladığını duyurdu. İlk olarak Ankara’ya ‘Adalet ve Özgürlük Yürüyüşü’ kararı alındı. 15 Haziran’da bir grup Edirne’den, diğer grup ise Hakkari’den yürüyecek bu yürüyüşle neyi hedefliyorsunuz? Karşılaşacağınız engeller ve provakasyon konusunda bir hazırlığınız olacak mı?

Demokrasi yürüyüşümüzü 1 Haziran’da tutum belgemizi açıklayarak başlatmış olduk. “Demokratik Mücadele Programımız’ın özü; hak, hukuk, adalet, barış, özgürlük, demokrasi, iş ve aş için ortak mücadeleyi ve aynı zamanda tüm bunların halkla birlikte inşası için üstlendiğimiz sorumluluğun pratik düzeyde hayata geçirilmesini kapsamakta. Demokrasi yürüyüşümüz, HDP başta olmak üzere tüm muhalefeti ve toplumu kuşatan baskıcı politikalara, sömürüye, darbeye karşı bir itirazdır. Bu anlamda programımız, tüm muhalif toplumsal kesimler ile demokrasiden yana olan herkesi bir araya getirme, ortak demokratik mücadelede buluşturmayı hedefleyen bir programdır.

Üç aylık bir süreci kapsayan programımızın ilk ayağı belediyelerimize saldırıların yaşandığı Iğdır, Kars, Batman, Siirt’te halkla buluşma, kurumları ve esnafı ziyaret olarak gerçekleşti. İkinci aşamada ise Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşü yer almakta. 15-20 Haziran tarihleri arasında yapacağımız Darbeye Karşı Demokrasi Yürüyüşümüz biri Edirne diğeri Hakkâri olmak üzere iki koldan başlayıp Ankara’da sonlanacak. Hep birlikte demokratik toplumsal mücadelenin ve duyarlılığın Edirne’den Hakkâri’ye uzanmasını hedefliyoruz. İradesine el konulan halkımızla buluşuyoruz. Adalet isteyen, barış isteyen, iş ve aş isteyen, sömürüden kurtulmak isteyen ezilen halklarımızla buluşuyoruz.

HDP kuruluşu itibariyle TBMM eksenli Türkiyelileşme çizgisini esas alacağını beyan etti. Fakat geldiğimiz aşamada bazı çevreler HDP’nin aslında hiç Türkiyelileşemediğini, bazı kesimler ise Kürt çizgisinden kaydığını dillendiriyor. Sizce HDP Türkiyelileşme ile Kürt temsiliyeti konusunda hangi konumda?

Parlamento mücadele alanlarımızdan sadece biridir. HDP meydanlarda, sokakta, yaşamın tüm alanlarında halkla birlikte mücadele yürüten bir partidir. HDP ortaya koyduğu fikriyatla, bileşenleriyle, örgütlenmesiyle, parti programıyla, ürettiği çözüm politikalarıyla bir Türkiye partisidir. Kürt sorununa, inançların, kimliklerin sorunlarına, adalet ve demokrasi sorununa, kadın sorununa, emekçilerin sorununa, ekoloji sorununa, tarım sorununa, üreticilerin sorununa yani Türkiye’de yaşayan herkesin, her kimliğin, inancın, yoksulun, işsizin sorununa çözüm üretmeyen bir parti zaten Türkiye partisi değildir, olamaz da. Türkiye’nin temel sorunlarına en kalıcı çözüm üreten, her soruna eğilen, her hak talebini ve mücadelesini kendi mücadelesi olarak gören belki de tek Türkiye partisi HDP’dir. Resmi ideolojinin milliyetçiliğin, tekçiliğin sınırları dışına çıkamayanlar Türkiye partisi değildir, devlet ve sistem partisidir. HDP’ye Türkiye partisi olamadı diyenler, onlara benzemediğimiz, onlar gibi resmi ideolojinin sözcülüğünü yapmadığımız için bunu söylüyorlar. Diğer yandan Kürt sorununu ve çözümünü en cesur bir biçimde ortaya koyan, çözüm için mücadele eden, Kürt halkının uğradığı zulmü, baskıyı, haksızlığı, Kürt düşmanlığına dayanan politikalara karşı sesini cesaretle yükselten, itiraz eden, mücadele eden, direnen tek siyasal parti HDP’dir. Bunun için zaten bedel ödemekte, her gün saldırıya maruz kalmakta binlerce üyesi, yöneticisi gözaltına alınıp tutuklanmakta. Ancak şunu da ifade etmek gerekir ki HDP salt Kürt sorununu ve Kürt halkının taleplerini dile getiren bir parti de değildir. Salt Kürt temsiliyetiyle sınırlı olan bir parti değildir. Kürtler, Türkler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler, Lazlar, Rumlar, Romanlar, Çerkezler, Araplar tüm halkların kimlikleriyle, dilleriyle, inançlarıyla, talepleri ve mücadeleleriyle temsil bulduğu bir partidir, HDP. Kürt sorunuyla birlikte demokrasi ve adalet sorununu, sömürüyü, ezilen tüm halkların taleplerini, kadınların toplumsal cinsiyet eşitlik talebini aynı düzeyde dile getiren, mücadelesini yürüten, herkes için demokrasiyi, özgürlükleri, barışı ve adaleti ve eşit ortak geleceği inşa etmeye çalışan bir parti.  HDP’yi böyle anlamak gerekiyor.

Doğu Perinçek, “Kısmen iktidarın yönlendiricisi ve ortağıyız” diyor. Şimdi de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına HDP’yi kapatma çağrısı yaptı. Doğu Perinçek hangi siyasi yapılanma adına bu kadar rahat konuşabiliyor sizce? Perinçek’in bu çağrısı ile kapatma yönlü bir girişimin olacağını bekliyor musunuz? Buna yönelik hazırlık durumunuz nedir?

HDP bir bina değil ki kapatılsın! 6,5 milyon oy alan, halk iradesine ve gücüne dayanan milyonların partisidir. Gençlerin, kadınların, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin, yaşanılabilir bir dünya ve çevre için mücadele edenlerin partisidir. HDP’nin kapatılması için kampanya yürütenler, halkları, milyonları nasıl kapatacaklar? Bize karşı yürütülen birtakım ırkçı, düşmanca kampanyaların farkındayız. Siyasi karşılığı ve değeri sıfır olanların HDP düşmanlığı üzerinden kendilerini var etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Ama nafile. Sonuç alamayacaklar. Onların kampanyaları olsa olsa onları kapatır. Halk onları zaten çoktan kapatmış durumda. Her gün iktidar medyasında boy gösteriyorlar ama halkın içine asla çıkamıyorlar. HDP ve Kürt düşmanlığı üzerinden kendilerine iktidar bloğu içinde yer açmaya çalışanların gideceği yer olsa olsa ancak siyasi çöplük olur. HDP’yi bu tür tehditlere korkutacaklarını, teslim alacaklarını sananlar tarihe baksınlar. Parti kapatmayla sonuç alınamadığını, alınamayacağını görürler. Bizim siyasi geleneğimiz parti kapatmalar dâhil tüm baskı süreçlerinden daha fazla güçlenerek çıkmıştır. Bu tür kampanyalar olsa olsa bizim gücümüzü daha da arttırır.

Kürdistan Bölgesi yöneticileri barış ve çözüm sürecinde olumlu bir rol oynadı ve sürecin başarıya ulaşabilmesi için çaba sarf etti. Türkiye’de Kürt siyasetinin yeniden ılımlı ve diyalog sürecine girebilmesi için Kürdistan Bölgesi yöneticilerinin rol oynama ihtimalleri mevcut mudur? Bu konuda sizin HDP olarak beklentileriniz nelerdir. Ne yapıla bilinir?

Bu konuda şunu net olarak ifade etmek isterim ki, Türkiye’de mevcut Kürt karşıtı tekçi iktidar değişikliği yaşanmadan herhangi bir sürecin başlaması mümkün değildir. Kürt sorunu dahil Türkiye’nin temel sorunlarının hatta Suriye sorununun dahi çözümü ancak tekçi ve retçi iktidar zihniyetinin değişmesiyle başlayabilir. Çözüm, HDP’nin içinde olduğu demokratik yönetimle ve halkların iradesiyle başlayacak. Çözüm sürecinde katkısı olan, rol alan herkesin, şahsiyetlerin, liderlerin özellikle çözümün temel muhatabı olan Sayın Öcalan’a karşı iktidarın uyguladığı tecrit başta olmak üzere çözüm karşıtı, Kürt karşıtı tüm politikaların karşısında ortak bir karşı duruş sergilemesi gerekir. İktidarın çözümsüzlük politikalarına karşı mücadele edilmezse çözümün de önü açılamaz.

Öncelikli olarak Kürt halkının ulusal demokratik ittifakının tesis edilmesi gerekir. Bu sağlandığı takdirde Türkiye dâhil Kürt halkının yaşadığı tüm topraklardaki Kürt sorunu nihai çözüm yoluna girecek.

Röportaj: Ruken Hatun Turhallı

14 Haziran 2020