Buldan: FETÖ’nün siyasi ayağı da siyasi kolu da siyasi beyni de AKP’dir

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, haftalık grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şöyle konuştu: 

Geçen hafta Van’ın Bahçesaray ilçesinde yaşanan çığ felaketinde yaşamını yitiren tüm yoldaşlarımıza, yurttaşlarımıza, arkadaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz. Ailelerine sabır diliyoruz. Gerçekten bu çığ felaketinde hayatını kaybedenlerin ailelerinin çok derin bir acı duyduklarını biliyoruz. Bu acı hepimizin. Yaralı olanlara acil şifalar temenni ediyoruz. Yine Van'da donarak yaşamını yitiren 13 mülteciye Allah'tan rahmet diliyoruz. Van’da çığ felaketinin yaşandığı gün İstanbul’da yaşanan uçak kazasında hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz.

İnsanlarımızın hayatını kaybetmesinin nedeni çığ değil, çığa karşı önlemlerin alınmamasıdır

Ne yazık ki doğal afetler zamanında gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle gerek Elazığ depreminde gerekse de çığ felaketinde ve uçak kazasında yaşandığı gibi faciaya dönüşerek can almaya devam ediyor. Bahçesaray’da onlarca insanımızın hayatını kaybetmesinin

nedeni çığ değil, çığa karşı gerekli önlemlerin zamanında alınmamış olmasıdır. Neredeyse her kış aynı yerde, Bahçesaray’da çığ düşüyor gerekli tedbirler zamanında alınmıyor. Gerekli önlemler zamanında alınmadığı için de insanlarımızın yaşamını yitirmesine neden oluyor. O bölgede en az 10 kar tüneli yapılması gerekirken bir türlü yapılmıyor. Her seçim döneminde siyasetçilerin özellikle de iktidarın oraya giderek seçim yatırımı olarak insanlara söz vermesine ve kar tünellerinin mutlaka yapılması gerektiğini ifade etmesine rağmen bir türlü bu vaatler gerçekleşmiyor. Bahçesaray’da sadece bir tane kar tüneli var, o da çığ riskinin az olduğu ve hiç çığ düşmeyen Karabet bölgesindedir. 

Ahlat'a saray için kanun çıkaranlar insan hayatı için kılını kıpırdatmıyor

Ahlat’a saray yapmak için Meclis’ten kanun çıkarmaya çalışan, İstanbul’a rant kanalı yapmak için seferber olan, her yere kalekol, güvenlik barajı yapan AKP iktidarı, vatandaşlarımızın hayatı söz konusu olduğunda ise kılını kıpırdatmıyor.

İnsanlar çığ altındayken AKP Genel Başkanı keyif çayı dağıttı, TOKİ pazarlaması yaptı

Özellikle ikinci çığın yaşanmasına neden olan ihmaller zincirinin, müdahale biçiminin ve iktidarın kurtarma sürecini bir şova dönüştürmesinin ciddi bir biçimde araştırılması, aydınlatılması ve sorumluların açığa çıkarılması gerekmektedir. Tüm bunlar açığa çıkarılmazsa, yaşanacak yeni afetlerin büyük felaketlere dönüşmesi ve kayıpları artırması ne yazık ki kaçınılmaz olacaktır. Elazığ depreminde insanlar enkaz altındayken algı yaratmaya çalışan iktidarın insani değerlerle örtüşmeyen aynı tutum ve yaklaşımlarına Bahçesaray’daki çığ felaketinde da tanık olduk. İnsanlar çığ altındayken, AKP Genel Başkanı yine şaşırtmadı ve sanki hiçbir şey olmamış gibi aynı saatlerde Kırıkkale’de insanları toplayıp miting yaptı. Bu mitingde keyif çayı dağıttı, TOKİ pazarlaması yaptı. Buna hepimiz tanıklık ettik. Allah bunlara birazcık vicdan, birazcık izan, birazcık utanma duygusu versin.

Bahçesaray'da insanlar çığ altındayken AKP genel başkanı Kırıkkale'de TOKİ pazarlaması yapıyor. İnsan biraz utanır! Bahçesaray halkı bunu hak etmiyor, bu ülke bunu hak etmiyor. Bir can pazarı yaşanırken bu ülkeyi yöneten AKP Genel Başkanı böyle bir hadsizlik yapacak kadar vicdansızlaşıyor. Tüm Türkiye toplumu bunu görmeli.

Şov peşinde koşan bu iktidarın politikaları insanı yaşatmaz, öldürür

Şov peşinde, rant peşinde, algı peşinde koşan bu iktidarın politikaları insanı yaşatmaz, öldürür! Bunu bir kez daha gördük ve yaşadık. Bütün bu kaza ve afetlerin sonuçları da göstermektedir ki, bu iktidarla yürünemez. Bu iktidarla hayatta kalınamaz. Bu iktidarın yönetiminde kimsenin can güvenliği yoktur. Toplumsal dayanışmayı ve örgütlenmeyi büyütmemiz gerekir. Bizleri ayakta tutacak olan da, yaşatacak olan da toplumsal örgütlülüğümüz ve dayanışmamızdır. Bir kez daha başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

O gün Cizre’ye yapılanları bugün tüm ülkeye dayatan bir iktidar var 

Çığın acısını yaşadığımız geçen hafta aynı zamanda bir başka bir acının yıl dönümüydü. 7 Şubat 2016’da vahşet bodrumları olarak tarihe geçen Cizre’nin 3 bodrumunda 177 insan vahşice yakıldığı, katledildiği bir dönemden bahsediyorum. Ablukalar süresince ilçe yerle bir edildi, toplam 282 insan hayatını kaybetti. Buradan bir kez daha Mehmet Tunç ve Asya Yüksel başta olmak üzere bodrum vahşetinde yaşamını yitirenleri huzurlarınızda saygıyla anıyorum. Cizre’de vahşet bodrumlarında yaşananlar mevcut iktidarın siyasi iradesiyle ve sorumluluğunda gerçekleşti. “Gerekirse askerlere havyar gönderin”, kaymakamlarla yaptığı toplantıda “mevzuata takılmayın, ne gerekiyorsa yapın” diyen AKP iktidarıdır. İnsanlık suçu işleyen askeri yetkilileri yargılanmaktan kurtarmak için yasa çıkaran yine AKP-MHP ittifakıdır! O gün Cizre’ye yapılanları bugün tüm ülkeye dayatan bir iktidar olduğunu herkes görmelidir. 

Onlar vahşetleriyle tarihin karanlık sayfalarındaki yerlerini aldı; Cizre diz çökmedi, boyun eğmedi

29 Ekim’de Cizre Belediyemize kayyım atayarak halkın oylarını yok sayanlarla Cizre bodrumunda bedenleri diri diri yakan zihniyet aynıdır. Cizre vahşetinin sorumlularıyla Roboski’de 34 köylüyü uçaklarla katledenler aynıdır. Bunların hepsi Ankara’daki karanlık dehlizlerde beraber iş tutanlar, Kürt düşmanlığında ittifak kuranlardır. Bunları gayet iyi biliyor ve tanıyoruz. Halkımız da iyi biliyor ve iyi tanıyor. Onlar vahşetleriyle tarihin karanlık sayfalarındaki yerlerini aldılar ama Cizre yaşadığı korkunç vahşete karşı verdiği amansız direnişle tarihin onurlu sayfasında yerini aldı. Mehmet Tunç’un dediği gibi her şeye rağmen yakılma pahasına da olsa Cizre “diz çökmedi, çöktürülemedi, boyun eğmedi.” Suça bulaşan tüm siyasi ve askeri yetkililerin hukuk önünde hesap vermesi için sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.  

Gezi Davasıyla halklar arası köprüyü yıkmaya çalışıyorlar, yan yana gelişimizden korkuyorlar

Cizre vahşetinin sahipleri bugün Gezi direnişini yargılamaya çalışıyor. Mahkeme Gezi Davasında yargılananlar için müebbet hapis cezası istedi. Ali İsmailleri, Berkinleri, Ethemleri, Abdullahları katledenlere ceza vereceklerine suçsuz insanlara ceza istiyorlar. Gezi, ezilen yoksul halkların demokratik bir direnişiydi. Toplumun adalet ve özgürlük talebiydi. Demokrasi tarihinin yüz akıydı. Hakkâri ile Edirne’nin buluştuğu yerdi Gezi. Cizre’den İzmir’e kurulan köprü olmuştu Gezi. Bugün yargılamaya çalıştıkları aslında halklardır, Türkiye’nin demokratik toplumsal muhalefetidir. İşte Gezi Davasıyla halklar arası köprüyü yıkmaya çalışıyorlar. Yan yana gelişimizden korkuyorlar. Bunlar Türkiye halklarından, barışı ve demokrasiyi isteyenlenden korkuyorlar, bunları sosyal medyada dile getirenlerden de korkuyorlar. 

Sosyal medyada kirlilikten söz edilecekse AKP ve Saray trollerinin yarattığı çöplükten bahsedilebilir

Erdoğan dün, “Sosyal medya tam bir çöplük. Gerçek hayatta suç olan her şeyin internet ortamında da aynı karşılığı bulması şarttır” diyor. Sosyal medya çöplük değildir. Kirlilikten söz edilecekse AKP ve Saray trollerinin yarattığı çöplükten bahsedilebilir. Çöplüğü yaratan sizin trollerinizdir.

Sosyal medyayı susturamayacaksınız, insanlar özgürce konuşacak 

Tabii bir de “suç olmalı” diyerek sosyal medya kullanıcılarını tehdit ediyor. Muhalif, özgür basını susturdular, kapattılar şimdi de sosyal medyayı susturmaya çalışıyorlar. Tweetler bunları fena halde korkutuyor, farkındayız. Sosyal medyayı susturamayacaksınız. İnsanlar özgürce düşüncelerini ifade edecek. Konuşacak, ses verecek. Haksızlığın karşısında duracaktır. Buna engel olamayacaksınız! 

Ne Gezi’nin ne de Cizre’nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını bitirebilecekler

Ne yaparlarsa yapsınlar ne Gezi’nin ne de Cizre’nin ortak mücadele ruhunu, dayanışmasını bitirecekler! Gezi'deki halk iradesini müebbet hapis cezalarıyla, Kürt halkının iradesini de bodrum vahşetleriyle, kayyım darbeleriyle engelleyemeyecekler! Bu ülkenin tüm renkleri; yan yana duracağı, barış içinde yaşayacağı, özgürce konuşacağı günlere mutlaka kavuşacaktır. Buradan herkesi 18 Şubat’taki Gezi Davası duruşmasına katılmaya, destek olmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.

Mızraklı her duruşmada onların hırsızlığını yüzlerine tokat gibi çarpmaya devam edecek

Dün Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanımız Sevgili Selçuk Mızraklı’nın duruşması vardı ama tahliye edilmedi. Hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan kayyımlar dışarıda gezerken, hırsızlığı ortaya çıkaran Mızraklı Başkanımızı yargılamaya çalışıyorlar. Yargılayamayacaklar! Sevgili Mızraklı her duruşmada onların hırsızlığını yüzlerine tokat gibi çarpmaya devam edecektir. Tüm halkımız Mızraklı’nın yanında olmaya devam edecektir. Sadece Sevgili Mızraklı değil tüm eşbaşkanlarımız aynı zihniyetle yargılanıyorlar. Ama bizim tüm arkadaşlarımız yaptıkları savunmalarla bu zihniyeti tek tek yargılıyorlar. 

FETÖ’nün siyasi ayağı da siyasi kolu da siyasi beyni de AKP’dir

Gezi davasını açanlar cemaatin savcılarıydı. Davayı sürdüren ve müebbet isteyenler ise şu an AKP’nin savcılarıdır. Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de şehirleri yakıp yıkanlar 15 Temmuz darbe girişiminden dolayı içeride. Ama onlara emri veren ve yargılanmaktan kurtaran ise yine bu iktidardır. Şimdi, son günlerde 15 Temmuz darbe girişiminin, FETÖ’nün siyasi ayağı tartışılıyor. İktidar ayak oyunlarıyla siyasi ayak olduğu gerçeğini gizlemeye çalışıyor. İstedikleri kadar reddetsinler, FETÖ’nün siyasi ayağı da siyasi kolu da siyasi beyni de AKP’dir, AKP iktidarıdır. Bunların hepsi dava arkadaşıdır! Dava arkadaşlıkları Demirtaş-Yüksekdağ davasında devam ediyor. Kürt kentlerinin yakılıp yıkılmasında devam ettiği gibi.

Darbenin cemaatin siyasi ayağının araştırılması için Meclis'te defalarca verilen araştırma önergeleri AKP-MHP çoğunluğuyla reddedildi. Siyasi ayak ortaya çıkmasın istiyorlar! Bunların hepsi suç ortakları ve birbirinin suçlarını biliyorlar. Aralarında bazen çıkar çatışması olabilir ama hepsi birdir. 

Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tüm arkadaşlarımız FETÖ-AKP ortak kumpasıyla rehin tutuluyor

FETÖ’nün siyasi ayağı değilseniz, cemaat savcılarının açtığı Ergenekon davalarını bir bir düşürürken neden KCK davalarını düşürmediğinizi buradan size sormak isteriz. Demirtaş, Yüksekdağ ve diğer tüm arkadaşlarımız FETÖ-AKP ortak kumpasıyla rehin tutuluyor. Cemaat savcılarının uyduruk fezlekeleriyle dokunulmazlıklarımızı kaldıran yine bunlardır. FETÖ ile birlikte demokrasi güçlerine yönelik her türlü saldırıyı gerçekleştirirken, bugün Kürt halkının iradesine karşı aynı yöntemleri kullanmaya devam eden sizin iktidarınız değil midir? Darbe mekaniğine karşı uyaran Sayın Öcalan’a ağırlaştırılmış tecridi uygulayan siz değil misiniz?

Cemaatin işlediği her suçun altında sizin de imzanız var; paralel yürüdünüz bu yollarda

Biz sizi iyi tanıyor ve biliyoruz. Suçlusunuz, kirlisiniz, darbecisiniz, faşistsiniz, yalancısınız! Demokrasi ve barış düşmanısınız! Her şeyi birlikte yaptınız! Cemaatin işlediği her suçun altında sizinde imzanız var. Hep söylüyorum bir kez daha tekrar ediyorum: 'Paralel yürüdünüz bu yollarda. Paralel ıslandınız yağan yağmurlarda'.  

Kürt halkının iradesi dikkate alınmadan hiçbir sorun çözülemez

Darbelerle, krizlerle geçen bu süreçlere Türkiye’nin nasıl geldiğinin net görünmesi için 21. yılına giren uluslararası 15 Şubat komplosunun ve İmralı’da Sayın Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış mutlak tecridin doğru anlaşılması gerekir. Türkiye’nin bugün yaşadığı derin siyasi, ekonomik, sosyal krizin nedeni 21 yıldır komployla, tecritle sürdürülen çözümsüzlük siyasetidir. Evet, uluslararası komplo başarılı olamadı. Kürt sorunu ve Kürt halkının ulusal varlığı ne Türkiye’de ne Suriye’de ne de Irak’ta tasfiye edilemedi. Aksine, siyasi bilinçle ve kararlı bir biçimde sürdürdüğü demokrasi ve barış mücadelesiyle hem Ortadoğu’da hem de Türkiye’de büyük bir demokrasi ve değişim gücü oldu. 9 Ekim 1998’de Suriye’de iradesi kırılarak yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt halkı bugün IŞİD karanlığına karşı mücadelenin ve özgür bir toplum inşasının öznesi haline gelerek bütün dünyada saygın bir yer edindi. Kürt halkının birlikte yaşadığı halklarla barış içerisinde eşitçe, özgürce yaşamdan yana olan demokrasi paradigmasının dışındaki seçeneklerin çözüm olmayacağı kanıtlanmıştır. Kürt halkının iradesi dikkate alınmadan hiçbir çözümün başarıya ulaşma şansının olmadığı çok net görülmüştür.

AKP-MHP ittifakının iktidar hesapları nedeniyle İdlib'den gelen kayıp haberleri hepimizi derinden yaralamıştır 

HDP fikriyatı bugün Türkiye’nin yegâne çözüm seçeneği ve gücüdür. HDP’nin demokratik cumhuriyet hedefi bugün tüm Türkiye toplumunun temel talebi ve beklentisidir. Komplodan, çözümsüzlükten medet umanların tüm bu tarihi gerçeklere bir kez daha dönüp bakması gerektiğini belirtmek istiyoruz. İdlib’den dün yeniden kayıp haberleri geldi. AKP-MHP ittifakının iktidar hesapları nedeniyle Suriye’den cenazeler gelmeye devam etmesi hepimizi derinden üzmüş ve yaralamıştır. 

Kayıplar konusunda uyardık bizi dinlemediler: Türkiye derhal Suriye'den elini çekmelidir 

İdlip’de hayatını kaybeden askerlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Biz Suriye tezkeresine karşı çıkarken bu sonuçları öngörmüştük. İktidarı uyarmıştık ama dinlemediler ve bu bataklığın içine girmekte ısrar ettiler. Kayıpların sorumlusu tezkereye evet diyenlerdir. Çözümsüzlüğü dayatanlardır. Türkiye derhal Suriye’den elini çekmelidir. Suriye, Suriye halklarının iradesine bırakılmalıdır.

İmralı’nın kapısı kapatılmasaydı, barışın ve demokrasinin kapısı açık kalacaktı

Çözümsüzlüğün tüm bu coğrafyaya çok ağır bedeller ödettiği görülmesine rağmen devlet ve iktidar aklı ne yazık ki ağırlaştırılmış tecrit politikasında halen ısrar etmektedir. İmralı’dan başlayarak tüm toplumu, ülkeyi, demokrasiyi tecritle kuşatma altına almaya çalıştıklarını görüyoruz. Sadece İmralı değil, herkes tecrit altındadır. Sayın Öcalan çözüm sürecinde “Gelin bu meseleyi iç dinamiklerle içeride biz çözelim” demişti. Kürt sorunu, Suriye sorunu demokratik müzakereyle, diyalogla çözülecekti. Çözüm Sürecinde demokrasinin önü açılmış, toplum rahat bir nefes almış, cenazeler ve gözyaşları durmuş, demokratik siyaset çözüm aracı olarak toplumun umudunu arttırmıştı. Eğer İmralı’nın kapısı kapatılmasaydı, barışın ve demokrasinin kapısı açık kalacaktı. Uluslararası güçler Kürt-Türk barışını, Ortadoğu barışını çıkarlarının önünde engel gördüler.

Kürt sorununu ve demokrasi sorununu çözemeyen, çözülür

Ancak uluslararası güçler çözümden rahatsız oldu. Kürt-Türk barışını, Ortadoğu barışını, Suriye barışını kendi çıkarlarının önünde engel olarak gördü. İktidar aklı da koltuklarının bekasını çözümsüzlükte ve tecritte gördü. Devlet aklı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesinden korktu. Tekçi rejimi kurmak için çözüm masasını devirdiler. Bir kez daha vurguluyorum: Kürt sorunu gibi yüz yıllık tarihi, siyasi, ekonomik, sosyal bir sorunu tecritle, inkârla, güvenlikçi politikalarla, kayyım gasplarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla çözeceğini sanan devlet ve iktidar aklı tarihi bir yanılgı içerisindedir, gaflet içerisindedir. Çok net söylüyorum: Kürt sorununu ve demokrasi sorununu çözemeyen, çözülür! Ve çözülecektir! Kürt halkını, demokratik toplumu tasfiye etmek isteyenlerin bizzat kendileri tasfiye olacaktır!

Tecrit kırılmadan, barış ve adalet gelmez demokrasi gerçekleşmez

Tarih bunun örnekleriyle doludur. Buradan şu çağrıyı da yapmak istiyorum: Tecrit kırılmadan toplum özgürleşmez! Tecrit kalkmadan ülke özgürleşmez! Tecrit bitmeden adalet gelmez! Barış konuşulamaz! Demokrasi gelmez. Tecride karşı çıkmak insanlık değerlerine, demokratik değerlere ve barışa sahip çıkmaktır. Geleceğe sahip çıkmaktır.

İmralı’nın kapısı müzakereye, demokratik çözüme ve barışa mutlaka açılacaktır

Hep birlikte tecride karşı mücadele etmemiz, tecridi kırmamız gerekir. Başka bir yol yoktur. Tecrit kırıldığında faşizm de mutlaka kırılacaktır. Tecrit karanlığını dayatanlar iyi bilmelidir ki, ne yaparsanız yapın, İmralı’nın kapısı müzakereye, demokratik çözüme ve barışa mutlaka açılacaktır.  Halklar bunu başaracaktır! Kürtler bunu başaracaktır, Türkiye toplumu bunu başaracaktır. Siz kaybedeceksiniz, ama barış ve halklar arası diyalog, demokratik gelecek mutlaka kazanacaktır!

Bu ülke tarihi boyunca bu denli bir yoksullaşmayı ve bölgesel eşitsizliği derinden yaşamamıştı

İktidarın tüm bu çözümsüzlük politikalarının bedelini ne yazık ki Türkiye halkları ekonomik krizlerle ve yoksullukla ödemektedir. Yarattıkları kriz tüm toplumu sarıp sarmaladı. Toplum çöküyor. Ülke çöküşün eşiğindedir. Türkiye tarihi boyunca bu denli bir yoksullaşmayı ve bölgesel eşitsizliği derinden yaşamamıştı. Enflasyon giderek tırmanıyor. Şu anda yüzde 12’lerde. Mutfaktaki enflasyon ise bunun çok daha üzerindedir. İnsanlar çift haneli enflasyonla yoksullaşmaya devam ediyor. Yoksulların sayısı 26 milyon, yoksulluk sınırındakiler ise 18 milyonla ifade ediliyor.

Yoksulluk Kürt kentlerinde daha etkili 

Kürt kentlerine baktığımızda yoksulluğun Türkiye genelinden daha etkili olduğunu görüyoruz. Türkiye’de enflasyon oranın en yüksek olduğu kentler Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Urfa, Diyarbakır, Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan’dır. Bu bölgelerde enflasyon oranı yüzde 16’nın üzerindedir. AKP iktidarı önce bölgeyi yoksullaştırmakta, sonra bu yoksulluğu tüm ülkeye yaymaktadır. 

Bu iktidar, halka yoksulluk cehennemini yaşatırken, kendilerine zenginlik cennetini yarattı

İşsizlik için kaynak ayıracaklarına gittiler halkın parasını Suriye savaşına, çetelere harcıyorlar. Bu Türkiye halklarının gözünden kaçmıyor, hepimiz bunu farkındayız. Ekonomik kalkınma için kullanılması gereken kaynakları aile ve yandaşlarına dağıtmak için devletin bütün kurumlarına hortum bağladılar. Vurgun yapmak için kurdukları sicili bozuk şaibeli vakıflara devletin tüm kurumlarından para akıttılar. Halk yoksullukla mücadele etmektedir, Saray iktidarı ise işçiyle, emekçiyle, ezilenlerle mücadele etmektedir. Bu iktidar, halka yoksulluk cehennemini yaşatırken, kendilerine ise varlık ve zenginlik cennetini yarattı.

Antakya'daki babanın acısı üzerinden yoksulluğu, çaresizliği bile aşağıladılar!

Bunlar açlık nedir, işsizlik nedir, çaresizlik nedir gerçekten bilmiyorlar, farkında bile değiller. Çünkü bunlar dışarıya Saray'ın penceresinden bakıyorlar. Oradan Türkiye’yi güllük gülistanlık görüyorlar. İşsiz bir babanın, tenceresini kaynatamayan annenin, pazar arabasını dolduramayan kadının, geleceğe umutsuzca bakan üniversiteli bir gencin dramını, çaresizliğini bilmezler, anlamazlar! Geçen hafta Antakya’da çaresiz bir baba, “İşsizim. Çocuklarım aç” diyerek bedenini ateşe verdi. Hayatını kaybetti. Tuzu kuru AKP’liler, “Ucuz siyasi manevra” diye hakaret ettiler. Yoksulluğu, çaresizliği bile aşağıladılar! İktidarın imajına zarar verdi diye neredeyse gidip bu insanı cezalandıracaklar! Bu denli arsızlar, bu denli vicdansızlar!

Bu dünya bitti şimdi de ahirette ihale işlerine girdiler, tapu dağıtıyorlar

Halk açken, işsizken, evsiz barksızken, devasa bütçeye sahip olan Diyanet Başkanı çıkmış insanlarla alay eder gibi cennette ev vaat ediyor. Öyle bir saçmalık görebilir misiniz? Bugün Türkiye’nin geldiği durum budur. Kur'an kurslarına bir tuğla bağışlayana cennette ev verilecekmiş! Böyle bir şarlatanlığın içine girdiler. İnsanların inancını nasıl da sömürüyorlar. Bu dünya bitti şimdide ahirette ihale işlerine girdiler, tapu dağıtıyorlar! Çürümüşlük, kokuşmuşluk her yeri sarmış. Ahlaki değer diye bir şey kalmamış. Bu Diyanet Başkanının yolsuzluk haramdır dediğini hiç duymadık, görmedik. Ayrımcılık, eşitsizlik, şatafat, israf haramdır dediğini hiçbir yerde gördünüz mü?. Ama iktidarın borazanlığını yapmaktan, dini siyasete alet etmekten bir gün geri kalmazlar. 

İnsanlar bu dünyada evsiz barksız. Geçen hafta grubumuzu ziyaret eden konut mağdurları evsizler. Zamanında paralarını yatırmalarına rağmen ortada konut yok. Ve iktidar bu insanların mağduriyetine bir çözüm üretmiyor. Elbette biz mağdurların yanındayız ve takipçisi olacağız. 

Toplum sessiz kalır, izlerse bunlar da çalıp çırpmaya devam eder

Bu sahtekârlıklara, bu inanç sömürücülerine, bu haram ve sömürü düzenine tüm toplumun itiraz etmesi, karşı çıkması, dur demesi gerekmektedir. Toplum sessiz kalır, izlerse bunlar da çalıp çırpmaya devam edecekler. Bunlar iktidarda kaldığı sürece bu ülke ne gün yüzü görür ne de huzur bulur. O halde hep birlikte demokrasi ittifakıyla, yoksulların, ezilenlerin, emekçilerin, işçilerin, işsizlerin ittifakıyla bu yağmacı, talancı haramilere dur diyelim! 

AKP iktidardan düşerse enflasyon da düşer, yoksulluk da biter

AKP iktidardan düşerse enflasyon da düşer. AKP siyaseten bittiğinde yoksulluk da biter, işsizlik de. AKP, gittiğinde adalet de gelir, barış da gelir, huzur da gelir. O zaman gidecek olana yol verelim ki gelecek olan güzel günleri hep birlikte coşkuyla karşılayalım. Umudu HDP’ye büyütebilir, değişimi HDP’yle gerçekleştirebiliriz

Toplum olarak yaşadığımız tüm bu kara tablo elbette bu ülkenin kaderi değildir. Buradan kurtulmak, bu karanlıktan çıkmak zor ve imkânsız değildir. Halk çaresiz değildir. İstemeye istemeye AKP’nin politikalarıyla yaşamak zorunda değildir. Bu tekçilerden, talancı ve yalancılardan,  bu soygun düzeninden kurtulmak isteyenler, itirazı olanlar, hakça ve özgürce yaşamak isteyenler olarak bir araya gelmeli, ortak mücadele yürütmelidir. Demokrasi ittifakında birleşmek iktidardan kurtulmanın yegâne yol ve yöntemidir. İşte HDP bunun adresidir. Umudu HDP’ye büyütebiliriz! Değişimi HDP’yle gerçekleştirebiliriz. Özgür yarınları HDP’yle kurabiliriz. Adaleti ve barışı HDP’yle getirebiliriz.

Başaramayacaklar, halkı teslim alamayacaklar: HDP'nin örgütlü gücü buna izin vermeyecek

İnanın ki; demokrasiyi mezara gömerek, faşizmi diriltmek isteyenler asla başaramayacaktır. Adalet duygusunu toprağa gömmek isteyenler asla başaramayacaktır. Barış ve özgürlük umutlarını toprağa gömmek isteyenler savaşı bu topraklara hiçbir zaman egemen kılamayacaktır. Halkların kaderini ellerine alıp istedikleri gibi oynamak isteyenler asla başaramayacaktır. Yoksulluğu, sefaleti, sömürüyü halka dayatanlar halkı asla teslim alamayacaktır. Halkları karşı karşıya getirmek isteyenler, asla amaçlarına ulaşamayacaktır! Kadınları eşitsizlikle, cinayetlerle susturacaklarını sananlar asla başaramayacaktır. HDP’nin değişim gücü, HDP’nin örgütlü gücü buna izin vermeyecektir!

5 yıldır seçimlerde bunların barajlarını, duvarlarını yıktık. 31 Mart ve 23 Haziran'da büyük kaybettiler. Kaybettirmeye devam edeceğiz. Bu soygun düzeni, talan düzeni bitene dek durmak yok mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü bunlar kaybettikçe demokrasi kazanacaktır, herkes kazanacaktır!

Kongremiz değişimin, umudun, cesaretin, aydınlığın, özgür geleceğin kongresidir

23 Şubat’ta Ankara'da 4. Olağan Büyük Kongremizi büyük bir katılımla gerçekleştireceğiz. Tüm halkımızı, ezilenleri, emekçileri, kadınları, gençleri, işçileri, değişimden, demokrasiden, barıştan yana olan herkesi kongremize katılmaya ve güç vermeye çağırıyoruz. Ankara’da HDK ve HDP, Diyarbakır’da TJA, İstanbul’da 2. Türkiye Kadın konferanslarını gerçekleştiren kadınları kongreye damgasını vurmaya davet ediyorum. Konferansların coşkusu ve kararlılığı kongremize mutlaka yansıyacaktır. Kongremiz Türkiye halklarının kongresidir; değişimin, umudun, cesaretin, aydınlığın, özgür geleceğin kongresidir.

Kongremizde öyle bir ses verelim ki Gezi’nin dayanışmasını görsünler

Kongremizde öyle bir ses verelim ki; savaşta ısrar edenler barışın sesini duysun! Tek adam iktidarı diyenler milyonların sesini duysun! Faşizm diyenler, demokrasinin sesini duysun! Halka ölümü dayatanlar yaşamın sesini duysun! Halkı korkutmaya çalışanlar cesaretin yükseldiğini görsün! Kadınları yok sayanlar kadınların zılgıtlarını duysun. Kimlikleri, dilleri yok sayanlar, çok dilliliği, çok sesliliği duysun. Her dilden türküleri duysun, halayları görsün! Tekçiliği dayatanlar halklar bahçesini görsün! Alevileri yok sayanlar Pir Sultanların sesini duysun! Kayyımlarla halk iradesini engelleyeceğini sananlar çelikleşmiş halk iradesini görsün! Öyle bir ses verelim ki, Gezi’nin dayanışmasını, omuz omuza duruşunu görsünler! Öyle bir ses verelim ki zindanlara sığmayan halkı ve HDP’yi görsünler! Öyle bir ses verelim ki sesimiz Edirne’de Sevgili Selahattin Demirtaş’a, Kandıra’da sevgili Figen Yüksekdağ’a, Sincan’da sevgili İdris Baluken’e ve tüm tutuklu arkadaşlarımıza ulaşsın. 23 Şubat Kongremizde buluşmak dileğiyle sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyor, başarılar diliyorum.

Son olarak Alevi toplumunun yarın tutacağı Hızır Orucu kabul olsun! Hızır, darda olana, zorda olana yetişsin diyoruz. Hızır hepimizin yardımcısı olsun!

11 Şubat 2020