
Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan Muğla İl kongremize katıldı. Buldan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Muğla ilimizin ikinci olağanüstü kongresini yapmak için buradayız. Divan başkanımız bugün bu kongreden büyük bir moral ve coşku ile ayrılmamızı temenni etti ama biz bu moral ve coşkuyu dün akşamdan aldık. Dün akşam burada arkadaşlarımızla bir araya geldiğimizde il eşbaşkanlığı için büyük bir yarış olduğunu gördük. Ne mutlu bize! Eşbaşkan kim olursa olsun bu özgürlük emek barış ve demokrasi mücadelesinde adı ya da sıfatı ne olursa olsun bu mücadeleye her birimizin katacağı çok şey var. Giden arkadaşlarımız bayrağı yeni arkadaşlarımıza devredecek ve yeni arkadaşlarımız da bu mücadeleye katkı sunacak. Ben öncelikle bayrağı devreden, Muğla’da çalışmalar yürüten, emeği ve bedeni ile her türlü mücadeleyi veren bütün arkadaşlarımıza başta il eşbaşkanlarımıza çok teşekkür ediyorum. Herkesin emeğine, yüreğine sağlık diyorum; bayrağı devralan arkadaşlarımıza da başarılar diliyorum.
Yaşananlar sadece doğal afet değildir
İki gün önce Bodrum’da yaşanan sel felaketinden dolayı Muğla halkına öncelikle geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Bu tür afetlerin bir doğal afet olduğunu söyleyerek geçiştirmek kabul edilemez. Doğal afetler sonucu bir sürü zarar görmüş esnafımızın, halkımızın; evi, işyeri sular altında kalan ve bununla birlikte büyük bir mağduriyet ve zarar yaşayan halkımız var. Doğal afetleri sadece doğal afet olarak görmememiz lazım ve bunun üzeri örtülmemelidir. Bu tür yerleri kimler yönetiyorsa başta sorumluluk onlardadır ama elbette en büyük sorumluluk hükümetindir. Bir an önce sel felaketinden zarar gören bütün vatandaşlarımızın zararlarının karşılanması gerekiyor. Bir kez daha Muğla halkına geçmiş olsun diyoruz.
Türkiye faşizm ile demokrasi arasındaki yol ayrımındadır
Bugün Türkiye faşizm ile demokrasi arasında bir yol ayrımındadır. Bir tarafta ezilen halklar ve bu halkların verdiği barış, emek, özgürlük ve eşitlik mücadelesi ve talepleri vardır. Diğer tarafta faşizmin ömrünü uzatmak ve gelecek on yıllara taşımak isteyen AKP-MHP ittifakının çabası vardır. Ancak halkları dışlayan ötekileştiren Saray rejimi, kendisini ancak faşizmle besleyen, bu ülkeyi baskı ve şiddet politikalarıyla yöneten bu anlayış artık son demlerini yaşıyor. AKP, 16 yıllık iktidarı döneminde ve her seçim sürecinde bir istikrardan bahsediyor. Ancak, her seçim sonucunda ülkeyi yeni bir çıkmazın içine sürüklüyor, uçurumun kenarına iteliyor. Bugün ekonomik kriz başta olmak üzere sosyal ve siyasal krizler Türkiye’yi içinden çıkmaz bir duruma getirmiştir. Bunu gizleyebilmek için her yerde baskı ve şiddet politikalarını ön plana çıkaran iktidar, toplumun örgütlenmesinden bir araya gelmesinden korkuyor. Türkiye halklarının bir araya gelmesini, örgütlenmesini istemeyen ve bundan korkan bir iktidar var karşımızda. Ve bugün bu iktidar zulüm politikaları ve Kürt halkına yönelik saldırılarını sürdürüyor.
Kürtler bundan sonra kaybetmez
İktidar şunu bilmelidir ki Kürtler şimdiye kadar hiçbir yerde kaybetmedi bundan sonra da kaybetmeyecektir. Türkiye içinde her türlü haksızlığın adaletsizliğin yaşandığı bir süreci yaşıyoruz. Bugün Türkiye cezaevlerinde siyasetçilerin, gazetecilerin, aydınların, kadınların, annelerin çocuklarıyla birlikte olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye hiçbir dönem olmadığı kadar cezaevleri başta olmak üzere her yerde toplumun her kesimini etkisi altına almaya çalışan bu baskı politikalarıyla karşı karşıyadır. Türkiye halklarının da direnerek mücadele ederek kazanacağı bir dönemdeyiz.
İçeride de olsak dışarıda da olsak aynı mücadeleyi yürüteceğiz
Bugün Selahattin Demirtaşların, Figen Yüksekdağların, İdris Balukenlerin, Sebahat Tuncellerin, Gülten Kışanakların, Çağlar Demirellerin cezaevinde olduğu bir dönemde, Parlamentonun tek tutuklu milletvekili olan Leyla Güven ile birlikte bu mücadele cezaevlerinde de devam ediyor. Arkadaşlarımız birer siyasi rehine olarak cezaevlerinde tutuluyor. Şimdi siyasi rehine olan arkadaşlarımızın dışarıda başlatmış olduğu barış ve demokrasi mücadelesi içeride de devam ediyor. İçeride ya da dışarıda bu hükümetten bu sistemden bu ülkeyi yöneten anlayıştan rahatsızlık duyanlar aynı mücadeleyi verme kararlılığındadır. Belki de bizi ayakta tutan tek şey budur. İçeride de dışarıda da olsak amacımız talebimiz mücadelemiz birdir. İçeride rehine olarak tutulan arkadaşlarımıza buradan sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.
Leyla Güven kendisi için değil tecridin kalkması için direniyor
En büyük selamı bugün Diyarbakır cezaevinde 24 gündür bedenini açlık grevine yatıran sevgili Leyla Güven’e gönderiyoruz. Bilirsiniz, Leyla Halid Filistin mücadelesinin ve direnişinin sembolüydü. Bugün sevgili Leyla Güven Türkiye halklarının, Kürt halkının zalimlere karşı direnişinin temsilcisidir. Sevgili Leyla Güven kendisi için, cezaevinde olduğu için bu grevi başlatmadı. Uzun yıllardır İmralı cezaevinde ağırlaştırılmış bir tecrit altında hiç kimse ile görüştürülmeyen, 3,5 yıldır bu tecride maruz kalan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için direniyor. Biz biliyoruz ki bu tecrit sadece Sayın Öcalan’a uygulanmıyor. Türkiye halkları, kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler bu tecritten nasibini alıyor.
Sayın Öcalan’ın desteği ile ölümleri durdurduk
Bu ülkede bir barış ve müzakere süreci yaşandı. Barış ve müzakere sürecinde Sayın Öcalan kısıtlı imkanlarına rağmen içeriden verdiği destekle bu ülkenin geleceğine umutla baktığımız, hiçbir krizin kaosun yaşanmadığı, gençlerimizin yaşamını yitirmediği önemli bir süreci yaşadık. Ne mutlu bize ki elimizden geldiği kadar ölümleri önledik. Elimizden geldiği kadar annelerimizin gözyaşı dökmesine engel olduk. Ama bu sürecin bitmesi ile birlikte tekrar çatışmalı bir dönemin başlamasıyla, yaşamını yitiren insanların, umudun kaybolmasıyla bugün büyük bir kaos ve krizin içindeyiz. Hiç kimsenin bu ülkeye bunu yapmaya hakkı yoktur. Yaşanan her olumsuzluğun, yaşamını yitiren her bir gencimizin acısını yüreğimizde hissediyoruz. Ancak bu politikaları devam ettirerek tecridi derinleştirenlere şunu söylemek istiyoruz: Bu tecridi Türkiye halkları kıracak. Tecrit, Kürt halkının mücadelesi ve Kürt halkının yanında olan Türkiye halklarının barış ve özgürlük mücadelesi ile kırılacak. Milletvekilimiz Leyla Güven'in açlık grevinde olması karşısında kılını kıpırdatmayan hükümetin bu sorunu çözmek gibi bir niyeti yoktur. Bu sorun bizlerin Türkiye halklarının sorunudur. Kadınların geleceğinin, gençlerin sorunudur. Bir kez daha söz veriyoruz bu tecridi hep birlikte kıracağız ve bununla birlikte bu ülkeye barışı getireceğiz. Bu hükümetin sadece tecritte değil Türkiye’de yaşanan hakkın, adaletin uygulanması gereken her yerde büyük bir duyarsızlıkla bu tür konulara yaklaştığını biliyoruz.
AİHM kararını uygulayacaksınız
En son Selahattin Demirtaş ile ilgili AİHM kararına ilişkin Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi hükümetin henüz kendisine görüş bildirmemesini gerekçe yaparak tahliye talebini reddetmiştir. AİHM kararı hukuki bir karardır. Ancak Demirtaş’ın ve diğer bütün seçilmiş arkadaşlarımızın cezaevlerinde olması siyasi bir karardır. HDP olarak şunu ifade ediyoruz. Selahattin Demirtaş’ı tahliye edeceksiniz, Demirtaş özgürlüğüne kavuşacak AİHM’in kararını tanımak zorunda kalacaksınız çünkü altına imza atmışsınız. AİHS’nin de altında Türkiye’nin AİHM’in kararlarını tanıyacağına dair imzası vardır. Bu imza Türkiye’yi bağlar. Sizin adalet, hukuk anlayışınızın karşısında başta uluslararası arena olmak üzere mücadelemizi her yerde vereceğiz ve arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşacaktır.
Demirtaş’ı rehin olarak içeride tutmak bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz
Demirtaş’ı sevmiyor, beğenmiyor olabilirsiniz ama milyonlarca insan Demirtaş’ı seviyor. İki kez Cumhurbaşkanlığı adaylığını koymuş olan, hepinizden daha genç, zeki, espirili, daha akıllı bir siyasetçiyi cezaevinde rehin olarak tutmak bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Türkiye’nin geleceği ve itibarı açısından bir an önce AİHM kararı dikkate alınmalı ve Demirtaş tahliye edilmelidir. Bu karar bir emsal teşkil edecektir. Tüm arkadaşlarımızın durumunun da aynı kapsamda ele alınacağı bir dönemin mutlaka hayata geçmesi lazım.
Halkın önüne çıkaracakları yeni bir adayları ve yüzleri yok
Bu kararı tanımayarak zaman kazanmaya çalışanlar, yerel seçimlerden önce bu tahliyeyi düşünmeyenlere halk sandıkta gereken cevabı verecektir. 3-4 ay sonra sandıklar kurulacak ve bu sandıklarda insanlar iradelerini gösterecektir. 31 Mart seçimleri hepimiz açısından çok önemli. Bu dönemin bir yol ayrımı olduğunu bilmek, yerel seçimlerin önemini anlamını kavramak gerekiyor. Bu iktidardan, faşizm koşullarından, sistemden kurtulmanın bir yolu da bu seçimlerdir. AKP’nin adaylarına bakıyoruz kayyumları, eski vali yardımcılarını, eski belediye başkanlarını, eski bakanları belediye başkan adayı olarak halkın önüne çıkardılar. Halkın önüne çıkaracakları yeni herhangi bir isim yok. İki yıldır Diyarbakır’da kayyumluk yapan ve halkın değerlerine hakaret eden, kurumlarımızı kapatan, belediye binamızın etrafını zırhlılarla, tel örgülerle kapatan, insanların belediyeye girmesini engelleyen bir zihniyeti aday olarak gösterdiler. Bir kayyumu Diyarbakır halkının önüne çıkardılar. Kendilerine teşekkür ediyoruz, iyi yaptılar. Diyarbakır halkı sandıkta kayyuma gerekli cevabı verecektir. Onların Diyarbakır halkının önüne çıkma cesaretleri yok. Başka isimleri çıkarma cesaretleri yok.
Erdoğan neden sen Diyarbakır’da aday olmuyorsun
Geçen gün çağrı yaptık; varsa cesaretiniz Diyarbakır halkının önüne Süleyman Soylu'yu niye çıkarmıyorsunuz, neden Recep Tayip Erdoğan sen Diyarbakır’dan belediye başkan adayı olmuyorsun? Düşündüğünüz yer sadece Ankara, İstanbul, İzmir midir? Bu büyükşehirler için her gün yarış içinde olan, Binali Yıldırım’ı aday gösterenler Diyarbakır halkının karşısına ancak kayyumları çıkarabiliyorlar. Süleyman Soylu da olsa da Binali Yıldırım da olsa verecek cevabımız vardır ve halkımız bu cevabı verecektir.
O kayyumları yargılanmak üzere Ankara’ya göndeceğiz
Diyarbakır’da da, Van’da da, Hakkari’de de o kayyumları da tek tek Ankara’ya göndereceğiz. 3 yıl boyunca kayyumluk yapıp değerlerimize hakaret edenleri öyle Ankara’da evlerinde otursunlar diye değil, hukukun ve adaletin karşısında, halkın karşısında hesap verecekleri gün için göndereceğiz. Bizim açımızdan sadece bölge değil, Türkiye’nin batısı da yerel seçimlerde oldukça önemlidir. Şimdi Ege tavrını göstermek zorundadır. Nasıl ki 16 Nisan referandumunda Ege hep birlikte hayır dediyse, şimdi büyük güç birliktelikleriyle ortak adaylarımızla bunu gösterecektir.
Faşizmden kurtulmanın tek yolu güç birlikleridir
İlkesel olarak AKP ve MHP’ye kaybettirme politikalarını önümüze hedef olarak koyduk. Türkiye’nin batısında, doğusunda, kuzeyinde, güneyinde 7 bölgesinde onlara her yerde kaybettirmek bizlerin sorumluluğudur. Bu kalan süreci çalışarak bir seferberlik ruhuyla bir referandum niteliğinde mutlaka kazanacağımıza olan inancımızla çalışmak en büyük sorumluluğumuzdur. Bu faşizan zihniyetten, kutuplaştıran bu imhacı zihniyetten kurtulmanın tek yolu sağlayacağımız güç birlikleridir. Türkiye halkları ortak mücadele ile bu tarihi yazacaktır. Bu vesilesi ile Muğla İl Örgütümüz ve ilçelerimizle güç birliklerine destek vermeye hazırız. Muğla’da da AKP-MHP zihniyetinin kaybetmesi, elindeki belediyeleri almak için güç birliklerine destek vereceğiz. Aday başvuru sürecimiz devam ediyor. Muğla’daki halkımız da mutlaka başvurulmalıdır. Kadın arkadaşlarımız, genç yoldaşlarımız, barış ve demokrasiden yana olan herkesi başvuru yapmaya çağırıyoruz. Hep birlikte kazanacağız ve hep birlikte bizler olacağız. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
1 Aralık 2018