Buldandan Soyluya: Senin Genel Başkanın, Kandil’den getireceğimiz mektubu heyecanla bekliyordu Soylu Efendi

Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, haftalık Meclis grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Buldan, son günlerde iktidarın partimizi suçlamak amacıyla gündeme getirdiği iddialara cevap verdi ve Gare’de yaşananlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şöyle konuştu:

Değerli arkadaşlar, basının değerli emekçileri ve ekranları başında bizi izleyen sevgili halkımız; hepiniz grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Hûn bi xêr hatine, ser seran serçavan hatine hevalno.  

İki gün önce, 21 Şubat Dünya Anadili Gününü kutladık. Bu vesileyle tek dil dışında hiçbir dile yaşam alanı tanınmayan Türkiye’de varlık mücadelesi veren, dünyadaki çok renkliliği ve sesliliği yansıtan, dünyamızı güzelleştiren bütün halkların Anadili Gününü buradan kutluyoruz.

Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına saldırıdır

Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına yönelik bir saldırıdır. Bu nedenle anadili mücadelesi vazgeçilmezdir. Bir kez daha anadili uğruna mücadele verenleri buradan grubumuz adına saygıyla, sevgiyle selamlıyoruz.

Anadilini savunmanın en güçlü yolunun anadili ile yaşamak olduğunun bilinciyle bizler de partimiz içinde Kürtçe eğitim programı başlattık ve tüm arkadaşlarıma öğrenecekleri dillerde başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun.

Anadilinde eğitimi teminat altına alma mücadelesine devam edeceğiz

Bulunduğumuz her yerde dilleri, çoğulculuğu ve kültürel çeşitliliği sağlamaya ve anadilinde eğitimi teminat altına alma mücadelesine devam edeceğiz. Tekçi anlayışa karşı çok renkliliği savunmaya ve kurmaya devam edeceğiz. Bir kez daha anadili gününü kutluyorum.

İktidarda olmanın sorumluluğu, insanları ölü değil canlı olarak getirmektir

Sevgili arkadaşlarım, iktidar hesap vermekten kaçsa da Gare’yi konuşmaya, hesap sormaya devam edeceğiz. Çünkü Gare çok önemli bir kırılma noktasıdır. Şu an iktidarda bir başka parti olsaydı ve AKP muhalefette olsaydı, Gare için kıyameti koparmaz mıydı? Elbette koparırdı. “Ölümlerin sorumlusu bu iktidardır” demez miydi, elbette ki derdi. Biz de aynısını yapıyoruz, halk adına hesap soruyoruz. Sormaya da devam edeceğimizi ilan ediyoruz!

İktidarda olmanın sorumluluğu, insanları ölü değil canlı olarak getirmektir. Bu nedenle AKP iktidarı, Gare’de yaptıklarından da, yapmadıklarından da sorumludur. Gare, savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışan iktidarın ülkeyi ne gibi felaketler içerisine sürükleyeceğinin açık bir örneğidir.

Gare’den kaçıyorlar, çünkü suçlular

Siyasi kibir ve güç gösterisi nedeniyle kendi vatandaşlarının hayatını hiçe sayan anlayışı herkes Gare’de bir kez daha gördü. Kamuoyunun, HDP’nin ve muhalefetin geçmişte olduğu gibi o insanların kurtarılması için neden adım atılmadığı sorusuna iktidar aradan geçen bir haftada yanıt vermiş değildir. Çünkü bu sorudan kaçıyorlar, Gare’den kaçıyorlar. Çünkü suçlular. İktidar Gare meselesinde suçludur.

Amaçlarının Gare’de o insanları kurtarmak olmadığı ayan beyan ortada

Amaçlarının Gare’de o insanları kurtarmak olmadığı ayan beyan ortadadır. Amaçları bu olsaydı yöntem bu olmazdı, operasyon değil diyalog yolunu seçerlerdi. Bu yol geçmiş dönemde 335 insanı diyalog yoluyla Türkiye’ye getirildiğini, ailelerine sağ salim teslim edildiğini bizlere kanıtlamıştır. 2015’te bizzat benim de içinde bulunduğum bir heyet, alıkonulan insanları, Lice’de 3 uzman çavuşu girişimleri sonucu aldı ve Lice Kaymakamlığına teslim etti. Biri nişanlıydı, bizi nişanına davet etti. Biri yeni evliydi, doğan çocuğuna bizlerden birinin isim vermesini istedi. O 13 insanın getirilmesi için de hükümete çağrı yaptığımızı, girişimlerde bulunduğumuzu söylememize rağmen bizi dikkate almadılar, istemediler.

Gare’de 13 insanı siyasi hesaplarına feda ettiler

Hedefleri; iktidarlarının geleceği için Gare’den kullanabilecekleri siyasi bir hikâye çıkarmaktı. Evet, Gare’ye kendi iktidarlarını kurtarmak için gittiler. Gare’den siyasi bir zaferle, bir müjdeyle dönmeyi umuyorlardı. 13 insanı da bu siyasi hesaplarına feda ettiler. Gare gerçeği tam da budur!

Varlıklarını HDP’nin yokluğuna bağlayanlar nefret iklimini yaymaya devam ediyor

Siyasi amaçlarına ulaşamayınca ne yaptılar? Dört bir koldan HDP’ye saldırmaya başladılar. “HDP kapatılsın” korosu her gün gürültü çıkarmaya, Kürt düşmanlığı yapmaya, nefret iklimini yaymaya devam ediyor. Varlıklarını, adeta HDP’nin yokluğuna bağlamış durumdalar. Bu iktidar kendi varlığını HDP’nin yokluğuna bağlamış durumdadır. HDP’siz bir Türkiye’de varlık sürdürebileceklerini sanıyorlar.

31 Mart’ta siyaset çöplüğüne gönderilen AKP’li utanmadan HDP seçmenine beddua ediyor

Bu tam olarak akıl tutulmasıdır. Kontrolünü ve şuurunu artık iyice kaybetmeye başlayan bir iktidarla karşı karşıyayız. 31 Mart seçimlerinde Ankara’nın siyaset çöplüğüne gönderilen bir AKP’li utanmadan sıkılmadan HDP’ye oy veren insanlara beddua etti. Ona tek bir cümlemiz var: Biz seni Allah’a havale ediyoruz!

Bir diğeri çıkmış, 6-7 yıl önce alıkonulan bir asker annesinin ricası üzerine devreye girmiş olmamı, en insani girişimizi dahi utanmadan sıkılmadan saldırı gerekçesi yapmakta ve bunun üzerinde günlerdir tepinmektedir.

Çukur kanallarında gezip iftira atan bakana cevap vereceğim

Bunların bir de fotoğrafçı bakanları var; gezdiği çukur kanallarında yalan rüzgârı estiren bir bakanları var, bir fotoğraf bakanı var! Ona, yaptıklarına, söylediklerine, attığı iftiralara ben buradan cevap vereceğim. Çözüm sürecinde Kandil’e yaptığımız onlarca ziyaretin fotoğrafları üzerinden algı yaratma telaşında. Fotoğraflara birazdan geleceğim ama bu da yetmiyor, bir vekil arkadaşımıza açıkça iftira atmaktan geri durmuyor.

Vekilimizin Gare’ye gittiği kuyruklu bir yalandır

Güya HDP’li bir kadın milletvekili Gare’ye gitmiş miş! Orada boy göstermiş talimat almış gelmiş siyaset yapmaya devam ediyor. Pes doğrusu! Buradan açıkça söylüyorum: Bu, kocaman kuyruklu bir yalandır, iftiradır, kara propagandadır. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır. Bu kara propagandanın arkasına sığınanlar yarın öbür gün bunun altında kalacaklarını düşünmüyorlar mı? Bu kadar büyük bir kara propagandanın siyaseten, vicdanen, ahlaken ne kadar büyük bir günah olduğunu bilmiyorlar mı?

Bizim milletvekilimizin Gare’de ne işi var? Bizim vekillerimizin gidebileceği o bölgede tek bir yer vardır, o da Barzani ile görüşme yapmak için Erbil’dir. Siyasi partilerle görüşme yapmak için vekillerimiz zaman zaman Erbil'e giderler. Bunun dışında da yurt dışına çıkarlar, Avrupa’ya, Amerika’ya giderler.

Gare iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz

Bu telaş kendi suçlarını gizleme telaşıdır. Dilan arkadaşımız da dün kamuoyuna detaylı açıklamalarda bulundu ve bu iftirayı atanı kanıtlamaya çağırdı. Ben de aynı çağrıyı yapıyorum: İspatlayın, ispatlayamazsanız müfterisiniz!

Bunlar yalanla, özellikle iftiraya sarılarak düştükçe düşüyorlar, bu acizlik içinde adeta yerlerde sürünüyorlar. Allah kimseyi böyle şaşırtmasın ve böylesi bir acizliğin içerisine düşürmesin.

Dünyadaki en derin çukur Ankara’daki iktidarın içine düştüğü çukurmuş

Nasıl bir durum yaşıyorlar biliyor musunuz? Resmen dibin de dibindeler! Dünyanın en derin çukurunun Büyük Okyanus’taki Mariana Çukuru olduğunu biliyorduk. Meğer en derin çukur, dibin de dibi Ankara’daki iktidarın içine düştüğü çukurmuş. 

Soylu Erdoğan’ın koltuğuna göz dikmiş

Bize yönelik iftira, kumpas ve saldırı kampanyası aynı Cemaat döneminin yöntemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Belli ki bunlar, Cemaatteki abilerinden çok dersler almışlar, çok şeyler öğrenmişler. Bu fotoğrafları gösteren bakanın derdi Erdoğan’ın koltuğuna açıkça göz dikmiş olmasıdır.

Kendi içinizdeki iktidar ve koltuk kavgasını açık yapın

Buradan çağrı yapıyorum: Kendi içinizdeki iktidar ve koltuk kavgasını açık yapın, savaşınızı HDP üzerinden yürütmeyin. HDP buna izin vermez. Aynı bakan, heyetimizin çözüm sürecinde devletin ve iktidarın bilgisi, onayı ve ricası dâhilinde gerçekleştirdiği ziyaretlerin fotoğraflarını çıktığı programlarda gösteriyor. Bunun adı algı yaratma çabasıdır.

O fotoğrafları keşke televizyonlara çıkmadan önce Genel Başkanına sorsaydın, Recep Tayyip Erdoğan’a gösterseydin önce. “Bunlar Kandil’e gidiyor, neler yapıyor” diye ondan sonra deseydin. Erdoğan o süreçte ne olduğunu bildiği için keşke önce ona gösterseydin. Kendisi o süreci gayet iyi bilir.

Bu zata aynı birilerine anlatır gibi tane tane şimdi anlatıyorum: Bak iyi dinle, iyi öğren o dönemde neler olduğunu. Biz, çözüm sürecini üç ayak üzerinden yürüttük. Birinci ayak İmralı’ydı, ikinci ayak Kandil’di üçüncü ayak hükümet-devlet kanadıydı. O süreçte İmralı’da Sayın Öcalan’la yaptığımız her görüşme, devletin ve hükümetin bilgisi ve onayı dâhilinde yapılmıştır. İmralı ziyaretinden sonra yine devlet ve hükümetin onayıyla bizler Kandil’e gidiyorduk. Kandil’de yapılan görüşmelerin sonuçlarını devlet ve hükümet heyetine döndüğümüzde aktarıyorduk. Devlet heyeti ise, bu bilgileri biz İmralı’ya gitmeden kendisi bu bilgileri götürüyor, Sayın Öcalan’la paylaşıyordu.

Sonra heyetimiz İmralı’ya gidiyordu ve yani Sayın Öcalan devlet heyeti ile yaptığı görüşmenin çerçevesini bize aktırıyordu. Biz sonra devletin bilgisi ve onayı dahilinde bu bilgileri Kandil’e ve PKK yetkililerine aktırıyorduk. Olay budur. Görüşme trafiği aynen böyle işledi. Hatta bir anekdotu da buradan paylaşmak istiyorum. Birine kapak olsun diye bu anekdotu paylaşıyorum.

Kandil görüşmelerini devletin güvenlik amaçlı uçurduğu İHA’ların altında gerçekleştirdik

Bir defasında Kandil’de görüşme gerçekleştirdiğimiz esnada üzerimizde 2 tane İHA dolaşıyordu. İHA nedir ne değildir onu biliyoruz. Bir hareket gördüğü andan itibaren bombaları atar, harekete geçer. Böyle bir şey ile karşı karşıya kaldık, 2 tane İHA’nın tepemizde dolaştığını gördük. Ağaçların altına girdik İHA’lar gittikten sonra toplantımızı gerçekleştirdik. Ankara’ya döndüğümüzde devlet ve hükümet heyetine bu durumu sorduğumuzda bize “Sizin güvenliğinizi sağlamak için uçuyorlardı” dediler. Yani İHA’lar bizim güvenliğimizi sağlamak için oraya gönderilmişti.  

Evet, o Kandil görüşmelerini devletin güvenlik amaçlı uçurduğu İHA’ların altında gerçekleştirdik. Bütün bunlar devlet kayıtlarında mevcuttur. Çünkü her yaptığımız görüşme Kandil görüşmeleri de, hükümet ve devlet yetkilileri ile yaptığımız görüşmeler de kayıtlarda mevcuttur. Ne bir fazlasını, ne bir eksiğini söylüyorum. Bu benim siyasi ve ahlaki terbiyeme yakışmaz. 

Senin Genel Başkanın, Kandil’den getireceğimiz mektubu heyecanla bekliyordu Soylu Efendi

Soylu Efendi iyi dinle, sana o fotoğrafın hikâyesini de anlatayım. Kandil fotoğrafları, PKK’den silahları bırakacağına dair mektupları aldığımız ziyaretlere aittir. İki gün önce TV kanalında gösterdiğin o fotoğraflar Sayın Öcalan’ın silahların bırakılacağı çağrısının yapılacağı mektubunu götürdüğümüz, o mektubun görüşüldüğü toplantıya ait fotoğraflardır. Senin Genel Başkanın Erdoğan da neler getireceğimizi heyecanla ve umutla bekliyordu. Biz o mektupları getirdik onlar da kayıtlarda mevcuttur. O fotoğrafları Kandil’dekiler çekti. Bize diyorlar gidip boy boy fotoğraflar çektirmişler. İmralı’ya gidince telefonlarımız yok, fotoğraf çekebileceğimiz bir makina yok. Çekilen hiçbir fotoğrafı biz çekmedik. Kandil'deki fotoğraflar biz geldikten sonra basına yansıdı.

İmralı’da Öcalan’la birlikte gözüktüğümüz fotoğrafı kim çekti, kim bize verdi?

Başka bir fotoğraf daha var. İmralı’daki bu fotoğrafı kim çekti? Kim getirip bu fotoğrafı bize verdi? Soylu bunu açıklasın. Bir başka fotoğraf. Hükümet ve devlet yetkileriyle 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının fotoğrafı. Bunu da biz çekmedik, yetkililer ve temsilen gelen insanlar çekti.

Her 3 fotoğraf üzerinden bu çağrıyı İçişleri Bakanı’na yapıyoruz. Bu 3 fotoğrafın amacı aynıydı kimler tarafından çekildiği belliydi. Dolmabahçe Mutabakatının yapıldığı gün ince bir detay var. O salonda kimin nerede oturacağını belirleyen bizzat Erdoğan’dı.

İftira ve yalanlara sarılarak sorumluluktan kurtulacağınızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz

Şimdi bu gerçekleri bir kenara bırakıp, iftira ve yalanlara sarılarak algı operasyonlarıyla sorumluluktan kurtulacağınızı sanıyorsanız çok büyük yanılıyorsunuz.

Çözüm sürecinde yaptıklarımızı bugün olsa gene yaparız

Çözüm sürecindeki girişimlerimize saygısızca yaklaşan zihniyetlere verilecek tek cevabımız şudur: O süreç halklarımızın geleceği için, annelerimizin gözyaşlarının durması için, bedenlerin toprağa düşmemesi için fedakârca yürütülen bir süreçti. Bugün de olsa hiç tereddüt etmeden aynı fedakârlığı yine yapmaya devam ederiz. Yeter ki tek bir insanımızın bile burnu kanamasın. Bırakın yaşamını yitirmesini, tek bir insanımızın tırnağına taş değmesin diye bu fedakarlığı yapmaya hazırız. Ne mutlu bize ki bu ülkeye cenazeler gelmedi hiçbir tanesinin kapısına tabut gitmedi. Ne mutlu bize ki 3 yıl boyunca yürüttüğümüz onurlu bir duruş vardı ve bunun arkasındayız.

Çözüm sürecinde bize neler vaat edildiğini zamanı geldiğinde açıklayacağız

Çözüm sürecinde bize vaat ettiklerinizi yeri ve zamanı geldiğinde ayrıca paylaşacağız. Bunun böyle bilimesini tarihe not düşüyorum. Çözüm sürecinde bizlere partimize heyetimize neler vaat edildi, nelerin yapacağına dair bizlere söz verildi yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz.  

Ne yaparsanız yapın, HDP’ye ne kadar saldırırsanız saldırın, hukuksuzluklarınızın suçlarınızın üzerini örtemeyecekseniz. Bize attığınız çamur, üzerimize asla yapışmaz ama o çamur elinizde kalmaya devam edecektir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yaptığının yüzde birini yüzlerce vekiliniz yapmamıştır

Bildiğiniz üzere milletvekilimiz, arkadaşımız Ömer Faruk Gergerlioğlu’na verilen haksız ve hukuksuz cezayı AKP’nin Yargıtay’daki ilgili dairesi jet hızıyla onayladı. Saray’dan talimat aldılar. Bütün bu hazırlıkların amacı bellidir; Gare’nin intikamını HDP’den almak istiyorlar. Kaybettikçe korkuyorlar, korktukça HDP’ye saldırıyorlar. Ama HDP’ye saldırdıkça kaybettiklerinin farkında değiller. Biz de diyoruz ki; elinizden geleni ardınıza koymayın, sizden korkan sizin gibi olsun.

Ömer Faruk Gergerlioğlu, Türkiye’nin toplumunun vicdanıdır, sesidir, kulağıdır ya. Ayıptır günahtır yazıktır ya. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yaptığının zerresini sizin onlarca, yüzlerce milletvekilinizden teki yapmamıştır. İnsanda biraz utanma arlanma olur. Haksız yere hukuksuz yere bir milletvekili arkadaşımıza ceza vereceksiniz, ondan sonra diyeceksiniz “Terör propagandası yapmıştı o yüzden bu cezayı verdik.” Hadi oradan diyoruz. Hiç kimse sizin bu yalanlarınıza artık prim vermiyor. Toplumda tek bir insan için bile inandırıcılığınız kalmadı. Türkiye toplumu artık sizden bıktı, Türkiye toplumu bir an önce bu ülkede sandıkların kurulmasını ve sizlere sandıkta ders vermeyi bekliyor. Bu kadar basit ve nettir.  

HDP’den size zafer çıkmaz çünkü HDP kendi zaferlerini yazar!

Gare’den bir başarı hikâyesi çıkaramadınız. HDP’den de çıkaramayacaksınız! Türkiye toplumu buna izin vermez. HDP’den size zafer çıkmaz, HDP kendi zaferlerini yazar! Tek bir HDP’li de kalsak bile, cellâdın suratına hakikati haykırmaya devam edeceğiz. Yüz yıl da geçse önünüzde diz çöken bir HDP’liyi asla göremeyeceksiniz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu Türkiye halklarının ve mazlumların vicdanıdır

Ömer Faruk Gergerlioğlu arkadaşımız, Türkiye halklarının ve mazlumların vicdanıdır, cesur yüreğidir, insan haklarının hafızasıdır. Sizin zulmünüzü açığa çıkartıp hesap sorduğu için kendisini hedef aldığınızı tüm Türkiye biliyor ama tüm Türkiye onun yanındadır, hakikatin yanındadır. Sizin zalimlikleriniz karşısında ne Ömer vekilimiz, ne de mazlumlar hiçbir zaman susmadı, bundan sonra da susmayacaktır.

Gergerlioğlu, Keskin, Fincancı hakikatin sesidir, onları barış yolunda yalnız bırakmayacağız

Elbette sadece Ömer Faruk Gergerlioğlu değil hedef aldığınız; İnsan Hakları Derneği, Sevgili Eren Keskin ve Sevgili Şebnem Korur Fincancı, vicdanın ve hakikatin sesidirler. Bu sesi susturmaya gücünüz yetmeyecektir. Buradan bu saydığım isimlere ve aynı amaçla mücadele yürüten binlere, milyonlara kucak dolusu selam ve sevgilerimizi gönderiyorum. Onları bu onurlu barış yolunda yalnız bırakmayacağız.

Dolmabahçe Mutabakatına bağlı kalsalardı, bugün bambaşka bir ülke ortamında olacaktık

Yaşadığımız bu yıkıcı sürecin tek bir sebebi vardır. Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmek istenmemesidir. Savaş politikalarından vazgeçmedikçe ne yazık ki bu acılar son bulmayacaktır. Birkaç gün sonra 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının yıl dönümü gelecek. Dolmabahçe’de şiddetin, çatışmanın son bulacağı, demokratik müzakereye dayalı bir çözümün yolu açılmıştı. Ancak, Erdoğan, ülkenin geleceğini değil, iktidarlarının geleceğini düşündü ve Dolmabahçe’yi reddetti. Böyle bir görüntüyü reddetti. Dolmabahçe Mutabakatına bağlı kalsalardı, bugün bambaşka bir ülke ortamında olacaktık. Son 6 yılda binlerce insan hayatını kaybetmemiş olacaktı. Demokratik bir ortam, huzur ve istikrar olacaktı. Toplum darbe ortamına, çatışmalı ortama asla sürüklenmeyecekti. Hukuksuzluklar, adaletsizlikler, kayyım gaspları yaşanmayacaktı. Ne ekonomik krizler olacaktı, ne de bir borç batağı olmayacaktı. Çözüm sürecinin bitirildiği 2015’ten bu yana çözümsüzlüğün bedelini ne yazık ki hem canıyla hem de en ağır yoksullukla, işsizlikle ödeyen Türkiye halkları ve halkımızdır.

Gare’nin yaşandığı gün, Cumhurbaşkanının kararıyla 3 yeni yandaş şirket daha kuruldu

Bu ülkede bütçe savaşa harcanmaktadır. Halkın parası Gare’ye bomba olarak yağdırılmaktadır. İçimizi acıtan intiharlara her gün yenisi eklenmektedir. Gare’nin yaşandığı gün, Cumhurbaşkanının kararıyla enerji alanında 3 yeni yandaş şirket daha kuruldu. Tabii Gare nedeniyle dikkatlerden kaçtı ama kurulan şirketlerin ortaklık yapısı başta olmak üzere tüm yetkiler Cumhurbaşkanına verildi. Kendilerine yeni bir rant kapısı daha açtılar. İhaleler bu şirketlere akacak.

Bunlar ne zaman vatan, millet, beka derse gözünüz mutlaka cebinizde olsun

Bir atasözüyle bunu tamamlamak isterim. Atasözünde şöyle der; “Bir yerde tilkiler vaaz vermeye başlarsa gözünüz tavuklarda olsun!” Yani bunlar ne zaman vatan, millet, beka derse gözünüz mutlaka cebinizde olsun.  Bunlar ne zaman bu operasyonları başlatırsa gözünüz mutlaka zamlarda, artan vergilerde olsun.

Erdoğan Saray’a geçtiği günden bu yana temel gıda maddelerinden benzine, doğalgaza, elektriğe varıncaya kadar a’dan z’ye her şeye zam üstüne zam yapıldı. “Saray’a ve savaşa para dayanmıyor” diyorduk, bunu son zamanlarda yapılan zamlarla vergi artışlarıyla da gördük. Bu tür ortamlarda ve zamanlarda ölen bu ülkenin yoksul halklarıdır, emekçileridir. Ama kazanan, kasasını dolduran ise iktidardır ve yandaşlarıdır. Denklemi böyle kurdular.

AKP 28 Şubat’ın mutabakat ve çözüm çizgisiyle değil 28 Şubat’ın darbeci geleneği ile uzlaştı

İşte yoksulluğun ve toplumsal çöküşün nedeni bu çözümsüzlük siyaseti ve savaş politikalarıdır. 28 Şubat Mutabakatı bu nedenle tarihi önemdedir. Ne yazık ki AKP iktidarı, 28 Şubat’ın mutabakat ve çözüm çizgisiyle değil, 28 Şubat’ın darbeci geleneğiyle uzlaşmayı tercih etti.

Sayın Öcalan’la diyalog yollarını açmak yerine hukuk dışı tecrit politikasına yöneldi

İktidar ve devlet aklı “Fırsat verilirse Kürt sorununu bir haftada çözerim” diyen Sayın Öcalan’la diyalog yollarını açmak yerine hukuk dışı tecrit politikasına yöneldi. Tecrit hukuksuzluğuna karşı cezaevlerindeki açlık grevleri bugün 89’uncu günündedir.  

Ölümler üzerine iktidar kurmak isteyenler bir bir gitti, siz de gideceksiniz!

Kürt sorununa 28 Şubat’ın çözüm paradigmasıyla değil, 15 Şubat’ın hukuksuz tecrit politikasıyla yaklaşan devlet ve siyaset aklı, Türkiye toplumuna her gün en ağır bedeli ödetmektedir. Siyaset çözüm için vardır. Kürt sorununu demokratik siyasetin alanından çıkarıp; askerin, polisin, yargının, hukuk dışı yapıların alanına sürükleyen iktidar aklına sormak istiyoruz: Siyasette niçin varsınız? Siyaset niye vardır? Parlamento niye vardır? 100 yıllık bir meseleyi, akılla, siyasetle çözmek yerine operasyonla, tankla, tüfekle ortadan kaldırmak isteyen zihniyetler, tarih boyunca başarılı olamadı. Bundan sonra da olamayacaktır. Bunun anlamanız için bu ülkenin daha ne kadar bedel ödemesi gerekiyor? Ölümler üzerine iktidar kurmak isteyenler bir bir gitti, siz de gideceksiniz!

Kürt sorununun çözümsüzlüğünden zafer çıkmaz

Kürt sorununun çözümsüzlüğünden zafer çıkmaz, iktidar çıkmaz. Bunu anladığınız gün zaten iktidardan gittiğiniz gün olacaktır!

Biz Türkiye’nin bu çözümsüzlük girdabından çıkması ve daha fazla bedel ödememesi için mücadele ediyoruz. Kürt sorunu, demokrasi ve adalet sorununun çözümü için demokratik siyaset yürütüyoruz. Tüm saldırı ve engellemelere rağmen demokratik siyasette ısrar ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz. Bu yoldan vazgeçmeyeceğiz.  

28 Şubat’ın tarihi mutabakat çizgisinden asla vazgeçmeyeceğiz

İktidar, çözüm sürecini bitirdi diye çözüm arayışlarımızdan, barış mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu ilkesel bir tutumdur. 28 Şubat’ın tarihi mutabakat çizgisinden asla vazgeçmeyeceğiz, bu yolu ısrarla savunmaya devam edeceğiz. Demokratik siyasetle, demokratik mücadeleyle ve toplumsal uzlaşıyla o mutabakatı mutlaka ama mutlaka başarıya ulaştıracağız.  

Tüm kesimlerin talebi yaşamın her alanında adalet

Türkiye halklarının en acil ihtiyacı barıştır, demokrasidir, adalettir. Bunun için “Herkes İçin Adalet” kampanyasını geçtiğimiz günlerde başlattık. Yaptığımız her etkinlikte, çaldığımız her kapıda, buluştuğumuz her kesimle yaptığımız görüşmelerde başta kadınlar, işçiler, emekçiler, Kürtler ve Aleviler olmak üzere halkların talebinin yaşamın her alanda “Adalet” olduğunu buradan bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz.

Farklılıklarla bir arada ortak yaşamın mümkün olduğuna olan inancımızla Herkes İçin Adalet diyoruz

Bu temelde farklılıklarla bir arada ortak yaşamın mümkün olduğuna olan inancımızla Herkes İçin Adalet diyoruz, demeye devam edeceğiz. “Erkek adalet değil kadınlar için gerçek adalet” diyoruz. Cezaevlerinde tecrit ve hak ihlallerine karşı başlatılan açlık grevlerini sahiplenerek cezaevleri için adalet diyoruz. İş ve Aş Buluşmalarımızla, işsizlerle, kepenklerini kapatmak zorunda kalan esnaflarla, hakları için direnen işçiler için sosyal adalet diyoruz. Açlıkla yüz yüze bırakılan milyonlarca işçi ve emekçi için adalet diyoruz.

HDP demokrasinin yıkılmayan kalesi olmaya devam edecek

HDP olarak bu topraklarda herkes için adalet ve eşitlik sağlanıp, ayrıcalıklar son buluncaya kadar mücadelemizi durmaksızın sürdüreceğiz. Ve bu adaletin ancak ve ancak bu ülkeyi bizler HDP olarak milyonlarla birlikte ayrım yapmadan yönettiğimizde gerçekleşeceğinin farkındayız ve bunun için durmadan, baskı ve saldırılara boyun eğmeden yolumuza devam edeceğiz.

Bu ülkeyi karanlığa sürüklemeye çalışanlara inat HDP aydınlık geleceği mutlaka ama mutlaka kuracaktır. Bize saldıranlara inat yolumuza da mücadelemize de kararlılıkla devam edeceğiz. Halklarımızın umudu ve cesareti olmaya devam edeceğiz. HDP, demokrasinin yıkılmayan kalesi olmaya devam edecektir. Hızır hepimizin yardımcısı olsun, yolumuz açık olsun.

23 Şubat 2021