Bu tasarı, olağanüstü hukukun olağan hale getirmekte ve fişlemeyi sıradanlaştırmaktadır

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanun Teklifine ilişkin muhalefet şerhimiz:

2-2972 SIRA SAYILI GÜVENLİK SORUŞTURMASI VE ARŞİV ARAŞTIRMASI KANUN TEKLİFİ MUHALEFET ŞERHİ

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde resmî ideoloji ve siyasal iktidarların bir tahakküm aparatı ve kamusal alanı resmî ideolojinin belirlediği kimlik çerçevesinde belirleme aracı olarak devreye konan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, kamu yönetimi ve devlet aklı açısından her daim "derin dehlizlerde" kaydı tutulan ve fişlenenlere yönelen bir uygulama olmuştur.

Kamuya alımlarda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına dair her tartışma bir yandan rejimin demokratik-otokratik ikileminde değerlendirilmesine diğer yandan tartışmanın ortaya çıktığı zaman aralığındaki siyasal yönelimleri gösteren bir siyasal tartışmaya işaret eder.

Bu tartışma niteliği gereği devlet-yurttaş ilişkileri, yurttaşlık, rejim, kamu yönetimi gibi çok sayıda tartışma başlığını içerir. Bunun yanı sıra anayasanın egemenlerin kurucu-düzenleyici fikirleri denkleminde meşruluk-kanunilik tartışmasını da içerisinde barındırır. Her ne kadar "kamuya personel alımı şartları" olarak normalleştirilmek istense de güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması egemenin siyasal antagonizmada çizdiği sınırı, sınırın "biz" tarafını nasıl tanımladığı ve tanıma uyanları nasıl kayırdığını, kimin kamu alanına katılıp katılmayacağını, öte yandan ise sınırın "öteki" tarafına yönelik tutumu ile esasında ne kadar demokratik olduğunu göstermektedir.

Bu açıdan yıllardır tartışılan ve 20 Temmuz OHAL darbesi ile yürütme erkinin eline geçirdiği güç kapsamında düzenlemesi yeniden yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sadece kamuyu değil, tüm toplumsal kesimleri ve yurttaşları ilgilendiren bir meseledir. Güvenlik soruşturması ve arşiv taramasına ilişkin düzenleme, Anayasa Mahkemesi'nin OHAL KHK'sı ile devreye konan düzenlemeyi eksik ama yerinde tespitlerle iptal etmesi sonrası AKP tarafından tekrar İçişleri Komisyonuna havale edilen 2-2972 sıra sayılı kanun teklifi ile TBMM gündemine getirilmiştir.

USUL AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Taraması kanun teklifi Türkiye Cumhuriyeti'ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan her bir yurttaşı ilgilendirmektedir. Bu açıdan söz konusu kanun teklifinin temsili demokrasi dikkate alınıp bütün siyasi partilerle görüşülerek TBMM'ye sunulması demokratik yaşamın temel ilkesinin yerine getirilmesi ile eş anlama gelmektedir. Fakat AKP iktidarı, kanun teklifinin yapım sürecinde siyasi partilerin fikirlerini sormadan teklifi TBMM Başkanlığına sunmuştur. Sadece muhalefet partilerini değil, aynı zamanda sivil toplumu da kanun teklifi yapım sürecine dahil etmemiştir. Komisyon aşamasında muhalefetin görüş ve önerilerini dikkate almamış, en temel eleştirilerden biri olan "güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması"nın sınırlı bir çerçevede yapılması eleştirisinin aksini 13'üncü maddeye eklemeler yapmak suretiyle gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle kanun teklifi, iktidarın anti demokratik ve hukuk dışı amacına daha "uygun" hale getirilse de demokratik hukuk devletinin gerektirdiği meşruluktan bir adım daha uzaklaşılmıştır. Yine Anayasa Mahkemesi'nin OHAL dönemi düzenlemesini iptal ettiği güvenlik soruşturması ve arşiv taramasına ilişkin düzenleme TBMM gündemine yeniden getirilirken iktidar partisi, Anayasa konusunda çalışan akademisyenler ve uzmanların fikirlerini de almamıştır. Bu yönüyle kanun teklifinin yapım süreci AKP'nin kamu alanını yeniden düzenlemesini kendi başına ve kendi lehine yapmak istemesine işaret etmektedir.

Yalnızca usul açısından baktığımızda söz konusu kanun teklifi bir otoriter tutumu bir de mevcut rejimin niteliğini ele veren iki göstergeyi ortaya koymaktadır. Toplumun ve ilgili toplumsal kesimlerin fikri alınmadan TBMM gündemine iletilen ve tüm kamuyu ilgilendiren bu kanun teklifi, "Ankara'nın derin dehlizlerindeki" iktidar ortakları tarafından siyasal ve kamusal alanı kendi lehlerine düzenlemek üzere hazırlanan ve bu yönüyle otoriter tutumunu ortaya koyan bir düzenlemedir. Teklif TBMM'ye sunulduğu gibi komisyona havale edilmiş ve komisyon "yangından mal kaçırır" bir tutumla yasama sürecini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Meşruluğu esas almayan bu tarz yasama süreci iktidar tarafından "hız" olarak meşrulaştırılmak istense de kontrolsüz hızın feci sonuçlara neden olacağı açıktır. Burada kaçınılması gereken anti meşruluğun esas önemi ise söz konusu kanun teklifinin yaklaşık 5 milyon kamu çalışanı potansiyelini geleceğe dönük doğrudan etkilemesi gibi bir geniş nüfusu ilgilendirmesidir. Dolayısıyla toplum ile kurmadığı ilişkide meşruiyetini yitiren bir kanun teklifi olarak tarihin kara sayfalarındaki yerini şimdiden almıştır. AKP iktidarı, 2010 yılında bazı hassas makamları eski ortağı ile "ne istediniz de vermedik" dedirtecek şekilde paylaştı. O dönemden sonra söz konusu Anayasa değişikliği ortaklık bozulunca "unutulmak istenen" bir dönemi imledi. Şimdi bu kanun teklifi ile 2010 yılında eski ortakla kurulan bağı, iktidar "yeni ortağı" ile daha geniş bir kamu alanına yaymak istemektedir. Liyakat yerine çıkar ilişkileri, hakkaniyet yerine yandaşlık, anayasal hak yerine iktidar ortaklıkları ile kamu alanı belirlenmek istenmekte; Türkiye siyasetinin demokratik geleceği ve hukuki güvenliğine ciddi bir darbe yapılmaya çalışılmaktadır.

Öte yandan meşruluk arayışı gütmeyen bu otoriter tutum, aynı zamanda kendi kanunilik zeminini de zedelemektedir. Bilindiği üzere, hukuk devletlerinde kurumsal işleyişin gerek şartı olan yasaların yapım süreçleri hukuk devletinin niteliğine dair güçlü bir parametre olarak öne çıkmaktadır. Yasa yapım süreçlerinin demokratikleşme derecesi, rejimlerin demokratik değerini belirleyen en önemli öğelerden biridir. Muhalefet partilerinin yasa yapım süreçlerine katılması, sivil toplum örgütleri ile meslek örgütlerinden yasa yapım süreçlerinde yararlanılması, ilgili akademisyenlerin yasa yazım süreçlerinde yer alması gibi birçok boyutun sürece dâhili demokratik değerin göstergeleridir. Bu süreçlerin demokratik sınırlar dâhilinde sürmesi, iktidarların temsili demokrasilerde halktan aldıkları yetkinin ön şartıdır. Kuşku yok ki, sandıktan çıkan oylar belli bir iradeyi tespit ederken aynı zamanda belirlenen iradelere çeşitli demokratik ve hukuki şartlar koşar. Bu yönüyle sandıktan çıkış keyfi bir yetki değil, hukuku ve demokrasiyi gözeten bir sorumluluk şartını ortaya koyar. Bu şart sağlandığı sürece kanun olan ile meşru olan birbirine yakınlaşır. Bu şarttan uzaklaşıldığı sürece iktidarın konumu otoriterliğe daha fazla yakınlaşır.

Bu kapsamda Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması kanun teklifi usul açısından iktidarın ve ortaklarının otoriter tutumlarını henüz usulden ele vermekte; meşruluk zemini olmayan ve tahakkümünü yasa yapım süreçlerinin sadece şekli esaslarını yerine getirmek üzerinden kurgulayan otoriter rejimin aynasını yansıtmaktadır.

Muhalefet şerhimizin tamamına linkten ulaşabilirsiniz.

1 Temmuz 2020