Bilgen: Binali Yıldırım kazanırsa YSK mazbatayı vermeyebilir

Grup Başkanvekilimiz Ayhan Bilgen, Meclis İdare Amirimiz Mahmut Toğrul ve Muş Milletvekilimiz Şevin Coşkun ile birlikte Parlamento Muhabirleri Derneğini ziyaret ederek basın emekçilerinin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladı. Ziyaret sırasında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Bilgen, şu ifadeleri kullandı: 

Parlamento bizim HDP olarak sesimizi duyurabildiğimiz platformlardan neredeyse tek yer. Hem dışarıda OHAL döneminden kalma uygulamalar nedeniyle ciddi engellemelerle karşılaşıyor olmamız hem de doğrudan doğruya toplantı gösteri yürüyüşü hakkıyla ilgili yaşadığımız ciddi sıkıntılar sadece parlamento kürsüsünden sesimizi duyurmamıza imkan tanıyor. Bu konu bizim açımızdan Türkiye demokrasisinin en alt asgari sınırı ve umarım bu sınırı hep birlikte genişletme imkanı buluruz. 

Soru: Meclis Başkanı Binali Yıldırım, istifasıyla ilgili tartışmalara ilişkin “yerel seçimlerdeki kampanya siyasi faaliyet değildir” dedi. Nasıl değerlendirirsiniz?

Yıldırım’ın istifası kişisel kaygılar üzerinden tartışılacak bir mesele değil

Hukuk metinlerini okurken en azından asgari objektif okuma hassasiyetinin gösterilmesi gerekir. Bu mesele sadece Meclis Başkanı’nın kişisel performansı, geleceği, buna dair kaygıları üzerinden tartışılacak bir mesele değildir. Bu kendisine de haksızlıktır. 

Eleştirilerimiz saklı olmak üzere söylüyorum, bu ülkede Anayasa’ya bağlılık konusunda, mevcudun bağlayıcılığı konusunda siyasetin sorumluluğu var. Parti faaliyeti de siyaset değilse nedir siyasal olan? Sonuçta tek tek milletvekillerinin, parti yöneticilerinin tercihleri siyasi etik konusudur. Kendimi de dahil ederek söylüyorum. Fakat Meclis Başkanı’nın pozisyonuyla ilgili ayrı bir tanımlama var. Başkasına çağrı yapılacak bir durum yok. Hangi partinin temsilcisi olursa olsun doğrudan onu bağlayan bir durumdan söz ediyoruz. Meclis’teki tartışmalarda bile oturumu yönetenin görüş beyan etmemesi gibi bir hassasiyetle düzenlenmiş bir mevzuatın yanına seçim kampanyasını siyasi faaliyet saymama yaklaşımı insanların hukuk metinlerini okuma biçimlerini hafife almaktır. 

Soru: Binali Yıldırım, “aday olan milletvekilleri, belediye başkanları istifa ederse ben de edeceğim” dedi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? 

Binali Yıldırım’ın kendi pozisyonunu herkesle eşitlemesi anlaşılır değil

Kamu görevlileriyle ilgili bir istifa mekanizması zorunlu. Geri dönüşün de yolu yöntemi tarif edilmiş. Milletvekilleri ile ilgili de, bu iktidar döneminde, yanlış hatırlamıyorsam Gökçek’in milletvekili adaylığı döneminde kendisi hakkındaki dosyalar, yargılama süreçleri için bir düzenleme yapılmıştı. Milletvekillerine seçildikten sonra tercih yapma hakkı tanınmıştı. Herkesle kendi pozisyonunu eşitleyerek bir normalleştirme tavrı anlaşılır değil. 

Anayasa’da özel madde varken bu kıyaslamayı yapmak sulandırmaktır

94. Madde özel bir düzenlemedir. Genel hükümler siyasi tercih konusudur. Kamuoyunun eğilimi, beklentisi, partilerin, kişilerin yaklaşımı farklı olabilir. Ama 94. Madde özel bir düzenleme içeriyor, özel düzenlemeler hukukta genel hükümlerin üzerindedir. Bu, hukukun en temel kaidelerindendir. Meclis Başkanı için Anayasa’da özel bir madde varken onu bir şeyle kıyaslamanız tartışmayı yaymak, sulandırmak, gerçek zeminden kaçmaktır.

Biz “Meclis Başkanı kendi kişisel ikbalini merkeze koyuyor” demek istemiyoruz, bunu söylemeyi siyaseten şık bulmuyoruz. Ama ben zaman içerisinde bugüne kadar yapılan bütün spekülasyonları bitirecek bir adımı atacağını umuyorum. 

Binali Yıldırım kazanırsa YSK mazbatayı vermeyebilir 

17 Şubat’a kadar müeyyidesi olmayan bir Anayasa hükmü ile karşı karşıyayız. Evet, böyle bir tarif var, “istifa etmezse ne olur’a ilişkin bir somut müeyyide yok. Ama 17 Şubat’tan sonra, adaylıkların kesinleşmesinden sonra YSK bu konuda bir söz söylemez, somut bir tavır ortaya koymazsa geriye bir tek seçenek kalır o da bir kaostur. Eğer Sayın Yıldırım belediyeyi kazanırsa mazbatanın verilmemesi ihtimalidir. Bu kaosu kimsenin göze almaması gerekir. 

“Bu YSK böyle bir şey yapmaz” diye düşünülebilir ama bu kaosun ifade ettiği anlam çok daha tehlikeli olur. Kendi elimizle ülkeyi kaotik bir ortama sürüklemeye fırsat vermemek gerekiyor. Geçmişte bunun örnekleri var. Adaylığına göz yumulmuş, adaylığına onay verilmiş ama seçildikten sonra YSK’nin mazbata vermediği vekiller var. 

Bütün kurumlar için Anayasa en üst yerdedir. Anaysa YSK için de bağlayıcı. Dolayısıyla YSK, “istifa edilmesi gerektiği halde istifa edilmediği için Anayasa’nın 94. Maddesi açıkça ihlal edilmiş ve seçimin eşit ve güvenli gerçekleşmesi engellenmiştir” diyebilir. Bu risk göze alınabilir bir risk midir? Takdiri bu konuda başkana bırakıyoruz. 

Soru: MHP’nin verdiği ruh sağlığı kanun teklifi var. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “Türk halkının ruh sağlığı bozuktu da o yüzden ruh sağlığı yasası çıkarıldı demek Türk halkına hakaret olur. Bu yasa teklifi psikiyatri alanında çalışanların çalışmasını düzenlemek için çıkarılmıştır” dedi. Ama MHP’nin teklif gerekçesinde gerçekten Türk halkının ruh sağlığının bozulduğuna dair tespitler yer alıyor. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir? 

Siyasetçinin ruh sağlığı toplumun ruh sağlığının ayrılmaz bir parçasıdır

Dünyada özellikle otoriter sağ popülist siyaset tarzının kendisi, megalomani diye tarif edilebilecek liderlikler, Amerika’da, Avrupa’da, aşırı sağ, ırkçı yabancı düşmanı İslamafobik siyasi partilerde yaygın ve egemen hale gelmiş durumda. Elbette ki siyasetçinin ruh sağlığı toplumun ruh sağlığının ayrılmaz bir parçasıdır. Hiçbir siyasetçinin kendi hırsıyla, kendi kişisel kaprisleriyle bir ülkenin kaderini, insanlığın ortak kaderini tehdit edecek davranışlara, söylemlere girme lüksü olamaz. 

Ruh sağlığı kanun teklifi seçim pazarlıklarının parçası gibi görünüyor

İnsanlığın yaşadığı büyük dramların önemli kısmı, 1.Dünya Savaşı, 2.Dünya Savaşının en önemli sebeplerinden biri o günün liderlerinin konuşarak sorun çözmemesi, kendi kişisel takıntılarının bedelini bütün insanlığa ödetmesidir. Elbette ekonomik nedenler, askeri nedenler vardır ama siyasi liderlerin psikolojik sorunlarının insanlığa ne kadar ağır faturalar ödettiği ortadadır. Konunun bir boyutu budur. Toplumla ilgili olan boyutunu biz biraz af tartışması gibi görüyoruz. MHP’nin Emeklilikte Yaşa Takılanlarla ilgili talepler konusundaki tavrı ve af tartışmasındaki tutumu seçim pazarlıklarının bir parçası gibi görünüyor. Böyle mi değil mi bunu gösterecek olan MHP’nin tavrı, ısrarı. 

Ruh sağlığı problemi olduğu doğru ama parlamento çözüm olabilecek mi göreceğiz 

Biz ısrarlı olunan her konuda toplum yararını gözeten bir yaklaşım varsa ortaklaşıyoruz. Toplumun ruh sağlığı ile ilgili de; yaşadığımız cinnet halleri, tacizler, şiddet, hayvan hakları ile ilgili tahammülsüzlük, sokak gösterilerinde bile milletvekillerine bile davranış biçimini dikkate aldığımızda bir ruh sağlığı problemimiz olduğu doğru. Ama bunun çözümü konusunda parlamento ne kadar ortaklaşır ve bir düzenleme yapmayı başarır; onu teklifi yapanların performansı ile birlikte göreceğiz. 

10 Ocak 2019