Beştaş: Ne barolar itaat eder, ne odalar; iktidar baltayı kendi ayağına vurdu

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş şunları söyledi:

Gündem yoğun ama olabildiğince temel başlıklar halinde sizlerle gündemi değerlendirmeye çalışacam. İlk gündem olarak aslında çok önemli olan ama maalesef görünür olmayan, izin verilmeyen bir mesele var. 

Halk iradesi diyenler, halk iradesine en büyük darbeyi vurmaya devam ediyorlar 

Partimize yönelik operasyonlar saldırılar, sistematik, akıl almaz ve her türlü mantığı zorlayan yöntemlerle devam ediyor. Sadece gözaltılarla değil, gözaltına alma yöntemleri arasında işkence de bir yöntem haline geldi. Geçen hafta Kars Belediyesi eşbaşkanımız Şevin Alaca kayyım atandıktan sonra maalesef tutuklandı, bu haliyle 65 belediyemizden sadece 4’ü ilçe 2’si belde olmak üzere 6 belediyemiz aldı. Halk iradesi lafını ağızlarından düşürmeyenler halk iradesine en büyük darbeyi kayyımlarla vurmaya devam ediyorlar. Evet bu saldırıları bizim mücadelemizin bel kemiği olan kadın mücadelesi, kadın özgürlüğüne de yönelik olduğunu söylemek isteriz. Şevin Alaca Kars’ta ne yapmıştı? Bizzat ziyaret ettiğim için biliyorum, kadınların sorunlarına çözüm üretiyor, destek veriyor ve kadınları güçlendirmek adına Kars’ta ilk defa çok önemli çalışmalara imza atmıştı. Orada kadın merkezi açıldı, mor cafe açıldı, kadınların yürütücüsü olduğu giysi bankaları açıldı, kadın kooperatifleri kuruldu ve kadın istihdam alanları için girişimlerde bulunuldu. 

Kars halkı ve kadınlara yapılan hizmetler cezalandırılmıştır 

Bunun için hiçbir parti, taban ve kişi ayrımı yapılmadı. Şiddetle de mücadele etti Eşbaşkanımız Şevin Alaca. Eşbaşkanımız Şevin Alaca’nın tutuklanması sadece belediyenin gasp edilmesi değil kadın kazanımlarına, mücadelesine de  büyük bir darbe olarak okuduğumuzu belirtmek isterim. Kayyım ve tutuklama Kars’ta yaşayan tüm kadınlara hizmet ve politika üretmenin cezalandırılması olarak geri dönmüştür. Şevin Alaca Eşbaşkanlıktan yargılandı, dışarıda “sözde eşbaşkanlık” diyenler gözaltındayken kendisine eşbaşkan olarak sorular yönelttiler, işte ikiyüzlülük her yerde. Bu sahte siyaset bu ceberut anlayış Türkiye halklarının ve hepimizin zamanını çalıyor. 

4 barış annesi sadece barış istedikleri için 8 gündür işkence ile gözaltında tutuluyor 

Gözaltı operasyonları Urfa’da, Diyarbakır’da partimizin meclis üyelerine, yöneticilerine ve partililerimize yönelik devam ediyor. Urfa'nın ayırt edici bir özelliği var. 4 barış annesi, yaşları ileri 4 kadın, sadece barış istedikleri için 8 gündür gözaltında tutuluyor. Anneler 8 gündür gözaltında tutuluyor. Anneler niçin gözaltında tutuluyor? Edirne’de kolluk gücü anneleri sürüklerken bugün de Urfa’da işkence tehdidi altında 8 gün tutulabiliyor. Ve hala ifadeleri alınmadı. TUAY-DER yöneticileri Şafi Hayme ve Şaide Hayme’nin de ağır küfür, baskı ve işkence ile gözaltına alındığını biliyoruz. Polislerin kendilerine “hepiniz teröristsiniz, çıkın üstüne tekmeleyin” sözleriyle “silahın var mı sen silahını çıkar” diyerek ağır küfürlerle ve daha önce alışık olduğumuz bir cümle “terörist gibi bakıyorsun” diyerek bu uygulamayı derinleştirmiştir. Bu gözaltılar haksızlığın hukuksuzluğun şiddetin üzerini örtemez. Edirne’de annelere yönelik saldırı şimdi anneleri rehin alarak yeni bir adım atıyor. 

Ne 1953, ne 94 ve ne de 2001 krizine benzemeyen bir krizle karşı karşıyayız 

Şimdi diğer bir meselemiz ekonomi. Ekonomi Türkiye’nin nin en temel gündemi olmaya devam ediyor. Ne yapılıyor? Verilerle oynanılıyor. Felaket tablosu değiştirilerek bayram gibi bir tablo oluşturulmaya çalışılıyor. Kriz derinleştikçe, iktidar temsilcileri arasındaki söylem de farklılaşıyor. Ne diyor Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dolarla ne işiniz var diyor. Diğer bir bakan, Ticaret BakanI bebek mamasındaki fiyat artışını doların yükselişine bağlıyor. Kendi aralarında da her zaman olduğu gibi bir uyum söz konusu değil. Ekonomi yönetimi felaket silsilesinin içinde yuvarlanıyor. En ağır buhranlardan biri yaşanıyor ne 1953 krizi ne 94 ne de 2001 krizine benzemeyen bir krizle karşı karşıyayız.

Geniş tanımlı işsizlik rakamı 9 milyona çıktı, her 3 gençten biri hem işsiz hem okuyamıyor 

Bu buhranda ne oluyor? Şirketler durgunluktan borcunu ödeyemiyor, kamu finansman sorunu ve borç yükü altında emekliler enflasyon baskısı altında bütün gelirlerini kaybediyorlar, gençler ve kadınlar ağır işsizlik sorunu yaşıyor. TÜİK 4 milyon işsiz var dese de geniş tanımlı işsizlik rakamı 9 milyona ulaştı. Büyük felaketin habercisi olan veri ise şudur; Bu ülkede her üç gençten biri ne eğitim hayatına devam ediyor ne de istihdam içinde yer alıyor. 

161 bin esnaf kepenk kapattı, 3,4 milyon yurttaşa icra takibi başlatıldı 

Bu ülkede geleceğimiz olan gençler, gelecekten umudunu kesmiş durumda. Sadece gençler değil esnaflar da çok ağır sorunlar yaşıyor. Son bir buçuk yılda üç büyük ilde 35 bin esnafın toplamda 161 bin esnafın kepenkleri kapattığı ağır bir felaket tablosu ile karşı karşıyayız. Son 5 yılda 3.4 milyon yurttaşımıza bankalarda icra takibi başlatılan karanlık bir tablonun merkezinde yer alıyoruz. Bu arada kamu ithal ettiği ilaçların parasını ödeyemiyor, Amerikadan alacaklarımızı alamıyoruz diye ses yükseliyor. Türkiye’de medikal firmalar devletle yaptıkları sözleşme gereği kendi alacaklarını alamıyor, üstüne üstlük de Sağlık Bakanlığı feragat istiyor. Binlerce medikal firma iflasın eşiğinde. 

Kriz halka zam, yandaşlara vergi muafiyeti olarak yansıtılıyor 

Bu felaket tablosu karşısında iktidar ne yapıyor? Ne üretiyor bir cevabı var, zamlar. Elektriğe 32,3 zam yaptı, doğalgaza yüzde 34,7 zam geldi, halka zam olarak yansıtılan bu kriz yandaşlara ise tabi ki vergi muafiyeti olarak yansıdı. ATV, A Haber, Sabahın sahibi olduğu Kalyon İnşaat başta olmak üzere onlarca şirkete vergi muafiyeti getirildi. Muafiyet getirilen tutarlarsa ise milyarlarca lira. Halka zam yandaşlara rant dağıtan bir ekonomi yönetimi ile karşı karşıyayız. Emekçilere ise tabi ki her zaman olduğu gibi baskı ve yasaklar uygulanıyor. 

Milli güvenlik iktidarların banka hesaplarının sigortası haline geldi 

Petrol-İş’in şişecam grevini milli güvenlik sebebiyle 60 gün süre ile ertelediler. Evet milli güvenlik hakikaten devletin elinde her derde deva olarak kullanılmaya devam ediliyor. Her iktidar döneminde Milli Güvenlik iktidar ve yandaşlarının milyarlık banka hesaplarının sigortası haline geldi. Bunların derdi milli güvenlik falan değil. Sadece kamuoyunu aldatmak için kullandıkları bir kavram olmaktan öteye gitmiyor.  

Ortak bir tutumla bu gidişe dur diyebiliriz

Muhalefete bu vesileyle açık çağrı yapıyoruz. Demokrasi ittifakı demek sandığa endeksli yaşamamız anlamına gelmiyor. Türkiye halklarının bugün en önemli sorunu ekonomidir, açlık, yoksulluk, işsizlik, geçim derdidir. İnsanlar yoksullukla mücadele ederken bunu gündemin başına almak zorundayız .Gelin siyasi önyargılardan ideolojik farklılıklardan hepimiz sıyrılalım.  Ne yapalım, bu iktidarın ekonomiyi yönetemediğini görüyoruz. Bir masa etrafında oturup bu gidişe dur diyebiliriz. 

Öğrencilerin kredi borçlarını silin, EYT’lilere sorunlarını çözün, israfa ve lükse son verin 

Biz HDP olarak siyaset kurumunu sermayeye vergi teşviki aflar yerine kredi yurtlar kurumuna borcu olan gençlerin borçlarını silve meye davet ediyoruz. Savaşa ayrılacak bütçe yerine EYT’lerin sorunlarına çözüm istiyoruz, israfa ve lükse son vererek 200 bin öğretmenin atamasının yapılmasını sağlayalım diyoruz. Tüm bunları yapmak için kaynağımız var kudretimiz ve yönetme irademiz var. 

Erdoğan sadece baroların değil bütün meslek odalarının hedefte olduğunu dünyaya ilan etti 

Baro genel kurullarının iptal edilmesi meselesi de bir iki haftadır gündemdeki yerini koruyor. Bugün AKP grup toplantısında sadece baroların değil bütün meslek örgütlerinin hedefe konulduğunu AKP Genel Başkanı Erdoğan bütün Türkiye’ye ve dünyaya ilan ediyor. Evet, çoklu adı altında kendilerine kurum oluşturuyorlar. Her konuda tekçilikten yana olan iktidar nedense meslek odalarını bölmeye çalışıyor. Çoklu baro sisteminde sizinle defalarca bunu buradan paylaşmıştık. Hakikaten Saray'ın binlerce odası var. Meslek odaları ile derdiniz nedir? 

Sivil toplumla büyük bir derdi var bu iktidarın 

AKP’den önce de meslek odaları vardı, AKP gittikten sonra da meslek odaları olacak. Sivil toplumla çok büyük bir derdi var bu iktidarın. Neden sivil toplum iktidarı denetleyen doğru sözü söyleyen sorunları aktaran ve aynı zamanda çözüm üretebilecek bir potansiyele sahip değiller. Tabipler Birliği de Barolar da KESK ve diğer tüm kurumlar da bu rollerini oynayanlar. Asıl rahatsız oldukları şey sivil toplumun demokratik mücadeledeki konumlarıdır. Demokrasi ile bağı olan ve mücadele eden, AKP ile bağı olmayan herkesle büyük bağı var. Meslekleri bitirdiniz şimdi meslek odalarına göz diktiniz. 

Ne barolar itaat eder, ne odalar; iktidar baltayı kendi ayağına vurdu  

Ama şunu unutmasınlar ne barolar itaat eden ne odalar itaat eder. Bu konuda baltayı kendi ayağına vuruyorsunuz. Ne olmuştu? Baro genel kurulları siyasi partilerin genel kurullarının yapıldığı bir dönemde İçişleri Bakanlığı'nın genelgesiyle baro genel kurulları iptal edildi. Garip bir şekilde YSK da aynı gün karar verdi, bir genelge yayınladı ve ileri tarihe ertelenmesini söyledi. Gerçekten avukatları düşünüyor olsalardı pandemi sebebiyle bulaşın önünü almaya çalışıyor olsalardı baş göz üstüne derdik. Pandemi AKP'lilere bulaşmıyor bize bulaşmıyor ama nedense avukatlara bulaşıyor. Mesele şu açıkçası, YSK asla yetkisi olmayan bir konuda karar vermiştir. İstanbul seçim kurulu, çok dikkat çekici bir şey, İstanbul barosu genel kurulunun iptal edildiğine karar vermiş. Halbuki Baronun böyle bir başvurusu bile yokmuş. 

Nedir dertleri, çoklu baro meselesini kendi keserlerine göre yontma arzusundan başka bir şey değildir. Baro genel kurullarının ne zaman yapılacağı kanunla düzenlenmiştir ve Kanun Hükmündeki Genelgeyle ortadan kaldırılamaz. Başka bir mesele tabi ki çoklu baro dediler dediler İstanbul'da büyük uğraşlar sonucu bir tane kurmayı başardılar, şimdi Ankara'da kamu avukatlarına büyük tehdit baskı ve şantajla kurmak istedikleri baroya üyelik için  çalışmalarına devam ediyorlar. Gerçekten çoklu baro ellerinde kaldı, bu sefer TTB’ye ve diğer meslek odalarına göz diktiler. Bu konu da ellerinde patlayacak. Bununla ilgili asla başarıya ulaşamayacaklar. 

Dario Fo’nun ‘‘Yüzsüz’’ adlı oyununun Kürtçeye çevirisini yüzsüzlük ve cehaletle yasakladılar 

Bu iktidarın tek derdi tabi ki barolarla değil. Eğitimle, sanatla, kültürle çok büyük dertleri var. Dün skandal bir karar açıklandı. Gaziosmanpaşa kaymakamlığı Bêrû/Yüzsüz isimli Kürtçe tiyatroyu yasakladı. Niye yasaklandı biliyor musunuz? Kürtçe olduğu için aslında MKM grubu olan Teatra Jiyana Nû grubunun eseriydi. “Genel kamu düzenini bozacağını” iddia ettiler. Nasıl bozacak genel kamu düzenini Kürtçe bir tiyatro? Bunun arka planını sizlerle paylaşmak istiyorum. Neymiş. Bu akıl ve çağdışı bir uygulama ırkçı yasağa karşı dün kamuoyu oluştu ve sesler yükseldi. 

Kürtçe oyunun yasaklanması baştan sona cehalet, ırkçılık, bilgisizlik ve düşmanlıktır

Bunun üzerine İstanbul Valisi Ali Yerlikaya şöyle bir açıklama yaptı: ‘‘Berû adlı tiyatro oyunun Kürtçe olduğu için PKK propagandası yaptığı için yasaklandığını” söyledi. Daha sonra da İçişleri Bakan yardımcısı İsmail Çataklı tarafından bir açıklama daha yapıldı; “Kürtçe tiyatro elbette serbesttir ama PKK propagandası içeren tiyatro Kürtçe de Türkçe de Arapça da olsa müsaade edilmez” dediler. Buna izin verenlerle ilgili ‘‘gerekli yasal işlemler başlatılmıştır’’ dedi. Neresinden tutayım bilmiyorum. Baştan sona cehalet, bilgisizlik, ırkçılık ve düşmanlık kokan bir tablo ile karşı karşıyayız. 

İçişleri ve Valilik bir susmasını bilin, bilmediğinizi konuşmayın 

Eğer birazcık yüzleri varsa İstanbul Valisi ve İçişleri Bakan Yardımcısı özür dilemeli ve istifa etmelidirler. Onları istifaya çağırıyoruz. Bilmedikleri bir konuda konuşmasınlar. Bir susmayı öğrensinler her şeyden önce. Bakın oyun nobel edebiyat ödüllü Dario Fo’nun ‘‘Yüzsüz’’ adlı bir oyunun Kürtçeye çevirisi. Oyun bir araba fabrikasının patron ve işçisinin kaza sonucu değişen yaşamlarına dair trajik bir mizah oyunu. Tüm karakterler İtalyan, oyun İtalya'da geçiyor. Vali ve Bakanlık tabi ki bilgi sahibi olmadan fikir sahibi. Her zaman olduğu gibi ve oyunun adına da aynen alıntılayarak büyük bir yüzsüzlük ve cehaletle şu ana kadar henüz özür dilemediler.  

Kültür Bakanlığı onaylı İtalyan oyununa acaba PKK ne zaman sızdı? 

Daha da vahimi var. Bu oyun Kültür Bakanlığı onaylı bir metin. Bunu da bilmiyorlar. Devlet ve şehir tiyatrolarında onlarca kez oynanan bir oyunun Kürtçe çevirisi 3 yıldır var, bu oyun Ankara, İstanbul, Avrupa’da defalarca sahnelenen bir oyun.  

Hatta ödüller aldı. Moskova Belediyesi Uluslararası Tiyatro Festivali'nde en iyi oyun ödülünü aldı. Bunca zamandır kimsenin görmediği bu İtalyan oyununa acaba PKK ne zaman sızdı merak ediyoruz. Bakalım şu oyuna nerede gördüler, PKK’yi biz de anlayalım Emniyet Müdürlüğü ile paylaşıldı, metinlerde Emniyet Müdürlüğü sakınca görmediği için gerekli izinleri verdi. İçişleri Bakanı eğer özür dilemeyecekse, istifa etmeyecekse buna izin veren emniyet yetkililerini de görevden alsın bir zahmet görevden alınsın, soruşturma yapsın. Onlar da örgüte yardım yataklık yapmış bence. 

Daha önce Spinozayı, Adorno’yu, Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin’i PKK üyesi yaptılar 

Biz bu cehaleti ve aklı tanıyoruz. Daha önce Spinoza’yı PKK davalarına konu ettiler, okuduk gülümsedik acı acı, Adorno’yu KCK davalarına konu ettiler yine acı acı gülümsedik. Anayasa uzlaşma komisyonunda adı geçen filozofların adını şuanda hatırlamadım nedense  bu hangi örgüt üyesidir dediler. 8 Mart sebebiyle Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin PKK örgüt üyesi dediler aynı aklın bugün bütün yüzsüzlüğü ve cehaletiyle konuşmaya devam ediyor. Dario Fo’dan örgüt üyesi çıkardılar. 2016’da vefat etti yoksa gidip evini basın onu da gözaltına alın diyecektik. Şimdi kemikleri sızlıyordur. Bu Kürde ve diline düşmanlıktır, milyonlarca yurttaşın Kürdün dilinin bir tiyatro oyununda sergilenmesine olan tahammülsüzlüktür. Gece gündüz biz düşman değiliz desinler ama düşmanlık paçalarından akıyor. Bu ırkçı yaklaşım PKK, örgüt, terör adı altında bu iki yüzlülüklerini asla gizlememelidir. Bütün Türkiye yurttaşlarına şu çağrıyı yapıyorum; sizin dilinizde, Kürt olması gerekmiyor, Türkler, Araplar, Lazlar, Çerkezler bütün kimliklere sizin dilinizde bir tiyatro yasaklansaydı ne hissedecektiyseniz bugün Kürtler aynısını hissediyor. 

Herkes onlar gibi diplomasız değil diye büyük sıkıntı yaşıyorlar

Son olarak eğitim konusunda bir kaç hususu söylemek isterim. Bu iktidarın eğitimle de sorunu var. Büyük sorunu pandemi ile bir fırsata çevirdiler. Diploma ile sorunları var, herkes onlar gibi diplomasız değil diye büyük sıkıntı yaşıyorlar. Bir türlü öğrencilerin, velilerin taleplerine yanıt vermiyorlar. 

Tabletten kasıtları kil tabletlermiş 

Uzaktan eğitim çöktü. Tamamem çökmüş vaziyette internet yok, bilgisayar yok, tablet yok. Şu anda öğrencilerin yüzde 72’sinin internete erişimi yok. Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Suriyeli çocukların zaten bunlardan faydalanma şansı da yok. Bir ara Fatih Projesi vardı, o dönem “tabletsiz öğrenci kalmayacak” demişlerdi. Demek ki kasıtları çivi yazısı yazdıkları kilden tabletlerdi. Tablet dağıtımı tek bir öğrenciyi bile kapsamadı. Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili meşhur bir söz vardır, “şu okullar olmasa maarifi ne kolay yönetiriz” diyorlardı. Milli Eğitim Bakanlığı da şunu diyordur herhalde, “okullar kapalı Milli Eğitim Bakanı ne güzel yönetiyor meseleyi” desek abartmış olmayız. 

Milli Eğitim Bakanı konuşmuyor, Sağlık Bakanı hiç değilse twit atıyor 

Milli Eğitim Bakanı, eğitime dair konuşmuyor. Sağlık Bakanını örnek vereceğim, iyi anlamda anlamayın. Ama hiç değilse arada bir twit atıyor. Hastalar, yakınları, pandemi ile mücadele edenler azıcık bir şey öğreniyor. Mili Eğitim Bakanı bunu da yapmıyor. Çok sıkıştığında öğretmenlerin maaşının ne kadar büyük maliyet yarattığını söylüyor. Şu anda milyonlarca öğrenci ve velisi sıkıntı yaşıyor. 

Kürt illerinde eğitimde eşitsizlik ve ayrımcılık devam ediyor 

Okulları açalım dediler yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. EBA sistemini kurdular, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Özel gereksinimli öğrenciler ve velilerinin sıkıntıları yığınla. Mardin'e bağlı Mazıdağ ilçesinde EBA’yı aktif kullanan öğretmenlerin oranı yüzde 84,3; öğrencilerin oranı yüzde 15. Mardin genelinde EBA’yı aktif kullanan öğretmenlerin oranı yüzde 80,9; öğrencilerin oranı yüzde 22. Kürt illerinde tabi ki fırsat eşitsizliği ve ayrımcılık devam ediyor. 

Sorumluluğu ve önlemleri alarak okulları açın, eğitimle sorununuzun vebalini öğrenci ve velilere yüklemeyin 

Eğitimle ilgili son sözümüz şu: Açın bu okulları ama açarken hijyeni, sağlık koşullarında bütün tedbirleri alarak, devletin bütün sorumluluklarınızı yerine getirerek, bütçeden kaçınmayarak, nasıl ki meclis, hastaneler, resmi daireler çalışıyorsa, gerekirse günlere bölerek bu okulları açma dışında seçenek yok. Eğitimle olan sorununuzun vebalini öğrenci ve velilere yüklemeyin. 

14 Ekim 2020