Yeşil Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısıyla gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş, şunları söyledi:
İktidar kazanmadı, adil bir seçim yapılmadı
Yeni yasama dönemine başladık, 28’inci Yasama Dönemi dün itibariyle gündemine başladı. Henüz bir kanun teklifi yok, araştırma önergeleri ve komisyon seçimleriyle devam ediyoruz çalışmalara. Seçimi de kısaca değerlendirmek gerekirse çok önemli bir seçim dönemini geride bıraktık. Maalesef, iktidarın her türlü olanağı fütursuzca kullandığı, hiçbir hukuk kuralını tanımadığı, , halkın mağduriyetini sonuna kadar kendi lehine sömürdüğü bir seçim kampanyası ile karşı karşıya kaldık. İktidar kazanmadı aslında. Kazanma dedikleri 1,5-2,5 puanlık fark da yeni ortakları ile birlikte toplumsal meşruiyeti bulunmayan bir sonuçtur. Bütün dünya da Türkiye kamuoyu da biliyor ki asla adil bir seçim yapılmadı ve muhalefete karşı ilkesiz, fütursuz, sınırsız her türlü sahtekarlık ve yalan seçim çalışmalarının odağında oldu.
Yeşil Sol Parti olarak 28’inci Yasama Döneminde muhalefetin odağı olacağız
Bize yönelik değerlendirmeleri de birazdan yapacağım, ama ondan önce şunu söyleyeyim. 28’inci Yasama Döneminde de Yeşil Sol Parti olarak biz muhalefetin odağı olacağız. Aktif, etkin, halk yararına, toplumun beklentilerini karşılayan, gerçek sorunların konuşulup tartışıldığı, hakikatlerin gizlenmediği, yalanla mücadele edeceğimiz bir parlamento dönemi olacak. Tabii ki toplumla ve toplumsal dinamiklerle birlikte sahada mücadelemizi de sürdüreceğiz. İktidar şunu unutmasın ki, toplumun yarısı bütün bu hukuksuzluklara rağmen kendilerine onay vermemiştir. Ülkeyi ikiye bölmek, kutuplaştırmak, nefret iklimini yaygınlaştırmak toplumun yararına değildir; geleceği daha da belirsiz hale getirmektedir. İddiamız geleceğin öngörülebilir, şeffaf ve güvenli olacağı, yurttaşların huzur içinde yaşayacağı bir Türkiye yaratmaktır. Barış içinde kardeşçe bir yaşamın temellerini atmaktır. Bunun için biz var gücümüzle mücadeleye devam edeceğiz.
Milyonlarca emekçi asgari ücretle açlığa mahkum edilmiştir
Bildiğiniz gibi dün asgari ücret belirlendi, fakat mesele doğru tartışılmıyor. Sanki Erdoğan'ın işçilere emekçilere gönlünden kopan bir paraymış gibi, bir lütuf olarak kamuoyuna yansıtılıyor. Ama gerçekler bambaşka. Biz meseleyi farklı şekilde görüyoruz. Bu önemli ama gündemi neden bu kadar meşgul ediyor? Çünkü çalışan nüfusun neredeyse yarısı asgari ücretli olarak çalışıyor. Asgari ücrete mahkum edilmiş bir toplum olma gerçeğini görmek zorundayız. Bu temel meseledir. Önce neden toplum asgari ücretle çalışıyor, neden buna mecbur bırakılıyor bunu güçlü bir şekilde tartışmamız gerekiyor. Bu ücret 11 bin 402 lira olarak belirlendi, sefalet ücretidir. Emekçilere reva görülen 11 bin 402 lirayı kabul etmiyoruz Yeşil Sol Parti olarak. Milyonlarca emekçi bu asgari ücretle açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiştir. Bu meseleye rakam meselesi olarak bakmadığımızı ifade etmek istiyorum. Yoksulluk sınırının 33 bin lira olduğu bir ülkede, 11 bin 402 lira ile bir hanede iki kişi bile çalışsa yoksulluk sınırına yaklaşamıyor. Bu realiteyi hepimizin görmesi lazım.
Asgari ücretin çok iyi bir rakam olduğunu söyleyenler mutfak alışverişini kendileri yapsın!
Türkiye’de asgari olarak asgari ücretin 16 bin 250 lira olması gerektiğini Ekonomi Komisyonumuz açıklamıştı, bunu tekrar ediyoruz. Ancak asgari ücret temel ücret olmaktan çıkarılmalıdır. Her türlü sömürüye karşı olan bir parti olarak, insanın doğayı kar uğruna sömürmesine de insanın insanı sömürmesine de, emeğin sömürülmesine de sonuna kadar karşıyız. Bu para sabun köpüğü gibi uçup gidecek. Gelen zamlar mutfak masrafları, akaryakıt ve her türlü zam karşısında bu ücretin bir ay sonra bir anlamı kalmayacak. Bu asgari ücret pazarlığı yapanların, bunun çok iyi bir rakam olduğunu söyleyenlerin mutfak alışverişini kendilerinin yapmasını öneriyoruz ya da arabaya 300 km için yakıt alsınlar bakalım ne kadar seyahat edebilecekler. Yani şişirilmiş verilerle, toplum nezdinde güvenilirliği tartışılan TÜİK rakamlarıyla yapılan bu değerlendirmeyi kesinlikle rasyonel bulmuyoruz. Bu para bazılarının koluna taktığı çantaya yetecek düzeyde değildir, onlarca yüzlerce kat daha fazladır.
Seçim döneminde odak yine kutuplaştırmaydı
Biliyorsunuz seçim dönemine ilişkin ayrıca değerlendirme yapacağımı söylemiştim. Bu seçim döneminde odak yine kutuplaştırmaydı, “terörö” retoriğiydi. Muhalefete HDP üzerinden büyük bir saldırı planlamışlardı. Toplumu bölmek ve kutuplaştırmak üzerinden, “Kürt sorunu yoktur, biz Kürt sorununu çözdük, terör sorunu vardır” safsatasıyla bu kampanyayı yürüttüler. Maalesef basın yayın organlarının ezici çoğunluğunun onların denetimlerinde olması sebebiyle, toplumun en büyük kesimi bu propagandaya maruz kaldı. Karadeniz’den Ege’ye, Ege’den Marmara'ya, İç Anadolu’ya milyonlarca insan sahte videolarla, asılsız konuşmalarla, sanki Türkiye'de bunlar gerçek ve yaşanıyormuş gibi bir algıyla oy vermek durumunda kaldı. Ya da başka yöntemlerle vermiş gibi göründüler.
Yusra Dewrêş ve arkadaşlarının katledilmesi Kürtlerin kendi kendini yönetmesine karşı tahammülsüzlüktür
Kürt sorunu orta yerde duruyor. Kürt sorunu çözülmedi, çözdüğünü iddia edenlere bugün birkaç başlıkla yanıt vereceğim. Bu meseleyi bu şekilde konuşarak sadece milyonlarca Kürt yurttaşı daha çok yaralıyor ve birlikte yaşama duygusunu zedeliyor, geleceği güvensiz hale getirmekten başka bir iş yapmamış oluyorsunuz. Dün bir suikast yapıldı. Nerede? Silahlı insansız hava aracıyla Kuzey Doğu Suriye'ye bağlı Qamişlo Kantonunda bir aracın içinde bulunan Kantonun Eşbaşkanı Yusra Dewrêş, Eşbaşkan Yardımcısı Lima Sivaş ve şoför Firat Tuma katledildi. Bunu biz sorarsak belki bu akşam yine aynı yayınlar yapılacak. “Teröristler ve biz öldürdük. Biz terör ile mücadele ediyoruz”. Hayır, bu terör ile mücadele değil! Bu, uzayda da olsa Kuzey Kutbunda da olsa, dünyanın neresinde olursa olsa bir Kürdün yaşamasına tahammülsüzlüktür. Kürtlerin kendi kendini yönetmesine tahammülsüzlük ve tanımamadır. “Her yerde bizim hedefimizsiniz” demektir. İşte Kürt sorunu budur.
AKP Kuzey Doğu Suriye'ye operasyon konusunda uluslararası mekanizmalardan destek almayınca sivilleri katlediyor
AKP Kuzey Doğu Suriye'ye operasyon yapmak istiyor. Ama uluslararası mekanizmalardan, özellikle ABD ve Rusya’dan yeşil ışık alamıyor ve bu yüzden operasyon yapamıyor. Bu sefer sivillere yönelik sistematik suikastlara ve katliamlara yöneldi. Bu ne demek Kürtler için? Türkiye içinde zaten hukuk uygulanmıyor. Hukukun esamesinin olmadığını cenaze törenine katıldığım, morgda annesiyle tanıştığım, üniversite sınavını kazandığı öldüğü gün öğrenilen Medeni Yıldırım’dan biliyorum. 2014’te askerlerin açtığı ateş sonucu Çözüm Sürecinde katledildi. Medeni Yıldırım 19 yaşındaydı. Bu da nüfus bilgileri, nüfus cüzdanı, bu tişörtü annesi yapmış, bana mezarlıkta verdi. “Lütfen bunu göster. Benim 19 yaşındaki oğlumu katlettiler, oğlumun tek talebi savaş bitsindi” dedi. Çözüm Sürecinde kalekollar yapılmasın diye Lice’de demokratik bir etkinliğe, protestoya gitmişti Medeni Yıldırım. Peki, tetiği çeken asker ve talimatı verenlere ne oldu, beraat ettiler. Tek bir gün tutuklu kalmadılar. Annesi 10 yıldır feryat figan çocuğunun katilleri cezasını alsın istiyor. Bu sadece Medeni Yıldırım meselesi de değil; Musa Anter’den Uğur Kaymaz’a, Uğur Kaymaz’dan Ceylan Önkol’a yüzlerce Kürt gencini, çocuğunu öldüren faillere ceza verilmemesidir Kürt meselesi. Biz bunu söylüyoruz ve buna ilişkin binlerce örnek verebilirim.
Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik sivil katliamlarda insancıl belgeler yok sayılıyor!
Peki, bu Kuzey Doğu Suriye’ye ilişkin meselede hukuki bir dayanak var mı? Bunu merak edenler var. Hani o propaganda “terör retoriği” dışında, düşmanlık dışında bunun dayanağı nedir? Bir ülke (Türkiye) başka bir devletin sınırları içinde yaşayan sivillere suikast yapabilir mi, SİHA ile vurabilir mi? Bunun uluslararası hukukta, BM nezdinde karşılığı nedir? Bu suikastlar nerede işleniyor? Kürdistan Bölgesel Yönetiminde, Irak'ta, Hewler ve Süleymaniye'de bir de Kuzey Doğu Suriye’de, Rojava’da. İsveç'te, Almanya’da oluyor mu? Olmuyor! Neden? Çünkü oralarda hukuk devleti var. Buradan orayı vuramıyor ama Kuzey Doğu Suriye’yi rahatlıkla SİHA’larla vuruyor. Bir sivil kadını, demokratik bir meşruiyetle seçilmiş bir yöneticiyi ve yardımcısını SİHA ile vuruyor. Buna hukuk mu diyeceğiz, hayır diyemeyiz. Burada meşrulaştırmaya çalışıyorlar bu cinayetleri. Hukuk ne diyor? Cenevre Sözleşmesinin 4’üncü ek protokolü ne diyor? Sivil siyasetçilere yönelik, sivil nüfusa yönelik saldırıdır. Savaşlarda sivillere dokunulmaz. Silahlı değilse, bir silahlı eyleme girilmemişse o sivildir. Hele hele seçilmiş bir yöneticiyse bu sivildir. Burada insancıl hukuk belgeleri yok sayılıyor.
Öldürülen Kürt, öldüren de “terör ile mücadele ediyorum” diyen bir devlet
Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesinin ortak 3’üncü maddesinde sivilleri kasıtlı olarak öldürmek yasaklanmıştır. Hedef belirleyerek bir sivili öldürmek yasaktır. Geçen haftalarda Hüseyin Arasan Süleymaniye’de öldürüldü bir suikast sonucu. Hüseyin Arasan kimdir? Sürgüne gitmiş, Türkiye’de katıldığı bir etkinlikte ceza almış, orada yaşıyor, sivil bir hayat sürüyor. Türkiye gidip Hüseyin Arasan’ı öldürüyor ve “ben terör ile mücadele ediyorum” diyor. Yahu Hüseyin Arasan’ın iadesini isteyebilirsin. Burada cezasını çekmesini isteyebilirsin, bunun dışında nasıl katledebilirsin? Onun dışında Süleymaniye ve Hewler’de çok sayıda sivil katledildi. BM 2/4 maddesi gereğince, tüm üyeler uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse de BM’nin amaçlarıyla bağdaşmayacak şekilde kuvvet kullanımına başvurmaktan kaçınıyorlar. AKP buna ne diyecek? Meşru savunma diyecek, BM’nin 51’inci maddesi diyecek. Zaman zaman Genel Kurul’da tartışma konusu oldu. 51’inci madde var mı burada? Hewrin Xelef’in kendisi de belediye başkanı bir siyasetçiydi, öldürüldü. Türkiye’ye ne yapmış ki öldürüyor? Orada halkın seçtiği bir belediye başkanı, diğeri kanton başkanı. Demokratik meşru bir yönetimi tanımadıkları için “biz öldürebiliriz” diyor. Böyle bir şey yok hukukta. Uluslararası hukuk bunu yasaklıyor ve dünya buna sessiz. Öldürülen Kürt, öldüren “terör ile mücadele ediyorum” diyen bir devlet var karşımızda. Bu ilk katliam değil.
BM’nin savaş suçu saydığı Hevrin Xelef’in katledilmesinin failli olan katil Türkiye’de üniversiteden mezun oldu
Daha önce Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Xelef aracı durdurularak katledilmişti. BM, bu konuda daha sonra bir bildiri yayınladı. Türkiye’nin gözetiminde olan Ahrar-u Şarkıya mensuplarının yaptığına dair somut veriler olduğunu, bu infazın savaş suçu kapsamında olduğunu BM ifade etti. Aynı raporda bu savaş suçundan Türkiye’nin de sorumlu tutulabileceği not edildi BM kararında. Bütün bu tespit ve belgelere rağmen Hewrin Xelef’in faili Ebu Fatih Şakra 6 Haziran’da Mardin Artuklu Üniversitesinden mezun oldu. Türkiye’ye ait bir devlet üniversitesinden mezun oldu. Burada sadece Türkiye sorumlu değildir, BM ve uluslararası toplum ve mekanizmalar da bundan sorumludur. Burada katledilen Kürtlerdir, Kürt kadınlardır. Kadınların hedef seçilmesi de ayrıca tartışılmalıdır. Çünkü bu Kürt kadın mücadelesine de ayrı bir yönelimin olduğunu gösteriyor. İki hafta önce Mardin Artuklu’ya ilişkin bu mezuniyet kamuoyunda yer aldı ve hak ettiği tartışmayı yaratamadı. Kimse demedi ki bir kadın siyasetçiyi katleden kişi nasıl Türkiye’de üniversite okuyabilir. Böyle bir hukuk sistemi olabilir mi? Hayır. Sorgulayan yok.
IŞİD’e tek bir operasyon yapmayanlar her gün Kürt siyasetçileri katlediyor
Başka bir şey daha sorayım IŞİD Türkiye’nin terör listesinde ya, tamam kabul ediyoruz. IŞİD’e karşı bugüne kadar Suriye’de hangi operasyonu yaptınız? Buradan resmi olarak yetkililere soruyorum. Bağdadi'yi ABD vurdu sizin sınırın ötesinde görüş mesafesinde. Size haber vermeden vurdu çünkü size güvenmiyordu. IŞİD ile işbirliğiniz konusunda ciddi şüpheleri vardı, ellerinde veriler vardı. Hunharca kadınları köle pazarlarında satan, katliam yapan IŞİD’e, uluslararası barbarlığın simgesi olan bir örgüte tek bir operasyon yapmayacaksınız ama gidip demokratik siyaset yapan, sivil siyaset yapan, halkların oylarını alan kişiyi kendi ülkeniz dışında katledeceksiniz. İşte bu tam da Kürt düşmanlığıdır bu. Nerede olursa olsun Kürtlerin statüsüne, diline, kültürüne, varlığına düşmanlık yapmaktır. IŞİD’liler de o kadar şey değil. Türkiye’de ticaret yapıyorlar, sonuçta şirketler kuruyorlar, birçok yerde merkezleri var. Böyle bir ayrıcalıkları var. Neden İsveç'te yapamıyor bu suikastları, oradan iade istiyor? Diyelim ki suç işlemiş, Türkiye’de cezası var, soruşturması var aranıyor. Bunun hukuki belgeleri var, isterseniz iade alırsınız, tutuklanır ceza alır. Bir devlet meşruiyetini hukuktan, halkın desteğinden alır. Ben şu an sokakta bir polis olsam, bir vatandaş diyelim ki bana kafa tuttu, mukavemet etti çekip vurabilir miyim? Hayır, hukuk bunu yasaklıyor. Diyor ki onu yakalayabiliyorsan suçunun cezasını çektirebilirsin. Kendini ölümden korumak dışında vuramazsın. Elinde silah bile varsa, cinayete teşebbüs yoksa ayağına sıkabilirsin. Uluslararası alanda başka bir devlete gidip siyasetçiyi vurmak kesinlikle savaş suçudur. Bu, mahkum edilmelidir.
“Kürt sorununun yüzde 95’ini çözdük” diyenler neyi çözdünüz, hala Kürtçe yasaklı dil
“Kürt sorununun yüzde 95’ini çözdük” diyen kendisine Kürt siyasetçiler var ya, neyi çözdünüz? Kürt çocuklarının panzer altında ezilmesini mi çözdünüz, Medeni Yıldırım’ın katillerinin elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasını mı çözdünüz? Kürtçe tiyatroların kaymakamlarca yasaklanmasını mı, Kürtçe tabelaların yasaklanmasını mı çözdünüz? Kürt dilinin yasaklılığını mı çözdünüz? Hala Kürtçe konuşamıyor insanlar.
Ben Kürdüm, anadilimi istiyorum, özgür yaşamak istiyorum
Kürt meselesi bir çocuğun doğduktan sonra hayatı anlamaya başladığı andan itibaren başlıyor. Ben kendi hayatımdan söylüyorum. Okula gittiğimde benim dilimi niye öğretmen bilmiyor diye sorgulamaya başladım. Kürt çocukları eğitimde başarısız oluyor, zeki olmadıkları için değil anadilinde eğitim olmadığı için. Ha diyorlar ya birkaç bakan var Kürt. Ne alakası var ya? Yani etnik olarak Kürt bir anne ve babadan doğmuş olabilirsin, ama ben Kürt değilim Türk’üm de diyebilirsin. Bu senin tercihindir. Ama Kürt meselesini reddedersen ve Kürtlerin hak ve özgürlüklerini talep etmezsen sadece hizmet edersin, o zaman önemli değil Kürt bakan olabilirsin. Ama ben Kürdüm, dilimle konuşmak istiyorum, özgürlük, adalet istiyorum, haksızlıkların sona ermesini istiyorum dediğiniz zaman siz makbul değil teröristsiniz. Şu anda Türkiye’de milyonlarca Kürt terörist yaftası yemiş durumda. Bunu Yeşil Sol Parti olarak asla kabul etmeyeceğiz. Bunun karşısında duracağız, her yerde mücadelesini yürüteceğiz ve seçimlerde sadece Kürtlerin birer oy olarak değerlendirilmesini de artık Kürt halkı kabul etmeyecek.
Garibe Gezer’in katledildikten sonra cezasının onaylanmasıdır Kürt sorunu
Bu konuda söyleyecek çok şey var, çok örnek var. Ben bilerek dünkü suikast ve katliamdan başladım. Türkiye’de de bu konuda sayısız örnek verebilirim. Son bir örnek vereyim. Garibe Gezer cezaevinde tutukluyken cenazesi çıktı. Ölümünün cinayet olduğu yönünde çok güçlü iddialar var. Personelden ya da diğerlerinden tek bir kişi tutuklanmadı. Garibe Gezer’in öldürülmesine dair soruşturma yapmayan, ceza vermeyen zihniyet tarafından, Yargıtay tarafından dün müebbet hapis cezası onandı. Ölü birinin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası onandı. İşte Kürt meselesi bu! Ölüsüne bile ceza veren bir zihniyetle, bir siyasetle karşı karşıyayız. Bu sadece dile, kültüre, sanata, statü talebine değil doğasına da düşmanlık yapıyor. Keşke buradaki basın mensupları Dersim’e, Hasankeyf’e, Mardin’e gitse, Muş’un Şenyaylası’na, Ağrı’ya, Erzurum’a gitse. Oralarda nasıl bir doğa kırımı olduğunu göreceksiniz. En son Diyarbakır’ın Lice-Kulp-Hazro ilçe sınırları içinde Taşköprü olarak da bilinen Geliya Goderne isimli tarihi bölgede ağaç kesimleri hızla yapılıyor. Ekolojik kıyımla vadide insansızlaştırma var. İnanılmaz derecede bir tepki var oradaki yurttaşlardan. Kim yapıyor? Korucular kesiyor, kesilen ağaçlar kamyonlarla taşınıyor ve bu kamyonlara da zırhlı araçlar eşlik ediyor. Ağaç taşınmasına, kesilmesine neden zırhlı araç eşlik ediyor? Belli ki onlar da bunun bir suç olduğunu biliyorlar. Sistematik bir devlet suçuyla karşı karşıyayız. Sorduğumuzda güvenlik için ağaç kesiyoruz diyorlar. Ne güvenliği? Hani bitirmiştiniz, hani ayakkabı numaralarını biliyordunuz, hani tek tek tanıyordunuz! 2023 yılında neyin güvenliği için ağaç kesiyorsunuz? Hangisi doğru? İkisi de yalan, çünkü hayatları yalan! Muş Şenyayla’da da aynı kırım yapılıyor. Bunun bir insanlık suçu olduğunu ama bunun da Kürtlerin coğrafyasının da düşmanlık kapsamında olduğunu söyleyeyim.
SORU: Yerel seçimlerde aday çıkaracak mısınız? Bu yönde karar alacağınız konuşuluyor.
Kendi adayımızı çıkarmak için karar almamıza gerek yok. Aksini yapar da çıkarmazsak karar alırız. Bunu dün birkaç yere söyledik. Biz niye aday çıkarmayalım, biz bir partiyiz. İddiamız büyük; muhalefetin odağı olacağız ve Türkiye’de demokratik bir muhalefeti yükselteceğiz. Adayımızı çıkarmama gibi bir durum yok. İstanbul’da biz milyonlarca oy alıyoruz, Ankara’da da yüzbinlerce oy alıyoruz. Partinin işleyişi ve seçimlerin önemi nedeniyle aday çıkarırız. Tabii ki partimizin yetkili kurulları yeni gelişmeler olursa bunu değerlendirir, varsa çıkarmama ihtimali o zaman açıklanır. Ama şu an bizim parti kurullarımızda bu tartışılmamış, söz konusu edilmemiş. Biz şu anda konferansa ve kongremize yoğunlaşmış durumdayız.
21 Haziran 2023