Beştaş: Diyarbakırlıların bunlara karnı tok, boş lafları ciddiye almazlar

Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş TBMM’de basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Beştaş şunları söyledi:

2023’te seçimleri kaybedeceklerini bildikleri için yalancı bir bahar yaşatmak istiyorlar

Kendi gündemlerini Meclis'e dayattıklarını kendi oylarıyla bunları yasallaştırdıklarını biliyoruz. Türkiye'nin hiçbir problemi yokmuş gibi sansür yasasını dayatmayla bütün muhalefetin ve basının bütün karşı çıkışlarına rağmen sansür yasası Meclis'ten geçirildi. Şimdi parlamentoda çoğunluklarını kaybediyorlar, 2023'te seçimleri kaybedeceklerini biliyorlar o yüzden seçilme şanslarını artırmak için yeni yasa tekliflerini önümüze getirmeye devam ediyorlar. Oy almak istedikleri kesimlere yalancı bir bahar yaşatmak istiyorlar. Torba kanunlar ardı ardına geliyor. Bu aynı zamanda acziyetlerini de ortaya koyuyorlar. Eğitimlerini sürdüremeyen öğrencilere faiz müjdesi veriyorlar, neyin bütçesi. Bugün Plan Bütçe Komisyonu'na gelen teklifle sermayeye bir armağan daha sunmak istiyorlar. Muhalefetin, bizim HDP olarak sorun alanlarına ilişkin çözüm önerisi içeren kanun tekliflerimizi sıralarda bekletiyorlar. Bu düzeni değiştireceğimizi biliyoruz. Bu torba kanunlara ilişkin de muhalefetimizi en güçlü şekilde yapıyoruz. 13 kanunda düzenleme içeren bir torba kanun var, önümüzde vergi usül kanunundan elektrik piyasası kanuna kadar birçok kanunda farklı düzenlemeler içeren bir torba-çorba kanun teklifi. Neler var, o kadar ilgisiz, bağımsız ki içerikleri birbirinden niye yan yana getirmişler bunu çözmemiz mümkün değil. Halkın gündemiyle, açlığıyla, yoksulluğuyla öğrencilerin yurt sorunlarıyla esnafın durumuyla fiyatların yüksekliği, pahalılık, insanların artık çocuklarına beslenme çantası bile hazırlayamadıkları bir dönemde bu torba kanun derde deva olmayacak. 

Cemevlerine kayyım ataması 

Motorlu araç satışlarından kamulaştırmaya, sermayenin kayırılması meselesi, Alevilere ilişkin 6 maddede düzenleme var. Öncelikle iki önemli düzenlemeyi söylemek istiyorum. Bir tanesi her zaman olduğu gibi sermayenin kayırılması meselesi, İstanbul Finans Merkezi’nde bulunan finans gruplarının yurtdışındaki kazançlarının Türkiye’ye getirilerse bunun yarısı bugüne kadar besledikleri gruplara yeni ödüller vermeyi ihmal etmiyor. Hem ihalesiz yapacaklar hemde il özelleştirme idaresi üzerinden yeni rantlar sağlayacaklar. Diğeri Alevileri doğrudan ilgilendiren düzenlemeler Cumhurbaşkanı kararları ile kültür bakanlığına bağlı Alevi Bektaşi başkanlığına bağlı bir cemevi kurulacak. Yönetimi kendileri belirleyecekler, dedeleri de maaşa bağlayacaklar teklife göre. Bu Alevileri tamamıyla kontrol altına almaya çalışan, onların taleplerini görmezden gelen folklorik öğeye indirmekten başka bir şey değil. Cemevlerine adeta bir kayyım ataması niteliğini de taşıyor. 

Cemevlerinin ibadethane statüsü anayasal güvenceye kavuşturulmalı

Bu birimin başkanını da cumhurbaşkanı atayacak. Biliyoruz Alevilik inancında dede ve analar bile rızalık almadan posta oturmazken böyle tepeden yetkilerle donatılan bir yapının Alevilerde karşılık bulmayacağını biliyoruz. Aleviler de bunu kabul etmediklerini, karşı olduklarını söylediler ve önerilerini topluma sunuyorlar. AKP ve MHP Alevilerin sorunlarını sanki bir imar sorunu, bir elektrik su faturası sorunu ve maaş gibi düzenleyerek bu Alevilik inancına da büyük hareket ediyorlar. Alevilerin talebi hiçbir zaman devlet merkezli bir dini yönetimin eklentisi olmak değildir. Çözülmesi gereken temel problem Alevilerin eşit yurttaşlık talebidir, cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesidir. Burada bir örnek verelim, AKP çözemediği bütün sorunlarda bir başkanlık kurarak çözdüğünü ileri sürüyor yıllardır. Mesela Türkiye İnsan Hakları Eşitlik Kurumu kuruldu, sadece bir örnek vereceğim. TİHEK insan hakları ihlallerinin ayyuka çıktığı Türkiye’de bunu kurarak sözde bu sorunları AKP çözecekti. TİHEK’in adını kim biliyor, kaç başvuru var? Kendi kendilerine oturup rapor yazıyorlar, uluslararası platformlarda bu raporu hazırladık, hiçbir sorun yok demeye getiriyorlar. Alevilere ilişkin de yapmak istedikleri tam budur. Alevilik sorununa ilişkin başkanlık kurduk, bütçesini verdik, dedelere de maaş veriyoruz, Alevilerin sorunları çözülmüş olacak diyorlar. Bunlar kabul edilemez. Tüm inançların kendi özgünlüğüyle kabul edilmesi hayati bir yerde duruyor. Alevi inancının resmi olarak tabii ki tanınması ve ilgili düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Alevi yurttaşlar inanç ritüellerini ne şekilde yapmak istiyorlarsa bu şekilde yapmalıdır, kanuni düzenlemeler bu temelde olmalıdır. Bütün inançlarda kişilerin beyanı esastır, esas alınmak zorundadır. Bu şekilde inanç özgürlükleri güvence altına alındığı zaman Alevilerin ibadethanesi cemevleridir. Cemevlerinin ibadethane statüsü anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Alevilerin sorunlarının çözümü ve taleplerinin karşılanması, vergi kanunu kapsamında değerlendirilmesi ve tartışılması da kabul edilemez bir hakaret ve haksızlıktır. 

Alevi toplumuna dayatılan bu değişikliği kabul etmeyeceğiz

Bu vergi usül kanunda ve 13 kanunda değişiklik yapan bir torbanın konusu değil. Bu akademisyenlerin ve aydınların Alevi toplumunun tartışması gereken bir konudur. Geniş çaplı bir istişare olması gerekiyor. Burada şöyle bir düzenleme var. Cemevi yapımını ihtiyaç ve şartlar koşuluna bağlı kılıyorlar. Buna kim karar verecek? Mülki idare amirleri yani valilik ihtiyaç ve şartların uygun olup olmadığını söyleyerek cemevinin kurulup kurulamayacağını söyleyecek. Bu da baştan zaten yok hükmünde, çünkü valilerin AKP’nin il ve ilçe başkanı gibi çalıştıklarını ve siyasi tutum aldıklarını uygulamalardan iyi biliyoruz. Bir an önce bir inanç hizmetleri başkanlığının kurulması zaruridir. Diyanet tartışmasını burada yapmaya gerek bile yok. İnanç başkanlığında inanç temsilcilerinin yer aldığı bir meclisle yönetilmelidir. Devlet tek inanca değil bütün inançlara eşit mesafededir, bütün herkesin hakları ve özgürlükleri vardır diyerek bu konuda Plan Bütçe Komisyonu'nda taleplerimizi, önereceğimiz güçlü bir muhalefetle Alevi toplumuna dayatılan bu değişikliği kabul etmeyeceğimizi, düzenlemenin lehe değiştirilmesi için tüm gücümüzle orada olacağız. 

Erdoğan’ın taşımalı Diyarbakır mitingi bir turizm faaliyeti idi

Dünden beri Erdoğan’ın Diyarbakır'a gidişi gündem yapıldı. Öncesinde mesajlarla gece yarısı 2-3’te öğrencilere, memurlara zorunlu tutulan bir mitingden söz ediyoruz. Her plakadan, Sivas'tan Konya'ya Trabzon'a birçok otobüs ve minibüs Diyarbakır’a taşındı. Dün Diyarbakır mitinginde Diyarbakırlılar sayılamayacak kadar azdı. Ben uzun yıllar Diyarbakır’da yaşayan biri olarak bunu çok iyi biliyorum, telefonda da bunu öğrendik. İyi bir turizm faaliyeti de oldu, esnaflar belki bundan faydalanmıştır. Erdoğan'ın Diyarbakır mitingleri artık psikolojik işkenceye dönüştü. Gelen mesajlarda fotoğraf çekmenin ve bunun ispatlanması mecburiyeti de aldığımız duyumlar arasında. Bu nasıl bir şey, açıkçası kimse Diyarbakır’ın bu şekilde tartışılmasından mutlu değil. Diyarbakırlılar mutlu değil. Diyarbakır'ın tablepleri ve görüşleri var. Niye gitti hakikaten bazen insanın aklı almıyor. Daha dün Çelebi kendi partisine katılırken bütün Türkiye kadınlarına, Kürt toplumuna çocuk yapmak üzerinden kafatasçı bir anlayışla ırkçılık ilan edildi, iki gün sonra Diyarbakır’a gidip aşk ilan ediyor. Yani bu tezatı ifade etmeye gerek yok. Kürt düşmanı olduğunu da itiraf etti. Dün Diyarbakır'da öyle hakaretler etti ki, partimize önceki dönem eş genel başkanına, mevcut eş genel başkanımıza öyle sözler etti ki bu bir itirafa dönüştü. Farkında mı bilmiyorum ama yaptıklarının anlamını yorum yapılamayacak kadar ciddi bir panik içindeler. 

Diyarbakırlıların bunlara karnı tok, boş lafları ciddiye almazlar

Dünkü gezide neyi tartışalım. Diyarbakır cezaevinin kapatılması müjdesi verildi. Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi akıl almaz işkencelerle nam salan, insanların katledildiği, işkencelerin olduğu cezaevini kapatalım dediler, kapattılar seramoni de yaptılar. Orada herhalde dün bütün bakanlar vardı. Adalet bakanından herkes oradaydı. Peki hakikaten Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi kapatılınca Türkiye’de işkence mi bitti, hayır. Türkiye’nin her yerini cezaevini yaptılar. Şu anda 10 binlerce Kürt Türkiye’nin her yerinde cezaevinde tutuluyor. Trabzondan Giresun’a, Giresun’dan Şakran’a, Tarsus’a, Kürkçüler’e. Bu yeni bir politika olarak yaşama geçiriliyor. Kürtler yine cezaevinde, yine işkence görüyor. Kürtler bu işkencelere karşı büyük bir direniş de gösteriyor. Açıkçası Türkiye’nin yarı açık ya da yarı kapalı cezaevi olduğunu söylemek yeni bir tespit olmayacak. Ama cumhuriyet tarihinin en sistematik ihlal dönemindeyiz. İşkence sistematik bir şekilde devam ettiriliyor. Son birkaç ayda 62 cenaze çıktı cezaevlerinden. Diyarbakırlıların bunlara karnı tok, boş lafları ciddiye almazlar. Sadece Diyarbakır'da büyük bir cezaevi kampüsü var. Ben hem avukat hem de milletvekili olarak ziyarete gittiğimde uçsuz bucaksız bir alan, A tipinden alfenin birçok harfinde tipler var, bu da yetmiyor güvenlikli, bu da yetmiyor kadın cezaevi. 

Hafızanın yok edilerek hafızasızlaştırma üzerinden bir hafıza yaratılamaz 

Diyarbakır’da 5-6 km ötede binlerce insanın yattığı cezaevi hala duruyor, hala Kürtler kendi kimliklerini korudukları için hak talep ettikleri için bu iktidar tarafından baskı altına alınıyor cezaevine alınıyor. Diyarbakır’da bu cezaevi kapatılınca zihniyet bitti mi? Diyarbakır cezaevinde işkence yapan zihniyet bugün sistematik bir şekilde devam ediyor. 12 Eylül’de bir anda yüzbinlerce insan alındı, yargılamalar yapıldı ama burada AKP - MHP iktidarıyla sistematik ve devam eden bir Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi zihniyeti devam ediyor. Bu müzede ne yapacaklar? Bu vahşet hala güncel iken, işkence devam ediyorken insanların cenazeleri cezaevinden çıkarken bu müzede ne sergilenecek, Esat Oktay'ın fotoğrafı mı yoksa köpeği Coo’nun yaptıkları mı sergilenecek? Ne sergilenecek? Onların adı bile yasaklanmış Kemal Pir’in adını andığınızda saldırıya geçiyorlar. Ya da Mazlum Doğan'ın Newroz bayramına karşı duruşunu tartışılır hale getirmek istiyorlar. Bu müzede ne olacak, hakikatle yüzleşebilecek mi, gerçekler ortaya çıkarılacak mı o sayfa kapanacak mı? Müze demek bir daha o sürece dönülmemesi demektir, onun tarih olması demektir. İşkenceye karşı direnmeye ihtiyaç duyulmayan bir cezaevi sisteminin yaşama geçirilmesi demektir. Ama böyle bir olgu yok. Sadece geçmişte değil günümüzde de yaşıyoruz 5 No'lu vahşetini. Hafıza yok edilerek hafızasızlaştırma üzerinden bir hafıza yaratılamaz, böyle bir yaratım gerçekle bağdaşmaz. Burada sadece Kürt halkını Diyarbakır cezaevini kapattım üzerinden “kandırmaya” ve seçmen olarak sadece Kürtlere ihtiyacı olduğunu anlatmak için yapıldı. Ama yıllara yayılan bir 12 Eylül zihniyeti var. 

Erdoğan’ın konuşması; kafatasçı zihniyetin dile dökülmüş haliydi

Dün çokça hakaret etti. En önemlilerinden biri neydi Demirtaş’a mevcut Eş Genel Başkanımız Sayın Sancar’a. Yani ne diyeyim kafatasçı zihniyetin dile dökülmüş hali. Yani aşktan söz ediyor. Ya siz kim aşk kim? İhale aşkı derseniz anlarız, yurtdışına gönderdiğiniz paralara duyduğunuz aşk deseniz anlarız. Bavullara doldurduğunuz dolarlara duyduğunuz aşk olsa anlarız, 5’li çetelere duyduğunuz aşk tabii ki konuşulabilir. Ama nasıl bir ırk ataması yapıyor. Hakikaten bunu tartışmayı bile zul kabul ediyoruz. Demirtaş’ı Kürt olduğu, muhalif olduğu, Kürt meselesinin demokratik çözümünü savunduğu için yargılıyor. 4 Kasım 2016'dan beri rehin tutuyor ve hala onun üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Allah akıl fikir versin. Diyarbakırlıları Diyarbakır'da yaşayan, büyüyen, mesleğini yapan Demirtaş'ı anlatmak için Diyarbakırlıları toplamış. Tabii orada Diyarbakırlı varsa. Ama HDP’nin programını, tüzüğünü, halklar bahçesi olduğunu en iyi Erdoğan ve AKP biliyor. Bizim parti programımızda hiç kimse yeteri kadar Kürt, Türk, Ermeni, Arap olmakla itham etmek gibi ırkçı bir söylemi duymayacaklar, kafatasçı söylemi duymayacaklar. Partimizi bu kadar özgün yapan en önemli özelliğimiz de her milletten, inanıştan, aidiyetten insanların birbirinin kimliğini sormadan demokratik mücadeleyi ortak platformda vermektir.  

İktidarın ne kadar MHP’lileştiğini dün Diyarbakırlılar gördü

Yani biz Erdoğan’ın yeterince Türk mü Laz mı başka bir kimlikte olup olmadığını tartışmıyoruz, tartışmayacağız, bize bunu tartıştıramayacaklar. Ama yeterli miktarda insanlık az bir çabayla mümkün. Diyarbakırlıların sorunları tabii ki konuşulmadı. İktidarın ne kadar MHP’lileştiği ne kadar sanal siyaset yürüttükleri bir kez daha ilan edildi. Korkulu rüyası haline gelen Emek ve Özgürlük İttifakına hakaret etmek için özel uçakla Diyarbakır'a gitti. Ama halk bunu not etti. Buna en iyi cevabı en yakında, ilk seçimlerde zaten verecek. İzlerken acı acı güldüğüm bir nokta da vardı. Sayıları binleri bulan ve atanamayan Kürtçe öğretmenler var. Dün dedi ya atadık Kürtçe öğretmenleri. Sadece 3 öğretmen atandı, bunu da büyük bir övünçle anlattı ve Kürtçe öğretmenlere kadrolarımızı açtık diye büyük bir yalan attı. Gobbels’e göre yalanı atınca büyük atmak lazımmış, bunu herhalde orada harfiyen uyguluyorlar. 

Diyarbakır Diyarbakır olalı böyle bir zulüm görmedi

Son olarak şunu diyeyim, hani dün dedi ya böyle bir aşkı dünya görmedi diye. Vallahi böyle bir zulmü Diyarbakır görmedi, Diyarbakır Diyarbakır olalı böyle sistematik bir zulüm görmedi aşk adı altında. Burada iki dönem belediye başkanlığı yapan arkadaşlarımıza selam görmek istiyorum. Çünkü onların emekleri var. Osman Baydemir ve Fırat Anlı hala sürgünde, Gültan Kışanak ve Selçuk Mızraklı hala cezaevinde. Kayyımlara her gün kayyım atıyorlar, Diyarbakır'ı sevdiklerini söylüyorlar, buna en iyi cevabı Diyarbakır halkı verecektir. 

Cumhurbaşkanı adayını isim düzeyinde tartışmıyoruz, ilkeleri konuşuyoruz

SORU: Ahmet Türk, bir gazeteci arkadaşımıza Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini söyledi. Bu konuda neler söylersiniz?

HDP olarak bizim isim düzeyinde bir tartışmamız yok. Bunu daha önce de yaptığımızı açıklamalarda ifade ettik. Biz cumhurbaşkanlığı adaylığının ilkeler temelinde Türkiye’de demokratikleşmeyi sağlayacak ve tabii tartışarak, müzakere ile olabileceğini her zaman ifade ettik. Hala da o noktayız. Gündemimizde temel ittifak güçlerimizle nasıl bir strateji ve nasıl bir aday profilinde buluşacağımızı tartışıyoruz. Yani ittifakın kendi adayını nasıl oluşturalım, profili nasıl belirleyelim konusunu tartışıyoruz. Sevgili Ahmet abi kişisel bir sohbette bunu söylemiş mi söylememiş mi bilmiyorum. Bu konuda bir beyanda bulunmadı. Bunu kişisel bir sohbette söylemiş olsa bile kendisi bizimle aynı fikirde. Cumhurbaşkanlığı konusunda ittifak güçleriyle konuşuyor ve bizim isim düzeyinde bir gündemimiz yok. 

Bartın Katliamını unutturmayacağız

SORU: Amasra 10.gununde. Ama şu ana kadar somut bir adım atılmadı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bartın’daki maden faciasından beri yapılan açıklamalar, bakanın ve iktidar yetkililerinin konuşması bu meseleyi kapatmaya dönüktü. Araştırma komisyonunu da görevden almadan, istifa olmadan bu meseleyi zamana yayarak unutturma çabasından başka hiçbir şey değil. Bu kabul edilebilir bir şey değil. 41 can yitirdik, bunlar birer cinayetti. Sayıştay raporları ortada, bunu Meclis'te çokça tartıştık. İktidar yetkililer ne kadar güzel çalıştıklarını anlattılar ama katliamı önlemediler. Daha cenazeler defnedilirken yeni ihaleler yapılıyor. Onlar kendi kârlarından, işletmeleri çalıştırmaya devam ettirmekten başka bir gündeme sahip değiller. Ama muhalefet ve Türkiye toplumu, bizler Bartın Katliamını unutturmayacağız. İstifanın bir erdem olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. 

Kürtler herkese Serok demez bunu en iyi Erdoğan bilir

SORU: Erdoğan, “genç kızımız Kürtçe karşılama yaptı. Serok Erdoğan diye seslendi” dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Herhalde bazı kavramları bazı yerlerden okuyorlar, anlamını biliyorlar mı bilmiyorum. Kürtler herkese Serok demezler, bunu en iyi Kürtler bilir. Erdoğan’a karşı yanıtı seçimlerde verecek. Son anketler ve kamuoyu araştırmaları durumu ortaya koyuyor. Bence o da bir mizansen, daha önce çalışılmış bir hakaret. 

24 Ekim 2022