Belirsizlik ve kriz
Uzun zamandır küresel kriz koşulları, hem politik hem de iktisadi düzlemde süregidiyor. Krizin en dramatik yaşanan bölgesi kuşkusuz Avrupa. Neoliberal dönemin Anglosakson karakteriyle boğuşan Avrupa, Alman endüstriciliği ve Fransız finansçılığı ekseninde direnmeye çalıştı. Brexit, bu sürecin bir anlamda sonuna da işaret eden bir gelişme. Doğu ve Güney Avrupa’da yaşanan gelişmelerin Avrupa ekonomisini ayağa kaldırmak yerine Almanya’nın ve Fransa’nın küresel ekonomi içindeki nispi ağırlığını ve etki gücünü giderek zayıflattığı bile söylenebilir. Bu gelişmeler, 2008 sonrası ivme kazanmıştır ve küresel ölçekte hem siyasi hem iktisadi alanda belirsizliği artırmıştır.

Öngörülemezliğin bu kadar yükseldiği bir zaman diliminde Avrupa hinterlandı olarak küresel sistemle eklemlenmesi düşünülen Türkiye’de de yaşanan politik kriz, bir yanıyla Avrupa krizini derinleştirmiş, diğer yanıyla da Ortadoğu zeminini ABD ve AB kurgusallığının dışında bir gelişmeye yönelmesine neden olmuştur. Türkiye’nin iç ve dış politik düzlemdeki tutarsız hamleleri bu belirsizlik ortamında kifayetsiz politikacıların maceralarıyla ortaya çıkarken, bugün biçimlenen canlı tablonun oluşumuna en büyük katkıyı sunmuştur!

Rusya, İsrail yakınlaşmaları, Mısır ile yeniden görüşmelere başlanması dış politika çarklarının ekonomi ile olan bağını yansıtması açısından fevkalade önemli gelişmeler. Ekonomideki kurgulanan Avrupasız alt emperyal hamlelerin hüsranla sonuçlanması, yeniden eski ticari akla uygun uluslararası ilişkileri hayata geçirmeye neden oluyor. Bunun belki de bir sonraki aşaması Esad ile varılacak bir anlaşma sonucu Suriye’nin yeniden inşasına talip olmaktır! Belirsizliğin bu denli yoğun yaşandığı bir süreçte siyasi iktidarın sınırlı zekâsı ilkesizliğin sınırsızlığını zorluyor...

Diğer taraftan bu anlayış içeride de aynı taktikle 2000’li yılların başlarında denediği teşvik hamlesini sahaya sürüyor. Bu konuda yapılmış onca araştırma ve konu üzerinde yazılmış sayısız yazı var. Meselenin iktisadi boyutunun bu yaklaşımla ele alınması sonucu hiçbir sorunun çözülemeyeceği defalarca dile getirildi. Sorun Kürt sorunudur ve çözümü Kürt halkının iradesiyle ortaklaşmadan olanaklı değildir. Siyasi, toplumsal ve iktisadi boyutlarının eşanlı bir yaklaşımla ele alınması zorunludur. Teşvikler sadece sermayenin bu sıkışmış ve belirsizlik ortamında geçici rahatlamasına katkı sunar. Geçmişte de böyle olmuştu...

Bu konuya bağlı gelişen bir başka konu da Belediyelere kayyum atanması, yani belediyelerin iradelerinin yerelden koparılıp merkezi vesayete daha fazla tutsak edilmesidir. Bu konu uygulamaya geçirilmeye çalışılan teşvik sisteminin düzenlenmesiyle birlikte ele alınmakta. Yerel kaynakların yönetiminin ve teşvikle bunların düzenlenmesinin merkezi yönetim eliyle sürdürülmesi yerelin depolitizasyon sürecini de sağlaması açısından önemli görülüyor. Popülist iktisadi politikalar etrafında örülecek bir siyasetten medet umar hale gelmiş bugünkü siyasi iktidar, küresel sistemdeki belirsizliğin yaratacağı fırsatları değerlendirme çıkarcılığıyla hareket etmekte.

Avrupa’da yaşanan krizin ve belirsizlik ortamının fırsata çevrilebileceğinden hareketle içeride ve dışarıda ‘dost kazanma’ hamlesi Kürtlere karşı yeni bir hamledir. Ulusalcı ittifak geçici ekonomik rahatlama ile siyasasını sürdürebilir kılma peşinde. Baskıcı rejimlerin iktidar teminatı olan popülist iktisadi uygulamalar küresel sistemin bugün geldiği aşamada beyhude bir çabadır. Bu siyasetin Türkiye halklarına, emekçilerine getirebileceği olumlu hiçbir sonuç yok. Avrupa krizi Avrupalı emekçilerin Avrupa sermayesine karşı vereceği mücadele ile aşılacaktır, Türkiye’de de toplumsal emeğin ve Kürt halkının dayanışmacı ekonomi, yerel demokrasi ve özerk yönetim anlayışıyla sürdüreceği mücadele yaşadığımız krizin ve belirsizliğin aşılmasını sağlayacaktır.


Sezai Temelli