Bedia Özgökçe Ertan: Dışişleri Bakanlığı Kürt Karşıtlığı Bakanlığıdır

Van Milletvekilimiz Bedia Özgökçe Ertan, Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda devam eden 2019 yılı bütçe görüşmelerinde Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Özgökçe Ertan, şu ifadeleri kullandı:

Dışişleri Bakanlığı Kürt Karşıtlığı Bakanlığıdır

Uzun bir süredir Bakanlığınız uzun vadeli ve istikrarlı bir politika izlemek yerine gündelik, iç siyasetten doğrudan etkilenen ve buna göre pozisyon alan bir dış politikayı gündeminde tutuyor. Bunda elbette Suriye’de sekizinci senesine giren iç savaşın sonunda Emevi Camisi’nde namaz kılma hedefinin gerçekleşmemesinin etkisi olmakla birlikte bize göre ana motivasyon kaynağı Bakanlığınızın artık diplomasinin her alanında kendini Kürt karşıtlığı bakanlığı olarak kodlamasında yatıyor.

Afrinlilerin varlıkları IŞİD artıklarınca pay ediliyor

Bunun farklı platformlarda siyasi sonuçlarıyla karşılaşmak mümkün ama son olarak Afrin işgalinde de görüldüğü üzere insani sonuçlarıyla da karşı karşıyayız. Nitekim şu an Afrin’den 150 binden fazla Kürt yerinden yurdundan edilmiş, mülteci konumuna düşmüştür. Toprakları, varlıkları ise IŞİD artığı ÖSO çetelerince pay edilmiştir, pay edilmeye devam edilmektedir.

Hükümetin sorumluluğunu tartışma zamanı geldi

Öte yandan Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın ardından mülteci sorunu ve mültecilerin statüsü tüm dünyada ve Türkiye’de farklı bir boyuta taşındı. İç savaşın başlamasının ardından geçen yedi senede Türkiye, tarihinde hiç olmadığı kadar yabancıyı farklı bir statüyle, misafir statüsüyle topraklarına kabul etti. Avrupa’ya kaçak yollarla transit geçişin olmasının da etkisiyle bugün Türkiye’de yaşayan Suriyeli sayısı neredeyse 4 milyona ulaştı. Bir ülkenin bu kadar büyük bir insan topluluğunu kendi sınırları içerisine dâhil etmesi elbette çok önemlidir ancak Suriye’de nüfusun yarısından fazlasının mülteci statüsüne girmesinde Hükûmetinizin sorumluluğu nedir? Bunu artık yüksek sesle hep birlikte tartışmanın zamanı geldi de geçiyor.

Türkiye’deki mülteci ve sığınmacılar toplumun en alt sınıfı gibi muamele görüyor

Uluslararası göçlerle birlikte mültecilerin korunması, sığınma politikaları ve göç etmek zorunda kalan insanların yaşam koşulları, geldikleri ülkenin toplumsal koşullarına entegrasyonları dikkate alındığında bu göçler beraberinde pek çok riski getirmişlerdir. Bu risklerin en başında, bize göre, mülteci ve sığınmacıların insani yaşama koşullarına sahip olmamaları geliyor. Nitekim, çok istisnai örnekler haricinde Türkiye’deki mülteci ve sığınmacıların toplumun en alt sınıfı gibi muamele gördükleri çok açıktır.

Somut ve gerçekçi politikalar üretilmeli

Suriyeliler özelinde Hükûmetinizin mültecilere yönelik bir an önce atması gereken adımlar aslında var. Bunlar 6458 sayılı Yasa’da tanımlanan geçici koruma statüsü yerine mülteci, vatandaşlık statüsü isteyen ve koşulları sağlanan kişilere ise vatandaşlık statüsünün tanınmasıyla ilgilidir. Mülteciler için bu ülkenin asli unsuru olmalarının yasal güvencelerini sağlamak için somut ve gerçekçi politikalar üretilmelidir. Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi çekince şartı artık kaldırılmalıdır. Mültecilerin ucuz iş gücü olarak görülmelerine izin verilmemeli, kayıt dışı istihdam edilmeleri engellenmelidir. Hiçbir insani yanı olmayan Geri Kabul Anlaşması iptal edilmelidir. Özellikle toplumu yönlendirme gücü olan kamu görevlilerinin nefret dili kullanmalarına müsaade edilmemelidir. Ege Denizi’nin her sene binlerce insanın mezarı olmasına neden olan insan kaçakçıları adalet önünde hesap vermelidir ve en önemlisi de Suriye’yle resmî düzeyde ilişkiler başlatılmalı, Kürt karşıtlığına son verilmelidir.

14 Kasım 2018