Baydemir: İstanbul’daki sele bakıp buradan iyi HES çıkar diyecekler

Parti Sözcümüz Osman Baydemir, haftalık Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmada; cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a gönderdiği dilekçeyi paylaştı. Demirtaş’ın grup toplantılarında SEGBİS yoluyla konuşma yapmak istediğini ilettiği dilekçeyi okuyan Baydemir'in gündeminde İstanbul'da yaşanan sel felaketi de vardı.

Baydemir, konuşmasında şunları ifade etti:

Bir kez daha bu grup toplantımızı 257. gününde eşbaşkanlarımızın yokluğunda gerçekleştiriyoruz. Bu grup toplantısını yapmak, haftayı değerlendirmek, çözüm yollarını sunmak, tartışma kültürüne katkı sunmak görevi, hakkı benim değil Demirtaş’ın Yüksekdağ’ındır. Bir kez daha, bu hakkın gasp edilmiş olduğu bir atmosferde sizlere hitap etmek durumundayım.

Bugün aynı zamanda, DİSK Genel Sekreteri Kemal Türkler’in 37 yıl önce katledilmesinin yıl dönümündeyiz. Maalesef faşist katiller yıllarca onu kovaladılar. En son kimileri zaman aşımından kurtardı kimileri de AKP-MHP ortaklığıyla çıkarılan yargı paketiyle faşizmi koruma adına serbest bırakıldı.

İstanbul’daki sele bakıp buradan iyi HES çıkar diyecekler

Bugün bir kez daha, İstanbul’da bir sel felaketi oldu. Bütün yurttaşlarımıza, geçmiş olsun dileklerimi ifade ediyorum. Elbette ki sel, önlenemez bir doğa olayıdır. Ancak 20 yıldır kadim şehir İstanbul’u bu hükümet yönetiyor. En büyük afetin hükümet eliyle rant politikalarıyla, çarpık politikalardan kaynaklı olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Neredeyse İstanbul’daki sele bakıp “Ya bundan iyi HES projesi çıkar” demeleri an meselesi. “Kanal İstanbul çıkar” demeleri an meselesi. “Bakın işte İstanbul’da Venedik yaptık” demeleri an meselesi. Yalan politikasıyla rant politikasıyla fatura bir kez daha İstanbullu kardeşlerimize kesiliyor.

2015 yılı 7 Haziran’ında millet sandığa gitti ve bir irade ortaya kondu. O iradede de, “Ben hiçbir siyasi partiye tek başına iktidar olma ehliyeti vermiyorum. Ey siyasi partiler, kendi aranızda uzlaşın, benim iradem doğrultusunda bir hükümet inşa edin” dedi. AKP bu iradeyi tanımamak suretiyle, barış masasını tekmelemek suretiyle Suruç’tan Ankara Gar Katliamına kadar şiddetle yoğrulmuş bir yolun yapı taşlarını döşedi. 20 Temmuz, Suruç Katliamının ikinci yıl dönümü. Tek amacı, kardeş Kürt halkıyla dayanışmak, Kürt çocuklarına oyuncak götürmek olan Suruç’ta bulunan 33 can, AKP-IŞİD ortak zihniyetiyle katledildi. Bir kez daha hayatını yitiren 33 cana, 33 fidana Rabbimden rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Ailelerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Bunlara göre mağdur olmak için ölmek lazım

Bu dosyada Ankara Gar Katliamı patlamasının tek sanığı Suruç Katliamının da sanığıdır. Onun ötesinde bu saldırıyı planlayanlar, saldırganları koruyanlara dair tek bir gelişme kat edilmedi. Duruşmada mahkeme heyetine, mahkemeye ben bu dosyaya müdahil olmak istiyorum diyen ve canlı kurtulan mağdurlara “siz ne tür bir zarar gördünüz” diye akla ziyan sorular yöneltildi. O saldırıda hayatta kalmayı başaran mağdurun mahkeme heyetine verdiği yanıt; “benim arkadaşlarımın bedenleri benim bedenime yapıştı, saçlarımdan, onların beden parçaları çıktı” yanıtı tarihi bir yanıttır.

Demek ki bunların zihniyetinde, bunlarım muhakeme gücünde o saldırının mağduru olmak için sadece hayatınızı yitirmiş olmanız gerekiyor. Tıpkı Davutoğlu’na sorulduğunda “elimizde canlı bombacıların listesi var ama onlar harekete geçmeden işlem yapamıyoruz” diyecek kadar gaflet ve dalalet içinde bulunan bir zihniyet.

Suruç Katliamı savaş döneminin başlamasıdır

İşte o günün zihniyet, bugünün yargı pratiğinde kendini gösteriyor. Suruç Katliamı, bir dönemin kapatılması aynı zamanda savaş döneminin başlatılmasıdır. Suruç Katliamı aynı zamanda Ceylanpınar’da iki polisin evinde katledilmesi sürecinin de başlangıcıdır. Hem Suruç Katliamı, hem Ceylanpınar’daki katil aynı düşüncenin ürünüdür.

Şimdi size sorarım; ne oldu da 2015 Haziran’ında 257 sandalye aldınız da 5 ay sonra 317 sandalyeye ulaştınız? İştebunun tek bir anlamı var, kanla gözyaşıyla yıkımla iktidar devşirmek. Kanla gözyaşıyla iktidar devşirenlerin hiçbiri iktidardan hayır görmedi, sizler de görmeyeceksiniz.

Erdoğan kendi darbesini gerçekleştirdi

Defalarca, bu çatı altında Suruç Katliamı, Ceylanpınar cinayeti araştırılsın, gerçekler açığa çıksın, şiddet darbe mekaniğini doğurur dediğimizde iktidar, muhalefet sesine kulak vermek yerine başka darbelerin hesabını yapıyordu. Ve nitekim 15 Temmuz 2016 tarihinde bu ülke bir cunta kalkışmasıyla karşılaştı. Öyle bir cunta kalkışması ki önüne çıkan her şeyi katletmekte sorun görmeyen bir anlayıştı.

O cunta kalkışmasına karşı çıkan yüz binler, bugün o cunta kalkışmasına karşı çıkan siyasetler neredeler? Eğer cunta kalkışması hayat bulmuş olsaydı ne gibi bir uygulama, politika bu ülkeyi bekliyor idiyse 12 Eylül Cuntasından da biliyoruz ki başarıya ulaşamayan cunta kalkışmasının devamını AKP Genel Başkanı’nın emriyle hükümet adım adım hayata geçirdi.

Yüz elli bini aşkın kamu emekçisini ekmeğine el konuldu. Yetmedi, 20 Temmuz 2016’da OHAL sistemine geçildi. Yani darbenin başarıya ulaşamadığı dönemde iktidar, Erdoğan, “bu Allah’ın bir lütfudur” deyip kendi darbesini gerçekleştirdi.

Darbe girişimi sonrası yaşananlar 15 Temmuz’da yaşamını yitirenlere ihanettir

O gün hayatını yitiren 250 insanın anısına da en büyük ihanettir OHAL rejimi. En büyük ihanettir KHK çıkarmak. Bu parti adına darbeye karşı ortak deklarasyona imza atmış liderlerini cezaevine koymak hayatını yitirenlerin anısına da ruhuna da en büyük ihanetlerden bir tanesidir.

Apoletli darbenin de kravatlı darbenin de canı cehenneme

Eğer darbe gerçekleşseydi, eşbaşkanlarımız yine cezaevinde olacaktı. Peki 20 Temmuz OHAL darbesinin, apoletli darbecilerden ne farkı var? Darbe kimden gelirse gelsin lanetliyoruz, darbe kimin işine yararsa yarasın lanetliyoruz. Darbe ister apoletliden gelsin ister kravatlıdan gelsin. Her ikisinin de aynı sonuca yol açtığı açıktır. Apoletli darbenin de kravatlı darbenin de ikisinin de canı cehenneme.

Gülen’in gelmesini istemediğin için asıp kesiyorsun

Darbenin siyasi ayağı nerede? Henüz yanıtlanmamış onlarca soru var. Çıkmış AKP Genel Başkanı, her fırsatta Fethullah Gülen’i suçluyor. Peki, sen Fethullah Gülen’in bu ülkeye gerçekten gelmesini istiyorsan neden her fırsatta asacağım, keseceğim, lime lime doğrayacağım açıklaması yapıyorsun.Sen bilmiyor musun ki ölüm cezasının tartışıldığı bir ülkede iade olmaz. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede iade olmaz. Çok iyi biliyorsun. Bildiğin için böyle konuşuyorsun. Çünkü onun gelmesini yargılanmasını ve konuşmasını istemiyorsun. Niye istemiyorsun biliyor musun? Sen de biliyorsun, Allah da biliyor.

15 Temmuz’un yıl dönümünde ağzından tek çıkan şiddet

1996 Bank Asya’nın açılışı işte. Hepiniz oradaydınız, hepiniz beraberdiniz. 15 Temmuz’un yapı taşlarını beraber inşa rettiniz. Bu da 15 Temmuz 2017. Bir tek “Gülen Hoca” yok. Ekip tam takım orada. Bu görüntü ülkeye yansımasın diye muhalefetin sesini kısıyorlar. Muhalefetin muhalefet etmesini terörizm olarak nitelendiriyorlar. Kalkış, 15 Temmuz’un yıl dönümünde, Meclis’te halka hitap ederken, sözüm ona demokrasi şehitlerine sahip çıkarken, ağzında şiddet dışında tek bir kelime çıkmıyor. Şiddet çağrıları dışında tek bir kelime çıkmıyor, tehdit dışında ağzından kelime çıkmıyor. Kim olursanız olun bir darbe suçunu başka bir darbe suçuyla ortadan kaldıramazsınız. Bir darbe suçunu, bir başka darbe suçu işleyerek hafifletemezsiniz.

Suçlarınıza suç ekliyorsunuz

Emin olun korkunun ecele de faydası yok. Her canlı nasıl ki doğar büyür ve günü geldiğinde hakkın rahmetine kavuşursa her siyasi akım da her siyasi parti de kurulur gelişir kimi dönem hükümet olur ve hükümetten düşer. Bu iktidar baki değil. Siz bu iktidarı, zulüm politikalarıyla uzattıkça sadece Demirtaş’ın dediği gibi, suçlarınız ağırlaştırıyor, suçlarınıza yeni suçlar eklemiş oluyorsunuz.

Miraz Bebeğin pastasından bile korkuyorsunuz

Korkunuzun esiri olmak aynı zamanda toplumu korkuyla yönetmek politikasına sadece benzin dökmüş olursunuz. Bakın Miraz Bebeğin pastasından bile korkan bir hükümet düşünün. Bu nasıl bir ruh halidir. Bu tablo bu ülkenin insanına yakışmaz.

Yüzde 50 oy alan yüzde 13 oy alandan neden korkuyor?

12 milletvekili cezaevinde, bir siyasi partinin eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, milletvekilliği ve parti üyeliği düşürüldü. Sana sorduklarında, sen bu ülkenin liderisin. Yanındakilere sorulduğunda dünya liderisin hatta. Hatta onun şakşakçısı, onun borazanına dönüşmüş medyaya sorulduğunda o dünyanın en uzun lideri. Uzunluk kısalım mühim değil. Mühim olan akıldır, mühim olan mantıktır. Mühim olan hangi saikle bu toplumu yönettiğinizdir. Siz yüzde 50’nin lideri olduğunuzu iddia ediyorsunuz. Peki yüzde 50’nin lideri kim tarafından seçildi? Halk tarafından. Yüzde 50 alan bir lider, neden yüzde 13 oy alan bir liderden, Selahattin Demirtaş’tan bu kadar korkar? Sadece korkmakla da sınırlı kalmaz. Muhalefetine, rakibine bu parlamento kürsüsünde siyaset yapmak suretiyle onun fikriyatını kendi fikriyatıyla çürütmek yerine onu cezaevine koyar. Cezaevine koymakla da yetinmez, çünkü içi soğumaz, korkusu devam eder. “Ben ne yapar ederim de bunu zindanda tutarım” der. Yetmez, 104 tane fezleke düzenler. Yine içi soğumaz. Anayasa mahkemesini korkutur. Anayasa Mahkemesine de der ki “kararını verme, kararını açıklama”. Peki, başka bir izahı var mı Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ortada bir içtihadınız varken verilmiş bir kararınız varken ve o kararda sizin şahsınızın da imzası varken adaleti bu kadar geciktirmenin başka bir izahı var mı?

Olmayan şeyin bakanı: Adalet Bakanı

Yok. Ne demiş Adalet Bakanı? Bu ülkede olmayan bir şeyi bakanı var mı diye sorarsanız, o da adalet bakanlığıdır. Olmayan bir şeyin bakanı nasıl olur? İşte şöyle olur. Demiş ki AYM’ye gönderdiği yanıtta: “Demirtaş ve milletvekillerinin tutuklu bulunmaları yasama faaliyetlerinin önünde engel olmuyor.” Diyarbakırlıların deyimiyle, Urfalıların da desteğiyle biXwedê yalan söylüyorsunuz yalan!

Demirtaş SEGBİS’le grup toplantısı konuşmasını yapsın

Selahattin Demirtaş Meclis faaliyetlerine katılması, milletvekili olma ve bir siyasi partinin eş genel başkanı olma ifası önünde bir engel yoksa, o halde bu dilekçenin gereğini Meclis Başkanı derhal yerine getirmelidir.

Bu dilekçe Selahattin Demirtaş’ın Meclis Başkanı’na gönderdiği dilekçedir:

TBMM Başkanlığına, Ankara

Sekiz aydır ben ve diğer milletvekili arkadaşlarım yasa dışı bir şekilde tutukluyuz.

Ancak Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesindeki tutukluluk itiraz dosyama sunduğu savunmada, tutukluluğumuzun yasama faaliyetlerimize katılmada herhangi bir engel teşkil etmediğini belirtmiştir.

Parlamentonun üçüncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin Eş Genel Başkanı ve Grup Başkanı olarak, TBMM’de yasama ve denetleme faaliyetlerinin bir parçası olan grup toplantısına, cezaevinden SEGBİS yoluyla bağlanıp Meclis Grubuma hitap etmek istiyorum. Eş zamanlı olarak bütün HDP vekillerinin de SEGBİS yoluyla grup toplantılarına katılımının sağlanmasını talep ediyorum.

Her fırsatta milletin iradesinden bahseden, her fırsatta seçilmiş siyasete darbe yapmak istediler diye Meclisin haysiyeti konusunda 1 gram çabanız olacaksa Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın dilekçesinin gereği derhal yerine getirilmelidir. Grup Başkanı, Eş Genel Başkandır. Burada hitap etme hakkı da onundur. Dolayısıyla bu hukuksuzluğu ortadan kaldırmanın bir yolu da budur. Dolayısıyla bu hukuksuzluğu ortadan kaldırmanın bir yolu da budur. Yok, eğer bu sistem olmazsa AYM önündeki tehdidinizi, şantajını kaldırın, AYM kararını açıklasın.

Bakın, HDP’nin sözcüsü olarak, Eş Genel Başkanımız rehin alındığı için buradan hitap ediyorum. AYM’nin kararını vermesinin önündeki tek engel korkudur. Başka bir şey olamaz. Çünkü daha önce verilen emsal karar var.

İki dosya hukuksuzca birleştirilmek isteniyor

Bakın neden bu kadar açık, net ve özgüvenli konuşuyoruz. 19. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde Eş Genel Başkanımızın tutuklu olduğu bir dosya var. 257 gündür hala bu dosyanın duruşması yapılmadı. Ne zaman yapılacağı hala muamma. Neden? Mahkeme eş genel başkanımızın dosyasını bir başka dosyayla birleştirmek istiyor. İkinci Ağır Ceza Mahkemesi, Yasin Börü davası olarak bilinen dosyayla birleştirmek istiyor. Bu vesileyle kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı diliyorum. Bu tamamen hukuksuz bir uygulama. Çünkü Selahattin Demirtaş hakkında böylesi bir fezleke yok. Bir milletvekilinin dokunulmazlığının ancak ve ancak kaldırıldığı dosyada yargılaması yapılabilir. Böyle bir dosya yok.Böyle bir suçlama yok, mahkeme bu dosyayla birleştirmek istiyor. İkinci Ağır Ceza Mahkemesi hayır diyor, çünkü böyle bir fezleke yok diyor.

Israrın nedeni Erdoğan’ın talimatı

19. Ağır Ceza Mahkemesi bu talebinde ısrar ediyor. Niye? Israrının sebebi açığa çıkıyor. Erdoğan, Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’a ilişkin “53 Kürt kardeşimin ölümünden sorumludur. Selahattin Demirtaş teröristtir” ithamında bulunuyor. Anlaşıldı ki, 19. Ağır Ceza Mahkemesi bu kanunsuzluk ile kalkışmış? Erdoğan’ın talimatı olduğu bu vesileyle bir kez daha açığa çıkmış oluyor.

İspatlamazsan siyasi yalancısın

Eğer ki gerçekten o 53 kişinin bir tanesinin hayatını yitirmesinde HDP’nin, Selahattin Demirtaş’ın miskali zerre kadar dahiliyeti varsa ve sen bunun delilini ortaya koymazsan en büyük siyasi yalancı sensin. Cezaevine konulmuş muhatabın, rakibin, için rahat etmiyor, meydanı da boş bulmuşsun, salladıkça sallıyorsun.

Burada olması gereken bu konuşmayı yapması gereken Sayın Selahattin Demirtaş’tır. Ama madem burada değil, AKP Genel Başkanı Erdoğan’a yaptığı çağrıyı bir kez dahapaylaşmak istiyorum:

AKP Genel Başkanı’na AÇIK ÇAĞRI

Öncelikle, şahsımda milyonların iradesine yaptığın hakareti aynen iade ederim. Fakat başka bir açıdan da bu itirafın nedeniyle 'teşekkür etmek' istiyorum.

Bizimle ilgili yargı adı altında yürütülen sürecin yargı ile alakası olmadığını, kararın bizzat tarafından verildiğinin ispat külfetinden kurtardın bizi.

Açık çağrı yapıyorum: 8 aydır emrindeki savcıların ve bazı hakimlerin 6-8 Ekim Kobani olayları için halkı sokağı yakıp yıkmaya çağırdığıma dair tek bir delil bulamadılar. Elinde böyle bir delil varsa, çaresizlik içinde aleyhime delil arayan savcılarına teslim etmeni istiyorum.

Benim terörist olduğumu ve 54 kişiyi öldürttüğümü daha mahkemem başlamadan hüküm şeklinde ilan ederek, bundan sonraki bütün yargılamaları anlamsız ve gereksiz kıldığın için sana 'şükranlarımı' sunuyorum. Er veya geç hakimlerinin karşısına çıkacağım. Orada kimin terörist kimin katil olduğu kamuoyu nezdinde netleşmiş olacaktır. Ondan önce Hakk'ın nezdinde zaten her şey biliniyordur.

Bu arada Kobani olaylarında katledilen 54 yurttaşımızın 44'ü HDP'lidir. Kobani olaylarında insanlarımız sokakta katledilirken; Cizre'de, Sur'da şehirler yıkılırken, siviller katledilirken, 15 Temmuz'da darbeye kalkışanlar vali, komutan, emniyet müdürü, savcı, hakim olarak görevdeydiler.

Bu kişilerin 15 Temmuz darbe girişiminin içinde olduklarını ve yüzlerce sivil yurttaşı acımasızca katlettiklerini görüyor olmana rağmen, 6-8 Ekim katliam ve provokasyonlarında payları olup olmadığını soruşturmak yerine, bütün suçu benim üstüme yıkarak siyasi bir rakibinden intikam alma basitliğine düşüyor olman tam bir gaflettir.

Ülkede yaşanan her olayın birinci derecede siyasi sorumlusu, 15 yıldır ülkeyi yönetiyor olduğun için öncelikle sensin. Bunu unutturmaya çalışma gayretlerin gözümüzden kaçmıyor.

Dört duvar arasında olmama rağmen; panik halinde bana haksızca saldırıyor olman mertlikten uzak bir tutumdur. Bilmeni isterim ki; Allah'tan başka kimseden korkum yoktur. Ne senden ne de emrindeki zulüm uygulayıcılarından merhamet dilenmek gibi bir ucuzluğa düşmeyeceğim. Ömrümün geri kalanını hapiste geçireceğimi bilsem de onursuzluğu ve teslimiyeti asla kabul etmeyeceğim.

HDP ve HDP'nin bütün dostlarıyla birlikte içerde ve dışarıda faşizme karşı direneceğiz ve tarihsel olarak emin ol ki, biz kazanacağız.

F Tipi bir hücrede olsam da vicdanım rahat, korkusuz ve mutlu olduğumu bilmeni isterim. Bu yüzden benim için 'endişelenme lütfen'.

Selahattin Demirtaş
HDP Eş Genel Başkanı

Bütün bu gerçeklik içinde eğer yargı bağımsız olsaydı, hakimler özgürce karar verme imkanına sahip olsalardı, Erdoğan’ın bu ithamı nedeniyle cezalandırılması gerekirdi. Ama milyonların vicdanında zaten bu yargılama başlamıştır. Bu yargılama eninde sonunda hakkın ve haklının lehine sonuçlanacaktır. Bir kez daha boyun eğmeyen Eş Genel Başkanlarımıza, milletvekillerimize binlerce kez selam olsun.

HDP olarak Güney Kürdistan iradesini kabul ediyoruz

Neresinden bakarsan, neresinden tutarsan tutarsızlık olan bir surumla karşı karşıyayız. “53 Kürt kardeşim” diyor. Bu yalan. Niye? Sen Kürtleri kardeşim olarak görseydin, müzakere masasını devirmezdin. Sen Kürtleri kardeşin olarak görseydin Kobani düştü düşecek demezdin. Bütün bu insanların hayatını yitirmesinde siyasi sorumluluk, iktidar olmandan kaynaklı olarak, sana aittir. Sen Kürtleri kardeşim olarak görseydin, Güney Kürdistan yönetimine MGK bildirisinde yer vermezdin. Bağımsızlık senin için vazgeçilmez de niye Kürtler için vazgeçilmez olsun. Senin için hak olan Kürt için niye olmasın. Senin için hak olan HDP için niye olmasın. Senin için helal olan, Kürt için niye haram olsun? Bir kez daha, HDP olarak Güney Kürdistan iradesini kabul ediyoruz. Başımız gözümüz üstüne diyoruz.

Yürümek sağlığa iyi gelir, sen de yürü

Konuşan eleştiren kim varsa mutlaka ya terörist ya da teröriste yardım ediyor. En son adalet diyen yürüyüşçüleri bile terörist ilan etti. Kürt halkının ruspîsi[bilge insan] Ahmet Türk’ü terörist ilan etti.

Niçin? Adalet Yürüyüşüne katıldığı için. Bir de dönüyor, Adalet Bakanına soruyor, hani hastaydı diye. İyi de iki gözüm memleket hasta memleket. Demokrasi ölüm döşeğinde. Ahmet Türk adalet için desteğe gitti. Bu hasta haliyle hem de... Ve bu hasta haliyle. Ben sana bir şeye söyleyeyim mi, Ahmet Türk’ü şiddetle özdeşleştirmek akla uygun bir şey değildir. Akla ziyandır. Son sözüm de yürümek sağlığa iyidir. Sen de yürü.

Nuriye ve Semih’e bir şey olursa vicdanlar ölür

Bunların taşıdığı, vicdan değil. Olsaydı, Nuriye ve Semih vicdan duruşunda, vicdan orucunda. Allah aşkına, taş eriyor ama bunların duruşunda tık yok. Tıpkı o tekçilikleri gibi vicdan karşısında kalpleri tekliyor. Vicdan karşında kalpleri tekliyor. Onlar cezaevinde açlık grevinde, aileleri dışarıda açlık grevinde 150 binin üzerinde insanın ekmeği elinden alınmış. Bu insanların tek bir talepleri var “işimi istiyorum” diyorlar. Onlar zulme maruz kaldılar bu zulümden vazgeçin. Ama bunlar insani değerlerden korkar hale geldiler. Herkesin cezaevinde fotoğraf çekmeye hakkı var ama Nuriye ve Semih’in yok. Çünkü Nuriye ve Semih’in bedeninin erimesi onların iktidarının nasıl bir zulmün içinde eridiğinin göstergesi, vesikası olacak, bundan korkuyorlar. Bir kez daha soruyorum, tek bir Allah’ın kulunun haya hakkına halel gelmemelidir. Allah korusun, Nuriye ve Semih’in başına bir şey gelirse sadece onların başına gelmiş olmayacak. Bu ülke 80 milyonuyla en azından iktidarın bu zulmüne sessiz kalanların vicdanı da ölecek. Vicdanların ölmemesi için herkesi çaba göstermeye davet ediyoruz.

Tutukladığın hak savunucuları senin için kampanya düzenledi

Önce cumhuriyet tarihinde ilk defa insan hakları anıtı gözaltına alındı. Sadece insan hakları anıtı değil, bugün insan hakları savunucuları da tutuklandı. Onlara sorsan, hükümete sorsan, insan hakları savunucuları teröristtir. Onlar yaşam hakkını, ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü savunurlar. Ey AKP Genel Başkanı, hatırlar mısın, sen bir şiiri okumuştun, Vallahi öyle pek güzel de bir şiir değildi. O şiiri okumandan dolayı cezalandırıldın. Cezaevine konuldun. Bu tutukladığın hak savunucuları var ya senin fikir hürriyetin için kampanya düzenledi. Ben de onlardan bir tanesiydim. Bugün olsa, insan hakları savunucuları aynı şeyi yine yaparlar. İnsan hakları savunucuları mı terörist yoksa insan hakları savunucularını cezaevine koyanlar mı suçlu? Takdiri halklarımıza bırakıyorum.

Grev hakkını engellemek anayasal suçtur

Sadece OHAL rejimini devlete karşı, devlet içindeki yapılanmaya karşı getirdik yalanı, her gün kendi ağızlarından bir kez daha yalanlanıyor. En son çıkıp dedi ki beyefendi “OHAL uygulamasından istifade grev hakkını da engelliyoruz”. Grev hakkını engellemek Anayasa’ya göre suçtur.Bugün, ekonomi çökme noktasına gelmiş, turizm can çekişiyor, OHAL rejiminin, işverenin elini kolunu rahatlattığını iddia edecek kadar gaflet içinde olabiliyor.

Sur’a saldırmak DAEŞ’in Palmira’ya saldırması gibi insanlık dışıdır

Bütün bu ahval içinde en büyük gasp belediyelere kayyum atanması gaspıdır. Bugün Sur’da yıkım gerçekleşebiliyorsa, bu kayyum ucubesinin açığa çıkardığı sonuçlardan biridir. Sur insanlık ailesinin mirasıdır. Sur henüz doğmamış nesillerin emanetidir. Bu emanete saldırmak DAEŞ’inPalmira’ya saldırması gibi insanlık dışı bir uygulamadır. Bir kez daha, Sur Platformunun, Sur’un yıkımına karşı çıkmasını destekliyoruz. Ne yaparsanız yapın bu halk köklerinden hafızasından inancından ve Rabbi onu nasıl yaratmışsa ondan vazgeçmeyecektir.

Bunlar bilim düşmanı

Akademi dünyasına karşı büyük bir düşmanlıkla karşı karşıyayız. Barış için imza atan akademisyenler açığa alınmıştı. Şu ana kadar 8 bin 427 akademisyen KHK ile işinden atıldı. Üniversiteler çoraklaştırılıyor. Bu ülkenin gelecek nesillerini tek tip yetişmesinin alanları açılıyor. Bunlar bilim düşmanı, bunlar aydınlanma düşmanı aynı zamanda. Eğer Rahmetli Erbakan sağ olsaydı bunlara fasa fiso derdi. Akademisyenler, barış için imza atan akademisyenler. Sanıyorlar ki derslerinden alıkonuldular. Emin olun onlar, en büyük derslerini ihraç edildikten sonra verdiler. Bakın Cem Terzi’nin duruşuna, en büyük derslerini faşizme, savaşa boyun eğmeyeceğiz. Barış talebimizin arkasındayız diyerek en büyük dersi verdiler. Bir kez daha akademisyenlerin bu duruşuna binlerce kez selam olsun.

Kürdistan’a Kürdistan demeye devam edeceğiz

Meclis tamamen işlevsizleştirilmek isteniyor, iktidarın noteri haline getirilmek isteniyor. Bir fotoğraf göstersem ceza verilecek. Çünkü gerçeğin açığa çıkarılması para cezasıyla yok edilmeye çalışılacak. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ’ın fotoğrafını göstermek suç sayılacak. Kürt halkı dediğimizde, Kürdistan dediğimizde, Dersim Katliamı, Koçgiri Katliamı Çorum Katliamı dediğimizde bu cezalandırılabilecek. İşçi cinayetleri, kadın cinayetleri dediğimizde cezalandırılabilecek. Unuttukları bir şey var. Dünya yuvarlaktır, dünya kendi etrafında dönüyor diyenleri de yargıladılar.Ama onlar, iddialarından vazgeçmediler. Onlar vazgeçmiş olsalardı, bugün belki dünya düzdür diyenler olacaktı. Dolayısıyla biz Kürdistan’a Kürdistan demeye devam edeceğiz. Kürt halkına Kürt halkı demeye devam edeceğiz, Dersim’e Dersim demeye devam edeceğiz. İnsana insan demeye devam edeceğiz. Yalan söyleyenlerin yalanlarını deşifre etmeye devam edeceğiz.

Bu yol çıkmaz yoldur. Bu yol faşizmin yoludur. Faşizmden hiçbir toplum, hiçbir siyaset kazançlı çıkmamıştır. Goebbels’in yöntemleri politik yalanlarının bu ülkede bir tezahürü olacaktır, ama eninde sonunda faşizm kaybedecektir. Onun için, adalet için, eşitlik için, özgürlük için durmayacağız, faşizmi durduracağız. Susmayacağız faşizmin sesini soluğunu solduracağız.

18 Temmuz 2017