Başaran: Kars Belediyesi iktidarın yapamadığını yaptı: Kadın Kooperatifi kurdu, Mor Kafe açtı

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, sosyal medya hesaplarımızdan yaptığı basın açıklamasında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran, şöyle konuştu: 

Korona günlerinin 2 ayını geride bıraktık. 2 aydır ısırarla ifade etmemize rağmen, HDP Kadın Meclisi, kadın kurumları olarak her alanda ısrarla çağrı yapmamıza rağmen maalesef pandeminin kadınlar üzerinde yarattığı etkilerle ilgili iktidar hiçbir önlem almamakta ısrar ediyor. Hiçbir önlem almamasının yanında maalesef her zaman olduğu gibi sıkıştığı, çözümsüz kaldığı anda meseleleri hamaset konusu yapmaktan da geri durmuyor.

Ülkeyi bölen iktidarın kendisidir

Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Mayıs’ta yaptığı son açıklamasında 83 milyonun tek yürek olduğunu, milletin köken, inanç, hatta cinsiyet ayrımıyla bölünmeye çalışıldığını ifade etti. Ancak biz biliyoruz ki yürüttüğü bütün politikalarla; kadın düşmanı, Kürt düşmanı politikalarla ülkeyi bölen, ülkenin bir kesimi için tedbir alan ama ülkenin öz evlatları olan Kürtleri görmezden gelen, Kürtleri düşman siyasetiyle sindirmeye çalışan iktidarın kendisidir. İktidar savaş politikalarını derinleştiren, kadınların katliamına göz yuman siyasetine devam ediyor.

Dünya pandemiyi, kapitalizmin çöküşünü tartışırken Türkiye'de iktidar İstanbul Sözleşmesini tartışıyor 

Pandemi sürecinde bütün dünya virüsle mücadele ederken, virüsün ortaya çıkmasının nedenleri üzerine tartışma yürütürken, kapitalizmin çöküşünü ve yeni modelleri tartışırken maalesef Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi tartışılıyor, 6284 Sayılı Kanun tartışılıyor. Maalesef Türkiye’de iktidar süreci yönettiğini iddia ederek maske dağıtımı konusundaki beceriksizliğini gizlemeye çalışıyor.  

Nisan'da 20 kadından 16’sı iktidarın çağrı yaptığı evlerin içinde katledildi

Bu süreç içerisinde ne oldu? Türkiye’de, dünyanın bütününde olduğu gibi kadınlar açısından en tehlikeli alanlardan biri olan evlerdeki şiddet büyük bir artış gösterdi. Evin içindeki kadınların maalesef çoğu, yüzde 80’i fiziki şiddete maruz kaldı, yüzde 93’ü psikolojik şiddete maruz kaldı ve sığınak talebi yüzde 78 arttı. Sadece Nisan ayı, bu tablonun ne kadar vahşi, ne kadar kabul edilemez olduğunu gösteriyor, 20 kadından 16’sı iktidarın çağrı yaptığı evlerin içinde katledildi. 

İktidar "kadın korunmasın fail korunsun" dedi

Peki, iktidar bu süreçte ne yaptı? Nasıl bir politika sergiledi? Bizim acil eylem planı açıklanması çağrılarımıza; mekanizmaların çalıştırılması, işletilmesi çağrılarımıza rağmen iktidar ne yaptı? 30 Mayıs’ta Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) bir açıklama yaptı: "6284 Sayılı Kanun çerçevesinde alınan tedbirlerde failin durumu da Korona vesilesiyle göz önünde bulundurulsun". Yani kadın korunmasın, fail korunsun. 

Devlet kadınların yaşam hakkını kendi eliyle tehlikeye attı

Yine maalesef ki ikameti dışında olan kadınlar sığınma evine başvurduğunda talepleri kabul edilmedi, kadınlara sığınma evlerine kabul ve başvuru şartları arasına darp raporu eklendi. ŞÖMİN’ler (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) daha önce hukuki destek açısından barolara yönlendiriliyordu, şimdi ise adliyeler kapalı olduğu için kadınlar destek alamadı. Yani devlet kadınların yaşam hakkını kendi eliyle tehlikeye attı. Çünkü yürüttükleri siyaset kadın düşmanıydı. Çünkü bu süreç içerisinde kadınların şiddete uğramasının önünü açmak, kadınların geri adım atmasını sağlamak, kadınların biat etmesinini sağlamak gibi bir anlayışa sahipler. 

Aile Sosyal ve Politikalar Bakanlığı iktidarın PR'ını yapıyor

Bakın sadece bu salgın dönemine ait birkaç örnek sayacağım ki biliyorsunuz 2 aydır Aile Sosyal ve Politikalar Bakanlığı tüm çağrılarımıza rağmen herhangi bir açıklama yapmadı. 2 ay sonra para topladıktan, iktidarın yaptığı politikaların reklamını yaptıktan sonra nihayet aklına kadınlar geldi bakanlığın. Ama yaptığı açıklamalar yine bu PR çalışmasının bir devamıydı. Kadına yönelik şiddetin gerçeğe aykırı bir biçimde yüzde 11 azaldığını ifade etti. Aslında bu rakamların İstanbul Emniyetine yapılan başvurularla ne kadar çeliştiğini biliyoruz.

Kadınlar IŞİDvari yöntemlerle saldırıya uğruyor, Bakanlık 'şiddet oranında düşüş var' diyor

Ne oldu salgın döneminde? Kamuoyuna ve basına yansıyan örneklerden bir kaç tane vereceğim. Ceylan Yıldırım, görüntülerini hep beraber izledik. Ayrılmak istediği erkek ve akrabaları tarafından kaçırıldı, işkenceye uğradı ve ölümden döndü. Melahat, boşanmak istediği eşi tarafından kezzaplı saldırıya uğradı. Antep’te eşini bıçakladığı için cezaevinde olan Müslüm Aslan tahliye edildi, çıktığında 9 yaşındaki çocuğunu döverek, işkence yaparak öldürdü. Rize’de Gamze Pala, görüşme isteğini reddettiği Savaş Dalançıkar tarafından IŞİDvari bir yöntemle, boğazı kesilerek katledildi. Doktor Rukiye aslında sağlıkta şiddetin örneğiydi ama yine bir erkek tarafından şiddete uğradı. Mexmur'a saldırı gerçekleştirildi ve 3 kadın yaşamını yitirdi. Bunun gibi uzun bir liste önümüzde duruyor ve bunun karşısında hâla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çok büyük bir başarı varmış gibi ‘% 11 düştü' diyor. 

İktidara soruyoruz; istatistiklerinizde korunmak için başvurduğu halde evine geri gönderilen kadınlar var mı?

Peki, buradan Bakanlığa ve iktidara sormak istiyoruz: Bu sizin yayınladığınız istatistiklerde, başvurduğu halde evine geri gönderilenler var mı? Mesele Ağrı’da eşi ve ailesi tarafından darp edilip, karakola başvuran kadın var mı? Sonra kadının evinde intihar ettiği söylendi. Bu, başvurular içinde var mı? Mekanizmalar doğru biçimde çalışıyor mu? Kadınlar nereye ulaşacaklarını biliyor mu? Kadınlar ulaştıkları yerde bir muhatap bulabiliyorlar mı? Bunların cevabını iktidardan bekliyoruz. Bunların tümünü bir tarafa bırakalım, bir ay bir buçuk ay içerisinde 24 kadının erkek şiddetiyle, erkek eliyle, iktidarın teşvikiyle katledilmesi yeterince büyük bir sonuç değil midir? Yeterince hepimizin içini acıtan bir sonuç değil midir? 

Kadın ve Kürt düşmanı siyaset sürüyor: 12 kadın belediye eşbaşkanımız tutuklu 

Biliyorsunuz ki iktidar kadın ve Kürt düşmanı siyasetini bu süreçte hız kesmeden devam ettirdi. Bunun bir örneği de maalesef ki belediyelerimize atanan kayyımlardı. Biliyoruz ki atanan kayyımlar bir halkın iradesini yok sayan, 'Kürtlere siz tabii seçebilirsiniz, sandık başına gidebilirsiniz ama yönetemezsiniz. Yönetmeye aday olursanız yeriniz cezaevi olur. Siz yönetmeye aday olursanız biz kendi sömürge valilerimizi kayyım olarak atar ve sizin yaşamınızı her biçimde tehlikeye atarız' demenin ifadesiydi. Son 8’i Korona günlerinde olmak üzere toplam 40 belediyemize kayyım atandı. Bu 40 belediyemizin 12 kadın belediye eşbaşkanı hala tutuklu. Bunların bir tanesini hepimiz hatırlıyoruz, biliyoruz. Suruç Belediye Eşbaşkanı. Bir katliamdan hatırlıyoruz. Suruç Belediye Eşbaşkanımız Hatice Çevik hem kızını hem görümcesini 10 Ekim Gar Katliamında, yani iktidarın göz yumduğu, iktidarın önlem almadığı, göz göre göre gelen bir katliamda kaybeden ve yine bir katliamı şahitlik eden Suruç’ta belediye eşbaşkanımızdı. Hatice Çevik tutuklandı, belediyeye kayyım atandı ve iktidarın çıkardığı İnfaz Yasasının getirdiği eşitsiz infaz düzenlemesiyle rahatsızlıkları olmasına rağmen şu anda cezaevinde ölümle yüz yüze bırakıldı.

Kayyımlar Alo Şiddet hatlarını kapattılar, sığınaklara başvuruları durdurdular

Şimdi bu belediyelerimize atanan kayyımların Kürt düşmanı olmasının yanı sıra aslında kadın perspektifimize, bakış açımıza bir saldırı geliştirdiğini de çok iyi biliyoruz. Eşbaşkanlık sistemimize, yani kadının karar mekanizması içerisinde var olmasına, yani kadının ihtiyaçlarına göre bir yerel yönetim anlayışına karşı, yine kadınlara biat ettirme siyaseti güdülerek bu belediyelerimize kayyım atandı. Kayyım atandığında neler yapıldı hatırlatmak isteriz. Bütün kayyımların ortak özelliği şuydu: İlk geldiklerinde kadın çalışmalarını durdurdular, sığınakları, Alo Şiddet hatlarını kapattılar. Kayyımların eliyle sığınaklarda başvurular durduruldu, bunlardan en önemlisi Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. Kayyımın gelmesiyle beraber, pandemi sürecinde dünyada yeni sığınma evlerinin açılması tartışılırken, kadınlar için milyon dolarlık yatırımlar, bütçeler ayrılırken maalesef Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ndeki sığınma evi kabulleri durduruldu. ŞÖNİM'lere yönlendiriliyor kadınlar ama ŞÖNİM’lerin durumu ortada. Batman’da belediyelerimizin kadın müdürlüğüne bir erkek atandı. Tabii ki perspektifimizin, kadın çalışmalarımızın büyük bir saldırı altında olduğunun farkındayız. Çünkü kadınlara her seferinde verdikleri cevapları çok iyi biliyoruz. Başvuran kadınlara; 'hele bi çıksın bakarız, ya tutanağı imzalarsın ya seni karakolda bekletiriz, seninle mi uğraşacağız' deniliyor.  ŞÖNİM’lere gittiğinde 'avukat yok' deniliyor. Ama var olan kadın mekanizmalarını da ısrarlı bir şekilde kapatmaya çalışıyorlar. Çünkü kadınlara biat etmeleri dayatılıyor. 

Kars Belediyesi iktidarın yapamadığını yaptı: Kadın Kooperatifi kurdu, Mor Kafe açtı

Bütün bu zor koşullara rağmen elimizdeki çok az olanağa rağmen belediyelerimiz, yerel yönetimlerimiz kadın alanında çalışmaya, kadına uygun politikalar üretmeye, pandeminin yarattığı ekonomik kriz karşısında üretimi artırmaya, tarım konusunda teşvikler yapmaya devam ediyor. Bunlardan birkaç örnek sayacağım. Bunların en önemlisi Kars'tı. Kars Belediyemize, yürüttüğümüz yerel yönetimler siyasetimize havuz medyası tarafından saldırı gerçekleştirildi ve yapılan çalışmalar terörize edilmeye çalışıldı. Ama Kars Belediyemiz tüm saldırılara rağmen ve borç altında bırakılmış olmasına rağmen bir kadın kooperatifi kurdu. Kadın Merkezi ile kadınların uğradığı şiddeti çözmek ve kadınlara destek olmak açısından mekanizmalar kurmaya devam etti. Kars Belediyesi, iktidarın yapamadığını yaptı Mor Kafe kurdu. Kadınlara istihdam alanları açtı, kadınların ekonomik sorunlardan kaynaklı şiddet alanlarından uzaklaşamadığını çok iyi biliyoruz, tam da bu nedenle Mor Kafe kurarak kadınların istihdam edilmesi, kadınların ekonomik anlamda ayakta durmasını sağladı.

Tüm saldırılara ve kıt kanaat imkanlara rağmen kadın bakış açısıyla, halkçı belediyeciliği sürdürüyoruz 

Silopi ve Siirt Belediyelerimiz iktidarın yapması gereken çalışmayı yaparak ALO Şiddet Hatları kurdu. İki aydır AKP iktidarının kulak tıkadığı çağrılarımız karşısında belediyelerimiz ellerindeki kıt kanaat olanaklarla bu hatları kurdu. Şu anda Siirt Belediyemiz kadınların ulaşabilecekleri Berfin Kadın Dayanışma Merkezini açtı. Kadın spor kompleksi hazırlığı var ve açılacak. Yani bütün saldırılara rağmen belediyelerimiz, yerel yönetimlerimizi çalışmaya, kadınlara, halka hizmet vermeye; komünal belediyecilikle, kadın bakış açısıyla, toplumsal ve halkçı bir belediyecilikle şeffaf bir biçimde bu süreci yönetmeye çalışıyor. 

Kışanak'ın kitabı suç unsuru kabul edilmiş çünkü iktidara göre kadınların mücadele etmesi suç 

Maalesef tüm bunlar olurken iktidar bunun karşısında yine kadınların en önemli çalışmalarından biri olan kadın hafızasına saldırmaya devam ediyor. Gültan Kışanak'ın Kürt Siyasetinin Mor Rengi kitabı; Kürt kadınlarının emek emek büyük mücadelelerle elde ettikleri kazanımlarını, siyasette kotadan, eşit temsiliyete getirdikleri mücadeleyi anlatan kitabı suç unsuru olarak kabul edilmiş. Çünkü iktidara göre kadınların mücadele etmesi bir suç ama kadınlar cezaevlerinde de olsa, sokaklarda, alanlarda da belediyelerde de olsa mücadele etmekten vazgeçmeyecek.

Kadirova dosyasının kapatılması kadın düşmanı siyasetin somut örneği

İktidar bu süre içinde Nadira Kadirova’nın da dosyasını kapattı. İntihar süsü verilmişti, intihar ettiği ifade edilmişti. Bir AKP milletvekilinin evinde katledilen Kadirova’nın dosyası itiraz hakimliği tarafından da itiraz reddedilerek takipsizlikle sonuçlandırıldı. Aslında bu, AKP iktidarının kadınlara yaklaşımın en somut örneklerinden biriydi ve biz kadınlar olarak iktidarın bu kadın düşmanı siyasetine karşı, kadınları siyasetten, toplumdan, ekonomik alandan izole etme siyasetine karşı her alanda örgütlenmeye devam edeceğiz. 

Kadın katliamlarının hesabını sormaya da kadın dayanışmasını yükseltmeye de devam edeceğiz

Yerel yönetimlerimizde mekanizmalarımızı, il örgütlerimizde şiddet hatlarını kurarak, kadın dayanışma ağlarını daha da geliştirerek bu eril, tekçi siyasete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz. Tabii ki Gülistan'ı da sormaya devam edeceğiz. Bugün 131 gündür Gülistan kayıp, küçücük bir şehir olan, her tarafı kameralarla izlenen Dersim’de, bir genç kadın, bir Kürt genç kadın, bir öğrenci kadın, maalesef 131 gündür kayıp, bulunamadı. Biz her alanda Gülistan'ın faillerini sormaya da iktidardan kadın katliamlarının hesabını sormaya da kadın dayanışmasını yükseltmeye de devam edeceğiz.

14 Mayıs 2020