Başaran: Kadınların taleplerine kulaklarını tıkayanlarla aynı kulvarda yerimiz yok!

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran, şunları söyledi: 

Kadına yönelik şiddet faillerinin yalnızca yüzde 45’i tutuklanıyor

Gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet haberleri ve cezasızlık politikalarıyla yüz yüze kalmayalım. Geçtiğimiz aylarda çocuk istismarı ve tecavüz faillerinin mahkemelerde yargılandıktan sonra tutuklanmasına dair bir istatistik paylaşıldı. Ve bu oran yüzde 45. Yani kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz vakalarında bu faillerin sadece yüzde 45’i tutuklanıyor.

Bu faillerin yarısından fazlası taciz ve tecavüz fiilini işledikten sonra serbest bırakılıyor ve ellerini kollarını sallayarak bu suçları işlemeye devam ediyor. Bunlar tutuklamaya dair istatistikler... Biz biliyoruz ki cezalandırma bunun çok çok daha altında bir seyirde. Bu tablo erkeklerin bu suçları neye ve kime güvenerek işlediğini hepimize bir kez daha gösteriyor. Bağımsız olması gereken yargı, kadın düşmanı politikaları yürütürken iktidarın yargısı olduğunu apaçık bir biçimde ortaya koymaya devam ediyor. 

Kadınların güvenliğini sağlaması gerekenler kadınlara saldırıyor

Peki, bu ülkede kadınların ve çocukların güvenliğini sağlaması gerekenler ne yapıyor? İstanbul Sözleşmesini kaldırarak zaten zar zor işleyen şikayet mekanizmalarının tümünü işlevsiz hale getiriyor. Defalarca şikayet etmesine rağmen çocuğunun gözünün önünde katledilen kadınları korumak için orada olmayan güvenlik güçleri, 9 Eylül Üniversitesi’nde İstanbul Sözleşmesi maskesiyle sahneye çıkan kadınlara saldırıyor, gözaltına alıyor. Geçen gün Pınar Gültekin’in duruşması gerçekleşti Muğla’da. Metin Cemal Avcı’nın yargılandığı davada yargının nasıl erkeğin yanında yer aldığını bir kez daha gördük. Pınar Gültekin, göz göre göre, kamera kayıtlarında da görüldüğü üzere Metin Cemal Avcı tarafından katledilmiş olmasına rağmen fail halen cezalandırılmış değil. Faile ceza vermek için daha neyi bekliyor acaba yargı? Bir yerden delil bulup “tahrik” ya da “iyi hal” indirimi uygulanmasını mı bekliyorlar? İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulanmış olsaydı Pınar Gültekin ve erkekler tarafından katledilen onlarca, yüzlerce kadın yaşıyor olacaktı. Aksine İstanbul Sözleşmesini uygulamak yerine tek adam rejimi bir gece darbesiyle sözleşmeden çekildiğini açıkladı. 

Genç Kadın Koordinasyonu Üyesi arkadaşımız Ezgi Orak kaçırıldı

Erkek egemenliğinin yarattığı kışkırtılmış erkekliğin sonucunda kadınlar, her gün şiddetle karşı karşıya kalırken, aynı iktidar ses yükselten muhalif kadınlara yaşamı dar etmek için elinden geleni yapıyor. Dün Genç Kadın Koordinasyonu Üyemiz Ezgi Orak, Ankara’nın göbeğinde daha önce şahit olduğumuz pek çok vakadaki gibi gözaltına alınma iddiasıyla kaçırıldı. Bu gibi çetevari yöntemlerin merkezi haline gelen Ankara'da Ezgi Orak kaçırıldı, saatlerce kendisinden haber alınamadı. Ulaşmak istediğimiz bütün yetkililer, Ezgi’nin gözaltında olmadığını ifade ettiler. 

Kamuoyu oluştuktan sonra, toplumsal baskı oluştuktan sonra TEM'de olduğuna dair bilgi verildi. Kamuoyu oluşmasaydı, insanlar refleks göstermeseydi, kadınlar ses yükseltmeseydi Ezgi’ye ne yapacaklardı sorusunun cevabını iktidar ve yetkililerin vermesi gerekiyor. Bu çetevari yöntemlerle ne elde etmeye çalışıyorsunuz? 

Milletvekilimiz Tülay Hatimoğulları’nın kapısına silahla geldiler

Milletvekilimiz ve Eş Genel Başkan Yardımcımız Tülay Hatimoğulları’nın akşam saatlerinde evinin kapısında kendisini polis olarak tanıtan iki kişi vardı ve ellerinde silah vardı. Hatimoğulları, kendisinin milletvekili olduğunu söylemesine rağmen, kapıyı açması yönünde ısrarcı bir tavırları vardı. Kapıyı açsaydı ne olacaktı? Bu çeteler ne amaçlıyordu? Bu soruların tümüne iktidar ve yetkililerin cevap vermesi lazım. Biz kadınlar, bu saldırı politikalarıyla çete yöntemleriyle geri adım atmayız. Bizi tanımadıysanız tarihsel deneyimlerimize, mücadele geleneğimize bakmanızı bir kez daha tavsiye ederiz. Ama bu yöntemlerin hesabını soracağımızı da bir kez daha ifade ediyoruz.

İktidar cemaat yurtlarına 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdı

Kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, baskı, zor politikaları devam ederken ülkenin gündeminde gençlerin “barınamıyoruz” eylemleri var. Ülkede lisans, ön lisans, doktora öğrenci olarak geçen seneki rakamlara göre en az 8 milyon 700 bin civarında öğrenci var. Buna rağmen KYK’nin toplam 552 yurttaki öğrenci kapasitesi sadece 84 bin 363. İktidar bu sene için cemaat yurtlarına aktarılmak üzere 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdı. Öğrencilere desteği olan KYK burs ve kredisi yalnızca 650 TL. Buna karşılık en ucuz yurt fiyatı ise 800 liradan başlıyor. Kiralık penceresiz odalar 900 TL’den başlıyor. 

İktidar sorunu çözmek yerine protestocuları terörize ediyor

Pandemi sürecinde eğitimden koparılan kadın öğrencilerin barınma sorunları hala artarak devam ediyor. İktidar bu sorunları çözmek yerine ne yapıyor? Her zaman bildiğimiz yöntemler, terörize ediyor. Protesto eden öğrencilerin öğrenci olmadığını ifade ediyor. Tıpkı işçilerin işçi olmadıklarını söylediği gibi. Tıpkı emekçilerin emekçi olmadığını söylediği gibi öğrencilere de “sözde öğrenci” dediler. Onlara göre bu ülkedeki herkes sözde ama asıl sözde olan iktidar kendini bu kesimlere saldırının bir tarafı haline getiriyor. Hemen ardından protesto eden İstanbul ve İzmir’deki öğrenciler, müdahale sonucu gözaltına alındı, Dersim'de kadın öğrenciler bir gecede yurttan atıldılar. İşte bu, iktidarın gençlerle ilgili politikalarının en somut örnekleri olarak karşımızda duruyor. 

New York’taki Türk Evi’nin parasıyla 500’er yataklı 23 öğrenci yurdu inşa edilebilirdi

Toplumda ekonomik krizlerin en fazla derinleştiği dönemde iktidar “her ilde neredeyse bir üniversite açtık” propagandasıyla süreci yürütürken maalesef devlet üniversitelerinde eğitim almak lüks haline geldi. Bir ailenin, bırakın birkaç çocuğunun tek bir çocuğunun bile üniversitede eğitim almasını sağlaması neredeyse Türkiye’nin bu koşullarında ve iktidarın yürüttüğü politikalarla imkansız hale geldi. Barınamayan öğrenciler isyan ediyor: “Bize yalnızca parklar ve banklar kaldı” diyorlar. Bu gençlerin çoğu, okula başlarken zaten KYK borçluluğu ile başlıyor. 650 TL veriyorsunuz sonra da ne iş ne güvence sağladığınız gençlerden bir de faiz koyarak bu parayı geri istiyorsunuz. Üstüne de yönetemediğiniz pandemi sürecinde hayata dönecek öğrenci sayısını hesaplamıyor ve bu öğrencilerin barınma sorununu çözmüyorsunuz. Bunları yapmazken ne yapıyorsunuz? New York’ta LED ekranlarda Cumhurbaşkanının toplumun aklıyla dalga geçer gibi yazdığı kitabının tanıtımını gerçekleştiriyorsunuz, onlarca binlerce liraya. Yine New York’ta 500 yılın en iyi icraatı diye tanıttığınız Türk Evi’ni açıyorsunuz. Bakın New York’taki bu Türk Evi binası ile 500’er yataklı 23 öğrenci yurdu inşa edilirdi. Ama o bina iktidara göre tarihin en iyi icraatlarından biri. Çünkü icraat dediğinizde iktidarın aklına inşaattan başka bir şey gelmiyor. Eskiden öğrenciler sadece üniversite okumazdı, kulüplere yazılırdı, belli aktivitelerin içinde olurdu. Şimdi barınma bile imkansız hale geldi. 

Günlük 50 kilo üzüm ayıklayan kadınların elde ettiği kazanç en fazla 30 TL 

Tam da ekonomik krizin etkisini yaşayan gençleri konuşurken bir de kadın yoksulluğunu gündemleştirmeye devam ettiğimizi ifade etmek isteriz. Aylardır “Kadın Yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet” kampanyamızı gerçekleştiriyoruz. Bu kampanyamızın en son adresi olarak Antep’deydik. Antep’te kuru üzüm, ceviz, fıstık içi ayıklayan ve hiçbir güvencesi olmayan ama saatlerde parça başı terlik işçiliği yapan kadınlarla bir araya geldik. Kadın platformu ile bir araya geldik. Bu buluşmalarla gördük ki ülkenin neresinde olursa olsun kadınlar yoksullukla mücadele içinde yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. Sadece bir, iki örnek vermek istiyorum yaptığımız ziyaretlerden. Gün içinde kadınlar 40-50 kilo üzüm ayıklıyor ama en nihayetinde günün sonunda hiçbir güvencesi olmayan kadınların elde ettiği para 20 ya da en fazla 30 TL. Yine gün boyunca bir çuval ceviz ayıklayan kadınların eline geçen para 10 TL, bir çuval fıstık ayıklayan kadınların eline geçen para 12 TL. 

Dayatılmak istenen yoksulluğa karşı hep beraber mücadele edeceğiz

Kadınlarla yaptığımız görüşmelerde elde ettiğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istiyoruz. Sabahtan akşama kadar çalışan, emeğinin karşılığını alamayan kadınların çoğu, eşinden şiddet görmüş maalesef genç kadınlardı. Tek başlarına çoğu zaman hiçbir zaman sosyal destek alamayan kadınların sesi ve isyanını duyurmayı kendimize görev biliyoruz. Antep’te kadın platformu ile bir görüşme gerçekleştirdik. Bir kez daha gördük ki kadın dayanışması ve kadın mücadelesinin aşamayacağı hiçbir engel yoktur. Dayatılmak istenen yoksulluğa karşı kadınlar, hep beraber mücadelelerini yükseltmekte kararlıdır. Buradan sizin aracılığınızla eve iş götürerek yaşam mücadelesi veren, ceviz,  fıstık, kuru üzüm ayıklayan, parça başı terlik işçiliği yapan ve yine platformda bizimle görüşerek dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren kadınlara sevgilerimizi ve selamlarımızı iletiyoruz. Dayanışma ve mücadeleyle kadınların yoksullaşmasına, yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğimizi de buradan bir kez daha paylaşıyoruz. 

Kadınlarla buluşmalarımız deklarasyonu hazırlamamızı zorunlu kıldı 

Bizler tüm bu çalışmaların sonucunda Pazartesi günü bir deklarasyon yayınladık. Adalete, demokrasiye, barışa çağrı deklarasyonumuzdu bu. Deklarasyonumuzu aylardır “HDP’liyiz, Her Yerdeyiz” diyerek alan alan, meydan meydan, şehir şehir gezerek elde ettiğimiz verilerle  yine “Kadın Yoksulluğuna Hayır, Kadınlar İçin Adalet” kampanyamız kapsamında elde ettiğimiz veriler ışığında hazırladık. İşte bu buluşmalar bize bu deklarasyonun hazırlanmasını zorunlu kıldı. Kadınların eşit ve özgür yaşam haklarının her türlü güvenceye kavuşturulması, temsilde eşitliğin sağlanması için eşbaşkanlık uygulanmasının yaygınlaştırılması ve yerleştirilmesi dekorasyonda da ifade ettiğimiz gibi vazgeçilmez ilkelerimizdendir. Aynı zamanda kadınlara yönelik sistematik erkek şiddeti ve kadın cinayetleri ile mücadele edilmesi bizim bakımımızdan zorunluluktur. İstanbul Sözleşmesinin tek adam rejimi tarafından geri çekilmesine karşı yeniden geçerli hale gelmesini ve uygulanmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliği önündeki tüm engellerin kaldırılmasını önümüzdeki dönemin en acil adımları arasında saydık. Bizler HDP Kadın Meclisi olarak, gerek İstanbul Sözleşmesinin feshine gerek eşbaşkanlık sistemimizi suçmuş gibi gösterenlere karşı bir araya geldik.

“Kadın Yoksulluğuna Hayır” buluşmalarımızda 18 kenti ziyaret ettik

Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkemizi, İstanbul Sözleşmesini; feminist, Alevi, Ermeni, müteddeyyin, Kürt, Türk kadınlarla birlikte sokaklarda, meydanlarda hep birlikte savunduk. Yine; “Kadın Yoksulluğuna Hayır” buluşmalarımızda 18 kenti ziyaret ettik, kadınların nasıl yoksulluğa mahkum edildiğine tanıklık ettik. Kadınların sorunlarını kendi ağızlarından dinledik, çalışma koşullarının zorluklarına tanıklık ettik, evine yağ satın almak için gece gündüz tarlada 40 derece sıcaklığına altında çalışan kadınların hangi koşullarda çalıştığını gördük. 

Kadınlar AKP-MHP ittifakının uygulamalarından memnun değil

Yine; hangi kimlikten olursa olsun, hangi siyasi partiyi savunuyor olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun kadınların ayrımcılığa maruz kaldığına tanıklık ettik. Kazandıkları paranın bile erkeklerle eşit olmadığını gördük, kadınların iş yükünden sonra bir de evde ev işleriyle uğraşmak zorunda olduğuna tanıklık ettik. Ve daha burada anlatamayacağımız tonlarca sorun ve sıkıntı ile boğuşuyor kadınlar. Ve kadınlar, iktidarın kadın düşmanı politikalarla ömrünü uzatmaya çalıştığının farkında. Kadınlar, AKP-MHP ittifakının uygulamalarından memnun değil. İşte deklarasyonumuzda da yer aldığı gibi kadınlar bu ülkede özgürlük ve eşitlik istiyor. Kadınlar, bu ülkede katledilmek istemiyor; kadınlar bu ülkede şiddete uğradıkları zaman erkeklerin cezasızlıkla ödüllendirilmesine itiraz ve isyan ediyor. Kadınlar bu ülkede toplumsal cinsiyet eşitliğinin önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılmasını istiyor ve bunun mücadelesini yürütüyor; kadınlar bu ülkede siyaset yaptıkları için hapsedilmek istemiyor. Kadınlar bedenleri ile ilgili kararları kendileri almak istiyor; kadınlar bu ülkede sabahtan akşama kadar çalışma sonucunda güvenceli bir iş ve istihdam istiyor. 

Kadınların taleplerine kulaklarını tıkayanlarla aynı kulvarda yerimiz yok!

Biz de diyoruz ki kadınların isteği ve talebi bizim de talebimizdir. Kadınların taleplerine kulaklarını tıkayanlarla, politik manevralarla, politik çıkarlarla kazanımlarımızın gasp edenlerle aynı kulvarda yerimiz yok! Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkemizi hedef gösterenlerle, İstanbul Sözleşmesini ortadan kaldıranlarla, rızkımızı, kaynaklarımızı, kazancımızı güvenlik adı altında savaşa harcayarak bizleri yoksulluğa mahkum edenlerle, tekçi siyaset yürütenlerle yol yürümeyeceğiz! Biz kadınlar; bu tekçi erkek rejimi değiştirmeye hazırız, buna talibiz. Değiştireceğiz de. Buna inancımız tam! Umudumuz büyük. O yüzden tüm kadınlaradır aynı zamanda çağrımız: Erkek ittifakı değil, kadın dayanışmamız kazansın, hep birlikte kazanalım. 

Çıkarılan her savaş amasız fakatsız en çok kadınları etkiliyor

Kürt sorununun demokratik çözümünden eşit temsiliyete, ekonomiye kadar biz kadınların söyleyecek çok sözü var. Çıkarılan her savaş amasız ve fakatsız en çok kadınları etkiliyor. Özellikle Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümüne karşı alınan cephe; kadın kazanımlarına, kadınların eşit temsiliyet taleplerine karşı da alınan bir cephedir. Biz kadınlar Kürt sorununun barışçıl ve tüm muhatapları gözeten çözümünde ısrarcı olmaya devam edeceğiz. “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir” dediğimizde ilk gün ne kadar kararlıysak, bu mücadelede bu kararlılığı devam ettireceğiz. Kadın erkek eşitliğini fıtrata aykırı görenler, eşitliği kabul etmeyenler zannediyorlar ki kurumlarımızı kaparatak, bizi ekonomik kaygılara boğup yoksullaştırarak mücadelemizden geri adım attıracaklar. Bir taraftan savaş, bir taraftan rant politikalarıyla doğayı talan edenler, kadınları öylece seyirci kalacak zannediyorlar. Ancak kadınlar susmayacak, kadınlar bu erkek egemen tekçi rejimin karşısında mücadele etmeye devam edecek.

Deklarasyonumuzla halkların geleceğine dair sorumluluk alıyoruz

Biz HDP olarak bütün bu saldırı ve tasfiye girişimlerine rağmen bu deklarasyonla Türkiye’nin ve halkımızın geleceğine dair sorumluluk aldığımızı Türkiye toplumuna bir kez daha deklare ettik. Elbette bu deklarasyonla en başta kendi siyasi rotamızı ve önerilerimizi belirledik. Ne yapacağımızı, nerede durduğumuzu, temel meselelerle ilgili yaklaşımlarımızı bu deklarasyonla ortaya koyduk. Ama bununla beraber mevcut Türkiye gidişatından çözüm arayanlara; demokrasi, barış, özgürlük ve aydınlık bir gelecek için talepte bulunanlara da yol gösterdiğimize inanıyoruz. Önerilerde bulunduk, çözüm perspektifi sunduk. Siyasetin bu sürekli çıkmazından bir çözüm önerdik. Bu deklarasyonla aynı zamanda Türkiye'nin mevcut gidişatından kurtuluşun ortak mücadele olduğunu, bunun birlikte hareket etme çağrısı olduğunu da ifade etmek lazım. Bu çağrı en başta Türkiye toplumunadır. Kadınlara, gençlere, yoksullara, emekçilere; demokrasi, özgürlük isteyenlere ve tabii ki muhalefet güçlerinedir. Açıkladığımız günden beri Türkiye’de tutum belgemizin çok ciddi bir karşılık gördüğünü mutluluk ve ilgiyle çok yakından takip ediyoruz. Şimdiye kadar birçok tartışma yürütüldü ve değerlendirmeler yapıldı. Bu tartışma ve değerlendirmelerden de memnun olduğumuzu ifade etmek lazım. Tutum belgemiz önemi doğrultusunda Türkiye toplumunda büyük bir yankı buldu. Bu tartışmaların bir çoğunun çözüme hizmet edeceğinin farkındayız. Türkiye’nin normalleşmesine katkı sunacağının, bu çıkmazdan çıkış için bir yol açacağının da farkındayız. Çünkü şu anda toplumun çözüm beklentisi ve talebi her yerden yükseliyor.

Kimse çözüm isteyen toplumsal irade hakikatinden kaçamaz

Son birkaç günlük tartışmalardan şahit olduğumuz gibi, şunu çok net bir şekilde ortaya koyduk ki şartlar bütün ağırlığıyla Türkiye’ye çözümü dayatıyor. Tüm sorunların tartışılması, konuşulması ve çözülmesi için bir toplumsal irade olduğu ortada. Kimse bu hakikatten kaçamaz. Bu durumu yok sayanlar ve kulak arkası edenler, kendilerini iktidar rant çıkarları için ülkeyi uçuruma sürüklemeyi göze alanlar, bu deklarasyonumuzu sığ ve ciddiyetsiz biçimde ele alanlar da bilmeli ki, ortaya koyduğumuz tutum belgesini görmezden gelerek sorumluluğunu değerlendirmeyen kimse bundan sonra Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olamayacaktır. Dönem Türkiye’de sorunları köklü biçimde çözme dönemidir. Çözümsüzlük ve kaos planları Türkiye’ye zarar veriyor, fakat çözümsüzlük politikalarının sahipleri de er ya da geç bu politikaların kurbanı olacaktır. AKP-MHP iktidarının her gün biraz daha toplumdan kopması, Türkiye’de güç kaybetmesi, artık toplumsal karşılığının kalmaması da bunun kanıtıdır. Çözümsüzlüğe esir olanlar artık bu alışkanlıklarından, bu yaklaşımdan vazgeçmek zorundadır. 

Yürütülen bu çözümsüzlük politikası iktidarı her gün biraz daha çözüyor 

Deklarasyonumuza karşı gösterilen bazı tutumlardan gördük ki, bizim çözümüz gücümüz ve dengeleri etkileyen pozisyonumuzdan rahatsız olan; hala kaos ve çatışmada geleceğini görenler var. Buradan bu siyaseti yürütenlere de söyleyeceğimiz var. Yürüttüğünüz bu çözümsüzlük politikası her gün biraz daha sizleri çözmeye, toplumdan uzaklaştırmaya ve çökertmeye devam ediyor. Bu da deklarasyonumuzun aslında ne kadar etkili olduğunun, ne kadar yerinde çözüm önerileri getirdiğinin de göstergesidir. Ne yaparlarsa yapsınlar, bugün halen çözümsüzlükten, çatışmadan, saldırıdan, tekçilik ve baskıdan medet umanlar bilsin ki, Türkiye'yi aydınlık bir geleceğe taşıma hedefinden vazgeçmeyeceğiz. Çözüm kararlılığımızdan vazgeçmeyeceğizi buradan bir kez daha söylüyoruz. 

Pratiğimizle deklarasyonumuzun ruhunu büyüteceğiz

Nasıl ki 5-6 yıldır bütün saldırı politikalarınıza karşı ayakta durduysak, pozisyonumuzu ve çözüm olma irademizi gösterdiysek, önümüzdeki günlerde de çözüme ulaşmak için her türlü mücadeleyi vermeye devam edeceğiz. Biz bir çerçeve metin koyduk ortaya tutum belgemizle beraber. Bununla ana rotalarımızı, ilkelerimizi toplumla paylaşıp tarif ettik. Tabii ki bu politikalar güncelde de çokça üzerine tartışılıp genişletilebilir. Pratiğimizle deklarasyonumuzun ruhunu önümüzdeki günlerde büyüteceğiz ve bu çerçevede eksik kalan kısımları da tamamlayacağız. Bu konuda yapılan tavsiye ve dostane eleştirileri, farklı kesimler tarafından yapılan eklemeleri de çok kıymetli buluyoruz. Bunları önümüzdeki günlerde mücadelemizi güçlendirecek eleştiriler ve dostane tavsiyeler olarak görüyoruz. Bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki bu tutumumuzu Türkiye’nin bir tartışma ve yol haritasına ihtiyacı olduğunu görerek ortaya koyduk. Bundan sonra herkesin üzerine düşen sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini, bütün toplumun bu konuda üzerine düşen rolü yerine getirmesi gerektiğini söylüyoruz. İnanıyoruz ki, önümüzdeki günlerde bütün bu saldırıların karşısında kadınların ortak mücadelesiyle, Türkiye’de yok sayılanların, demokrasi ve özgürlük isteyenlerin ortak mücadelesiyle aydınlık bir geleceği kuracağız.

Soru: İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken kadına şiddet ve kadın cinayetlerine dair var olan verilerde sözleşme yürürlükten kalktıktan sonra bir artış oldu mu?

Maalesef resmi bir istatistiği sizinle paylaşamıyoruz. Çünkü uzun bir süredir bu konuda Türkiye resmi bir istatistiği kamuoyu ile paylaşmıyor. Ancak bizim tespitlerimiz ve bize ulaşan veriler var. İstanbul Sözleşmesi ve mekanizmalar, iktidarın kadın politikası nedeniyle zaten uygulanmıyordu. Kadınlar mekanizmalara ulaşmak istediklerinde çoğu zaman bu mekanizmalardan elleri boş geri dönüyor ve şiddetle yüz yüze yaşamak zorunda kalıyordu ya da katlediliyordu. Ancak bir sözleşmenin varlığının bile erkekler açısından bir baskı olduğunu görmek lazım. Yine yetkililerin üzerinde bir sorumluluk yaratması açısından çok kıymetli ve önemliydi. Maalesef şu anda zaten ağır aksak işleyen mekanizmalar İstanbul Sözleşmesi tartışmasından sonra tamamen ortadan kaldırıldı. Ve bu süreç içerisinde bize ulaşan veriler çerçevesinde söylüyorum ki, kadına yönelik daha çok arttı. Kadınları şiddetten koruyan mekanizmalar daha da işlevsiz hale getirildi.

30 Eylül 2021