Başaran: Benim şahsımda Kürtler, kadınlar ve HDP’liler tehdit edildi

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısıyla başta partimize yönelik saldırılar olmak üzere gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Başaran, şunları söyledi: 

Bugün 6 Mayıs, bundan 50 yıl önce 3 Fidan Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan katledildi. Üzerinden 50 yıl geçti ama maalesef Türkiye’deki siyaset yürütme biçimi ile muhaliflere ve devrimcilere yaklaşım değişmedi. Biz 3 Fidan şahsında yaşamını devrim ve demokrasi mücadelesinde yitiren bütün yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz.

Kadınlar olarak 8 Mart’tan aldığımız coşku ve Newroz’dan aldığımız kararlılıkla 1 Mayıs alanlarına aktık.  8 Mart 1957’de grev yaparken katledilen kadın arkadaşlarımızın, 1 Mayıs 1977 Kazancı Yokuşu’nda katledilenlerin ve tarihin başlangıcından beri emek mücadelesinden bir adım geri adım atmamış bütün kadınların ruhu ile meydanlara çıktık. Bütün kadınların sesiyle insanca yaşam talebimizi haykırmış olduk. 

Çalışan her 10 kadından en az 3’ü kayıt dışı çalışıyor

Bildiğiniz gibi Türkiye, dünya ve Kürdistan'da ekonomik kriz her geçen gün biraz daha derinleşiyor ve bu ekonomik krizin en büyük yansımasını da biz kadınlar yaşıyoruz. Yoksulluğun artık kadınlaşmış durumda. Türkiye'de kadınlar en fazla işsizliğin olduğu kategori içinde. Dünyada da Türkiye, kadın işsizliğinin en yoğun olduğu yer. Genç kadın işsizliği, genel işsizlik içinde 2 katına çıkıyor. 1,3 milyon kadın, ücretsiz bakım emeği adı verilen gelirle çalışma hayatının dışında tutuluyor. Çalışan her 10 kadından en az 3’ü kayıt dışı çalışıyor. Kadınlar açlık ve yoksullukla mücadele ederken iktidarların yürüttüğü savaş siyaseti sonucunda ırkçı ve cinsiyetçi saldırılarla da yüz yüze kalmaya devam ediyorlar. 

Bayramda insanlar evlerine şeker alamadı

Özellikle savaş nedeniyle topraklarını, yerlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalan, mülteci durumuna düşen kadınlar bir taraftan cinsiyetçi, milliyetçi, ırkçı saldırılarla yüz yüze kalırken bir de gittikleri her yerde en derin yoksulluğu yaşayan kesimlerin başında geliyorlar.

Bu tablo ile 1 Mayıs alanlarındaydık, bu tablo ile 1 Mayıs’ı kutlamaya çalıştık. Yine Ramazan Bayramı’nı geçirdik, buradan İslam aleminin tekrar Ramazan Bayramı’nı kutluyorum. Bu Ramazan Bayramı tıpkı 1 Mayıs gibi bayram tadında yaşamadı. Bayramda insanlar evlerine şeker alamadılar; Ramazan boyunca iftar yapabilseler sahur yapamayan, sahur yapabilseler iftar yapamayan bir toplum gerçekliğiyle yüz yüze kaldık. 

İktidar Ramazan boyunca ülkenin kaynaklarını savaşa finanse etti 

Halk iftarını yarı aç bir biçimde açmak zorunda kaldı. Bu ekonomik kriz ve buhran ortada iken iktidar, Ramazan boyunca savaş siyasetinde bir adım geri atmadı. Her yerde savaş propagandası yaptı, yine Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları hız kesmeden devam etti. Bütün kaynakları savaşı finanse etmek ve iktidarını güçlendirmek için harcamaya devam etti. Yoksullar bu süreçte daha da yoksullaştı ama iktidar bu yoksulluğu gidermek için politika üreteceğine yoksulları bir de azarlarcasına tamahkarlıkla suçlamaktan geri durmadı. 

Savaş çığırtkanlığı iktidarın varlığını kurumsallaştıramayacak

Bu ülkede geleceğini göremeyen gençler ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Yurt dışında planlar yapmak zorunda kalıyorlar, bütün bayram ve Ramazan boyunca. İktidarın ekonomi politikası tam da bu! İnsanları açlığa ve sefalete mahkum etmek, yardımlarla kendine biat ettirmek. Halkın, esnafın bu yalanlara karnı tok. Artık bu siyasetin tükendiğinin farkındayız. Hiçbir milliyetçi söylem, hiçbir savaş siyaseti iktidarın yürütmüş olduğu bu krizli siyaseti aşmasını sağlayamayacak. Hiçbir sınır ötesi operasyon, hiçbir savaş çığırtkanlığı iktidarın geleceğini ve varlığını kurumsallaştıramayacak. Emekçilere buradan bir kez daha seslenmek lazım. Emeğimizin hakkını almak için kadınlar başta olmak üzere eşit işe eşit ücret, insani koşullarda ve sendikalı çalışma hakkımızı kazanana kadar alanlarda, meydanlarda, Meclis kürsüsünde mücadeleye devam edeceğiz.

Türkiye kamuoyu cezaevleri konusunda daha net bir tavır almalıdır 

Ülkede ekonomik kriz en önemli sorunların başında gelirken demokrasi krizi, insan hakları ihlalleri de esaslı gündemlerden biri olmaya devam ediyor. İnsan hakları ihlallerinin en başında da cezaevlerinde uygulanan hak ihlallerini sayabiliriz. Bildiğiniz gibi 24 yıldır İmralı'da Sayın Öcalan üzerinden başlatılan tecrit, şu anda cezaevlerinde yaygınlaşmaya devam ediyor. Cezaevlerindeki kadın tutsakların durumunu dile getiriyoruz ama sadece bizim dile getirmemiz yeterli değildir. Türkiye kamuoyunun daha kararlı ve net bir tavır alması önemlidir. Hasta tutsaklar hastane sevklerinde kelepçeli muayeneye zorlanıyor, çıplak aramaya maruz kalıyorlar. 

Sürgünlerle sadece tutsaklar değil aileleri de cezalandırılıyor

Aysel Tuğluk arkadaşımızda olduğu gibi hasta olmalarına rağmen, hastalıkları cezaevlerinde daha fazla ilerlemesine rağmen yerel hastaneler ve üniversite hastanelerinin “cezaevinde kalamaz raporu” vermesine rağmen Adli Tıp düşmanca bir yaklaşımla “cezaevinde kalabilir” raporu vermeye devam ediyor. Hasta tutsaklar her gün biraz daha ölüme sürükleniyor; cinsel  saldırılar, işkence, tecrit ve izolasyon uygulanmaya devam ediyor. Kadın tutsaklardan bize ulaşan bilgilere göre kadınlar olmayan disiplin cezalarından dolayı beraber aktiviteye çıkamıyorlar, havalandırmadan yoksun bırakılıyorlar, sürgün ediliyorlar. Sürgün edilme, ayrıca toplumsal olarak bir cezalandırma yöntemidir. Sadece tutsaklar değil aileleri de kolektif olarak cezalandırılıyor. Kürdistan’ın yoksul halkından birçok tutsak, ailesinin yaşadığı yerlerden kilometrelerce uzaklara sürgün edilerek ailelerinin onlara ulaşması engelleniyor. Hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek, tecrit ve işkenceye dur demek için aileler Türkiye ve Kürdistan'ın dört yanında adalet nöbetleri tutuyor.

Yerin altında olsa bile adaleti çıkarmak için mücadeleye devam edeceğiz

Geçen haftalarda Diyarbakır'da adalet nöbeti tutan aileler ile bir araya geldik, daha sonra Şenyaşar ailesinin adalet nöbetini ziyaret ettik. İkisindeki ortak nokta adaletsizlik: Bir tarafta cezaevinde insanları ölüme sürükleyen sistemin adaletsizliği, bir tarafta da iki çocuğu ve eşini kaybeden Şenyaşar’a uygulanan adaletsizlik. Orada da ifade ettik; adalet yerin altında olsa bile adaleti çıkarmak için mücadeleye devam edeceğiz. Hasta tutsakların durumunu gündemleştiren, infaz yakmalara karşı mücadele eden ailelerin yanındayız, bu mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmedi

Bu ülkenin esaslı ve hiç bitmeyen bir gündemi de kadınlara yönelik şiddet. Resmi rakamlara ulaşamıyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına başvurularımıza olumlu yanıt alamıyoruz. İçişleri Bakanlığının verdiği rakamların gerçeklikle bağdaşmadığı konusunda  gözlemlerimiz var. Nisan ayında 24 kadın erkekler tarafından katledildi, 16 kadın şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Bu bir savaş tablosudur. Bu nedenle kadınlara yönelik katliamların kırım boyutuna geldiğini ve bunun karşısında daha net bir mücadelenin verilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu gerçeklik ortada iken iktidar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçti ama kadınlar İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaktan vazgeçmedi. 

İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararından vazgeçin!

Kadınlar olarak, HDP Kadın Meclisi olarak 28 Nisan’da Danıştay’da görülen sözleşmeden geri çekilmeye dair davadaydık. Orada da sözleşmeden vaçgeçmeyeceğimizi bir kez daha ifade ettik. Şu anda iktidar “pişmanlık” adı altında erkeklerin işledikleri suçlara yeni bir kılıf uydurmak için yeni bir düzenleme getirmeye çalışıyor. Buradan iktidara söylüyoruz; gerçekten samimi olarak kadın cinayetlerini önlemek gibi bir niyetiniz varsa İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme kararından vazgeçin! Bize göre İstanbul Sözleşmesi hala yürürlükte ama sizin derdiniz kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak değil. Siz toplumu biat ettirmek için bu saldırıları yapıyorsunuz. 

Kadınlar katledilirken ahlakınızın dışında tutuluyor 

Bir taraftan kadın kazanımlarını hedeflerken bir taraftan da mücadele yürüten kadın kurumlarını ve kadınları hedef haline getiriyorsunuz. Son olarak Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna dava açıldı. Dava gerekçesi olarak erkek şiddetine karşı mücadele etmenin ahlak dışı olduğu belirtilmiş. Hakimlere, savcılara sormak lazım, sizin ahlak anlayışınız ne? Nasıl bir ahlak anlayışınız var ki kadınlar katledilirken vicdanınız sızlamıyor, ahlak anlayışınıza ters gelmiyor, çocuklar denetiminizdeki yurtlarda tecavüze uğrarken ahlak anlayışınıza etki etmiyor ama kadınlar mücadele ederken ahlakınızın dışında oluyor? 

Kadın ittifakımızı büyütmeye devam edeceğiz 

Sebahat Tuncel ve Gültan Kışanak’ın gözaltına alınmasını hukuksuz gördükleri ve yayınlar yaptıkları için “teröre destek veren yayınlar yaptıkları”nı iddia etmiş savcılık. Aslında burada bir kez daha kadın ve Kürt düşmanı politikalarını gözler önüne sermiş oldular. Bizler kadın dayanışmasını büyütmekten vazgeçmeyeceğiz. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun yanında olmaya ve ittifakımızı büyütmeye devam edeceğiz. 

İktidar Kürt düşmanlığı üzerinden faşizmi kurumsallaştırıyor 

Dün Genel Merkezimizde bir provokasyon ile yüz yüze kaldık. 2015 Nisan’da Sayın Öcalan ile görüşmelerin kesilmesinde bugüne, Kürt sorununda demokratik ve müzakere yöntemleriyle çözüm iradesinden vazgeçildiği günden bugüne AKP-MHP ittifakı her gün partimize ve Kürtlere saldırı politikaları gerçekleştiriyor. İktidar kendini Kürt düşmanlığı üzerinden konumlandırarak Kürt düşmanlığı üzerinden önümüzdeki dönemi kurgulamaya, kurmaya ve faşizmi kurumsallaştırmaya çalışıyor. 2015 yılından bu yana gözaltı ve tutuklamalarla, şehirlerin yakılıp yıkılmasıyla ve kayyımlarla partimizi yıldırabileceğini sanan bir iktidar var. Aslında Diyarbakır’da, Van’da, Hakkari’de, İzmir’de partimizin önüne konulan çadırlar da bu saldırı politikalarının bir parçasıdır. Bu provokasyon, HDP’ye geri adım attırma siyasetinin bir parçasıdır. Bunların tümü Kürt düşmanlığının bir parçasıdır. 

Dün gerçekleştirilen provokasyon İçişleri Bakanlığı tarafından planlandı

Dün burada aile adı altına 3 kişiyi partimizin önüne getirerek bir provokasyon çıkarmaya çalıştılar. Ancak bir algıyı düzeltmekte fayda var. Dünden beri yandaş basın, farklı biçimde bütün gerçekliği ters yüz ederek yayın yaptı. Dün partimizin önünde aliler yoktu, Ankara Emniyeti vardı, İçişleri Bakanı vardı, AKP-MHP ittifakı vardı ve eylemci onlardı. Partimizin önünde eylem yapan, siyah çelenk bırakan polislerdi. Siyah çelengi aileler bırakmadı, polisler bıraktı. Dün gerçekleştirilen provokasyon İçişleri Bakanlığı tarafından planlandı. İçişleri Bakanlığı değil suç işleri, propaganda bakanı! Bu organizasyonu onların yaptığını biliyoruz, ortaya çıkan tablo bunun en net göstergesiydi.

Benim şahsımda Kürtler, kadınlar, HDP’liler tehdit edildi 

Gelenler de polis, güvenlik gücü değildi, güvenlikten sorumlu kişiler bir milletvekilini bu kadar pervasızca, bu kadar pespaye bir şekilde tehdit etme cüretini gösteremezler. Bu kişilere polis denmez, denemez, güvenlik gücü denemez! HDP Genel Merkezinde benim şahsımda bütün Kürtler, bütün kadınlar, bütün HDP’liler tehdit edildi. “Seni çivilerim” sözü Türkiye'nin demokrasisine söylenmiş bir söylemdir. Hiç eğip bükmeye gerek yok. Bu söylem ve tehditlerle HDP’ye geri adım attırakcaklarını zannedecek kadar akılsız bir iktidarla karşı karşıyayız. Bu saldırılarla başarılı olacağını düşünen trajik durumda bir iktidar var. 7 yıldır yapmadığınız kalmadı. 7 yıldır parti binamıza konulan bombalardan mitinglerimizin bombalanmasına kadar, eğitip, donatıp planını eline verdiği katili İzmir İl binamıza gönderip genç bir arkadaşımızı katledene kadar tüm yöntemleri denediniz ama başarılı olamadınız. Dokunulmazlıkları kaldırdınız, belediyelerimize kayyım atadınız, diz çöken ve geri adım atan bir HDP’li gördünüz mü? 

Bize kim olduğumuzu soranlara söyleyelim: Biz Türkiye halklarının tümüyüz

Bize kim olduğumuzu soruyor polis, biz Kürdüz. On yıllardır kimliğini yok saydığınız, dilini yasakladığınız, hala sömürge olarak yaklaştığınız Kürtleriz. Kadınız biz. Sadece kendi sınırlarınız içinde yaşam hakkı tanıdığınız, evde erkeğe, dışarıda devlete köle olarak gördüğünüz kadınlarız. Kapılarına çarpı koyduğunuz Alevileriz, sokak ortasında katlettiğiniz Ermenileriz, Lazlarız. Yani Türkiye halklarının tümüyüz. Seçilmişler, işçiler, emekçileriz, biz HDP’yiz. Hiçbir saldırınız HDP’ye geri adım attıramayacak. Kürtlere, kadınlara, işçilere, ezilmişlere geri adım attıramayacak. Suç İşleri Bakanına, propaganda bakanına bir kez daha hatırlatalım: Benzerleriniz tarihin çöp sepetinde, siz de kendinizi orada bulmaktan kurtulamayacaksınız.

6 Mayıs 2022