Silvan'da sokağa çıkma yasakları sürecinde mahsur kalan vatandaşları ve milletvekillerini kurtarmak için bulunduğu girişimler nedeniyle hakkında "kamu görevlisine görevini yaptırmamak" suçlamasıyla soruşturma başlatılan Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken, savcılığa beyanda bulundu.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na SEGBİS yoluyla bağlanan Baluken şunları ifade etti:

Silvan’da ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının mevcut yasalarımıza, Anayasa’ya ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu ilk günden beri düşünüyorum. Bu yasaklar ile bir ilçe merkezindeki nüfusun neredeyse tamamının yaşam hakkı, sağlık hakkı, seyahat hakkı, eğitim hakkı başta olmak üzere anayasal güvence altında olan birçok temel hak ve özgürlüğü kısıtlanmıştır. 

Ülkemizde sıkıyönetim dönemlerinde, darbe dönemlerinde bile görülmemiş bir şekilde günlerce, haftalarca süren sokağa çıkma yasağı sadece Valilik kararı ile yürürlüğe konulmuştur. Makamınızın bir valinin böyle bir yetkisi olup olmadığını mevcut yasalara göre incelemesi gerektiği kanaatindeyim. 

Demokratik tepki doğru tutumdur

Bu konuda Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası sözleşmeler kapsamında Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği başta olmak üzere birçok uluslararası kurumlarda raporlar yayınlanmıştır. AİHM’nin bu konuda aldığı tedbir kararları vardır. Makamınız bu kararı ve raporları incelerse görecektir ki, bu yasaklara karşı demokratik tepki koymak yanlış değil doğru olan tutumdur. Nitekim bu yapılan yanlışlardan dolayı Türkiye’ye yönelik çeşitli yaptırımlar, tazminatlar ve benzeri hukuki süreçler şimdiden AİHM başta olmak üzere birçok uluslararası platformda gündeme gelmeye başlamıştır. 

Silvan’da belirtilen tarihlerde sokağa çıkma yasağının uygulandığı mahallelerden sayısız telefon aldım. Silvan halkı her türlü kısıtlamadan dolayı mağdur edildiğini, can ve mal güvenliğinin kalmadığını, seçilmiş milletvekili olarak bize ilettiler. Bunun gereği olarak Diyarbakır Milletvekili sıfatımla halkımızın yaşadığı bu sıkıntıları ortaya çıkarmak, hukuksuz olduğunu düşündüğüm bu uygulamaları yerinde tespit etmek için Silvan’a gittim, bundan daha doğal bir şey olamaz. 

Nitekim partimizin milletvekili, MYK üyelerinden oluşan heyetle insan hakları kuruluşlarından barolara kadar birçok sivil kuruluşla birlikte Silvan’a gittik. Ayrıca o süre içerisinde Batman Milletvekilimiz Ayşe Acar Başaran, Diyarbakır Milletvekilimiz Nursel Aydoğan ve eski Batman Milletvekilimiz Ayla Akat Ata da telefon ile bize ulaşarak o mahallelerde mahsur kaldıklarını ilettiler. Ateş altında kaldıklarını ve her an ölebileceklerini bildirdiler. Bunun için ben Kamu Güvenlik Müsteşarı ve o dönem İçişleri Bakanlığındaki en üst düzey yetkililerle sayısız telefon görüşmesi yaptım, Silvan Kaymakamı ile birkaç kez yüz yüze görüştüm. 

Suç aranacaksa polis müdahalelerine bakılmalı

Kamuoyunun dikkatini çekmek ve duyarlılık için Silvan’da gerçekleştirilen yürüyüşlere katıldım, bu yürüyüşlerde herhangi bir şiddet olayı yaşanmamıştır. Buna rağmen yürüyüşler esnasında polisin halka yaptığı gazlı, tazyikli sulu müdahaleleri yerinde gördüm ve o müdahalelere ben de maruz kaldım. Suç unsuru aranacaksa, dokunulmazlığı bulunan milletvekillerine yapılan polis müdahalelerinde aranmalıdır. 

Yapılan bu müdahalelerden sonra İçişleri Bakanlığı Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ve Silvan Kaymakamı ile yine birçok görüşme yaparak can kayıplarının yaşanmaması için çaba sarf ettim. Yani hiçbir zaman muhatabım oradaki polis memuru veya amiri olmadı, olamaz da. Ben yükselen gerilimin düşmesi, ülkenin girdiği zor süreçten çıkarak demokratik çözüm ve barış çalışmalarına katkı sunmanın çabası içerisinde oldum. Barış heyetinin bir üyesi olarak bunları yapmasaydım görevimi ihmal etmiş olurdum. 

Nitekim daha önceki yıllarda da Lice ve Cizre başta olmak üzere barış heyetinin bir üyesi olarak bu tür sorunların çözülmesi için çalıştım. Dönemin İçişleri Bakanı ve devlet yetkilileri de o dönemlerde bizim çabalarımızdan memnuniyet duyduklarını defalarca ifade etmişlerdir. Keşke Silvan’da, Sur’da da bu sonucu elde etmiş olabilseydik. Tam tersine bu sorunun çözülmesini istemeyen bir aygıt sürekli devredeydi ve sorunlar yaratıyordu. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra da özellikle sokağa çıkma yasağının uygulandığı bölgelerde görev yapan güvenlik güçlerinin nasıl bir kumpasın içerisinde oldukları ortaya çıktı. Dolayısıyla polis memurlarını veya amirlerini muhatap alma, onlara karşı etkin direnmede bulunmak söz konusu olamaz ve bu husustaki iddialar tamamen yersizdir, suçlamayı kabul etmiyorum, milletvekili olarak benim oradaki eylemim sorumlu olduğum halkı korumaktan ibarettir.

12 Ocak 2017