Ayşe Acar: Evlerin içinde olabiliriz, ama mücadele azmimiz ve kadın kimliğimizle bir aradayız

Kadın Meclisi Sözcümüz ve Batman Milletvekilimiz Ayşe Acar Başaran, partisinin sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran, şunları söyledi:

Bildiğiniz gibi dünyanın tümünde gündem Korona Virüsü. Korana Virüsünün yaşamın bir çok alanına etkisi olduğunu biliyoruz. Ekonomik, toplumsal ve psikolojik etkileri olduğunu biliyoruz. İnsanların psikolojisine etkisi olduğunu biliyoruz. Ama en büyük etkilerinden birinin de kadınlara yönelik olduğunun farkındayız. Bunu için sürekli çağrılar yapıyoruz. Dünya örneklerinden de görüldüğü gibi salgınların, doğal felaketlerin yoğunlaştığı dönemlerde kadına yönelik şiddet artma eğilimi gösteriyor. Özellikle Korona Virüsü gibi salgın dönemlerinde, insanların evde kalma sürelerinin uzadığı, iktidar ve sağlık çevrelerininin ısrarla 'evde kalın' çağrılarını yaptığı bir dönemde, kadınlar için en büyük risk alanı olan evlerde kadına yönelik şiddetin Türkiye ve Kürdistan’da dakika dakika gün gün arttığını net olarak ifade edebiliriz.

Kadınlar bir taraftan virüs tehdidi bir taraftan da erkek şiddeti tehdidi altında

Çin’in Wuhan kentinden ilk veriler gelmeye başladığında kadına yönelik şiddet vakaları yüzde 90 artmıştı. Şimdi yavaş yavaş Türkiye’de de virüsün yaygınlaşması, insanların eve çekilmesiyle beraber kadına yönelik şiddetin tırmandığını görüyoruz. Bir taraftan kadınlar virüs tehdidi altında iken bir taraftan da aslında erkek şiddeti tehdidi altında yaşam mücadelesi vermeye çalışıyorlar. Türkiye’de Korona Virüsün gündem olmasıyla beraber yani 11 Mart tarihinden bu yana 18 kadın hayatını kaybetti. Bu kadınların 12’si güvenli alan denilen iktidarın ve bizlerin sürekli çağrılar yaptığı evlerin içinde hayatlarını kaybettiler. 

Kadına yönelik şiddete karşı önlem alınmalı, kriz masası kurulmalı

Koronadan korunmanın en güvenli biçiminin ev olduğunu, sosyal mesafe olduğunu söylüyoruz. Ancak bir taraftan da kadınların erkek şiddetinden korunması mekanizmalarının geliştirilmesi ve bu konuda önlemler geliştirilmesi için sık sık çağrılar yapıyoruz. Buradan bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. İktidar nasıl ki ilk vakanın tespiti ile beraber kriz koordinasyonu kurup bu konuda mücadele için çalışma başlattıysa hızlıca bu konudaki ciddiyeti görerek, kadına yönelik şiddetin azaltılması buna karşı önlemlerin alınması için de kriz koordinasyonu kurulması gerekiyor. Bütün illerde de bununla eşgüdümlü çalışacak kriz koordinasyonları olmalı. İktidar tek başına bunu yapma eğiliminde ise, 'bunu ben yaparım' görüşünden ziyade, kadın kurumları ve  belediyelerle ortaklaşarak hareket etmek zorunda. Çünkü en nihayetinde bu salgın bittiğinde bir taraftan yaşamını yitirenler gerçeği ile yüz yüze kalacağız ama bir taraftan da erkek şiddeti ile katledilen kadınlar gerçeği gibi çok ciddi bir felaketle karşı karşıya kalacağız. 

Öz savunma mekanizması kurabiliriz

Biz ilk günden itibaren Kadın Meclisi olarak 'evde kalın' çağrılarıyla beraber ev içi şiddetin artması, kadın cinayetlerinin artması ihtimalini göz önünde bulundurarak çalışmalar yapmaya başladık. Kadın kurumları ile en geniş dayanışma ve ortaklaşmalar ile kadınların yalnız olmadığını bütün topluma göstermek için çalışmalar yapıyoruz. Buradan bir kez daha söylemek istiyoruz: Yalnız değilsiniz. Evet iktidar kadına yönelik şiddet meselesini gündeme almadı ama biz kadınlar güçlüyüz. Evlere kapatılmış olsak bile kadın dayanışmasını yürütecek mekanizmalar kurabiliriz. Biz şimdi Kadın Meclisi ve diğer kadın kurumlarıyla  beraber oluşturduğumuz sosyal medya grupları ile oluşturduğumuz kadın dayanışma ağları aracılığıyla kadın cinayetleriyle mücadele etmek için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hiçbir kadın yalnız değildir. Bütün kadınlar dayanışma içinde olmalı, birbirinin gözü kulağı olmalıdır. Yan komşusuna, aynı binadaki kadın arkadaşlarına yönelik şiddete karşı beraber korunma ve öz savunma mekanizmasını hep berbar kurabileceğimizi düşünüyoruz. 

Kadınlara en kısa zamanda fon ayrılmalı, şiddet karşısında durmaları sağlanmalı 

Korona Virüsünün ekonomik bir yansımasının da olduğunu uzmanlar ilk günden beri ifade ediyorlar. Evde kalın çağrılarıyla beraber, kapatılan işyerleri, ara verilen bazı sektörler nedeniyle, zaten en fazla yoksulluk çeken kadınlar, güvencesiz çalışan kadınlar bu süreçte daha da yoksullaştı. İlk işlerinden çıkarılan, ilk ücretsiz izne çıkarılan kadınlar oldu. O açıdan kadınlar maalesef ki ekonomik olarak destekleri olmadığı için kendilerini şiddet alanın dışına çıkarabilecekleri ekonomik olanakları olmadığı için şiddetle yüz yüze kalıp yaşamak zorunda kalıyorlar. Şiddetin sonucunda yaşamlarını yitirme tehlikesi ile karşı karşıyalar. O açıdan en kısa zamanda kadınlara mali destek sunularak şiddet alanlarından çıkmalarının olanakları sağlanmalıdır. İktidar açıkladığı ekonomik paketlerde, sermaye şirketlerini büyütecek  ya da zenginleri daha zengin edecek adımlar atacağına kadınlara en kısa zamanda bir fon ayırarak kadınların bu süreç içinde mali desteklerle ayakta durabilecekleri, şiddet karşısında ayakta durabilecekleri mekanizmaları oluşturmalıdır. 

Peki bizim tüm öneri ve çağrılarımıza rağmen iktidarın adımları ne oldu? HSK geçen hafta bir açıklama yaptı. 6284 Sayılı Kanununun uygulanması aşamasında yükümlülerin Korona Virüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirmeler yapılması şeklinde bir açıklama yaptı. Evet yükümlülerin sağlığı, yaşam hakkı öncelenmeli ama yaşam hakkı öncelenirken kadının yaşam hakkının daha öncelikli olduğu bu konuda, zaten bir taraftan erkek şiddetiyle bir taraftan da virüsün yaydığı salgın ile yüzyüze olduğu gerçeğinden hareketle aslında 6284 Sayılı Kanun bu süreç içinde daha çok işletilmeli. 6284 Sayılı Kanun kadınlar için halen bir koruma mekanizması, ısrarla iktidar tarafından vurgulanmalıdır. Adliyelerin özellikle kapalı olduğu bu süreçte acil işler dışında başka işlerle ilgilenmediğini biliyoruz. 6284 Sayılı Kanun kadına ve çocuğa yönelik suçların acil işler kapsamında değerlendirilmeli ve kadınların ulaşabileceği mekanizmalar daha işler hale getirilmelidir. 

Sığınma evlerine kabul koşulları daha da kolaylaştırılmalı

Biliyoruz ki bu dönem içinde şiddetin artmasıyla beraber sığınma evleri yetmeyecek duruma gelecek. Çünkü dünya örnekleri karşımızda duruyor. En kısa zamanda bir kadınların sığınma evlerine ulaşım olanakları net bir şekilde kadınlara ifade edilmeli.  Kadınların kabul koşullarından biri de darp raporu. Bu çok tehlikeli bir yaklaşım. Kadınlar darp edildikçe sığınma evlerine kabul edilmeyecek. Büyük bir tehdit altında da olsa. Darp raporu almak için de virüsün salgının en yaygın olduğu en büyük risk alanlarından biri olan hastanelere gitmek zorunda kalacaklar. O açıdan bu dönemde darp raporunun getirilmesi daha büyük tehlike teşkil etmektedir. O açıdan sığınma evlerine kabul koşulları daha da kolaylaştırılmalı. Kadınların korunmasız olduğu hissini ortadan kaldıracak adımlar atılmalıdır. 

İktidarın hızlıca kamu spotları ile kadına yüklenen sorumluluğun azaltılması adımları atması gerekiyor

Yine 183 Kadına Şiddet Hattı maalesef şu anda uzmanlar tarafından değil erkekler ve bu işin ehli olmayanlar tarafından açılıyor. Ama biz biliyoruz ki bu dönemde kadınlar en fazla hem hukuki desteğe hem psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyorlar. Birçok kadın kurumu şu anda çalışmalar yapıyor ama iktidar cephesinden de özellikle kadınlara psikolojik destek sağlayacak mekanizmalar mutlaka oluşturulmalıdır. 

Üzerinde durulması gereken bir mesele de kadınlar zaten toplumsal olarak bölüştürülmüş rollerle eve kapandıkları süreç boyunca maalesef hem dışarıda risk alanında çalışmak zorunda kalıyorlar. Bunların en önemlisi sağlık emekçileri ve fabrikada çalışan kadınlar. Bir de eve gelip iş yükünün tamamını da üstlenmek zorunda kalıyorlar. Sanki temizlik, çocuk bakmak, yemek yapmak sadece kadınların işiymiş gibi bir bakış açısı toplum içinde örgütlendirilmekte, erkek egemen bakış açısı bu dönem olduğundan daha üst seviyeye çıkarılmaktadır.  Bu dönem toplumun da daha duyarlı olması, ev işinin sadece kadınlara ait olmadığını aslında yaşamın en önemli şeyinin dayanışmayla, ortaklaşmayla olduğunun bilinciyle kadınlara destek olunmalıdır. Ama bu konuda iktidarın da hızlıca kamu spotları ile kadınlara verilecek destekle ev içi emeğin paylaştırılması, kadına yüklenen sorumluluğun azaltılması için hızlıca adım atması gerekiyor. Bu konuda hızlı adımlar atılmalıdır.

İktidar “erkek şiddetinden ölseniz bile sizin başvuracağınız bir mekanizmaya izin vermeyeceğiz” diyor

Kadınlar problem yaşarken, kadınlar bu salgından en fazla etkilenen kesimken maalesef iktidar bu süreci de fırsata çevirerek bu konuda çalışmalar yapan 8 belediyemize kayyım atadı. Bu süreci fırsat bilerek bu kayyımların yaptığı ilk faaliyet kadın kurumunun başına erkek müdür atamak oldu. Yani bir kadın kurumunun bu kadar elzem olduğu, kadınlar için bu kadar hayati olduğu bir süreçte bir erkeğin kadın kurumunun başına getirilmesi aslında kadınlara “evin içerisinde erkek şiddetinden ölseniz bile sizin başvuracağınız bir mekanizmaya izin vermeyeceğiz” algısıdır. 

Kadın dayanışmasından vazgeçmeyeceğiz

Biz kadınlar olarak, HDP Kadın Meclisi olarak olarak bu yaklaşımın her zaman karşısındayız. Kurumun başına bir erkek getirilmiş olabilir. Ama biz dört duvar arasında çalışan bir parti hiçbir zaman olmadık. Kadın dayanışmasından, kadınlara destek olma iradesinden bir geri adım atmayacağımızı bir kez daha ifade ediyoruz. İktidarın kadın düşmanı siyasetini daha önceki kayyımlardan da hatırlıyoruz.  Bu dönemde aslında iktidardan kadın perspektifi taşıyan, kadın özgürlük mücadelesi yürüten kurumlarımıza ve belediyelerimize bu saldırının geleceğini zaten biliyorduk. Ama biz bunun karşısında ortak bir mücadele ile durmaya devam edeceğiz. 

Toplumun gündemindeki infaz yasası ile iktidarın gündemindeki arasında büyük bir açı farkı var

Yine bütün toplum Korona ile uğraşırken şu anda en büyük risk alanları olan cezaevleriyle ilgili kısa zamanda boşaltma kararı beklerken, iktidarın gündeminde şu anda infaz kanunu var. Toplumun gündeminde olan infaz kanunu ile iktidarın gündeminde olan infaz kanunu arasında büyük bir açı farkı var. Kadınların beklentisi, toplumun beklentisi aslında cezaevlerinde bir felaket yaşanmadan cezaevi kapılarının açılmasıdır. 

İktidar cezaevlerinde fiili idam cezası uygulama peşinde

Bakın, en son birkaç gün önce Mazıdağı Belediye Eşbaşkanımız, Nalan arkadaşımız hastaneye götürüldükten sonra kendisine Korona teşhisi kondu. Bu kadın arkadaşımız biz gündeme getirene kadar cezaevinde tutuldu, ağır astım hastası ve riskli olmasına, yaşamsal tehlike taşımasına rağmen tahliye edilmedi. Düşman ve intikamcı bir mantıkla fiili olarak idam cezası uygulama mantığıyla arkadaşımız cezaevinde tutuldu. Sadece o değil kaldığı Tarsus Cezaevinde ve daha sonrasında kaldığı Mardin Cezaevinde bu hastalığı bulaştırma riskine rağmen herhangi bir önlem alınmadı. 

Bugün Türkiye cezaevlerinde yüzlerce çocuklu kadın bulunmasına rağmen, risk grubu içerisinde yer alanlar olmasına rağmen, 65 yaş üstü hasta kadın tutsak olmasına rağmen iktidar intikamcı bir mantıkla fiili olarak idam cezasını uygulayacak bir biçimde bunlarla ilgili tek bir adım atmadı. Kendi gündeminde olan suçlarla ilgili şu anda çalışma yürütmüş ve karşımıza maalesef korkunç bir infaz yasasıyla gelmiştir.

Üç gün sonra cezaevinden çıkacak olası bir salgın vakasında iktidar ben “sorumlu değildim” diyemez

Bütün kadınlar olarak öncelikle yaşam hakkını savunduğumuzu, cezaevlerinde bir gün daha kalmanın riski büyüttüğünü, riskin hergün geçen daha da yüksek seviyeye geldiğini hatırlatarak en kısa zamanda bu konuda adım atılmasını bekliyoruz. Biliyoruz ki cezaevlerinde kalan insanların çoğunun hem bağışıklık sistemleri zayıflamış hem de onlara hiçbir şekilde temizlik malzemesi verilmiyor ve korunaklı durumda değiller. Ve o insanlar iktidarın sorumluluğu altındadırlar. 

Üç gün sonra cezaevinden çıkacak olası bir salgın vakasının karşısında iktidar ben “sorumlu değildim” diyemez. Nasıl ki önlem almaktan sorumluysa tüm tutsakların yaşam haklarından da sorumludur. En kısa zamanda adım atmak zorundadır. Sorumluluğu yokmuş gibi aldığı önlemleri yeterli gören bir bakış açısıyla bu süreci yürütemeyecektir. Tüm duyarlı kamuoyu da bu konuda destek sunmalıdır. İktidar kendi ajandasında uyuşturucu tacirlerine, kadınlara yönelik suç işleyenlere infaz indirimi getirirken aslında yaşam hakkı eksenli olarak cezaevlerini boşaltmak için herhangi bir adım atmamaktadır.

Türkiye’nin gündemi Korona Virüs ama virüsten kadının etkilenme biçimiyle ilgili bir gündemi yok

Dediğimiz gibi Türkiye’nin gündemi Korona Virüs ama Korona Virüsten kadının etkilenme biçimi ile ilgili bir gündemi yok. Bugüne kadar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığından kadınlarla ilgili şu önlemi aldık, kadınlar hem dışarıda emek sömürüsü ile karşı karşıya, bir taraftan da evin içerisinde en fazla iş yükünü yüklenenlerdir, aslında büyük bir risk grubu içerisindedirler deyip, böyle bir adım atılmadı. 

Katledilen kadınlardan, 'evde kal' çağrısı yapıp güvenli ortam yaratmayan iktidar sorumludur

Kadınlar şu an evlerinde en korunaksız yerde bir taraftan Korana ile mücadele ederken bir taraftan erkek şiddeti ile mücadele ediyorlar. İktidar şu adımı atacağız gibi bir yaklaşıma sahip değildir. Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz: Evin içinde katledilen kadınlardan da iktidar sorumludur. Sadece bu cinayeti işleyen, kadınları katleden fail değildir. Evde kalın çağrısı yapıp kadınlara güvenli ortam yaratmayan iktidar ve Aile, Sosyal Politikalar Bakanlığı bu cinayetlerden sorumludur. Kendini bu sorumluluğun dışında tutamaz. 

Yine ekonomik problemler yaşadıkları için merdiven altı işletmelerde çalışmak zorunda kalan kadınların yaşamlarındaki tehlikelerden de iktidar sorumludur. Tıpkı cezaevlerinde ortaya çıkacak bir sonuç gibi. İktidar bu konuda derhal kriz koordinasyonu kurmalı, adım atmalıdır. 

Dayanışmayı sosyal mesafe içinde uygulayabiliriz

Bütün kadın örgütlerine, tüm kadınlara, hangi meslekte çalışıyorsak çalışalım, kadın kimliğimizle dayanışmayı büyütelim. Biz hiçbir zaman yalnız değildik. Evlerin içinde olabiliriz, fiziki olarak yalnız olabiliriz ama duygumuzla ama mücadele azmimizle kadın kimliğimizle bir aradayız. Dayanışmayı farklı biçimlerde örgütleyebiliriz. Dayanışmayı sosyal mesafe içinde uygulayabiliriz. Hepimiz komşumuzla, üst katımızda oturan kadın arkadaşımızla dayanışarak, bu süreci daha güçlü biçimde, evde kaldığımız sürede kendimizi yaşamımızı örgütleyerek dışarı çıktığımızda da örgütlülüğümüzü artırarak bu süreci atlatabiliriz.

Yalnız değilsiniz, onlarca kadın derneği yanınızda duruyor

Yalnız değilsiniz, bugün iktidar önlem almıyor olabilir. İstanbul’da Mor Çatı gibi Diyarbakır’da Rosa Kadın Derneği gibi onlarca kadın derneği yanınızda duruyor, sizinle dayanışma için mücadeleyi büyütüyorlar. Yalnız değilsiniz; hem kadın derneklerine hem bizlere ulaşarak bu önümüzdeki iki saldırıya karşı ortak mücadele geliştirebiliriz. En kısa zamanda hem erkek egemen zihniyete hem Korona Virüs salgınına karşı daha güçlü mücadele yürüteceğiz, sokaklarda meydanlarda tekrar el ele olacağız. 

2 Nisan 2020