Ayşe Acar Başaran: Militarist ittifaklara karşı ortak mücadele platformları örgütleyeceğiz

Kadın Meclisimiz Sözcümüz Ayşe Acar Başaran'ın JinNews'e verdiği röportaj:

Yeni dönemde HDP Kadın Meclisi Sözcüsü seçilen Ayşe Acar Başaran, mücadele eden kadınların her dönem hedef olduklarını belirterek, “Libya’dan Tunus’a, Kürdistan’dan Türkiye’ye, Latin Amerika’dan dünyanın başka ülkelerine kadar bütün kadınlar var olan bu saldırılara karşı ortak, enternasyonal bir mücadelenin farkındalar. Militarist ittifakların ön planda olduğu dönemde kadınların daha fazla önde olacağı ve ortak mücadele edeceği platformlar ve çalışmalar üzerine bu dönemde de devam edeceğiz” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 23 Şubat’ta 4’üncü Büyük Olağan Kongresi'nin ardından ilk toplantısını gerçekleştiren Kadın Meclisi, yeni dönemde sözcülüğe Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran’ı seçti. Ayşe ile HDP Kadın Meclisi’nin yeni dönem yol haritasını, kadın mücadelesini ve yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü konuştuk.
 
‘Dönemsel olarak kadın mücadelesi yürüten bir parti olmadık’

Önceki dönem sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir’e teşekkür eden Ayşe, partilerinin kadın gündemini her zaman ana gündem olarak belirlediğini kaydetti. Dönemsel olarak kadın mücadelesi yürüten ya da ortaya çıkan problemlere göre kadın mücadelesinde örgütlenen bir parti olmadıklarını vurgulayan Ayşe, “Partimiz en başından beri kendini bir kadın partisi olarak tarifleyen, kadın bakış acısıyla bakan, değiştirici dönüştürücü gücüyle, kadının toplumdaki varlığı ile bütün mekanizmalarımızda eşit temsiliyeti yakalama çabası içerisinde olan, ayrımcı yaklaşımlara, kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddete, karşı mücadele yürüten bir partidir” dedi. 

‘Hevrîn Xelef gibi kadınlar dünyanın her yerinde hedef halinde’

Türkiye’de,  bölgede ve dünyada örgütlenen erkek egemen, militarist ve kadın düşmanı siyasete karşı yeni dönemde kadın mücadelesini örgütleyerek erkek siyasetine karşı mücadele edeceklerini dile getiren Ayşe, “Türkiye ve Kürdistan’da değil dünyanın birçok yerinde örnekleri ile karşılaşıyoruz. Bir ülkede kürtaj yasağı ile ilgili kanun çıkartılmaya çalışılırken, Türkiye’de de İstanbul Sözleşmesi’ni tartıştırma gibi bir duruma geliniyor. Ortaçağda ‘cadılar’ katledilirken, bugün de mücadele eden kadınlar, Hevrîn Xelef gibi kadınlar dünyanın her yerinde hedef halinde. Dünyada erkek egemen, militarist ve kadın düşmanı siyaset yükselirken Kürdistan’da ve Türkiye’de kadın mücadelesi esaslı görevlerimizden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu bakış acısıyla önümüzdeki süreçlerde mücadele etmeye devam edeceğiz” diye belirtti.

‘Bazı kadınlar zılgıtlarla bazı kadınlar dansla’

Kadınların örgütlenmesine karşı,  kadınları muhafazakârlaştıran, evdeki rolleri ile tanımlayan ve toplumda sürekli ikinci konumda olması için kadınlarla savaşan bir iktidar gerçekliği ile karşılaştıklarına dikkat çeken Ayşe, şöyle devam etti: “Bir taraftan da buna karşı dünyanın dört bir yanında mücadele eden kadınlar var. Bazı kadınlar bu mücadeleyi zılgıtları ile bazı kadınlar dansla ifade ediyor. Bunların yanı sıra bazı kadınlar da IŞİD barbarlığına karşı mücadele ediyor. Aslında dünyanın birçok yerinde kadınlar farklı şekillerde alanlarda bu saldırılara karşı mücadeleye devam ediyor. Kadınların geri adım atmadığı tam tersine en yüksek perdeden mücadele ettiği bir dönemdeyiz. Bunu bir taraftan etki ve tepki meselesi olarak da düşünebiliriz. Saldırı var bir taraftan ve artık karşılarında sindirilmek istenen kadınlar yok. Kürdistan’da kadınların büyük bedeller vererek elde ettikleri kazanımlar gasp edilmeye çalışılıyor. Türkiye’de imzalandığı için adına İstanbul Sözleşmesi denilen, cinsiyet eşitsizliğini gidermek için imzalanan bir sözleşme iktidar tarafından tartışma konusu oluyor. Kadınlar bunun karşısında büyük bir direniş gösteriyor.”

‘Kadınlar ortak, enternasyonal bir mücadelenin farkında’

Kadınların direnişleri sayesinde iktidarın birçok kez geri adım attığını söyleyen Ayşe, kadınların kazanımları çok kolay elde etmedikleri gibi çok kolay bırakmayacaklarını da vurguladı. Bu hakların hiçbirini erkeklerin ya da egemenlerin lütuf etmediğini ifade eden Ayşe, “Kadınlar seçme seçilme hakkını kazanmaktan tutun toplum içerisinde eşit vatandaşlığa ve bazı alanlarda çalışma hakkını elde etmek için çok büyük bedeller ödedi. Yakın tarihte ses yükselten kadınların cezaevlerinde tutulduğu, mücadele eden kadınların katledildiği dönemlerden geçtik. Kazanımlar kolay olmadığı gibi kolay da vazgeçilmez. Bununla beraber dünyadaki bütün kadınlar saldırganların isimlerinin değişebileceğinin ama saldırıların aynı olduğunun farkındalar. Libya’dan Tunus’a, Kürdistan’dan Türkiye’ye, Latin Amerika’dan dünyanın başka ülkelerine kadar bütün kadınlar var olan bu saldırılara karşı ortak, enternasyonal bir mücadelenin farkındalar” ifadelerini kullandı. 

‘Diplomatik alanlarda kadınlarla bir araya gelmeye devam edeceğiz’

Kadınların mücadelesinin bütün dünyaya açıldığını ve bunun Şili'de kadınların başlattığı ‘Las Tesis’ danslı eyleminde açığa çıktığını vurgulayan Ayşe, “Bir dans bir ülkeden çıkıp dünyadaki bütün kadınların aynı dansla aynı tepkiyi verebilecekleri bir süreci beraberinde getirdi. Enternasyonalist kadın mücadelesini yürütebilmek ve bunun bir parçası olabilmek için hem diplomatik alanlarda hem de kadınlar ile bir araya gelerek çalışmasını yürüteceğiz. Kadın örgütlülüğü ve ittifakını Kürdistan ve Türkiye’deki kadınlarla, dünyanın dört yanındaki kadınlarla nasıl yürüteceğimize dair çalışmalarımız devam edecek” dedi.

‘Kadınların mücadelesi her daim karşıtlara geri adım attıracak’

“Biz inanıyoruz ki, kadınların ortak mücadelesi her daim karşıtların geri adım atmasına neden olacak” diyen Ayşe, Türkiye’de bu duruma defalarca şahit olduklarını söyledi. 2016’da “cinsel istismara evlilik affı” tasarısını kadınların geri çektirdiğini hatırlatan Ayşe, “Militarist ittifakların ön planda olduğu dönemde kadınların daha fazla önde olacağı ve ortak mücadele edeceği platformlar ve çalışmalar üzerine bu dönemde de devam edeceğiz” diye ekledi. 

‘Dünya şu an belirli bir düşünce içinde kendini var ediyor’

HDP’nin büyük olağan kongresini gerçekleştirmeden önce, kadınlarla iki gün boyunca bir araya geldiklerini ve başta tecrit, kadın yoksulluğu,  savaş siyaseti ve ekolojik tahribat olmak üzere birçok gündemin tartışıldığını söyleyen Ayşe, “Türkiye’nin mevcut atmosferinde bu alanların birbirleriyle bağlantılı olduğu bir çalışma yürütmemiz gerektiği çok açık. Dünya şu anda belli bir düşünce üzerine kendini var ediyor.  Belirli emperyalist güçler, sermayeyi kendi taraflarında tutarak toplumun belirli taraflarını görmezden geliyor. Bir yerde yoksulluk varsa bu yoksulluktan en fazla etkilenen kadınlar oluyor. Bu son dönemde de Türkiye’deki duruma baktığımız zaman işsizliğin nedeni bile kadınlar olarak görülüyor. En başta işten çıkarılan kadınlar, halen ‘eşit işe eşit ücret’ mücadelesi veren kadınlar ve yine toplumsal yükün ağırlığında ezilen kadınlar oluyor” diye belirtti.

‘Kadını merkeze koyarak yoksulluğa yoğunlaşacağız’

Tüm bu politikaların yanı sıra bütçenin büyük çoğunluğunun savaş politikasına yatırıldığını ve bu nedenle halkların her geçen gün daha da yoksullaştığını belirten Ayşe, “Artık doların yükselişini takip edemiyoruz. Enflasyona yapılan oynamalarla gerçek durumu tespit edemeyecek durumdayız. Sürekli rakamlarla oynanıyor. Biz biliyoruz ki kadınlar saatlerce çalışmasına rağmen emek sömürüsünü en fazla yaşayan kesim. Bu yüzden tüm bu gerçeklik içerisinde kadınlar açısından emeklerin sömürülmediği, eşit işe eşit ücretin dağıtıldığı, kadınları yoksulluktan kurtarabilecek formüller nasıl geliştirebiliriz, kadınları önünü açabiliriz, nasıl daha komünal ve kolektif bir yaşam örebiliriz diye tartışmalarımıza devam edeceğiz. Kapitalizmin yarattığı birilerinin daha zengin olması birilerinin de sürekli yoksullaşması siyaseti karşısında nasıl bir siyaset yürütebiliriz meselesinde, merkezine kadını koyarak önümüzdeki süreçte daha fazla yoğunlaşacağız” diye konuştu.

‘Tecrit öncelikli ve en esaslı meselemiz’

Partilerinin ve Kadın Meclisi’nin en esaslı ve öncelikli konularından birisinin PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit olduğuna dikkat çeken Ayşe, tecrit siyasetine karşı şunları söyledi: “Çünkü biz biliyoruz ki tecrit aslında Türkiye’de savaşın nedeni haline geldi, sonucu değil. Tecridin ortadan kalkması ile Türkiye’de bambaşka bir atmosferin oluşacağını biliyoruz. Bunu tecrübelerimizle birçok dönemde hep beraber gördük. 2012 ve 2015 arası diyalog sürecinde Türkiye toplumunun üzerindeki refah seviyesini, kadınlar üzerinde geliştirilen siyasetin değişme biçimini ve Türkiye’nin demokratikleşme eğilimini hep beraber yaşadık. Ama 2015 Nisan ayından bu yan ağırlaştırılmış tecrit ile beraber savaş siyasetinin yükselmesi ile milliyetçiliğin yükseldiği yine muhafazakarlığın örgütlenerek yaşam biçimi haline gelmesi ile tecritten de en fazla etkilenen kesimin kadınlar olduğunun farkındayız. Eğer bir savaş varsa savaştan en fazla etkilenen yine kadınlar oluyor.”

‘Halkların barış ve umudu üzerindeki tecridi kıracağız’

Tüm bunlarla birlikte son günlerde sınırlarda yaşanan mülteci sorununa da değinen Ayşe, tecridin ve savaş politikalarının kadınlar üzerindeki etkisinin çok büyük olduğunu dile getirdi. “Türkiye’de bir yönetim biçimi haline gelen tecrit en fazla kadınları etkiliyor” diyen Ayşe, “Halkların barış ve umudu üzerindeki tecridi kırmak mücadele gerekçemizdir” ifadelerini kullandı. 

‘Rant ve talan siyasetine karşı mücadelemiz devam edecek’

Kapitalist ideolojinin en fazla saldırdığı alanlardan biri olan doğa için de mücadeleye devam edeceklerini aktaran Ayşe, emek sömürüsü, doğanın talanı, tecrit ve savaş politikalarının aynı yerden üretilen mekanizmalar olduğunu ve hiçbirinin birbirinden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğini vurguladı. “Bugün Hasankeyf’te bir baraj için binlerce yıllık bir tarih ve miras sular altında bırakılırken bir taraftan da aynı rant ve talan siyaseti bir biçimiyle Kaz Dağları’nda madenlerin çıkarılması için yapılıyor” diyen Ayşe, iktidarın rant için doğayı katleden ve talan eden siyasetinin karşısında Kadın Meclisi olarak mücadeleyi sürdüreceklerini vurguladı. 

Ayşe, “İnanıyoruz ki önümüzdeki dönem daha güçlü çıkışlarla bize giydirilmek istenen deli gömleklerinden kurtulup daha özgür, eşit haklara sahip olduğumuz bir gelecek yaratmak için daha fazla örgütleneceğiz” dedi.

‘8 Mart’ı güçlü karşılayacağız’

Kadın Meclisi olarak 8 Mart ile ilgili her dönem eylem ve etkinlik gerçekleştirdiklerini anımsatan Ayşe, kentlerde kadın platformları ve özgün olarak yapacakları eylem ve etkinliklerle 8 Mart’ı güçlü karşılayacaklarını belirtti. Uzun süredir 8 Mart çalışmalarının başladığına dikkat çeken Ayşe, “Biz sadece 8 Mart günü değil, haftanın tümünü değerlendiren ve eylem ve etkinlik haftasına dönüştüren bir örgütlenme biçimi ile bugüne hazırlanıyoruz” diye konuştu.

‘Bizi belirli kalıplara sokamayacaklarını bir kez daha ifade edeceğiz’

Başta Diyarbakır, Van, İstanbul olmak üzere birçok ilde mitinglerle 8 Mart’ı karşılayacaklarının altını çizen Ayşe, son olarak şöyle dedi: “Mart ayı yoğun bir ay bizim açımızdan. OHAL’den sonra insanlar demokratik tepkilerini koymak için bir araya gelemezken, büyük bir baskı ve sindirme siyaseti yürütülürken ve daha OHAL süreci devam ederken kadınlar 8 Mart’ta sokaklardaydı. Sokakların kapılarını açık tutan, alanları, meydanları tutan ‘alanlar bizimdir biz burada olmaya devam edeceğiz’ diyen hep kadınlar oldu. Bu dönemde alanların, meydanların kadınların olduğu, bizi belirledikleri kalıpların içine alamayacaklarını bir kez daha ifade edeceğiz. O gün bütün kimliklerimizi çıkartıp sadece kadın kimliğimizle orada olacağız. Kadın kimliğimizden dolayı saldırı altındayız ve yine bu kimlikten dolayı eşitsizliklere maruz kalıyoruz. Kadın olduğumuz için ayrımcılığı ve cins kırımını yaşıyoruz. Bu yüzden 8 Mart’ta tüm kadınların yaşamına, geleceğine, bedenine ve kimliğine sahip çıkmak için alanda olacağına inanıyoruz. Hep beraber var olduğumuzu bizi geri tutamayacaklarını, mücadelemizin hep ileriye gideceğini bir kez daha haykıracağız.” 

4 Mart 2020