Ayşe Acar Başaran: İnfaz yasasıyla kadınları öldürenler dışarıda, kadınlar içeride kalacak!

Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Başaran şunları söyledi:

2019 sonundan beri aslında dünyanın tümü bir salgın kriziyle yüzyüze ve bütün gündemi salgın krizi. Türkiye'de 2020'nin Mart ayından itibaren ilk vakanın ortaya çıkmasıyla maalesef geç de olsa gündemimize girdi. Korona Virüsün ortaya çıkmasıyla birlikte iktidar cephesinden bir takım önlemler alındığı ifade edildi. Maalesef bu önlemler toplum gerçekliğini yok sayan sadece bir kesimi önceleyen önlemlerdir. Özellikle kadınlar açısından büyük bir risk oluşturabilecek bir telkinden başka herhangi bir biçimde toplumun ihtiyaçlarını giderecek tedbirlerin alınmadığını görüyoruz. İktidar sürekli evlerde kalın çağrıları yaptı.

Kadına şiddet %90 arttı!

Çin’de salgının ortaya çıkmasıyla beraber insanların evlerde kalma zorunluluğu ortaya çıktıktan sonra kadına yönelik şiddet vakalarının yüzde 90 arttığını görüyoruz. Yine dünyada yapılan araştırmalarda kadına yönelik şiddet vakalarının bu süreç içerisinde çok yükseldiği konusunda bir veriyle karşı karşıyayız. Ancak şu ana kadar Türkiye'de bu konuyla ilgili bir tedbir olmadığını görüyoruz. 

Bununla beraber evde kalın çağrılarıyla toplumun en yoksul olan kesimi kadın yoksulluğunun arttığını görüyoruz. Çünkü kadınlar olağan koşullarda bile güvencesiz bir biçimde çalışıyordu ve bu süreçte birçok kadın ücretsiz izne ayrılmak zorunda kaldı ya da işlerinden çıkarıldı. Dolayısıyla bu da kadınların ekonomik olarak kendilerine yetmeyecek durumda olmaları söz konusu olduğundan ev içi şiddet söz konusu olunca buna katlanmak zorunda kalmalarını getiriyor. Maalesef dünyanın birçok yerinde de bu ekonomik sorunlardan kadınların çokça şiddete maruz kaldığını görüyoruz.

Şiddet gören kadınlar sığınma evlerine neden kabul edilmiyor?

Bu süreç içinde Türkiye’de kadınlarla ilgili nasıl bir önlem alınmış ya da kadınların şiddete uğradığı durumda başvurabilecekleri mekanizmaların nasıl işlediği konusunda arkadaşlarımız mini bir araştırma yapmış. Sayın Filiz Kerestecioğlu vekilimiz. Birçok kurumla görüşmeler yapmışlar. 183 şiddet hattından Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi ŞÖNİM’lere kadar birçok kurumla görüşmeler yapmışlar. Bu görüşmelerin sonucunda sığınaklara mevcut durumda yalnızca çok yüksek can güvenliği riski olan kadınların alındığı ortaya çıkmış. Bu kriterler de maalesef şeffaf olmadığı için kadınlar sığınma evlerine giderken hangi koşullarda gidebileceklerini bilmedikleri için sığınma evleri konusunda büyük bir problem yaşandığını görüyoruz.

Yine şiddet hatlarına başvurduklarında yetkililerin aslında bu konuda tecrübeli insanlardan oluşmadığı görüldüğünden de kadınlar bu hatlara başvurma konusunda da büyük problem yaşıyorlar. Yine sığınma evlerine gitmek için darp raporu ve korona testi istendiği için bunlar polis aracılığı ile yapılıyor. Kadınlar bu yollara başvurma konusunda tedirginlik yaşıyor. 

Yani iktidarın her zaman olduğu gibi bütçe ve siyasetini belirlemede olduğu gibi yine kadın körlüğüyle, kadınların yaşadığı problemleri göz önünde bulundurmayan bir yaklaşımla bu krizi organize etmeye çalıştığını görüyoruz. O açıdan iktidara birkaç konuda seslenmek istiyoruz;

Birincisi kadınların ev içi şiddete uğrayacağı göz önünde bulundurularak daha etkili mekanizmalar kurulmasının ve varolan mekanizmaların etkinleştirerek kadınların başvuru yapmasının önünün açılması gerekiyor.

İktidar kadınlara ekonomik destek sağlamalıdır

İkincisi kadınların yaşamış oldukları ekonomik problemlerin yükseldiğini göz önünde bulundurarak kadınlara ekonomik olarak destek araçlarını bir şekilde oluşturmaları gerekiyor. Yine kadınlar evde kaldıkları dönem boyunca maalesef bir taraftan dışarıda çalışıp bir taraftan da evdeki tüm sorumluluğu almak zorunda kalıyorlar. Bu açıdan da aslında iktidarın kamu spotlarıyla  ya da bir şekilde bilinçlendirme çalışmasıyla ev içerisinde erkeklerin de sorumluluk alabileceği bir ortam yaratması gerektiğini düşünüyoruz. Biz bu konuda çalışmalarımıza devam ediyoruz. Belediyelerimiz üzerinden bu konuda çalışmalarımıza devam ediyorduk. 

İktidar salgını lütufa çevirip belediyelerimizi gasp etti

Birçok belediyemiz özellikle kadın merkezlerimiz de bu kriz ortamında, bu salgın ortamında kadınların karşılaşabilecekleri şiddet, kadınların karşılaşabilecekleri istismar, tecavüz olayları ile ilgili olarak çalışmalar yürüteceklerdi ancak bildiğiniz gibi iktidar bu süreçte her zaman olduğu gibi yine bu krizi de bu salgını da Allah'ın lütfu olarak görüp 2 gün önce belediyelerimize kayyım atadı. Batman Belediyemizin de aralarında olduğu 8 belediyemiz bu Allah'ın lütfu yaklaşımıyla Kürt düşmanlığı esasıyla gasp edildi, işgal edildi. Biz bu yaklaşımı kabul etmediğimizi her alanda ifade ettik. Buna karşı mücadele edeceğimizi başta kadınlar olmak üzere buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki aslında kayyımlar kadına karşı, kadın belediyeciliğine ve eşbaşkanlık sistemimize bir saldırıdır. Daha önceki uygulamalardan da hepimizin şahit olduğu ve daha önceki uygulamalardan da tecrübe ettiğimiz gibi kayyımların ilk yaptığı icraatlar kadın kurumlarını kapatmak, kadın çalışmalarını askıya almaktır. Böyle bir kriz durumunda, bütün insanlığın şu anda gelecek mücadelesi ettiği ama en fazla kadınların büyük bir risk altında olduğu böylesi bir süreçte kayyım atamak aslında kadınlara yönelik şiddetin daha da artmasının önünü açmak, kadınların mekanizmalara ulaşmasının önüne engel olmak demektir. Biz bu yaklaşımı kadınlar olarak kabul etmediğimizi bir kez defa ifade ediyoruz.

Bu kayyım siyasetine, Kürt düşmanlığı siyasetine kadınlar olarak her alanda mücadele etmeye devam edeceğiz. 

Mülteci kadınlar hem emek sömürüsüyle hem de Korona riskiyle daha fazla yüz yüze kalıyor

Çoğu merdiven altı işletmelerde çalışan mülteci kadınlar bu süreçte hem emek sömürüsüne hem bir taraftan da bu hastalık durumunun riskiyle daha fazla yüz yüze kalacaklardır.

Bir diğer konuda değerli arkadaşlar; biliyorsunuz ki bu özellikle salgından önce gündemimizde olan bir mülteci meselesi, sığınmacılar meselesi vardı. Birçok sığınmacı ve mülteci Edirne sınırına yürümüşlerdi ancak salgının ortaya çıkmasıyla beraber mülteciler belli yerlerde tutulmaya başlandılar. Zaten bildiğimiz gibi özellikle mülteci kadınlar savaş ortamından en fazla etkilenen, savaşın en esaslı mağdurlarından olan kesimlerdi. Bu salgının ortaya çıkmasıyla beraber de özellikle mülteci kadınlar açısından büyük bir risk alanının ortaya çıktığını buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Çünkü şu anda oluşturulan yerlerde, sığınma yerlerinde, mülteci kamplarında ya da işte Edirne sınırına yürüyen mültecilerin tutulduğu yerlerde mülteciler çok kalabalık bir biçimde bir arada yaşamak zorunda kalıyorlar. Zaten çoğu merdiven altı işletmelerde çalışan mülteci kadınlar bu süreçte hem emek sömürüsüne hem bir taraftan da bu hastalık durumunun riskiyle daha fazla yüz yüze kalacaklardır. İktidarın sürekli bir biçimde uluslararası alanda bir koz olarak kullandığı kadınları ve bir koz olarak kullandığı mülteciler açısından da derhal bir adım atmaya çağırıyoruz.

Kadınları öldürenler dışarıda, kadınlar içeride kalacak!

Son bir mesele de bildiğiniz gibi arkadaşlar bu salgının ortaya çıkması ile beraber büyük risk alanı olan yerlerden biri de cezaevleridir. Şu anda dünyanın birçok yerinde salgının ortaya çıkması ile beraber cezaevleri birinci derece risk alanı olarak kabul edilip boşaltıldı. Bunlardan bir tanesi İran’dı; totaliter bir rejim olarak kabul edilen İran'da bile aralarında siyasi tutsaklar da olmak üzere binlerce mahpus ve tutsak serbest bırakıldı.

Ama maalesef Türkiye'de son günlerde özellikle infaz tartışması yapılırken yine ayrımcı bir bakış açısıyla kadına yönelik şiddet uygulayan, kadın cinayetlerini işleyen failler, tecavüz failleri, taciz failleriyle ilgili bir düzenleme yapılırken bunların serbest bırakılması, infaz indiriminden yararlanması tartışılırken maalesef aslında düşüncelerini ifade ettikleri için, kadın mücadelesi yürüttükleri için bu toplumun öncüsü oldukları için cezaevinde olan binlerce kadın bugünlerde tartışılmayan bir mesele haline geliyor. Figen Yüksekdağ’dan Sebahat Tuncel’e, Gültan Kışanak’tan Sara Kayalara bütün arkadaşlarımızın da derhal serbest bırakılması gerekiyor.

İktidarın en kısa zamanda herhangi bir risk ortaya çıkmadan; başta hasta tutsaklar, 65 yaş üstü risk grupları ve yine çocuklarıyla beraber cezaevlerindeki kadınlar olmak üzere büyük bir felaketle karşı karşıya kalınmadan bütün cezaevlerinin kapılarını derhal açması gerektiğini buradan bir kez daha ifade ediyoruz. 

Değerli arkadaşlar; bizler önümüzdeki günlerde de bir taraftan kayyım siyasetine karşı bir taraftan bu salgının da yaratabileceği kadına yönelik şiddet vakalarına, bu salgın vesilesi ile toplum içerisinde yükseltilmek istenen erkek egemen zihniyete karşı mücadele etmeye, bu konuda çalışmalar yapmaya devam edeceğiz.

25 Mart 2020