Ayşe Acar Başaran: İktidar her gün her an suç işlemektedir

Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, açlık grevlerine ilişkin HDP Diyarbakır İl Binasında basın toplantısı düzenledi. Başaran şunları söyledi:

Açlık grevleri Türkiye’nin en yakıcı gündemi olarak karşımızda duruyor

Uzun bir süredir ikili bir süreç yürütüyorduk. Bugün bir taraftan seçim gündemi Türkiye’nin dört bir tarafında konuşulurken, seçimden önce 8 Kasım’da DTK Eş Başkanı ve Hakkari milletvekili Sayın Leyla Güven’in başlattığı, 1 Mart’a kadar 335; 1 Mart’tan sonra binlerce tutsağın dahil olduğu açlık grevleri devam ediyor. Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında Strazburg’dan Galler’e Maxmur’dan Kanada’ya kadar yayılan açlık grevi gündemi Türkiye’nin en yakıcı gündemi olarak karşımızda duruyor.

Açlık grevlerini gündemimize almamız gerekmektedir

Bugün hangi televizyon programını açsanız, hangi gazete sayfasını karıştırırsanız Türkiye’nin birinci gündemi seçim iken, en esaslı gündem olan açlık grevleri maalesef geri planda kalmıştır. Ama artık bir seçim de atlatıldıktan sonra Türkiye halkları tavrını demokrasiden, barıştan ve nefret söylemi karşısında yer almaktan yana bulmuşken açlık grevlerini gündemimize almamız gerekmektedir.

Talep Türkiye’nin kendi Anayasasına dönmesi talebidir

Binlerce tutsak tek bir talep ile Sayın Öcalan üzerinde yürütülen mutlak tecridin kaldırılması amacıyla günlerdir ve hatta aylardır açlık grevinde. Bu meşru talep günlerdir, aylardır görmezden geliniyor, yok sayılıyor. Bu talep çok zor bir talep değil. Bu talep Türkiye’nin kendi kanunlarına kendi anayasasına imzaladığı uluslararası sözleşmelere dönün talebidir.

Son 3 yıldır tecrit daha da ağırlaştırılmıştır

Sayın Öcalan 1999 yılından bu yana mutlak bir tecrit halinde yaşatılmaktadır. Ama içerisinde bulunduğumuz son 3 yıldır, savaş politikalarının derinleşmesiyle iktidarın kendini savaşla ve karşıtlaştırmayla ifade ettiği süreçten bu yana tecrit daha da ağırlaştırılmıştır. En sıradan tutuklu ve hükümlünün kullanması gereken haktan Sayın Öcalan mahrum edilmektedir. Bu haklar, avukat ve aile ile görüşme ve dışarısı ile iletişim kurma hakkıdır.

Açlık grevinin etkileri her geçen gün derinleşmektedir

İşte binlerce tutsak günlerdir iktidara bu talebi iletmek için bedenlerini açlığa yatırdı.Ve gelinen aşama itibariyle Sayın Leyla Güven 8 Kasım’dan bu yana 149 gündür açlık grevinde. Onunla birlikte Nasır Yağız 136 gündür, siyasi tutsaklar 111 gündür açlık grevindeler. Ve daha önce çokça ifade ettiğimiz gibi her geçen saniye her geçen gün kritik aşama daha da derinleştirmekte ve tutsaklar ile açlık grevi eylemcilerinin üzerindeki etkileri derinleşmektedir. 

Uzmanların uyardığı kritik aşama çoktan aşıldı

Şu durumda açlık grevcileri uzmanların da uyardığı kritik aşamayı çoktan aştı. Vücutlarında geri döndürülemez hasarların ortaya çıkacağı aşikar. Durumu ağırlaşmış tutsaklar tek kişilik hücrede tutuluyor. Bu talebe bu çığlığa aylardır sessiz kalan iktidar direnişçiler üzerinde her gün baskıyı artırarak iradelerini kırmaya yönelik taleplerini görmezden gelirken onları ölüme sürüklemektir. Özellikle tek başına tekli hücrelerde tutulan tutsaklar artık kendi ihtiyaçlarını gideremez duruma gelmişlerdir. Bu tutsaklar kasıtlı bir şekilde ölüme davetiye çıkaracak şekilde tek başına tutuluyor.

İki kolu olmayan açlık grevindeki Aktaş tek kişilik hücrede tutuluyor

Bunların en acısı, en kabul edilemez edileni Engin Aktaş'tır. Aktaş, Menemen R Tipinde bugün 133’üncü günü. İki kolu yok tek başına bir hücrede tutuluyor. İdare kendisine işkence uygulamak adına kullanması gereken limonu bölmeden kesmeden kendisine veriyor. Yani bu aslında hakaret ve işkencenin geldiği boyutu gösteren bir işarettir. Edirne F Tipinde bulunan Zerdeşt Oduncu açlık grevinin 110’uncu gününde ve tek başına tutuluyor.

Arkadaşlarımızın günbegün erimelerine göz yumuluyor

Engin Aktaş, artık sıvı almada dahi zorluk çekiyor kan kusuyor sol bacağını hissetmiyor, sağ bacağında da hissizleşme başlamış durumda. Kayseri T2 koğuşunda bulunan Mehmet Aydın Söğüt ve Sakıp Hazman açlık grevinde olmalarına rağmen tek başlarına hücrede tutuluyorlar. Amasya E tipinde 1 Mart tarihinde greve başlayan Kadir Kaplan, Fethi Yaşa ve Turgay Üstünbaş tekli hücrede tutuluyorlar. Verilmesi yasalarda zorunlu olan vitaminler verilmiyor, kantin kullandırılmıyor ve günbegün erimelerine göz yumuluyor.

Cezaevlerinde baskı ve şiddet üst boyuta ulaştı

Şimdi cezaevinde ortaya koyduğumuz somut vakaların bir kısmı. Tarsus Cezaevi’nde Dilbirin isimli tutsak uzun süredir kan kusuyor. Kantin özellikle kullandırılmamakta, grevlerin başlamasıyla beraber karbonat kantinlerde yasaklanmış durumda, disiplin cezaları uygulanmaktadır. Elazığ gibi işkencehaneye dönen bir cezaevinde baskı ve şiddet daha üst boyuta ulaştı.

Cezaevlerindeki hukuksuzluk 80’li yılları aratmayacak hale geldi

Birazdan ara rapor şeklinde, özellikle ÖHD’deki avukatların tek tek cezaevlerine giderek tespitleri sonucunda karşımıza çıkan bu raporlamayı size sunacağız. Toplamında iktidarın yaklaşımı çok net ortada. Bir taraftan talepler yokmuş gibi davranılıp tecrit devam ettiriliyor, bir taraftan da hukuksuzluk cezaevlerinde 80'li 90'li yılları aratmayacak hale gelmiş durumda.

İktidar her gün her an suç işlemektedir

Buradan bir kez daha sesleniyoruz iktidara ve Türkiye halklarına. İktidar her gün her an suç işlemektedir. Bugün cezaevlerinden çıkacak olumsuz bütün sonuçların sorumlusu iktidardır. Bu süreçte tecridi protesto etmek amacıyla 6 tutsak yaşamına son verdi. İktidar bu cenazelere saldıracağına, cenazelerin dini vecibeleri engellemek için kullandığı gücü bu sorunu aşmak için tecridi aşmak için kullansa biz daha aydınlık bir Türkiye’de olmuş olurduk. Ama iktidar bir taraftan tecridi derinleştirerek hukuksuzluğunu sürdürüyor, bir taraftan da siyasi tutsaklara baskıyı artırarak ölümlerini hızlandırmayı, tahribatı artırmayı amaçlıyor.

CPT’nin bu sessizliği kabul edilemez

Bu yanlıştan geri dönmeye kendi hukuku ve uluslararası sözleşmeleri yerine getirmeye çağırıyoruz. CPT’ye sesleniyoruz, CPT uzun süredir sessizliğini korumaktadır. Bugün cezaevleri artık işkencehaneye dönmüşken, tecrit insanlık suçu olarak karşımızda dururken tek görevi bunu araştırmak olan CPT'nin sessizliği kabul edilemez. CPT derhal harekete geçerek ve bir heyet göndererek bu tecridin kaldırılmasını sağlamalıdır.

Türkiye’nin içinde bulunduğu çatışma ortamı tecritten bağımsız değildir

Türkiye kamuoyuna çağrımızdır. Bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu kaos, çatışma ortamı ve bu çıkmaz tecritten bağımsız düşünülemez. Bugün tecridin yansımasını biz seçim sonucunda oraya çıkan tabloda da görmekteyiz. O açıdan bu tecridin kaldırılması için, binlerce tutsağın üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatın engellenmesi için sesimizi daha fazla yükseltmeye 4 duvar arasında bedenlerinden başka direnecek başka hiçbir şeyleri olmayan tutsakların sesine ses olmaya çağırıyoruz.

Arkadaşlarımızın yaşaması için gerekli mücadele yükseltilmelidir

Bu siyasi tutsaklar grevi başlattıklarında ölmek için başlatmadılar. Bir amaç uğruna, bir hukuksuzluğu ortadan kaldırmak için bu greve başladılar. Onlar Türkiye halklarının daha özgür ve barışçıl ortamda yaşamasını sürdürsün diye bunu yapıyorsa bizim de görevimiz bu arkadaşların yaşaması için gerekli mücadeleyi yükseltmektir. Daha kötü sonuçlar ortaya çıkmadan tüm Türkiye toplumunu bu sese ses olmaya davet ediyoruz.

Merkezi Açlık Grevi Koordinasyonumuzun hazırladığı ara rapora buradan ulaşabilirsiniz.

5 Nisan 2019