
Parti Sözcümüz Ayhan Bilgen, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:
27 Mayıs’ın üzerinden 58 yıl geçti. Siyaseti demokratikleştiremediğiniz takdirde sorun sadece vesayet sorunu olmaktan çıkar, tüm toplum için özgürlüklerin tehdidi haline dönüşür. 27 Mayıs’tan bu yana bütün darbe dönemlerinde toplumun farklı kesimleri cezalandırılmış, toplumsal özgürlükler baskı altına alınmıştır. Bugün de siyaset demokratikleşmediği için aynı baskı devam ediyor. 15 Temmuz darbe girişimi başarısız olmasına rağmen, darbe başarılı olmuş gibi çok sayıda kişi mağdur ediliyor.
Bu durum ekonomiyi de tehdit ediyor. Faizle ilgili Merkez Bankası’nın aldığı son karar ekonomi alanında, vesayet anlayışının Türkiye’yi getirdiği noktayı gözler önüne seriyor. Çaktırmadan faiz artıran bir üke haline geldik. Dövizi indirme konusunda tribünlere söylenen sözlerin de gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmadığını ortaya koyuyor.
Adaylarımızın reddi seçme ve seçilme hakkının ihlalidir
Bugün asıl konumuz seçim güvenliği ve adaylara dönük tartışmalar. Adaylarımızdan Bedriye Yorgun, İdris Baluken, Turgut Öker, Yüksel Akgün ve Abdullah Gürgen ile ilgili kararlar doğrudan seçme ve seçilme hakkına yönelik ihlaldir, kabul edilemez. Bedriye Yorgun ile ilgili karar para cezasıdır. Memnu hakların iadesiyle ilgili haktan, yeni yasa dolayısıyla faydalanamamaktadır. İki düzenleme arasındaki boşluktan faydalanarak bedeli adaylarımıza ödetilmektedir. Baluken’le ilgili de para cezası verilmiş, infaz tamamlanmıştır, ama buna rağmen bölge mahkemesi hızlı bir operasyonla adaylığını engellemiştir. Yüksel Akgün ve Abdullah Gürgen hakkındaki karar da bir hukuk ihlalidir. Turgut Eker Avrupa’da yaşayan milyonlarca Alevinin temsilcisi olarak adayımız olmuştur. Gene keyfi bir durumla, bir hakaret davası ertelenmesine rağmen, adaylığı kabul edilmemiştir. Bu tip engellemeler Avrupa’da da Türkiye’de de dışlanan kesimlerin siyasete katılma hakkının önüne geçemeyecektir.
144 bin seçmenin taşınması hak gaspıdır
Adaylarımızla ilgili engelleme girişimlerinde karşılaştığımız somut barajlardan bir başkası da sandık taşımadır. HDP sadece yüzde 10’la değil her türlü barajla uğraşmaktadır. YSK’nın 144 bin seçmeni etkileyen sandık taşıma kararı, seçimin sonucunu belirleyecek ciddi bir sayısal niteliği etkiliyor. Birkaç bin seçmenle hangi milletvekilinin seçileceğinin belli olduğu bölgelerde, 144 bin seçmenin hak gaspına maruz kalacağı çok açıktır. Bu seçmen iradesinin tanınmamasıdır.
Taşınacak yerlerdeki yaşlılar ve engelliler bu taşımadan doğrudan doğruya etkilenecektir. Bir düzenlemeyle yaşlılara ve engellilere jest yapıyor gibi davranmak, bir taraftan da ulaşım zorluğu olan seçmenlerin oy kullanmasının zorlaştırılması, ayrımcılıktır.
Sandıklar HDP'nin yüksek oy aldığı yerlerden AKP'nin yüksel oy aldığı yerlere taşınıyor
HDP’nin yüzde 70-80 oy aldığı köylerle ilgili taşıma kararı alındı, sandıkların taşındığı köylerde de AKP’nin yüzde 70-80 oy aldığı görülüyor. Geçmişten gelen sorunlar da sandığa gitmeyi zorlaştıran bir tabloyu ortaya koyuyor. Van Yanıkçay ve Daldere arasındaki taşımada AKP ve HDP oyları karşılaştırıldığında tablo çok net görülüyor. Bir başka örnek; HDP’nin %94 oranında oy aldığı Muş Merkez Suluca köyünün seçmenleri AKP’nin %75 oranında oy aldığı Arpayazı köyüne taşınmıştır.
90'lı yıllarda gerçekleşen olaylar güvenlik gerekçesi olarak sunuluyor
Gerekçelerin de hiçbir inandırıcılığı olmadığı çok somut. Siirt’teki taşıma kararına gerekçe gösterilen olay, 1993 yılında gerçekleşmiş. 25 yıl sonra sanki o coğrafyada güvenlikle ilgili hiçbir şey değişmemiş gibi taşıma kararına gerekçe yapmak bahane üretmektir. Birçok yerde 90’lı yıllardaki olaylar gerekçe gösterilmektedir.
Başka bir gerekçe seçmen sayısının azlığı. Oysa bu yörelerin seçmen sayılarına baktığınızda 300-400-700 seçmen olduğu görülüyor. Daha az seçmenli kimi yerlerde taşıma kararı verilmemiş. Bu da objektif hiçbir tavrın olmadığını ortaya koyuyor.
Tüm yurttaşlar sandıklarına sahip çıkmalı
Medya ambargosu, saldırılar, seçim çalışmalarının engellenmesi de bu seçimin nasıl bir güven ortamında geçeceğinin somut işaretleri, ama biz inanıyoruz ki demokrasiden yana olan tüm seçmenler özgürlüğün ve barışın mücadele ederek, fedakarlık ederek elde edileceğini iyi biliyorlar.
Tüm yurttaşlarımızı sandıklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz. Herkesin sandık görevlisi olması konusunda duyarlılılığını ortaya koyması gerekiyor. HDP seçmeni ve tüm muhalif kesimler bu değişimi gerçekleştirmek konusunda cesaretle çalışacaklar. Tüm bu zorluklara, engellemelere ve haksız uygulamalara rağmen seçim günü oylarına sahip çıkacak, demokratik değişimin önünü açacaklardır.
Soru: Almanya’daki mitinglerle ilgili hükümetin rahatsızlığı söz konusu. Almanya’da HDP’nin programında Ahmet Yıldırım ve Tuğba Hezer’e de söz hakkı tanınmadı. Hükümetin eleştirileriyse sürüyor. Bu konuyla ilgili yorumunuz nedir?
Bizim merkezi olarak yurt dışında miting planlamalarımız yok. Oradaki toplumsal kesimlerin yürüttüğü kampanyalarımız var. Siyaseten yasaklanan arkadaşlarımız da bu kampanyalara destek oluyorlar.
Türkiye Almanya'ya söz söylemeden önce kendine baksın
Türkiye’nin Almanya’ya söz söylemeden önce kendisine bakması lazım. Herkes elbette eşitçe çalışmalıdır. Ama oraya devlet programıyla, devlet kaynaklarıyla gidip bunu bir seçim kampanyası gibi göstermek doğru değil. Bakın ben dahil birçok arkadaşım 7 Haziran’da yaptığımız çalışmalardan yargılanıyoruz. Hiçbir eylem, yasa dışı slogan, taşkınlık yok. Sadece seçim bürosu önünde toplantı yaptığımız için yargılanıyoruz. Kendi ülkenizde bu tip demokratik hakları engelleyeceksiniz, yargılayacaksınız, başka bir ülkede bu olunca da bunu polemik konusu haline getireceksiniz. Cumhurbaşkanı’na danışmanları doğru bilgi verirse, böylesi karşılığı olmayan konularda HDP’yi hedef haline getirmez, getirmemesi gerekir. Bu HDP’nin bir eksiği, zaafı değil Türkiye hükümetinin kendi içindeki uygulamalarla dünyadaki uygulamalar arasındaki çelişkinin teşhiridir.
28 Mayıs 2018