Alican Önlü: Zamanın ruhu: Üçüncü Yol

Örgütlenmeden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Alican Önlü'nün Yeni Yaşam Gazetesi'nde yayınlanan yazısı:

Her coğrafyanın kendi dinamikleri, o dinamiğe maruz kalanlar tarafından en şiddetli gerçek olarak algılanır. Ancak bazı yerel örnekler kendi dinamikleri dışında, çevresini de içine alabilecek kötülüğü inşa eder. İşte bu noktada Erdoğan etrafında kenetlenmiş AKP-MHP ittifakı, dünyada nadir rastlanabilecek bir şekilde hakikatin ters yüz edildiği bir rejim inşa etmeye çalışıyor. Bu rejim kendine has karakterler de taşıyan bir faşizm türünün kurumsallaşma çabasını kendi içinde barındırıyor. Bu rejim bütün hegemonya araçları, medya ambargosu, zor aygıtları, baskı yöntemleri ve şiddet biçimleriyle devletin bütün imkânlarını kullanarak kadına, emeğe, çocuğa, tarihe, inanca, kente, kültüre, kimliğe düşmanca saldırıyor, kendinden olmayan herkesi yok etmek istiyor.

Erdoğan’ın etrafında kenetlenen toplum düşmanı blok, içinde taşıdığı kötülüğü tüm toplumsal katmanlara bir virüs gibi yayarak sıradanlaştırmayı arzulamaktadır. Kötülüğün yayılmasını önlemenin yollarından biri düşünmek ise diğeri düşündüklerimizi hayata geçirmektir. Dünyadaki çoğu faşist rejim, ellerinde bulunan araçların güçlülüğüne rağmen mağdur edebiyatı ile iktidarlarını sürdürmek ve yaymak istemektedirler. AKP 2002 yılından bugüne kadın hakları, toplumsal barış, ekonomik kriz, emek sömürüsü, doğa katliamı, çocuk işçiliği gibi yaşamın her alanında yaşanan tahribatın ve yıkımın birinci sorumlusudur. Elbette bu politikalar 2002 öncesinde de çok iyi değildi. Ancak AKP geçmişten süzülen tüm kötülüğü büyüterek, sahiplenerek topluma yaşatmıştır. Tüm bu nedenlerle Erdoğan ve etrafında kenetlenen faşist bloğa dur deme ve hesap sorma zamanı gelmiştir.

Aslında faşizm devletin kurumları nezdinde bir mekanizma oturtmaya çalışırken, Kürdistan’da birkaç senedir dünyanın en bilindik faşizm rejimleri ile benzerlikler taşımaktadır. Yani bir yanı ile Kürdistan’da hukukun askıya alındığı, egemenlik inşasının tek bir etnik kimlik üzerinden sömürge anlayışı ile sürdürüldüğü faşist rejim politikaları yaşandı.

31 Mart önemli bir dönemeç

Türkiye’nin her yerinde kendine has karakterler taşıyan bu dönemde elbette demokrasi mücadelesi de kendine ait yeni araçlar geliştirmek zorundaydı. Nitekim devletin tüm zor aygıtları ile demokrasi mücadelesi verenlerin üzerine geldiği bu zaman diliminde HDP, kimi çevrelerde şaşkınlık yaratan, kimisinde tartışmalara neden olan ama rejimin sürdürücüsü AKP-MHP ittifakını son derece korkutan kararlar almıştır. Bu kararlar faşizmin çökmesine gidecek yolu açmakla birlikte demokrasi mücadelesi yürüten tüm güçlerin de kendi eksikliklerini gidererek güçleneceği bir aralık yakalamasına olanak sağlamıştır.

31 Mart 2019 tarihinde ya faşizmin kurumsallaşma sürecinin önemli dönemeç noktalarından biri olacak ya da AKP-MHP bloğu büyük bir seçim yenilgisiyle sarsılacaktır. HDP’nin ‘Kürdistan’da zafer, batıda AKP-MHP ittifakına kaybettirme’ olarak formüle ettiği seçim stratejisi böylesi tarihsel bir dönemeçte alınabilecek en radikal kararlardan biriydi. Nitekim HDP risklerini göğüsleyerek zamanın ruhunu okudu.

AKP-MHP ittifakının topluma dayattığı koşullar, faşizm koşulları olduğuna göre toplumsal muhalefette bugüne kadar sürdürdüğü mücadele araçlarını geçmiş deneyiminden güç alarak farklılaştırmalıydı. Bu yerel seçimin hem geldiği nokta hem de sonuçları itibari ile 2004, 2009 veya 2014 yerel seçimlerinde farklı olduğu ortadadır. Hatta Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden de önemli ve stratejik sonuçlar doğuracağı görülmektedir.

Kendisini oluşturan parametreleri düşünecek olursak, HDP gibi siyasette dengeleri belirleyen ve değiştiren bir partinin tarihi kararlaşmalara gitmesi kaçınılmazdı. Tarihin faşizm dönemecinde ülkenin demokrasi koşullarına mı evrileceği yoksa daha kötüye mi gideceğine ilişkin alınan karar elbette rasyonel ve cesur olmadan da alınamazdı. Bu karar bugüne kadar sürdürülen Üçüncü Yol seçeneğinin zamanın araçlarına göre konumlanmasından başka bir şey değildir.

Üçüncü Yol, zamanın ruhunu anlayarak zamanda kendine ait alan açmaktır. Bu alan Kürdistan’da seçimleri çok aşan bir noktada Kürdistan İttifakını kurmak iken, Türkiye’nin batısında demokrasi güçleri olarak tarif ettiği bir yöntemin zeminini oluşturmaktır.

Yeni politik hamle imkanı

Böylesi bir girişten de anlaşılacağı üzere HDP açısından da yerel seçimler yalnızca Kürdistan’da kayyımlar vasıtasıyla gasp edilmiş halk iradesinin yeniden kazanılması, Batı’da çok sayıda yerleşim biriminde belediyelerin el değiştirmesi anlamını aşmaktadır. 31 Mart tarihi son hamleyi yapmaya hazırlanan AKP-MHP bloğunun çöküşüne giden yolu açacak, sandıkta yenilgiye uğratacak ve HDP’nin öncülük ettiği demokrasi mücadelesinin dengeleri değiştiren yerini netleştirecektir. 31 Mart, farklı alanlarda ve farklı biçimlerde süren mücadeleleri daha fazla yerelleştirecek, toplumun içinde kök salacak ve yeni politik hamle olanaklarını da bünyesinde barındıracak gücü bulacaktır.

Ülke içinde artık ‘toplumsal rıza’ üretmekte ve hegemonyasını sürdürmekte zorlanan iktidar bloğu ‘devletin bekası’ gibi gerçek dışı bir ajitasyon, saldırgan dış politika, yükseltilen milliyetçi ve ırkçı hezeyanlarla kendini ayakta tutmaya çalışıyor. “Devletin bekası” söylemi ile milliyetçi, ulusalcı çevreleri kendi etrafında toplamaya çalışırken, gerçek muhalefeti de kriminalize etmeye çalışmaktadır. Ancak her gün biraz daha netleşmektedir ki beka denilen yapay söylem sarayın bekasından başka bir şey değildir.

AKP-MHP’nin kendi yandaşlarını büyütmek ve Kürtlere karşı yürütülen savaşı sürdürmek için ülke derin bir ekonomik krize sürüklenmektedir. Seçim sonrası büyüyecek olan ekonomik krizin yükü, halkın sırtına yüklenmeye devam ettirilmek istenecektir. Kürdistan’da gaspçı kayyımların sökülerek atılması ve Türkiye’nin batısında AKP-MHP’nin kaybetmesi, savaş politikaları, toplumsal kutuplaşma ve derinleşen ekonomik krize karşı dur deme anlamı taşıyacaktır.

Kürdistan’da stratejik hedefler

HDP, kendi bekasını devletin bekası gibi pazarlamaya çalışan AKP-MHP ittifakına karşı, stratejik hedefe ilkelerinden taviz vermeden strateji ve taktikler geliştiren adalet, demokrasi ve barış talebini hayata geçiren bir gücün adıdır. Bu güç hem işçi-emekçi düşmanı AKP-MHP ittifakına darbe vurarak, muhalefete yeni siyaset zeminleri açacak hem de yeminli Kürt düşmanı haline gelmiş AKP’yi Kürdistan’da tabela partisi haline getirecek dinamiğin ta kendisidir.

Kürdistan’da gasp edilmiş halk iradesini yeniden hakim kılmak, yeni belediyeler kazanarak yerel mücadele alanlarını büyütmek oldukça önemlidir. Önceki dönemlerden farklı olarak sömürge mantığı ile işletilen kayyım politikalarının HDP’nin öncülük ettiği son derece stratejik öneme sahip Kürdistan ittifakıyla bertaraf edilecek olması oldukça önemlidir. HDP’nin gasp edilmiş belediyelerini geri alması ve belediye sayısını arttırması AKP’nin büyük bir hırsla sürdürdüğü savaş politikalarının hem yerel hem de merkezi anlamda iflası anlamına gelecektir. Bu sonucun farkında olan MHP liderinin Kürdistan’daki yerel seçimler için plesibit tespiti boşuna değildi. Bu nedenle HDP’nin Kürdistan’da elde edeceği zafer demokrasi referandumu niteliği taşımaktadır. Rojava Devrimi’nin boğulmak istendiği böyle kritik bir evrede, Kürdistan İttifakı’nın kurulmuş olması sonraki süreçlerde büyüyecek olan ulusal birlik çalışmalarına da kaldıraç olacaktır.

HDP’nin Kürdistan’ın illerinde ve ilçelerinde gösterdiği adaylar Kürdistan İttifakı ile birlikte belirlendi. Çalışmaları da ulusal bilinç ile sürdürülmektedir. Kürdistan’da daha özgün ve farklı çözümler de geliştirildiği yerler oldu. Dersim’de sol-sosyalist güçlerle ittifak yapılmış, demokratik bir ittifak ilişkisi kurularak seçime ortak adaylarla girme imkânı olmuştur.

Açıktır ki, Kürdistan’da tabela partisi haline gelmiş, büyükşehirleri kaybetmiş bir AKP-MHP, 31 Mart’tan sonra bu kadar kolay Rojava’ya saldırıyı ve Güney Kürdistan’ı açlıkla tehdidini dile getiremeyecektir. Aynı şekilde, yürüttüğü kapsamlı çökertme ve tasfiye planlarını uygulayamayacaktır.

Demokrasinin önü açılacaktır

Saray rejimi İstanbul, Ankara, Adana, Antalya gibi önemli merkezlerden aldığı oylar ve kazandığı belediyelerin gücü ile Kürdistan’a saldırmaktadır. Ancak büyük kentlerde yerel yönetimleri kaybedecek olan AKP iktidarı sarsılacak ve güçsüzleşecektir. Dolayısıyla AKP-MHP ittifakının Türkiye’nin batısında elinde bulundurduğu belediyeleri kaybetmesi hafife alınmayacak kadar büyük sonuçlar doğuracaktır.

Türkiye’nin batısında kaybettirmeyi şöyle tarif edebiliriz; mevcut ‘Erdoğan rejimi’nin ve AKP iktidarının sürdürülmesinde belirleyici öneme sahip büyük şehirleri AKPMHP bloğunun elinden alacak potansiyeli açığa çıkarmak, sandığa yansıtmak, seçim yenilgisine uğratmak için uygun politikalar geliştirmek, taktik hamleler yapmak, destek ve dayanışma ağları örmek demektir. HDP gerek Batı’daki stratejik hedeflerine uygun olarak her yerelin özgün özelliklerini, güçler dengesini ve toplumsal kabul düzeyini dikkate alarak birbirinden farklılık gösteren seçim taktikleri ve destek biçimleri geliştirmekte, ‘esnek ve ilkeli bir seçim siyaseti’ izlemekte ve uygulamaktadır. AKP-MHP ittifakının İstanbul gibi Türkiye nüfusunun neredeyse beşte birini oluşturan bir metropolü kaybetmesi ülkenin her yerine yansıyacak bir kaybediş sürecini başlatacaktır. Saray rejiminin büyükşehirlerin çoğunluğunu kaybetmesi ise tarihsel çöküşü kaçınılmaz olarak getirecektir. AKP-MHP ittifakının güçler dengesini etkileyecek, bozacak düzeyde oy kaybına uğrayarak yaşayacağı seçim yenilgisi, Erdoğan rejimi ve AKP iktidarını toplumsal dayanaklardan mahrum bırakacak ve bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalmasını sağlayacaktır. Nitekim bu tespiti savaş bloğunun kendisi de dile getirmektedir. Ya realitenin dayattığı tarihsel misyona uyulacak ya da bu seçim normal bir yerel seçim havasında sürdürülecekti.

HDP, Türkiye’nin batısında büyükşehirler dâhil, olanaklı olan her yerleşim biriminde yerel temsiliyet açısından oldukça önemli olan belediye meclis üyeliklerine ve il genel meclis üyeliklerine aday gösterecektir. Yüzde 10 barajının aşıldığı ve yerel meclislere girildiği her yerleşim biriminde sermayenin ihtiyaçlarına öncelik veren rant belediyeciliğine karşı, belediye ve il genel meclis üyelikleri ile toplumun ihtiyaçlarını temel alan halk belediyeciliği mücadelesi sürdürülecektir. Böylece Batı’da yüzde 10 barajının aşıldığı bütün illerde seçilecek belediye meclis üyeleri veya il genel meclis üyeleri vasıtasıyla HDP’nin örgütlenme ağı batı yerellerine de taşınmış olacak, mücadeleye yeni boyutlar kazandırılacaktır. İlçelerde ise, ilçenin özgünlüğü dikkate alınarak atılacak adımlar yerel örgütlerimizce belirlenecek. HDP seçim sürecini en küçük yerleşim biriminde dahi yerel demokrasinin geliştirilmesine ve kök salmasına olanak verecek biçimde değerlendirmektedir.

Muhalefetin sağcılaşması…

İYİ Parti, milliyetçi tabanı ele geçirip bu vesileyle ulusalcı kesimleri yanına çekip milliyetçi cephenin öncülüğünü yapma niyetindedir. Bu nedenle Iğdır gibi bazı bölgelerde AKP-MHP ittifakını kurtaracak adımlar atmaktadır. HDP’nin bu tutuma karşı tavrı nettir. İyi Parti’nin adaylarının olduğu yerlerde elbette HDP kendi adayları ile seçime girecektir. Türkiye’nin büyük bir milliyetçi dalganın ortasından geçtiği bugünlerde muhalefetin de sağa kayma/yönelme riski artmaktadır. HDP’nin Üçüncü Yol olarak formüle ettiği konumlanışı sağ ve sağa yönelen siyasetin tutumunda da değişiklikleri gündeme getirecektir. HDP adayının seçilme potansiyelinin olduğu yerlerde kendi rengiyle, AKPMHP’nin güçlü olduğu yerde demokrasi güçlerinin adayını desteklemekle sadece belediye başkanlığını değil, o bölgeye ilişkin ileride alınacak kararların da milliyetçi-ırkçı siyasetten uzaklaşmasını sağlayacaktır. AKP-MHP savaş bloğunun kaybetmesiyle yalnızca HDP değil, ‘ya faşizm ya demokrasi’ denklemi içinde demokrasiden yana tavır koyan, iktidar bloğuna kaybettirmek için çalışan bütün toplumsal muhalefet kazançlı çıkacaktır. Bu nedenle, HDP’nin bugün attığı cesur adımlar, geleceği inşa etmek için atılmış büyük taktiklerdir.

Halkın eli güçlenecek

Yağmaya ve talana dayalı olarak varlığını sürdürmek isteyen bu soygun düzeni kentleri de yağmalıyor ve talan ediyor. Doğayı, suyu, ormanı, dereleri, meraları, sahilleri, ekosistemi, tarım ve yaşam alanlarını yok ediyor, kapitalist piyasanın ve büyük sermaye gruplarının kar alanlarına dönüştürmek için bütün hukuk dışı ve gayri meşru yöntemlere başvuruyor. AKP-MHP ittifakı 31 Mart sonrası ekonomik krizin bütün yükünü emekçilerin ve ezilenlerin sırtına yıkmak, faturayı bütünüyle emekçilere ve ezilenlere ödettirmek istiyor. Yerel seçimlerden sonra elde edeceğimiz sonuç, yoksul kitlelerin rant rejimine karşı direnişte elini güçlendirecek, belediyeleri emekçi ve yoksullara karşı bir saldırının üssü olmaktan çıkaracaktır. Elde edilecek zafer aynı zamanda emekçi kitleler arasında umudu, direnişi ve dayanışmayı da yükseltecek, 1 Nisanda talan ekonomisinin bedelini halka ödetmeye çalışacak olan Saray rejimine karşı örülecek emek örgütlenmelerinin temelini oluşturacaktır.

Sonuç

HDP, fabrikalarda, tarlalarda, tersanelerde, şantiyelerde, atölyelerde ve sokaklarda süregiden mücadelelerin parlamentodaki politik sözcüsüdür. Aynı yaklaşımı yerel seçim başarılarıyla taçlandırmak, mücadelenin yerel demokrasi ayaklarını güçlendirmek yaşamsal düzeyde önemlidir.

Kayyumlar vasıtasıyla gasp edilmiş halk iradesinin yeniden kazanılması, bu kazanıma yeni belediyelerin eklenmesinin yanı sıra, iktidar bloğunun Kürt sorununda izlediği savaş, şiddet ve işgal politikalarına karşı, Kürt halkının halkların kardeşliğini eksen alan barış ve demokratik çözümdeki ısrarını bir kez daha teyit etmiş olacaktır. Bu ısrar aynı zamanda barışın mimarı konumundaki Sayın Öcalan’a yönelik mutlak tecridin kırılmasının da yolunu açacaktır.

AKP-MHP iktidar bloğunun milliyetçi hamaset ve savaş tamtamları eşliğinde sürdürmek istediği ‘seçim oyunu’nu boşa çıkarmak için seçimlere en güçlü biçimde katılmalıyız. AKP-MHP faşizminin işine yarayacağı açık olan boykot asla bir seçenek olmamalıdır. Halkların siyasi iradesini eksiksiz sandığa yansıtacak etkili çalışmalar yapmalıyız. Büyük bir kararlılıkla sandıktan çıkan iradeye sahip çıkmalıyız. Bu iradeyi faşizme karşı demokrasi, sömürgeciliğe karşı özgürlük mücadelesinin kitlesel gücüne dönüştürebilecek yeteneği gösterebilmeliyiz.

HDP yarını bugünden okuyan bir umut ve direniş geleneğine sahiptir. Türkiye halkları ile girdiği ittifakın getirmiş olduğu derin ve rasyonel bir stratejik akla sahiptir. HDP bu stratejik akılla hareket ederek ilkelerinden asla taviz vermeyen, taktik hamlelerle de faşizme darbe vurarak çöküşe götüren, demokrasi ve barış talebini hayata geçiren bir güçtür.

HDP’nin ana akım siyaset dışındaki bu adımları Kürdistan’da strateji için atılan taktik adımlar, Türkiye’nin batısında taktik adımlarla stratejik hedeflere giden yolu açacaktır. 1 Nisan sabahına farklı uyanmanın, öğrenilmiş çaresizliği aydınlık dolu bir geleceğe taşımanın yegâne yolu direniş geleneğinden süzülerek gelen bu stratejiyi etkili bir şekilde uygulamaktan geçiyor. Kazanan ezilenler, ötekiler ve Türkiye halkları olacaktır!

12 Şubat 2019