Akın: Yeşil Sol Parti tarihsel sorumluluğunu yerine getirmek için güçlenerek yoluna devam edecek

Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, partisinin Meclis Grup Toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Akın, şunları söyledi: 

Kobanî, IŞİD orduları karşısında mücadele eden ve bunu dünyaya anlatan bir tarih yazdı

Sevgili, mücadele arkadaşlarım, sevgili haklarımız, bizleri takip eden herkesi sevgiyle selamlıyorum. Sözlerime başlarken 8 yıl önce Suruç'ta Kobanî için mücadeleye giden sosyalist gençlerimizin katledilmesinin yıldönümü, onları saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Kobanî, IŞİD orduları karşısında mücadele eden ve bunu dünyaya anlatan bir tarih yazdı. Kobanî halkının 11’inci yılında mücadelesini selamlıyorum. Kimlikleriyle, inançlarıyla, farklı görüşleriyle bir arada yaşayan ve bize rehber olanları buradan kutlamak istiyorum. 

Değerli dostlar, Kobanî bize şu mesajı veriyor; vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vereceksiniz, devrim satın alınamaz, devrim yaşanır dolayısıyla devrim ya ruhundadır ya da hiç bir yerde değildir. Devrim bütün dünyaya anlatılmıştır. Buradan Kobanî halkına, bu devrimi bütün dünyaya armağan ettiği için selam olsun. 

Êzidî halkımıza yönelik saldırıları durdurun

Bugün Muharrem ayındayız. Biliyorsunuz Muharrem ayı aynı zamanda zalime boyun eğmeyen Hüseyin’in mücadelesi şahsında Kerbela’da bir direniş sembolü haline gelmiştir. Bu yolda, geçmişte ve bugün de zulüm ve işkenceler gören, can verip yolundan dönmeyenlerin anıları önünde saygıyla eğiliyor, bu amaçla tutulan Muharrem oruçlarının Hak katında kabul olmasını diliyoruz.

Başka bir konu ise; şu anda Urfa’da Êzidîlerin ciddi bir şekilde yerlerinden yurtlarından ediliyor olmasıdır. Êzidîler tarih boyunca sürgün edildiler, katliama uğradılar. Şimdi Urfa’nın Viranşehir ilçesinde yaşayan Êzidîler, mevcut rejimle işbirliği halinde olan korucu çeteler tarafından yerlerinden ve yurtlarından edilmiş durumdadır. Köylerine giremez durumda, mezarları yıkılmış durumdadır. Buradan Urfa Valisi’ne seslenmek istiyorum; Urfa Valisi’nin görevi Êzidî yurttaşlarımıza sahip çıkmak, korucu çeteler karşısında onların can güvenliğini sağlamak ve aynı zamanda onların mallarını, mülklerini, mezarlarını korumaktır. Buradan bir kez daha Êzidî halklarımızla dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek isterim. Dayanışmamız sizlerledir.

Demokratik Cumhuriyet ancak yeni bir Lozan ile mümkündür

Değerli yoldaşlar Lozan Antlaşması 24 Temmuz itibariyle 100’üncü yılını geride bıraktı. Lozan Antlaşması sonrası Türkiye’de yaşanan süreci hep beraber gördük. Türkiye tarihinde inkarcılıkla, yok saymalarla, katliamlarla dolu bir yüzyıl geçti. Bununla yüzleşerek ancak yeni bir yüzyılı karşılayabiliriz. Bu yüzyılın eşitlikçi, demokratik, bütün kimlikleri kabul eden, çoğulcu, barış içinde yaşanabilecek bir yüzyıl olması gerekiyor. Bu ise ancak Türkiye Devletinin sahici bir yüzleşmesi ile, Demokratik Cumhuriyet yani yeni bir Lozan ile mümkündür. 

Bugünkü toplantımız, Mecliste kabul edilen torba yasa karşısında bir tutum almamızla ilgilidir. Şu anda Meclis, maalesef Saray rejiminin talimatlarıyla ortaya çıkan sonuçları olduğu gibi kabul eden, hiçbir değişiklik yapmayan ve dolayısıyla kurumsal olarak etkisiz hale gelen bir Meclis haline gelmiştir. Bu meclisin bu şekilde sürdürülmesini asla kabul etmiyoruz. Sarayın talimatlarıyla çalışacak bir meclis Türkiye’nin iradesini temsil edemez. Torba yasayla ortaya çıkan tablo, zamdır, zulümdür, insanların son parasına el koymadır. 

2023 yılı bütçesi, 6 ay içerisinde tüketilmiştir, bu bütçe ile iktidarın bütün isteklerini hayata geçirdi ve bütçe 6 ay içinde bitti. Ek bütçe talebi gerçekleştirmesi için kanun teklifi meclisten geçmiş durumda. Bu bütçe 1,2 trilyonluk bir bütçeyi ifade ediyor, bu bütçenin gerekçesi ise deprem. Ancak depremle ilgili toplanan 87 milyarlık paranın nereye gittiği belli değil, yetkililere soruyoruz nereye gitti bu paralar? Cevap yok. Ancak deprem bahanesiyle bu durumu tekrar değerlendirmeye çalışıyorlar. Evet deprem büyük bir yıkım oldu. 11 ilimiz büyük bir ıstırap çekiyor. Bugün de yaşanan deprem nedeniyle Adana halkına geçmiş olsun diyorum. Deprem bahanesiyle istenen 1,2 trilyon ek bütçenin Maliye Bakanlığının itirafıyla yarısı depreme, yarısı ise başka yere gidecektr. Bu halka bu kadar yalan söyleyemezsiniz bütün bu yalanlarınızı tek tek teşhir edeceğiz. Bizler buradayız, bunların karşısındayız. 

Meydan boş değil AKP’nin bu zam zulüm anlayışına karşı mücadele edeceğiz

Sadece bu değil, aynı zamanda bu bütçe ile inanılmaz bir hikaye gerçekleşti. Başka bir ülkenin meclisinden böyle bir yasa geçemezdi. 1,2 trilyonluk bütçenin yanı sıra 1,3 trilyonluk bir ek bütçe yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor. Bu ülkenin bütçesinden daha fazla bir bütçeyi Cumhurbaşkanının kullanması kabul edilebilir mi? Elbette kabul edilemez. Biz mücadeleyi sadece buralarda değil, bütün alanlarda, sokaklarda sürdürmeye kararlıyız. Bu Meclisin göreceği işlevlerin yanı sıra bizim açımızdan göremeyeceği işlevlerin de olduğunu biliyoruz. Maliye Bakanı diyor ki, son yapılan zamlardan sonra özellikle mazot ve benzin artışlarından sonra, Avrupa ve OECD ülkelerinin en ucuz benzini bizde diyor. Maliye Bakanı; faiz enflasyon ve sonuçları itibariyle milletin cebindeki parayı alma operasyonu olarak görüyor. Bu Maliye Bakanı daha önceki nas politikasının yanı sıra yeni bir faiz politikası yürütüyor. Erdoğan buna ilişkin bir söz kurmuyor. Ne oluyor? faiz yükseliyor cebimizdeki paralar alınıyor. Asgari ücret artırılıyor ama vatandaşın cebine girmeden geri alınıyor, benzine zam yapılıyor. Benzine zam yapılması demek iğneden ipliğe kadar her şeye zam yapılması demektir. Bunu kabul etmiyoruz, yok öyle yağma bu meydan boş değil. AKP’nin politikalarına karşı direneceğiz. Bütün emek ve meslek örgütleriyle direneceğiz ve bu direnişi onlara göstereceğiz. Buradan onlara söylemek istiyorum ki meydan boş değil. 

Bu iktidarın neyi sattığını çok iyi biliyoruz ama Türkiye halklarının hakkını sonuna kadar savunacağız

Erdoğan ek bütçe ile, zamlarla yetinmedi, anlaşılıyor ki Türkiye’deki ekonomik durum bunları da kaldırmayacak kriz daha da artmış durumda. Bu krizden çıkmaları kolay görünmüyor. Son olarak Körfez ziyaretlerine gitti. Bunun anlaşılır bir tarafı var. Erdoğan BEA’ya ne demişti, 15 Temmuz operasyonun, yani darbe finansörü demişti. Ancak Erdoğan BEA’ya gittiğinde, kendisine nişan takıldı, fotoğraflar çekildi ve dedi ki 50,7 trilyonluk bir anlaşma yaptık. Aynı zamanda Erdoğan biz neyi satacağımızı çok iyi biliyoruz dedi.  Bunları çok iyi bildiklerini biliyoruz bu ancak 50,7 trilyonluk anlaşma içerisinde Türkiye halklarının temsilcisi olarak, neyi satıyorsunuz, hangi kamu malını satıyorsunuz öğrenmek istiyoruz. Bu Türkiye halklarının hakkıdır ve bunu sonuna kadar savunacağız.

AKP’nin şiddetin kolluğun terörü Türkiye’nin dört bir tarafında artarak devam ediyor

Bu ülkede bu kadar ağır koşullarda bir de ağır bir şiddet var, kolluk kuvvetlerinin yasadışı terör şiddeti var. Bu şiddet Türkiye’nin her tarafında çok rahat bir şekilde uygulanır hale geldi. Biz bunu tarihten biliyoruz. Bu kadar ağır krizlerde baskıcı rejimler başka türlü toplumu yönetemiyorlar. Çünkü korkuyorlar, bu kadar ağır koşullar altında insanların isyanından, öfkesinden korkuyorlar, kendi iktidarlarının geleceğinden korkuyorlar. O yüzden en ufak bir demokratik hakkı hemen bastırmak istiyorlar. Ne oldu yine? Bu Suruç katliamı ile ilgili gençlerimiz bildiri dağıtmak istediler, bildiri dağıtan gençlerimiz gözaltına alındılar o da yetmedi tutuklandılar. Böyle bir şey yok, bu yapılan iş yasadışıdır, hukukdışıdır. Buradan gençlerimize selam olsun onların yanındayız. 

Bu şiddet artık dayanılabilir değil, halkın öfkesinin altında kalırsınız

Şiddet bitmiyor. Cumartesi Anneleri her hafta Galatasaray Meydanına çıkıyorlar ve AYM Cumartesi İnsanlarının haklarını kullanabileceğini söyledi buna rağmen yine yasadışı bir şekilde kolluk güçleri bu duruma müdahale ediyor. Cumartesi İnsanları orada gözaltına alıyorlar. Her Cumartesi günü bir gözaltı süreci ve şiddet yaşanıyor, avukatlarımıza ve vekillerimize de bu şiddet uygulanıyor. Bu şiddete artık daha fazla tahammül edilmesi mümkün değil bu şiddet sarmalından bir an önce vazgeçin bu ülkenin halklarının öfkesinin altında kalırsınız. Buradan iktidarı bir kez daha uyarıyorum. 

Kürt çobanlara işkence yapan, mültecilerin kafasına basanlar hakkında ne yaptınız? 

Bu şiddet bunlarla sınırlı değil, son zamanlarda inanılmaz bir görüntü var. Buradan İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanına sesleniyoruz. Sizin göreviniz kamuoyunda ortaya çıkan, örneğin Kürt illerinde çobanlara yapılan şiddeti ve sınır boylarında yapılan işkenceleri görüyor musunuz? Bu görüntüler karşısında bir şey yapıyor musunuz? Soruşturma açtınız mı? Polisin ve askerin yaptığı bu işler karşısında ne yapıyorsunuz? Buradan sormak istiyoruz eğer İçişleri Bakanı görevinin başındaysan, soruşturma açılmasını sağlayarak görevinizi yerine getirin. Milli Savunma Bakanına soruyoruz: mültecilerin kafasına basan askerler hakkında soruşturma açıldı mı? Bunların takipçisiyiz, bu şiddet vakalarının peşini bırakmayacağımızı ve bu insanlık suçlarının hesabını soracağımızı buradan belirtmek istiyorum.

Muhalefetin hepsine yapılan bu saldırılarda en çok saldırı kadınlara yapılıyor. En son kadınlara yapılan şiddet ayyuka çıktı. En son sevgili Başak Demirtaş’a ağır ahlaksız saldırılar yapıldı. Başak Demirtaş yalnız değildir ve bu saldırıların hesabını mutlaka soracağız.  

Bu ülke bütün dünyanın çöplüğü mü? 

Konumuz çok. Bu ülke ve ortak evimiz bütün dünya büyük bir iklim kriziyle karşı karşıya. Yaşadığımız coğrafyayı korumak hepimizin görevi. Bu iklim krizinin yaşanmasına sebep olan insanlık. Bu sebepteki pay bütün insanlık için elbette eşit değil. Şu anda bu sistemi devam ettirmek isteyen sermaye grupları kuralsız bir şekilde doğamızı kirletiyor. Birkaç örnek vermek istiyorum. En son Aliağa’ya bir gemi gelecekti onu gönderdik. Ancak Aliağa’ya yeni bir gemi daha gelmiş, ne zaman gelmiş? Deprem sırasında gelmiş. Bu zehirli hiçbir ülke kabul etmemiş ama sahte evraklarla bu ülkeye gelmiş, şimdi Aliağa’da bu gemi sökülmek isteniyor. Bu ülke bütün dünyanın çöplüğü mü, bütün ülkelerin çöplüğü olmak zorunda mıyız? Bunun karşısında sessiz mi kalacaksınız? Biz bunun takipçisi olacağız, Çevre Bakanlığının görevi bu ülkede yaşayan herkesi, doğayı ve tüm canlıları korumaktır. Onu göreve davet ediyoruz. Eğer görevini yapmazsa suç işlediğini ilan edeceğiz. 

Bitlis halkı yaklaşık bir aydır sokağa çıkamıyor

Keza Bitlis’te inanılmaz bir şey oluyor. Hizan ilçesinde bir aydır halkımız sokağa çıkamıyor, hayvanlarını besleyemiyor, tarlasına gidemiyor ve sürekli baskı altında kalıyor. Yangın çıkartılıyor, bomba atılıyor. Vekillerimiz oraya gitti, çözüm bulmaya çalışıyoruz. Ama bunu yapan iktidar mevcut arpayı ve buğdayı da almıyor. Bu açıdan bakıldığında Ukrayna tahıl koridoru anlaşmasını sürdürmeye çalışıyorlar. Bu ülkenin arpa ve buğdayını almayan bu iktidar neden dışarıdan almaya çalışıyor, çiftçimizi bu kadar mağdur ediyor? Çiftçilerimizle dayanışma içerisinde olmaya devam ediyor, Bitlis halkının sokağa çıkmasını engelleyen zihniyeti protesto ediyoruz. Halkımızın yanındayız.  

Akbelen’de ağaçları kesen devlet sermayenin yanındadır, buna karşı mücadele edenleri selamlıyoruz

Sadece bununla mı kalıyor? Hayır, çevremiz büyük tahribat altında, iklim meselesi inanılmaz bir hal almaya başladı. 45-50 derece sıcaklıkta bütün insanlar ciddi sorunlar yaşadı, hayatını kaybedenler oldu. Bunun sorumlusu herkes ama biz bu konuda duyarlı olmak zorundayız. Son zamanlarda bu mesele ile ilgili ciddi bir doğa tahribatı yaşanıyor. Dün Akbelen’de orman kesimine başlandı. Buna karşı ciddi bir mücadele yürütülüyor. Rodos’ta yangın yaşandı, Türkiye buraya uçak gönderdi. İyi bir şey yaptılar. Dayanışma gösterdiler. Şu anda Rodos’ta 40 bin insan tahliye edilmeye çalışılıyor. Bunu yapan iktidar ülkemizde ormanları yakıyor, Akbelen’de her türlü katliamı yapıyor. Akbelen’den yansıyan görüntüleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Akbelen’de bunlar yaşanıyor ve bu yapılan iş yasadışı arkadaşlar. Mahkeme devam ediyor, mahkeme onlara bu ormanları kesme yetkisini vermediği halde şu anda kimden bu yetkiyi aldılarsa katliama devam ediyorlar. Orman Bakanlığı mı, Vali mi? Bu yetkisiz ve hukuksuz yapılan işlerin durdurulması gerekiyor. Akbelen direnişini buradan selamlıyorum. Akbelen’de 2 yıldır süren bir mücadele var. Bu mücadele köylülerin mücadelesi, bakın orada orman kesilmiş, ağaçlar kesilmiş. İklim krizine karşı korunması gereken ağaçlar.  Biz bunları maalesef koruyamıyoruz.  Şu anda köylüler gazlarla bombalarla mücadele ediyorlar. Halk şunu soruyor: devlet nerede, kimin yanında devlet? Devlet halkın yanında değil, şirketlerin yanında diye bağırıyor bu kadınlar. Şu anda yetkililer bu mesele hakkında yasadışı bir işlem yapıyorlar. 

Yeşil Sol Parti tarihsel sorumluluğunu yerine getirmek için güçlenerek ve yenilenerek geliyor

Türkiye’de bu kadar ağır koşullar altında mücadele etmek bizim temel görevimiz. Yeşil Sol Parti kendisini yeniden kurmaya, tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Yaptığımız değerlendirme şudur, seçimlerden sonra beklentilerin karşılanmaması nedeniyle muhalefet moral bozukluğu içerisindedir. Ama bunun bir sınırı vardır. Biz Yeşil Sol Parti olarak omzumuzdaki sorumluluğu biliyoruz. Örgütlenmemizi ve çalışmamızı halkımızla buluşarak, yüzleşerek, eksiklerimizi gidererek kongremize doğru hızlı adımlar atıyoruz. Türkiye halklarına sesleniyoruz. Yeşil Sol Parti tarihsel sorumluluğun yerine getirmek için vardır, sokak boş değildir, sokak mücadeledir. Bu mücadeleyi birlikte yürütmek hepimizin tarihsel görevidir. Bu saldırılar karşısında teslim olmak, umutsuzluğa kapılmak söz konusu olamaz. Cesareti ve umudu hep birlikte yaratacağımızı biliyoruz. Yeniden geliyoruz, güçlenerek geliyoruz, buradayız ve hep birlikte değiştireceğiz. 

25 Temmuz 2023